'Yumuşak güç' taşeronluğu mu, 'silahlı güç' taşeronluğu mu?
Günümüzde "taşeronluk" bir salgın gibi yaşamın her alanına bulaşmıştır. Obama'nın ABD siyasetine ilişkin "değişim programı"nın temel formülü de, "savaşta taşeron, barışta taşeron" olarak özetlenebilir.
ABD'NİN 'YENİ GÜVENLİK KAVRAMI'
Obama'nın "yeni güvenlik kavramı"na göre, "bölgesel müdahale"lerde artık doğrudan Amerikan silahlı kuvvetleri yerine bölgeden devşirilmiş silahlı güçler devreye sokulacaktır. ABD'nin "özel kuvvetleri", bu taşeron güçlerin oluşturulması ve denetim altında tutulup yönlendirilmesinde kullanılacaktır. Amerikan ordusunun dünya üstündeki konuşlanmasının ağırlık merkezi, "büyük çatışma"ya hazırlık olarak, Pasifik bölgesine kaydırılmıştır. ABD'nin silahlı kuvvetlerinin "gölge"sinin, bölgesel operasyonlarda da, taşeron güçler açısından bir "güç kaynağı" işlevini görmesi, bu yaklaşımın bir parçasıdır.
Obama programının "taşeron yaklaşımı", yalnızca silahlı çatışmaları değil, aynı zamanda "yumuşak güç" kullanımını da kapsamaktadır. Özellikle Afganistan ve Irak'taki başarısız deneyimler, ABD'ye , sadece yakıp yıkıp yok etmekle, bir ülke üstünde kalıcı bir egemenlik kurulamayacağını göstermiştir. Emperyalist egemenliğin kurulması, aynı zamanda ABD siyasetlerinin o ülkeye olan izdüşümünü içselleştirmiş toplumsal ve siyasal odakların varlığını gerektirir. Bu tür odaklar ise, etkili siyasal, diplomatik ve kültürel kanalların yokluğunda oluşturulamaz. Özellikle Ön Asya'nın yeniden şekillendirilmeye çalışılan ülkelerinde bu tür kanallar, ABD'ye kapalıdır. O zaman ABD'nin kendisinin doğrudan yerine getiremediği bu işlevi, onun adına gerçekleştirme olanağına sahip taşeronlara ihtiyaç vardır. "Taşeron ilişkileri", artık ABD büyükelçiliklerinin en kapsamlı görev alanlarından birini oluşturmaktadır.
ÜST YÜKLENİCİ, ALT YÜKLENİCİ
ABD'de 2007 yılında Obama'nın başkanlık görevine başlamasıyla birlikte AKP hükümetinde de tekil, ama önemli bir değişiklik olmuş; Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı'na getirilmiştir. Davutoğlu'nun "stratejik derinliği"nin ana ekseni, taşeronluk üstüne kuruludur. Ona göre dış siyasette başarının önkoşulu, ülkenin bölge siyasetinin küresel büyük güçlerin o bölgeye ilişkin projeleriyle aynı doğrultuda olmasıdır. "Taşeron"un sözlük tanımı, "büyük bir projenin bir bölümünün yapılmasını, asıl yükleniciden alarak kendisi üstlenen alt yüklenici"dir. Buradaki büyük proje, Büyük Ortadoğu Projesi, alt yüklenici de Erdoğan yönetimiyle birlikte Davutoğlu'dur.
KÖTÜ KARNEYE RAĞMEN BAŞBAKANLIK
Davutoğlu'nun alt yüklenici olarak karnesi bellidir. "Yumuşak güç" konusunda bölgenin "siyasal, diplomatik ve kültürel kanallarının" hepsi Davutoğlu'na kapanmıştır. Şu anda Obama'nın kendisinin sahip olduğu manevra alanı bile Davutoğlu'nunkinden daha geniştir. Peki o zaman ABD'nin Davutoğlu'nun başbakan olmasında ısrar etmesinin nedeni nedir? Çünkü Davutoğlu'ndan beklenen "yumuşak güç" değil, "silahlı güç" taşeronluğudur.
"Yumuşak güc"ün önünü açan da kuşkusuz "silahlı güç"tür. Suriye'de başa çıkamayacağı sertlikte bir kayaya çarpan ABD'nin savaş alanında yitirdiğini "yumuşak güç"le telafi etmesine olanak yoktur. IŞİD operasyonu, ABD'nin kendi adına savaşacak tarafları safa sokma çabasıyla sahneye konmuştur. Bu plan çerçevesinde Türkiye de, ABD adına savaşa sürüklenmesi tasarlanan güçler arasındadır. Bu durumda, "üst yüklenici" nezdinde "kredisi tükenmiş", ama varlığını sürdürmesi ancak "üst yüklenici"ye yaranmaktan geçen bir "alt yüklenici"den daha iyi biçilmiş bir kaftan bulunamaz.
'KİŞİ BİTİRİCİ' İŞLER
"İş bitirici" kişiler olduğu gibi, "kişi bitirici" işler de vardır. İşi yüklenen, yapabilirse yaptığı; yapamazsa da, yapamadığı için biter. Davutoğlu'nun karşı karşıya bulunduğu durum budur. Önümüzdeki döneme ilişkin daha ayrıntılı bir öngörüde bulunmak için, iki sorunun daha yanıtını aydınlığa kavuşturmak gerekir. Birinci soru, Davutoğlu'na yüklenen "silahlı güç taşeronluğu"nun içeriğine ilişkindir. İkinci soru ise şudur: Eğer Davutoğlu ABD nezdinde "kullan-at"lık bir araçsa, ABD'nin sürecin Davutoğlu sonrasına ilişkin olası tasarıları nelerdir? Önümüzdeki yazıda bu iki sorunun yanıtını ele alarak, konuya ilişkin tartışmamızı sürdüreceğiz.