Yüksek mahkeme kararı ve siyasette dengeler-(TAMAMI)
14 Haziran günü Başbakan Erdoğan önce 1 saat 15 dakika süreyle 24. Genelkurmay Başkanı Emekli Org. Hilmi Özkök’le gizemli bir görüşme yaptı. Aynı gün Başbakan Çankaya’ya çıktı ve Cumhurbaşkanı’yla görüştü. Birinci buluşma sürpriz buluşmaydı, diğeri ise bir açıklama yapılmamasına karşın çok önemliydi.
Önemliydi çünkü Anayasa Mahkemesi 15 Haziran’da Cumhurbaşkanı’nın görev süresiyle ilgili YCHP’nin başvurusunun sonucunu açıklayacaktı. İki yol arkadaşı neler konuştu, hangi konularda mutabık kaldı? Bilemiyoruz. “İleri demokrasi” icabı olsa gerek Türkiye şu sıralarda bilinmeyenlerle dolu bir denklemi tartışarak çözmeye uğraşıyor. YCHP’nin başvurusu hem hukuk mantığı hem de cumhurbaşkanlığı makamının yüceliği konusunda kuşku yaratmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Yüksek mahkeme 13’e karşı 4 oyla Cumhurbaşkanı Gül’ün Çankaya’da 5 yıl değil, 7 yıl kalmasını onaylayarak başvuruyu yapanların hukuk anlayışlarının sakatlığını ortaya koydu. Üstelik Cumhurbaşkanı’nın Meclis tarafından seçildiğini öne sürerek biraz tartışmalı da olsa bir karara daha imza attı. Anayasa Mahkemesi’nin ittifakla aldığı bu ikinci karar, Gül’ün ikinci kez halk tarafından seçilecek Cumhurbaşkanlığına aday olabileceğinin kapısını da aralıyordu.
Asıl üzerinde durulması gereken bu kararların siyasi dengeleri nasıl etkileyeceği. Şu sıralarda Sayın Gül’ü hangi cemaatin, ya da hangi dış güçlerin kalmasını istediğini bilmemiz de olanaksız. Şu sıralarda Sayın Gül’ü hangi cemaatin, ya da hangi dış güçlerin kalmasını istediğini bilmemiz de olanaksız.
Türkiye’de ilk kez eski Anayasa yürürlükteyken o Anayasa uyarınca Meclis tarafından yedi yıllığına seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’nın görev süresinin, Meclis’teki bir parti tarafından kısaltılması isteği gibi hiç de hafife alınmayacak hukuk garabetiyle karşılaşıyoruz. Oysa karar, 7 yıllığına seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın 2015’e kadar orada kalması gerektiğini vurguluyordu.
Yeni Anayasayı Meclis’çe seçilmiş Cumhurbaşkanı’na karşı kullanan iki yol arkadaşı arasında ve AKP içinde büyük çatlak yaratabilecek bir durum karşımızda. Geçen gün de yazdım: “Kürt sorununun çözümü, ABD’nin bastırması, Bayan Clinton’un Başbakan’ın ille de Suriye’ye saldırması, ekonomi de tehlike çanlarının çalması sayın Başbakan’ı en az karşısına aldığı cemaat ve tarikatlar yoluyla devletin yönetimini eline almak istemesi ve poliste ve yargıda kadrolaşması gibi el altından süren baskılar, özel yetkili mahkemelerin Başbakan’ı zor duruma düşürecek kararları Başbakan’ı üzmekte. Üstelik sağlığı da bozuk, çabuk öfkeleniyor, etrafını kırıp geçiriyor. Merhum Özal’da aynı sıkıntı yüzünden Çankaya’ya çıkmış ve ‘kurtulacağım’ derken vefat etmişti. Şimdi ne olabilir?
İki yol arkadaşı bir yolda anlaşabilir. Yani, Cumhurbaşkanı Gül tıpkı Erdoğan gibi 2015 seçimlerinde aday olmayacağını açıklayabilir ve arkasından da onurlu, İngilizlerin desteklediği bir dış görev alarak, Kemal Derviş gibi siyasetten diplomasiye geçebilir. Tabii Erdoğan bu durumda Çankaya’nın yeni sahibi olur. Bu mümkün mü? Bu ülke’de artık her şey mümkün. Ya da Putin- Medvedev formülü devreye sokulabilir ama Gül 7 yılın sonunda dünyada kazandığı itibara bakarak “yol arkadaşlığı buraya kadarmış” deyip yeniden Cumhurbaşkanı adayı olabilir. YCHP burada da çuvallamıştır. Keşke Anayasa Mahkemesi’ne gitmeden önce iki yılı aşkın “Cumhurbaşkanını Meclis 7 yıl için seçti. Gerisi Anayasaya karşı suç olur“ diyen Prof Erdoğan Teziç’e başvursalardı. Bu hazin duruma düşmezlerdi. Şimdi CHP genel seçimleri beklemez ve Erdoğan’ın karşısına çıkıp tıpkı türban meselesinde olduğu gibi “Kürt sorununu biz çözeriz” gibi saçma sapan önerilerde bulunursa, siyaset deneyimi Kılıçdaroğlu’na göre yüksek olan Erdoğan’dan bol, bol zılgıt yiyecektir. Türk halkına gelince; Kabul edelim ki artık Erdoğan’ın karşısındaki silahlı değil, demokratik halk hareketi giderek güçlenecektir.