Yüksek öğretimde kalite çalışmaları
Görev yaptığım üniversitede başlatılan kalite çalışmaları çerçevesinde 2002 yılında tarafımdan hazırlanan “Yüksek Öğretimde Kalite Sorunu: Akreditasyon ve Kalite Yönetimi” başlıklı 150 sayfalık bir kitap yayınlanmıştı. Amaç, üniversite de yapılan çalışmalara kaynak olma yanında, ilgili tüm üniversitelerle bu bilgileri paylaşmaktı. Maalesef amaç tam yerini bulmadı. 2008 yılında emeklilik yoluyla üniversiteden ayrıldıktan sonra da konuyla ilgimi kaybetmemeye çalıştım. Amatörce ayda bir makale yazdığım gazetede bu konulara da değinmeye çalıştım. Yazımın biriyle ilgili olarak da Sayın YÖK Başkanından, basın müşaviri kanalıyla olumlu bir değerlendirme aldım. Bu makaleler nedeniyle olsa gerek, YÖK’ün basın mensubu listesine girdim ve YÖK’ün faaliyetleri konusunda da bilgilendirilmeye başladım. Buradan hareketle, bu alandaki gelişmeler konusunda kamuoyunu bilgilendirerek, kimi görüşlerimizi tekrara kaçmadan dile getirelim istedik.
KALİTE ÇALIŞMALARININ GELİŞİMİ
Önceki yıllarda da bazı girişimler olmakla birlikte, 2000’den sonra ilk ciddi girişim Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneğinin (MÜDEK) faaliyetleri sayılabilir. 2002’de üniversiteler Avrupa Üniversiteler Birliği’nden kurumsal değerlendirme almaya başlamıştır. 2005’de YÖK bünyesinde Yükseköğretim Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Komisyonu (YÖDEK) kurulmuştur. Bu tarihten sonra MÜDEK benzeri farklı akreditasyon kuruluşları oluşturulmuştur. YÖK’ün listesinde halen ikisi görev süresi dolmuş 10 adet aktif akreditasyon kuruluşu bulunmaktadır. Ayrıca, akreditasyon amacıyla yurt dışı kurumlara da başvurma olanağı vardır. Üniversiteler öğretim programları için söz konusu akreditasyon kurumlarından akreditasyon onayı alabilirler. Bu uygulama zorunlu olmamakla birlikte okul tercih listelerinde bir artı olarak sunulmaktadır. Bunun yanında bölüm uygulamaları, laboratuarlar belirli standart ve test uygulamaları için kalite belgesi veya akreditasyon belgesi alabilmektedir.
Bu alanda önemli bir adım olarak görülen Yükseköğretim Kalite Güvencesi Yönetmeliği 23 Temmuz 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gerekli yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra idari ve mali özerkliğe sahip, kamu tüzel kişiliğine sahip ve özel bütçeli bir yapı olarak Yükseköğretim Kalite Kurulu (YÖKAK) oluşturulmuş ve Kurulun ilk toplantısı 31 Ocak 2018’de yapılmıştır. Bu şekilde, Kurum İç Değerlendirme Raporu (KİDR) hazırlama süreci ile YÖKAK tarafından yürütülecek Kurumsal Dış Değerlendirme Programı yasal bir alt yapıya bağlanmıştır. Öğretim kurumları her yıl KİDR hazırlamak durumundadır. Temel amaç, kurumun yıllık iç değerlendirme süreçlerini izlemek ve dış değerlendirme sürecine temel oluşturmaktır. Her kurum beş yıl içerisinde en az bir defa YÖK tarafından yürütülen periyodik kurumsal dış değerlendirme programına dâhil olmakla yükümlüdür. YÖKAK her yıl yükseköğretim kurumlarının kurumsal değerlendirme raporlarını dikkate alarak, Yükseköğretim Değerlendirme ve Kalite Güvencesi Durum Raporunu hazırlamak ve YÖK’e sunmak durumundadır.
BU YOL KALİTEYE ÇIKAR MI?
Cevaba geçmeden önce bir saptama yapalım. Yayım ve Haberleşmenin bir bilim dalı olarak yer aldığı YÖK yapısı içinde, yazılı metinlerde yayınlamak yerine yayımlamak kelimesinin veya aynı metinde iki şekilde de kullanılması herhalde bir yazım hatası olsa gerekir.
Kalite yönetimi, kalite üretme ve sürekli iyileştirme temeline dayanır. Yani değerlendirme kalite yönetiminin bir parçasıdır. Esas olan kaliteyi üretmektir. YÖK tarafından oluşturulan bu faaliyetler kalite üretmekten çok kaliteyi değerlendirmeye yöneliktir. Oluşturulan kurumlar ve faaliyetlerin kapsamına bakıldığında, bunların getireceği mali yük bir yana büyük bir emek ve zamana mal olacağı kesindir. En olumsuz yanı, YÖK Başkanının 2016 yılındaki bir konuşmasında “en çok korktuğumuz ve istemediğimiz bürokratik bakış ve yapıyı kuvvetlendirecektir” ifadesiyle dile getirdiği işin tamamıyla bürokratik bir süreç haline gelmesidir. Batı’daki uygulamalarında da kalite değerlendirmeye bu gözle bakıldığını belirtmek yanlış olmayacaktır. Eğitim-öğretimde kalite söz konusu olunca sorgulanması gereken temel konu, kaliteyi üretecek olan sistemdir. Faaliyetleri değerlendirmeden önce “mevcut sistem yüksek öğretim kurumlarından beklenen sonuçları almamıza ne kadar uygundur?” sorusunun cevabını vermek gerekmektedir. YÖK’ün genel işleyişi dikkate alındığında, maalesef bu soruya olumlu yanıt verme olanağı yoktur. Burada bireysel ve kurumsal bazı başarıların olduğunu da hatırlatmak gerekir. Mevcut sistemin sorunlarını ortaya koymak bırakın birkaç makaleyi, birkaç kapsamlı kitap yazmayı gerektirir. Daha önceki yazılarımızda önemli olan bazı sorunlara değinmiştik. Bir soru ile konuyu sonlandıralım.
Mevcut durumda üniversitelerde tüm idari, mali ve özellikle de akademik konularda YÖK ve ister seçimle, ister atamayla göreve gelsin Rektörler yetkilidir. Bunun yanında, öğretim elemanlarının haftada kırk saat ders yükü ile eğitim-öğretim (ek ders ücreti sorunu) yanında araştırma-bilgi üretme, uygulamaya katkı ve farklı düzeylerde idari görevleri üslendiği bir yapı söz konusudur. Bu yönetim anlayışıyla, fiili olarak gerçekleştirilmesi neredeyse olanaksız olan akademik ve idari sorumlulukların olduğu bir sistemden kalite çıkar mı?
Samimi inancım odur ki, eğitim-öğretim yanında kimi idari görevleri yerine getiren öğretim üye ve görevlileri en az bizler kadar sorunları bilmektedirler. Ancak, düşüncelerini dile getirme ve özellikle de bunları uygulamaya aktarmada bağımsız, serbest ve yetkili değillerdir. İşte asıl sorun buradadır. Özetle sorumluların, yetkileri paylaşmadığı bir yapıdan kalite çıkar mı siz karar verin!