Yusuf Akçura ve Üç Tarz-ı Siyaset-(TAMAMI)

Artık Türkiye’nin en önemli sorunu haline gelen “alaylı” Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere, AKP’nin kof ama “çok bilmiş” kadrosu, Yusuf Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset (Lotus Yayınevi) adlı makalesini okumuş mudur acaba? Ben okuduklarını, okumuş olsalar bile anladıklarını sanmıyorum. Hal ve gidişlerinden belli! Aksi olsaydı, Dördüncü Tarz-ı Siyaset olarak ortaya çıkan Laik Cumhuriyet Mucizesi’ne hayranlık ve saygı duyarlardı. Daha pratik bir saptama yapayım: Tabakhaneye bir şey yetiştirircesine uyguladıkları “Laik Cumhuriyeti İslamileştirme” fesadının Cumhuriyet’in parçalanmasıyla sonuçlanacağını belki anlarlardı. Ama ya böyle bir programları varsa?

Üç Tarz-ı Siyaset‘i anlayarak okuyan kimse Cumhuriyet’in tıkır tıkır işleyen saatinin zembereğini bozmaya kalkışmazdı. Yusuf Akçura ve çağdaşlarının düşünemediği Dördüncü Siyaset Tarzı olan Laik Cumhuriyet, dedikodu tarihçilerinin iddialarının aksine, zaman zaman geç kalıp ileri gitmiş olsa da, AKP iktidarına kadar tıkır tıkır çalışmıştır. Kuşkusuz 12 Mart ve 12 Eylül darbelerini, 28 Şubat müdahalesini hesaba katmıyorum. Tersini söyleyen hem nankör hem de Mazhar Osmanlık ruh hastasıdır. Dedikodu tarihçilerinin başa kaktığı her olay, aslında, Cumhuriyet’in saatine karşı girişilen suikasttir!

Yusuf Akçura ve makalesi

1904 yılında Rusya’nın Kazan kentinde kaleme alınıp aynı yıl Kahire’de “Türk” adlı gazetede (14. 28 Nisan ve 5 Mayıs 1904) yayınlanan “Üç Tarz-ı Siyaset”, “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna ciddi bir cevap arayan ilk yazılı metindir.

Yusuf Akçura, 2 Aralık 1876 günü Moskova’nın doğusundaki Ulyanovsk’ta (Simbir) dünyaya geldi. Kırım Türklerinden bir aristokrat olan babasının çuha fabrikaları vardı. Babası, o iki yaşındayken öldü. Bunun üzerine annesiyle birlikte İstanbul’a göç etti. Annesi, İstanbul’da Dağıstanlı Osman Bey ile evlendi.

Üvey babası Yusuf’un eğitimiyle yakından ilgilendi ve onu askerlik mesleğine yönlendirdi. Yusuf Akçura, Kuleli Askeri Lisesi’nde öğrenim gördükten sonra 1895 yılında Harbiye Mektebi’ne girdi. Okulun ikinci sınıfındayken Türkçülük hareketine katılmaktan 45 gün ceza aldı. Kurmay sınıfına ayrıldıktan sonra askeri mahkeme tarafından ömür boyu Fizan’a sürgün edildi.1899 yılında 83 sürgünle birlikte Trablusgarp’a (Tripoli, Libya) ulaştı. Devletin sürgünleri Fizan’a gönderecek parası olmadığı için Trablusgarp’ta kaldılar. Yusuf Akçura, aynı yıl, kendisi gibi bir sürgün olan Ahmet Ferit (Tek) ile Fransa’ya kaçtı.

Paris ve Kazan yılları

Akçoralı Yusuf, Paris’te üç yıl Siyasal Bilgiler Okulu’na devam etti. Albert Sorel gibi ulus bilincinin üzerinde ısrarla duran hocalardan ders alırken Türkçülük düşünceleri olgunlaştı. “Osmanlı Devletinin Kurumları Üstüne bir Deneme” adlı teziyle okulu üçüncülükle bitirdi.

İstanbul’a dönmesi yasak olduğu için, 1903 yılında, amcasının yanına Kazan’a gitti. Tarih, coğrafya ve Osmanlı Türk Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Ahmet Rıza’nın çıkardığı Şura-yi Ümmet ve Meşveret gazetelerinde imzasız yazılar yayınladı.

Kazan’dayken yazdığı, yazarını Türk siyasal hayatında meşhur eden ünlü Üç Tarz-ı Siyaset adlı 32 sayfalık makalesini yazdı ve Kahire’de yayınladı.

İkinci Meşrutiyet’te (1908) İstanbul’a döndü. Darülfünun ve Mülkiye Mektebi’nde tarih dersleri verdi. Bütün ısrarlara karşın İttihat ve Terakki’ye girmedi. Türk Yurdu derneği ve dergisininin kurucuları arasında yer aldı. 1918 yılında, Rusya’daki Türk esirleri kurtarmak için Kızılay temsilcisi olarak Rusya’ya gitti. 1919 yılının sonunda İngilizler tarafından tutuklandı. 1920 yılında, hapisten çıkınca, evlendi ve Milli Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya geçti. Dışişleri Bakanlığı’nda genel müdür olarak görev yaptı. 1923 yılında milletvekili oldu. Mustafa Kemal’in kültür ve politika danışmanı idi. Türk Tarih Kurumu’nun kuruluşunda görev aldı (1931), ertesi yıl kurumun başkanı oldu. Kars milletvekiliyken, 11 Mart 1935 günü, geçirdiği kalp krizi sonucu İstanbul’da öldü.

Üç siyaset tarzı

Şurası kesindir ki, Yusuf Akçura, şu anda Türkiye’yi yöneten AKP kadrodan kat kat daha akıllı, çok daha bilgili, ülke sorunlarını derinlemesine bilen bir “aydın” idi. Yazdığı 32 sayfalık makale bile onu döneminin en önemli aydını yapmaya yeter. Onun Türkçülüğü “Cumhuriyet Türkçülüğü” idi, zaten öyle sonuçlandı. Kafatascı, Turancı bir Türkçü değildi.

“Ne olacak bu Osmanlı’nın hali, ne olacak bu devletin hali, ne olacak bu memleketin hali?” sorununu irdelediği ünlü makalesinde üç temel yöntemi ele alıp irdeliyordu:

1. Osmanlıcılık; 2. İslamcılık; 3. Türkçülük.

Bu haftaki yazılarımda bu üç olguyu, Kurtuluş Savaşı sırasında ve Kuruluş evresinde ortaya çıkan dördüncü yöntemi (Laik Cumhuriyetçilik) ele alacağım. Size bu arada, 90 sayfalık bir küçük cep kitabını (Üç Tarz-ı Siyaset) mutlaka okumanızı önereceğim. Söz konusu kitabın içinde Enver Ziya Karal’ın önsözü ile, makaleyi yayınlayan Türk gazetesinin sahibi Ali Kemal’in eleştiri yazısı ve Ahmet Ferit’in eleştirinin eleştirisi yazısı yer almaktadır.

“Üç Tarz-ı Siyaset”i, okumadan âlim, yazmadan kâtip, “ne oldum şaşkını” AKP kadrosuna hararetle tavsiye ederim. Çünkü kendi partilerinin fos İslamcı politikaları da söz konu!