Yılmaz Güney’in kayıp filmleri
Türk sineması ya da daha yaygın adıyla Yeşilçam bir bakıma kayıp filmler coğrafyası. Bugün bir çok filmin adı var, ama ne var ki kendi yok. Bu kayıp etme olgusu, bizlerin yalnızca sinemaya ve onun yapıtlarına verdiğimiz ilgi ve önemi değil, aynı zamanda geleceğe ilişkin bir bellek oluşturma konusunda da ne denli hoyrat olduğumuzun bir göstergesi olmalıdır. Ülkemizde çekilen bilinmeyen ya da kayıp filmleri tek suçlusu olarak öteden beri hep 1959’daki Sütlüce -Aynalıkavak, ahırdan dönme film deposundaki büyük yangın gösterilmektedir. Evet, bu yangında birçok film yanıp kül olmuştur ama, inanın tüm kayıplar içinde bu yangının pek fazla bir suçu yoktur. Çünkü yangında yalnızca 1959 yılına dek yapılan bazı filmler yanmıştır. 30’lu, 40’lı ve 50’li yıllarda ise Türk sinemasının yıllık üretimi ortadadır. Yani bu yangındaki kayıp, söylendiği gibi Türk sinema tarihini ne nitelik ne de nicelik olarak değiştirecek boyutlarda olmamıştır.Kimi filmlerin kayıp olmasındaki en büyük etken, piyasanın kendi mesleğine verdiği ilgi (daha doğrusu ilgisizlikten) kaynaklanmaktadır. Filmleri elverişli koşullarda saklama konusundaki bilgisizlik, filmleri bir değer olmanın ötesinde tecimsel bir ürün olarak görmek, yarınlara bir şeyler aktarmanın bilincinden yoksun olmak vs... Tüm bu ve buna benzen nedenler birçok filmin kayıplar listesine dahil olmasını kaçınılmaz yapmıştır.Ama bir kayıp olma olgusu daha vardır ki, sanırım bu da yalnızca bizim ülkemize ait bir özellik. Örneğin film yakmak. Sakıncalı görülen bir sanat eserini devlet eliyle ortadan tümüyle kaldırmak, yok etmek.
DEVLET FİLMLERİ YALNIZCA YAKMIYORİlk provası Halit Refiğ’in Kemal Tahir’in aynı adlı yapıtından sinemaya aktardığı Yorgun Savaşçı’da yapılmak istenmiş, filmin devlet eliyle yakıldığı söylentisi yıllar yılı bir gerçeğe dönüştürülmek istenmişti. Bereket versin ki, bu yakılma olayı gerçek olmadı, film bir yerlerde bulunarak biraz geç de olsa gösterime girdi. Ama devlet filmleri yalnızca yakmıyor, olağanüstü durumlarda toplayıp bir başka yollarla da onları yok etmenin üstesinden geliyor. Örneğin Yılmaz Güney filmlerinde olduğu gibi. Tabii bu sanatçının kayıp olan tüm filmleri devlet yoluyla toplatılıp yok edilmedi, büyük bir kısmı kimi yapımcıların sorumsuz davranışları sonucu ortadan kayboldu. Bir kısmı ise Güney yasaklı yönetmen olduktan sonra birileri tarafından toplatılarak yok edildi. Bu gün hala Güney’in otuza yakın filmine ulaşmak mümkün değil. Güney’in kayıp filmler arasında neler yok ki? 1964 yılına ait Remzi Jontürk’ün Zımba Gibi Delikanlı, Süha Doğan’ın Halime’den Mektup Var, Ziya Demirel’in Kocaoğlan, Ferit Ceylan’ın Her Gün Ölmektense, Kanlı Buğday, Tunç Başaran’ın Konyakçı, Cevat Okçugil’in Torpido Yılmaz. Güney’in 1966 yılında çekip de kayıp olan filmleri ise, Nazif Kurthan’ın Kerimo (Anası Yiğit Doğurmuş), Yılmaz Atadeniz’in Kibar Haydut, Yılmaz Duru’nun Büyük Cellatlar filmleri var. Tabii Yılmaz Güney’in kayıp filmleri bu kadar değil. Bunlara Ertem Göreç’in Beyoğlu Canavarı (1968), Can Pazarı (1968), Mehmet Aslan’ın Marmara Hasan (1968), Nuri Ergün’ün Öldürmek Hakkımdır (1969), Orhan Elmas’ın Onu Allah Affetsin (1970) Mehmet Aslan’ın İmzam Kanla Yazılır (1970) filmlerini de ekleyebiliriz.Dedik ya, Türkiye bir bakıma kayıp filmler coğrafyası. Ama artık günümüzde kimileri, ne denli güçlü olurlarsa olsunlar, filmleri çuvallara koyup toplatamayacak, yakamayacak ya da buna benzer yollarla yok edemeyeceklerdir. Çünkü 35 mm’lik filmler tıpkı onların düşünceleri gibi tarih oldu. Günümüz filmleri ise yanmaya ve toplatılmaya hiç müsait değil. Yasakladıkça çoğalacak cinsten. Şimdi gel de teknolojiyi sevme...