Yol Kapalı Filistin’e!
(1982 Eylül ayında, Sabra, Şatilla katliam
alanında, Sümer’den kalma kırk ney,
ağır ağır çalarak dolaşmaya başlar…)
Kararıyor Doğu gökleri,
Baş dönmeleri başlıyor birden...
Bir şeyler mırıldanıyorum kendi kendime:
Yol kapalı Filistin’e!
Nasıl tutkunsam yeşil derelerime,
Tutkunum öylesine Şeria Nehri’nin direnişine.
Nasıl seviyorsam kardeşlerimi,
Seviyorum kurtuluşa akan El Fetih yiğitlerini.
Göz kamaşmaları sarıyor, sallıyor kenti,
Annelerin gözyaşları yağıyor üzerime,
Bir şeyler mırıldanıyorum kendi kendime:
Yol kapalı Filistin’e!
Kara yağmurlarla yıkıyorum yüzümü,
Düşüyor yollarım her gece Kenan İline,
Dönüyorum boş vahalarda sabahlara kadar.
Akmıyor altın örgüler gibi,
Akdeniz’e dökülen ırmakların suları,
Taşıyor oğullarının ölülerini Lût Gölü’ne.
“Anavatan bir avuç yıldız yanığı
Savruluyor üstünde sahraların…”
Yirmi bir numaralı savaş bildirisi okunuyor.
Beş saat sürüyor sessizlik,
Altıncı saat başlamadan başlıyor
bombardıman:
Bütün hastaneler ve çocuk yuvaları.
Bir mektup alıyorum ozan Mahmut’tan,
“Celile’de Kuşlar Ölüyor,” diyor.
Geçiyor alevler göz aklarımdan…
Bir bebeğin avuç içine düşen ışık,
Dönüşüyor kararmış Arap hançerine,
Kımıltısız gözyaşı bayrakları altında.
Gün doğmadan dönüyorum yurduma,
Öpüyorum saçlarından, bilge ağaçlarından…
Günlerce sürüyor baygınlığım.
Sıtmalı bir köpek gibi titriyor gece,
Yanık betonlardan siper oluyor kollarım.
Dilim bir ölü gibi ağzımın içinde,
Tutulmuş anlatamıyor Sabra, Şatilla kırımını.
Sesim kısılıyor, utanıyorum
Yalnızca bir türkü söylediğime:
Yol kapalı Filistin’e!
(İstanbul, Eylül 1982)