Yoldaş

Ertuğrul Özkök, ekonominin Amerikan Mc Kinsey şirketinin insaf ve birikimine terk edilişine “Duyun-ı Umumiye” benzetmesi yapanlara şöyle seslendi: “Yoldaşlar diyorum... Tavariş (Rusça’da yoldaş) de diyebilirdim. Çünkü bazılarının kafası 1960 model solculukta takılı kalmış vaziyette.” Mc Kinsey ile anlaşmanın ne kadar faydalı bir şey olduğunu anlattığı yazısını şöyle bitiriyordu: “Değerli yoldaşlarım, kafanız hâlâ 1960’ların mandacılık hurafesine takılmış kalmış. Aşın bunu artık. Kurtarın artık kendinizi bu 60’ların 70’lerin Mülkiye kantini klişelerinden...”
Aklıma hemen Prof. Dr. Cüneyt Akalın’ın yazdığı, “50. Yılında Dünyada ve Türkiye’de ‘’68’’ - Düşler ve Gerçekler” isimli kitap geldi. Başlıktaki 68 özellikle tırnak içine alınmıştı. Çünkü herkese göre bir 68 vardı ve kimilerinin dilinden düşürmediği 68, aslına pek de uymuyordu. Ya da o kimileri 68’in aslına uymuyordu.
Kitabın hemen giriş bölümünde, 18. sayfada şöyle yazıyor: “1968’de olayların içinde yer almamaya özen gösteren kimileri, daha sonra bunlara övgüler düzdüler. Ballandıra ballandıra 68 öyküleri anlattılar. (Kusura bakmasın ama öğrenci derneğinde görev almama ve Siyasal yurdunda kalmama rağmen Ertuğrul Özkök’ü hatırlamıyorum. Basın Yayın Yüksekokulu’ndan arkadaşlar ‘evet bizde öğrenciydi, ama bizde katıldığı herhangi bir eylem hatırlamıyoruz’ dediler). Eh ne yapalım ‘ağzı torba değil ki, büzesin’ derler ya, bu da öyle işte.”
Elbette Atlantik sistemini ya da Mc Kinsey’in ne kadar faydalı olduğunu savunmasını eleştirmiyorum.
Mesele şu “yoldaş” ünlemi, hangi yolun yoldaşlarına sesleniyor, bilemedim.
KAYSERİ’DE İNSANLIK FİYATI
Haberi okuyunca ufak çaplı bir şok yaşadım. Ama olayın Kayseri’de olduğunu duyunca hemen toparlandım, “orada normal” dedim, kendi kendime. Kayseri’de bir vatandaş düğününde altın taktığı arkadaşı, kendi düğününde aynı karşılığı vermeyince icra başlatıp taktığı altının parasını almış. Yok şaşırmadım, olur bunlar Kayseri’de. Sakalını göbeğine kadar sarkıtmış eli tespihli mülk sahibi hacı babaların kiralarını bile euro ile alıp, sonra da Kayseri kalesinde belgesel çekilirken “burçlara haçlı bayrak asıldı” diye ortalığı ayağa kaldırdıkları memlekettir.
En tuhafı da Tüketiciler Birliği Genel Başkanı Mahmut Şahin’in yaptığı açıklama... “Düğün ve doğum gibi hadiselerde vatandaşın birbirine altın taktığını ve bunu geri almak şartıyla taktığını” söylemiş...
Müdür Bey hangi toprakta yetişti, hangi ninnilerle büyüdü, hangi türkülerle oynadı bilmem ama, Anadolu’da böyle bir borçlanma biçimi yoktur. Onlar hediyedir, karşılığı verilmek zorunda değildir... Hatta bunun lafını etmek bile ayıptır. Bu icra takibini başlatan icra dairesi çalışanları da tuhaf adamlarmış... Hiç biri “kardeşim böyle bir borç olamaz” dememiş mi?
Dememiş... Çünkü Kayseri orası, söz konusu olan para olunca akan sular durur.
Umarım başka bir şehirden, başka bir vatandaş bu büyük ayıba ortak olmaz da binlerce yıllık imece geleneğimiz hasar görmez.

PSİKOLOJİ
Mehmetçik Memet... Bundan yıllar önce askerimdi, vatani görevini benim timimde yaptı. Bir arkadaşımın dediği gibi, dokuz dağın başına ayak basıp, onuncusunda halaya durduğumuz günlerdi. Terörün azdığı ama bizim de amansız olduğumuz, PKK’nın belinin kırıldığı 90’lı yılların başı...
Emekçiydi o zaman da, aradan yıllar geçmiş, geldi buldu beni. Kucaklaştık, o yine emekçi... Adı Mehmet Develi. Nevşehir’de yaşıyor. Kamyon lastiklerinin bakım ve imalatını yaparak hayatını kazanıyor.
Geçen akşam telefonda konuştuk. Nakliyecilik sektörünü iyi biliyor. Ben durum nasıl?, dediğimde döküldü: “Komutanım, nakliye sektörü iflas ediyor. Herkes kamyonlarını satıyor, ne yapsın adam. Mazot olmuş 6.5 lira, lastiğin biri 2 bin beş yüz, bundan 12 tane dönüyor adamın altında. Bunun bakımı, yağı, tuzu, bandrolü, vergisi algısı, muhasebecisi derken adam ne yiyecek. Sadece kendi kamyonuyla çalışan emekçi değil, büyük şirketler de aynı... Adamın şirketinde 150 kişi, kimisinde 300-500 kişi çalışıyor. Biliyorum çoğu uzatmaları oynuyor. Geçenlerde biri bütün kamyonlarını satışa çıkardı. Bu kadar insan ne yapacak kış günü? Yaz bunları komutanım, anlat bunları ki duysunlar. Bakıyorum çıkıp konuşan hükümet yetkililerine, a biz Türkiye’de yaşamıyoruz, ya da bunlar başka ülkeden söz ediyorlar... Psikolojik ne komutanım? Ne psikolojisi? Bunlar milleti tahrik etmekten başka işe yaramıyor. Yaz bunları komutanım, yaz bunları...”
Ne desem bilemedim. “Yaz” dedi. Yazıyorum işte. Ortada bir büyük psikolojik sorun var, ama bu canını dişine takan emekçilerde değil, hâlâ “bir şey yok” diye ıslık çalanlarda...
SIRF MERAKTAN
Berat Albayrak’ın yeni kurduğu dönüşüm ofisinin tecrübe ortalamasının birkaç yılı geçmediği doğru mu? Berat Albayrak’ın sağ kolu olduğu söylenen Ömer Demirhan’ın bu genç ekiple yaptığı toplantıda “Mc Kinsey söyleyecek biz yapacağız itiraz eden varsa odayı terk etsin” dediği doğru mu?
Bazı Hazine bürokratlarının son bir yıl içinde Mc Kinsey bünyesinde çalışmaya başladıkları doğru mu? Eğer doğru ise bu durum “Anlaşmanın yapılacağı önceden biliniyordu, ona göre personel kadrosu oluşturuldu” şeklinde yorumlanabilir mi?
Şu anda Saray’da görev yapan ama maaşını Mc Kinsey’den alan herhangi birileri var mıdır? Varsa görevleri nedir ve neden maaşlarını Mc Kinsey’den almaktadırlar?
Sırf meraktan soruyorum kamuda tasarrufun konuşulduğu, dolarla ticaretin ayıplandığı hatta bazılarının yasaklandığı bugünlerde Berat Albayrak’ın bazı yardımcı ve danışmanlarına Ziraat Bankası üzerinden lüks (Audi A-6 ve WV Passat) arabalar alındığı doğru mu? Hatta bu arabaların beygir güçlerinin az bulunarak daha yüksek beygirde olanlarıyla değiştirildiği doğru mu?
Hazine’nin tasarruf gerekçesiyle bu zamana kadar çalıştığı Ankara merkezli dört seyahat acentesi ile sözleşmesini feshettikten hemen sonra İstanbul merkezli bir firma ile anlaşma yaptığı doğru mudur? Bu firma sahibi ile Berat Albayrak’ın bir yakınlığı/tanışıklığı var mıdır?
Ve hakikaten merakımı muciptir: Bakan Albayrak’ın Mc Kinsey anlaşmasını eleştirenleri hedef alarak “Yapılan yorumlar cehaletten değilse ihanettendir” demesi, cehaletten değilse nedendir?