Yıkım projelerinde bugünkü durum
Türkiye’yi parçalanmış gösteren haritaların arkasında, bu emele varmayı sağlayacak iki proje kuruldu.
***
Biri federasyon projesiydi. Asıl muradın Kürtçü ayrılıkçılık olduğu, bundan başka sahibi olmadığı malum olan proje. Sonraki adımda, Kuzey Irak ile Kuzey Suriye ve İran’dan koparılacak parçalarla ayrı bir devlet kurma hedefine doğru bir uçuşma.
Bunu açıkça talep edip siyasal arenaya taşıyanların sayısı az oldu. Ama bunlar, sinsi kollarla ve ne dediğinden bihaber AB-D’ci havarilerce güçlendirildiler. Şimdiki il sistemi yerine illerde seçilmiş valilik isteyenler, AB’nin kalkınma ajanslarına sarılanlar, illeri kaplayan büyükşehir yayılmalarını yüceltenler, toprak üzerinde federasyon rüyalarını besleyip durdular.
2017 yılının sonunda bu cenah umutlarını yitirdi. Türkiye, bölücülüğe teslim sürecini durdurdu. Kuzey Irak’ta referandum battı. Suriye’de Şam başardı. Bizde geriye, yönetim sisteminde sinsi kolların ve AB-D havariliğinin açmayı becerdiği gedikler kaldı.
***
Öbürü demokratik cumhuriyet projesiydi. Federasyonculuktan çok daha tehlikeli, sinsiliğin zirvesi olan bu proje, demokrasiyle aldatarak yürüdü. Siyasete eşit vatandaşlık ve ortak vatan laflarıyla yuvalandı. Tarih ve durum bilgisiyle uğraşmayı bilgiçlik sayan karanlık aymazlığın ortalığı kapladığı bir ortamda, ‘canım ne var ki bunda, ne güzel işte!’ciler sayesinde yayıldıkça yayıldı. Türklük ırkçılıkla damgalandı. İktidar sahipleriyle benzerleri ümmetçilikten, hayali solcularla liberaller dünya vatandaşlığı ile küreselleşmeden dem vurup bu kervana katıldılar. Türk milliyetçisi olduğunu söyleyen bir kısım bile ‘Türk Milleti yalnız Türkiye’deki değil, Turan’dakidir’ deyip büyük saldırganlık karşısında hem akıl hem alan boşaltmaya hazırlandılar.
2017 yılının sonunda bu cenahın ortalıkta kibirli kibirli salınışları bitti. Ama, partilerin resmi belgelerine sızdırılmış olan eşit vatandaşlık yıkımı oralardan çıkmış değil. Daha berbatı şu ki, akılların korkaklığı sürüyor. Türk Milleti’ni ve Türkiye’de egemenliğin yalnızca ona ait olduğunu savunmak, kimilerine halâ ürküntü veriyor.
***
Etnikçilik ve mezhepçiliğin, sahte farklılık, ötekilik, çeşitlilik demokratlığının, gerçekte emperyalizmin katı işgal projelerinin parçaları olduğu ortaya çıktı. Etnik bölücülüğün bu yöndeki gayretleri işe yaramadı.
Gelin görün ki halen iki destek işbaşında.
Böyle bir dönemde, ‘milliyet dediğin kavmiyetçilik’ gibi bir edebiyatla ‘önemli olan din kardeşliği’ sözleri ve büyük hümanistlik görüntüsü altında ‘önemli olan insan olmak’ şeklindeki yüce-gönül sahipliği taslamaları halen dolaşımda görünüyor. Oysa bunlar, etnik bölücülükle aynı sonuca varıyor. Türkiye halkını dağıtıyor; tehditlerle baş etme gücümüzü kemiriyor; ancak ve ancak Türk Milleti olarak yürünebilecek olan geleceğimizi karartıyor.
Dünya yeni dengelere doğru hızla ilerlerken, halâ ‘Biz kimiz?’, ‘alt kimliğimiz ne, üst kimliğimiz ne?’ ergenliği içinde debelenmek, artık hata olmaktan çıkıp ağır suça dönüşüyor.
***
Kimbilir kaçımızın kaç kez söylediği basit gerçekleri yinelemekten hiç vazgeçmemek gerekiyor:
Etnik kökenlerimiz başımızın üstüne, etnikçi siyaset değil.
Dini inançlarımız başımızın üstüne, ümmetçi - mezhepçi siyaset değil.
İnsanlık ve dünya ortak paydamız, küreselci siyaset değil.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. Gerçek anlamda demokratik ve güçlü bir cumhuriyet, ancak ve ancak, ülkemizin üzerinde yükseldiği bu ilkeyle, yani ulusal cumhuriyetle mümkün olabilir. Seksen milyonluk bu göz kamaştıran gövde, geleceğe ancak bu siyasetle yürüyebilir.