Yüksek faiz artışları ekonomiyi durdurabilir
TCMB geçen hafta içinde yaptığı toplantı sonrasında politika faizini 750 baz puan artışla yüzde 25’e yükseltti. Bu artışla birlikte politika faizi son 4 yılın en yüksek seviyesine gelmiş oldu. Artış, TCMB’nin bugüne kadar yaptığı en yüksek faiz artışı olarak tarihe geçti. Seçim sonrası göreve gelen yeni ekonomi yönetimi politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 25’e yükselterek 2020’de yapılan faiz artışlarından daha sert bir faiz artış serisi gerçekleştirmiş bulunuyor. TCMB’nin neden böyle bir yolu seçtiğini daha iyi anlamak için önce basın duyurusunun detaylarına bakalım.
FAİZ ARTIŞLARI DEVAM EDECEK
Basın duyurusu önceki duyurulara göre sadeleştirilmiş ve önceki duyuruya paralel bir söylemde bulunulmuş. Metnin en başında enflasyonla mücadeleye vurgu yapılmış ve bu doğrultuda politika faizinin artırıldığı vurgulanmış. Faiz artışı ile deflasyonist sürece girilmesi, enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve fiyatlama davranışlarının bozulmasının (başka deyişle fahiş fiyat artışları) kontrol altına alınmasının amaçlandığı ifade edilmiş. Daha önceki metinlerde ifade edilen ekonomik büyüme ve liralaşmaya vurgu yapan ifadeler metinden çıkarılmış. Metin enflasyonun düşürülmesine yönelik olarak esasen sıkılaştırmaya odaklanmış. TCMB yıl sonu enflasyon beklentisini daha önce açıkladığı enflasyon raporunda ifade edilen üst sınıra yani yüzde 62’e yükseltmiş. Mikro-makro ihtiyati önlemlerde sadeleşme ve seçici kredilendirme sürecinin devam edeceğine bir kez daha vurgu yapılmış. Genel olarak baktığımız zaman metinden anlaşılan agresif faiz artışlarına devam edileceğidir.
ENFLASYON VE FAİZ BEKLENTİLERİ DEĞİŞTİ
TCMB’nin geçen hafta gerçekleştirdiği sürpriz yüksek faiz artışı piyasalarda beklentilerin değişmesine neden oldu. İlk olarak enflasyonla ilgili hedefin revize edilmesi nedeniyle enflasyonla ilgili beklentiler yükselmiş oldu. Şimdiden piyasada ‘iyimser’ beklentiler yüzde 65-70 oranına yükseldi. İkinci olarak TCMB’nin bundan sonraki toplantılarda yapacağı faiz artışı ile ilgili beklentiler değişti. Ortodoks politikaları savunanların hâkim olduğu finansal piyasalarda bundan sonra yüksek oranlı faiz artışlarının devam edeceğine dair beklenti oluştu. Ortodoks neoliberallerin gönlünden geçen TCMB’nin faizleri hızla enflasyon oranına yakın bir seviyeye çekmesidir.
DÖVİZ TALEBİ DEVAM EDİYOR
Enflasyon ve faiz artış beklentisinin her ikisi de döviz talebinin artmasına neden olacak. Enflasyon artışına karşı dövizi sigorta olarak gören yatırımcılar dövize yönelmeye devam edecek. Bu anlamda bakıldığında TCMB’nin faiz artışının hemen sonrasında döviz piyasasına yaptığı müdahale yüksek faiz ve enflasyon beklentilerinin körüklenmesiyle birlikte anlamını yitirmiş oluyor. Nitekim satışlardan sonra gerileyen dolar/TL kuru yatırımcıların yeniden alım yapmasıyla tekrar yükselmeye başladı.
Eski TCMB Başkanı ve şu anda BDDK Başkanı olan Sayın Kavcıoğlu zamanında gerek doğrudan müdahale gerekse mikro ve makro ihtiyati tedbirlerle döviz kontrol altında tutulmuştu. Yılbaşından seçim sürecine kadar yaşanan deprem felaketine rağmen dolar/TL’de artış sadece yüzde 7 oldu. Seçim sonrası ‘serbest’ bırakılan dolar/TL yüzde 34 artarak küçük çaplı bir devalüasyon yaşanmasına neden oldu. İhracatçılar seçimin hemen sonrasında 23-24 seviyesine ulaşan dolar/TL’den memnunken bugün gelinen 27 seviyesini yetersiz buluyorlar. Yani enflasyonun altında kalan döviz artışının TL maliyetler yükseldiği için döviz kurunun rekabetçi olmadığını iddia ediyorlar. Döviz kurunun geçişkenliğinin yüksek olması ve buna bağlı olarak TL maliyetlerinin artması süreci tam bir kısır döngüye sürüklemiş bulunuyor. Faiz artışları finansman maliyetinin artışına ve kredi çevirme sorunlarına yol açacağı için yeni bir maliyet etkeni olarak devreye girmiş bulunuyor.
TCMB MANİPÜLATÖRLERE TESLİM OLMAMALI
Döviz manipülatörleri yüksek enflasyonu düşürmek için enflasyon oranının peşinden koşan merkez bankalarının oluşturduğu iklimi çok sever. Piyasada oluşan yüksek faiz beklentisi TCMB üstünde sürekli bir baskı yaratacaktır. Bir noktadan sonra ipler ‘piyasanın’ veya manipülatörlerin eline geçecek ve faizler artarken dövizin dalgalandığı ama sürekli olarak çıkış yaptığı bir süreci yaşama riski ile karşı karşıyayız. Döviz manipülatörlerinin, yabancı manipülatörlerin ve faiz lobisinin hedefi merkez bankasının negatif reel faiz alanından çıkıp pozitif reel faiz alanına geçmesi olacak, TCMB’yi piyasada baskı altında tutacaklardır. Nitekim bazı yabancı banka raporları ve ortodoks neoliberal ekonomistler negatif reel faizin ‘zararına’ vurgu yapıp pozitif reel faize geçilmesi konusunda bir süreden beri lobi yapıyorlar.
Böyle bir tercihe zorlanan TCMB’nin bundan sonra yapacağı faiz artışı serisi ekonomiyi yavaşlatacak, hatta durduracaktır. Seçim sonrası yüzde 4,5-5 seviyesinde olan büyüme beklentileri her ay aşağı doğru revize ediliyor. Eğer TCMB bu hızla faiz artışlarına devam ederse seçim öncesi ve sonrasında sık sık dile getirilen ihracat hedefinin tutturulması zor görünüyor. Ayrıca dünya ekonomisinde başlayan yavaşlama ve durgunluk sürecinin ihracatçıları zorlayacağını unutmayalım. İhracat pazarlarında birinci sırada yer alan Avrupa Birliği ekonomisi hızla durgunluğa sürüklenirken yüksek faiz artışları yaparak ekonomide frene basmak ne kadar rasyoneldir?
ORTODOKS POLİTİKALAR SORUNLARI DERİNLEŞTİRECEK
Sonuç olarak doğru yol, ekonomiyi soğutarak değil ekonomik yapıda kalıcı ve köklü dönüşümler yaparak enflasyonu düşürmektir. Oligopol piyasaların kontrol altına alınması ve fahiş karların vergilendirilmesi kısa vadede atılacak en önemli iki adım olacaktır. Büyük Türkiye hedefine başı sonu belli olmayan bir durgunluğa saplanmış ekonomi ile ulaşılması mümkün değildir. Ortodoks politikalarla enflasyonu düşürmeye çalışan ve iflas eden Arjantin örneği kanlı canlı önümüzde dururken ortodoks neoliberal laf kalabalığının tuzağına düşülmemelidir. Unutulmamalıdır ki ekonomik sorunlar bir mili güvenlik sorunudur ve ortodoks neoliberal ezberlere hapsolmuş bir zihniyetle ekonominin yönlendirilmesi büyük zaaflara yol açar. Türkiye bunu geçmişte tecrübe etti ve çok ağır ekonomik, sosyal, siyasal bedeller ödedi. Türkiye’nin aynı filmi izleme lüksü yoktur. Bir an önce üretimi temel alan, büyümeyi destekleyen politikalarla Büyük Türkiye hedefine dönülmelidir.