Yine Emek üzerine...-(TAMAMI)

Biliyorum... Birçok okur “yine mi Emek Sineması üzerine bir yazı?” Diyecek. İnanın ben de bu konu üzerine gereğinden fazla yazı yazmaktan pek hoşnut değilim. Ama Emek Sineması üzerine öylesine tezgahlar, öylesine dedikodular düzenlenip yayılıyor ki, sonunda bu konunun takipçisi olmak bir açıdan zorunlu oluyor. Bir de, şu günlerde bilinçli ya da bilinçsiz olarak unutulan - ya da unutturulan - haberin takipçisi olmak gibi bir ilke var. Bir ya da birkaç kez yazmak yeterli olmuyor. Onun takipçiliğini yapmak, sonuçlanana dek peşini bırakmamak gerekiyor. Nasıl olsa birkaç kişi yazar sonra unutulup gider gibisinden beklentilerin prim yaptığı bir ortamda, az okunmayı bile göze alarak, haberin takipçiliğini yapmak bana daha mantıklı geliyor ve mantıklı geldiği için de Emek Sineması üzerine yazmayı sürdürüyorum. Sanırım sonuna dek de sürdürmeye devam edeceğim.

Ama bu arada haberin takipsizliği üzerine yakın dönemden bir örnek vermek istiyorum. Birçok yayın organı Saray Sineması’nın yıkılarak yerine bir AVM’nin yapılış öyküsünü yazıp çizerek bu durumun tüm sakıncalarını ve kuralsızlığını ortaya koydu. Ama sonrasında bu konuyla ilgili tüm haberler birden bire kesiliverdi. Kimse haberin takipçisi olmadı, ya da olmak istemedi. Bir gazetenin dışında hiçbir gazete bu AVM yüzünden yanındaki Ağa Camii’nin ne hale geldiğini yazmadı. Nedeni ise gayet basit: Çünkü bu AVM’yi bir ibret abidesi gibi İstiklal Caddesi’ne dikenler aynı zamanda büyük bir gazeteyi de satın alarak yayın yaşamına girdiler. Yani “sıkıysa yazın” dercesine. Dedikleri de oldu... Kimse bir şeyler yazmaya cesaret edemedi ve sonrasında da Saray Sineması unutulup gitti. Olan Ağa Cami’ye oldu. Bu tarihi yapının İstiklal Caddesi’ne bakan duvarlarını kaplayan devasa panoya yazılanları görenler, “helal olsun, ne de hayırsever kişiler var, camiyi bile onarıp sevaba giriyor” diyorlar. Ama Saray Sineması yerine bu AVM’yi yapanların camiyi bu hale soktuğunu bilmedikleri gibi, düşünmüyorlar da. Her şey zamanla unutulup gidiyor. Yıkanlar sevaba giriyor, yıkılmasına karşı olanlar ise zamanla yalnızca günahkar değil, sözüm ona her bir yeniliğe karşı çıkan konuma düşüp, suçlu kişiler oluveriyorlar.

Emek Sineması’nın durumu da bu yolda seyrediyor. Sinema yazarlarını ikna edemeyen proje sahipleri, şimdi de basında kendilerine taraftar arayarak bu işi bir başka yoldan çözmeye girişip, bir yandan yandaş kalemleriyle, öbür yandan da kültür ve sanata ne denli önem verdiklerini amaçlayan cömert tavırlarıyla taraftar toplamaya çalışıyorlar. Bu tavırların sonucu kimlerin, hangi gazetelerde neler yazdığını ve de kimlerin bu sanat-kültür sevgilerine yardımcı olduklarını biliyoruz. Sanırım bu türden “yardımcılar” önümüzdeki günlerde çoğalacak, Emek Sineması’nın yıkımı için bir dizi cömert teklifler karşısında daha da coşup ellerinden gelen yardımları esirgemeyecekler. Birileri yalnızca binaları satın almakla yetinmiyorlar, satın alınacak malların arasına yeni yöntemlerle başkalarını da eklemeye devam ediyorlar. İşler böyle dönüyor artık...Her şeyin pazara çıktığı, belli bir fiyatının olduğu bir dönemde, kimilerine yalnızca yitip gidenlerin ardından ağıt yakmak düşüyor. Dilerim Emek Sineması benzer bir yazgıyı yaşamaz ve birileri bazı değerlerin parayla satın alınacağı yanılgısına düşüp, yanlış yollara başvurma gereği duymazlar.