Yılsonu değerlendirmeleri...

Gelenektir yılsonu değerlendirmeleri… Her yılın bitiminde, çeşitli alanların uzmanları o yılın siyasetten sanata, spordan gündelik olaylara dek tüm olaylarının bir dökümünü yaparlar. İyiler, kötüler, ödüller, önemli olaylar ve de kimi zaman bunlara ek olarak o yıl aramızdan ayrılanlar vs…

Hangi alanda yapılmış olursa olsun yılsonu değerlendirmeleri çok önemlidir. Önemi; bir yılın dökümünde odaklaşan anımsatmasından değil de, gelecek yıllara not düşmesinden gelir. Çünkü o yılsonu yapılan değerlendirmeler aslında o alana ilişkin sonraki yıllarda yapılacakların temel taşlarını oluşturur. Yani bir yılı kapsıyormuş gibi gözüken bu tür değerlendirmeler, aslında gelecek zamanlarda yapılacak olan geriye dönüşlerde ilk başvurulan kaynaklar olmaktadır.

Yılsonu değerlendirme geleneğini oluşturan eski örneklerin birçoğu günümüzde bile zaman zaman başvurulan birincil kaynaklardır. Bunlara ilave olarak tüm araştırmacılar için her yıl –az sayıda da olsa- birkaç yayınevinin belirli bir dönem düzenli olarak çıkardığı yıllıklar çok ayrı bir önem taşırdı. Örneğin bir dönem düzenli olarak her yıl yayınlanan boyu küçük ama sayfa adedi büyük Varlık Yıllıkları gibi... Her yıl alanında uzman kişiler tarafından yazılan yazılardan oluşan bu yıllıklar bugün bile birçok konuda birincil kaynak olarak kullanılmaya devam etmektedir. Çünkü, sözünü ettiğimiz yıllık- ya da buna benzer yıllıklar- yalnızca o yılın basit bir dökümünü değil, onun da ötesinde –deyim uygunsa- bir çeşit röntgenini çekerler, hatta kimi zaman, gelecek yılın ya da yılların üzerindeki olası etkilerinden de söz ederek yaşanmamış yıllara göndermeler yaparlardı.

Her şey gibi bu yıllıklar da zamana –acaba doğrusu teknoloji mi olacak- yenik düştü… Alıcısı olmadığı ya da başka nedenlerle artık yayınlanmıyorlar… Ayrıca günümüzde bu tür yıllıklara gereksinim duyulup duyulmaması da ayrı bir sorun. Çünkü bu tip çalışmaların yerini, bir dizi yüzeysel, hoş ama içi boş magazinsel yaklaşımlar dolduruyor.

Gündelik basın ve de süreli yayınlara (yani dergilere) gelince, bu gelenek magazinsel bir çizgide de olsa şimdilik sürdürülmeye devam ediyor. Ama eskisine oranla bir hayli eksik ve de işlevsiz olarak olarak. Kısa bir değerlendirme, uzmanlardan alınan birkaç görüş, iyiler ile kötüler ayırımı ve bir hap gibi bir çırpıda okura kolaylık sağlayan ilk üç, beş ya da ona girenler vs… Yani gelenektendir diye yer doldurmak için yapılan yüzeysel çalışmalar.

Gündelik basında kültür-sanata ayrılan sayfalar azalıp ya da tümüyle yok olmaya başlayınca yarınlara kaynaklık edecek bu ve buna benzer çalışmalar da yok olmaya devam ediyor. Süreli yayınlar ise çoktan tarihe karıştı… Direnenler ise, yüksek satış ücretleriyle adeta okur kitlesinden daha çok, yazanların birbirleriyle mektuplaşması düzeyinde. Yani kendileri (ya da bizler) yazıyoruz, kendileri/bizler okuyoruz. Ancak; her hangi bir konuda araştırma yapma gereği/zorunluluğu duyduğumuz zaman da, kaçınılmaz olarak, o kendi yazıp kendi okuyanların bilgi ve birimlerine gereksinim duyuyoruz.

Genç bir doktora öğrencisini ifade ettiği gibi; “son on ya da yirmi yılın bilgi-belgelerine ulaşmak, bir elli ya da yüz yıl öncesindekilere ulaşmaktan çok daha zor… “Gerçekten de öyle… Gündelik basın ve süreli yayınlardaki kaynak yazılar hem nitelik hem de nicelik açısından oldukça kan kaybedip yerini etkisiz ama daha yaygın olan bir diğer alan/kaynaklara bırakıyor…

Sizler yine de, biraz hüzün, birazın da ötesinde buruk bir acı ile geride bıraktığımız yılın değerlendirmelerine gelenektendir deyip bir göz gezdirin… Anımsamak için değil de, gelecek yıla biraz daha umutla bakmak, bakabilmek için…