Yine bir festival klasiği: Sansür

Son iki yıldır festivallerin korkulu rüyası olan sansür ve buna bağlı olarak gelişen - ya da kimilerince bir hobi olarak tanımlanarak geliştirilen- olaylar; görünüşe bakılırsa bu yıl da geleneği bozmayacak ve festivallerin zaten bilinen olaylardan dolayı azalan tadını daha da azaltarak yine sinemadan çok dedikoduların ve de gereksiz tartışmaların oluşmasına neden olacak. Kimi festivallerin belgesel sinemayı deyim yerinde dışlayıp, özellikle de kimi çalışmaların sorun çıkaracağını varsayarak bu daldaki yarışmaları iptal etmesi hiç de hoş ve kabul edilecek bir davranış değil. Çünkü gereği gibi büyük kitleler tarafından kabul görmeyen belgesellerin tek gösterim olanağı bulup yarıştığı alan festivaller. Bu nedenle festivaller belgesellere karşı bir tavır içinde değil, aksine onları destekleyecek bir etkinlikler zenginliğinin zemini hazırlama yarışı içinde olup birbirleriyle yarışmalıdırlar. Ama nevar ki son yıllarda oluşturmaları gereken bu yarış yerine, engelleme ve ne yazık ki yasaklama yollunu seçerek hem etkinliklerine hem de belgeselle olumsuz katkılarda bulunuyorlar.Elbete ki, çoğunluğu değil, tümü kamusal kaynaklarla gerçekleştirilen festivallerin bu tavırları, yalnız belgesele gönül verenler tarafından değil, her kesim tarafından protesto edilmelidir. Ama bu protestoların da bir sınırı, bir ölçüsü, bir dengesi olmalıdır. Her önüne gelen imza toplayarak bu yıl da şu veya bu festivale gidilmesin keyfiyetinden kurtulmalı daha sağlıklı ve etkin ve tehditlerin uzağında çözüme ulaştırıcı bir üslup tercih edilmelidir. Ancak bu üslubun tükendiği ya da ciddiye alınmadığı çizgide radikal tedbirlere başvurulmalıdır.
SİYAD’IN PROTESTOSUBu yılkı Antalya festivalini protestolarına Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) da jüri göndermeme kararı alarak eşlik ediyor. Derneğin, üyeleri arasında yaptığı yetersiz ve anlamsız bir anket sonucu, hangi sonuçlarda göre aldığı belli olmayan karar sonucu böylesine bir tavrın içine girmesini onaylamak ne yazık ki pek mümkün değil. Bu tür radikal kararlar benzeri kuruluşların ortak bir dayanışması sonucu alınabilecek kararlardır. Ama şimdilik SİYAD’ın dışında hiçbir mesleki kuruluş böyle bir karar almadığı gibi filmlerini de festivale gönderiyorlar. Bu protesto sesinin yalnızca SİYAD’dan yükselmesi, hem kurum olarak onu yalnızlaştırıp, kendi üyeleri arasında bile bir ayrışmaya neden olur, hem de bu tür festivallerdeki saygınlığını giderek yitirmesine neden olabilir. Aksine SİYAD bu ve buna benzer sorunlar karşısında, taraf değil, işi çözüme ulaştırıcı başat bir kurum kimliğini ortaya koymalı, yalnızca -haklı nedenleri olmasına rağmen- belgeselcilerin yanında değil, festivallerin yanında da yer alarak sorunların çözüme ulaşmasını sağlamalıdır. Bu konuyla ilgili bir meslektaşımız Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) ın festivale jüri göndermemesini ama üyelerinin festivale gazeteci kimlikleriyle katılabileceklerini belirtiyor. Garip bir anlayış. Birincisi SİYAD bir gazeteciler meslek örgütü değil, sinema yazarları derneği. Her sinema yazarı da gazeteci kimliğine sahip olmadığından dolayı bu paylaşımı nasıl yapacak?. (yani hem sansürden yana tavır alacak, hem de Antalya tatilinden ödün vermeyecek.) Öte yandan hem gazeteci hem de SİYAD üyesi olan az sayıdaki üye iççin de festivale jüri üyesi ya da gazeteci kimliklerinden biriyle katılması ne fark eder ki? Festivale ilişkin değerlendirmelerini jüri üyesi olunca başka, gazeteci olunca başka bir şekilde mi yapması gerekiyor, bunu da anlamak pek mümkün değil.
YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VARÖte yandan belgesellerle ilgili tek sorun Antalya Festivali’nde mi çıkıyor? Antalya’ya belgesel gönderilmesin diye imza atanların arasındaki bir kişi, bir başka büyük festivalin belgesel ve kısa film sorumlusu. Bu kişi kendi sorumlu olduğu festivalde neden belgesel filmleri yarışması yapmıyor da Antalya söz konusu olunca bu durumu pretesto etme gereksinimi duyuyor? Yine protestoda imzası olan bir kişi, çok değil, üç yıl önce danışman olduğu bir başka festivalde, belgesel film yarışmasının kaldırılmaması için iki kez oylama yapılması istediğinde, iki kez de kaldırılsın diye oy kullanıp, söz konusu Antalya olunca fikrini değiştiriyor vs... Sanırım ilerde bu ve buna benzer soruların yanıtları gündeme gelip, bizler sinemanın sorunlarını yerine, birbirimizle uğraşıp, hiç de hoş olmayan ve de arzu edilmeyen kırgınlıklar ve de düşmanlıklar içine gireceğiz. Bu da hiç hoş bir durum değil.... Sinema yazarları olarak yapacak daha çok işimiz var... Bu işlerden biri de bu ve buna benzer sorunları festivallerin dışında değil de, tıpkı eski yıllarda olduğu gibi o festivallere giderek içinde, tartışarak, gerekirse kavga ederek çözüme bağlamaktır.