Yunan İHA’sından alınacak dersler

Atinalı girişimci Stavros Messinis, geçtiğimiz hafta sonu Yunanistan için küçük ama çok önemli bir işe imza attı. Messinis’in bir yıldır üzerinde çalıştığı Akıllı Uçan Makineler projesi sonunda meyvesini verdi ve Yunanistan’ın ilk İHA’sı Attiki semalarında süzüldü. Türk savunma sanayi uzmanlarının “ne kadar da Bayraktar TB2’ye benziyor” diyerek sempatilerini dile getirmeleri ve Messinis’e başarılar dilemeleri ise son derece güzel bir jestti.

Gerçekten, Türkiye’nin İHA-SİHA macerası da aynen bu şekilde başlamıştı. Bayraktar’ın maketi andıran ilk modellerinin dev SİHA’lara dönüşmesi on yıldan kısa bir sürede gerçekleşti. İlk bakışta sıradan bir maket uçağı andıran bu cihaz da Yunanistan’ı gelecek birkaç yıl içinde İHA-SİHA alanında dünya ligine taşıyabilir.

Çünkü SİHA, yeni jenerasyon bir savaş makinesini ifade ediyor. Derinlikli teknolojilere dayanan büyük projelere kalkışması mümkün olmayan ülkeler, bu yeni bir teknolojileri çok daha kolay yakalayabiliyorlar. Dünyadaki pek çok yazılımın artık açık kodlarla çalışıyor olması kopyaların geliştirilmesini kolaylaştırıyor. Çin’in getirdiği rekabet sayesinde malzeme teknolojisi de büyük oranda demokratikleşmiş durumda. Bu fırsatları iyi kullanabilen Türkiye gibi ülkeler, bir anda dünya liginde boy gösterebiliyor.

Ancak bizim için geçerli olanlar rakiplerimiz için de geçerli. Yunanistan, 2030 yılına kadar kendi SİHA’sını, kendi SİDA’sını ve kendi savunma füzelerini geliştirmeyi planlıyor. Ciddi siyasi hatalar yapmazlarsa bunu başarabilirler de. Çünkü bizden farklı olarak arkalarında NATO’nun ve tüm Batı ülkelerinin desteği var. Savunma sanayii teknolojilerini ve ürün bileşenlerini “PKK’ya karşı kullanırsınız” diyerek bize vermeyen Batılı ülkeler, Yunanistan’a böylesi bir ambargo koymuyorlar.

Türkiye şu anda, savunma sanayindeki hızlı atılımın meyvelerini yediği nispeten güvenli bir dönem yaşıyor. ABD’nin PKK’yı silahlandırması ve Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik ambargoları sonunda bizi kendi silahlarımızı yapmaya yöneltti. Bunda büyük oranda başarılı da olduk. Ama rakiplerimiz tarafından yakalanmamız an meselesi. Çünkü savunma sanayindeki atılımlarımız -doğal olarak- hızlı ilerlenebilen alanlara dayanıyor.

Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Şu an başladığımız veya planladığımız büyük savunma projelerini hızla bitiremezsek, beş yıl içinde tamamen savunmasız bir ülke haline gelebilir ve yeniden başka ülkelere muhtaç hale düşebiliriz.

Bu büyük projelerin en önemlisi ve en acili Milli Muharip Uçak. Bunu uzun menzilli füzeler, son jenerasyon hava savunma sistemleri ve milli denizaltı izliyor. TCG Anadolu’nun bir üst basamağı olacak milli uçak gemisi projesi de bunların hemen akabinde devreye alınmak zorunda.

Herkes dünyada savaş teknolojisinin değiştiğini, savaşların dijital silahlarla yürüdüğünü falan söylüyor ama, gözümüzün önünde canlı kanlı insanlarla ve gerçek silahlarla yapılan bir savaş cereyan ediyor. Ukrayna-Rusya savaşı, kazanmak için hala tankların, uçakların, gemilerin ve ağır silahların gerektiğini gösteriyor.

Yunanistan konusuna tekrar dönecek olursak…

Evet, Yunanistan Akdeniz’de Türkiye için bir tehdit. Aynısını onlar da Türkiye için düşünüyorlar. Ancak iki ülke arasında çok temel bir fark var: Türkiye, Yunanistan’a göre daha bağımsız ve milli bir politika izliyor. Yunanistan ise hala Batılı dostlarının emellerine alet oluyor. Türkiye ile düşmanlık politikası, Batılıların işine yarıyor, Yunan halkına zarar veriyor.

Yunanistan’ın savunma konusunda Batılılardan bağımsız hale gelmesi, Yunan iç siyasetinde Batı yanlısı güçlerin zayıflamasına yol açabilir. Bunun doğal bir sonucu Türkiye ile diyalogun geliştirilmesi olur. Batılıların gölgesinin düşmediği bir ilişki, her iki ülkenin de faydasına olacaktır.