Zaferin kahramanı Gazi Çocuklar

28 ve 29 Ağustos da güzel İzmir semalarında bolca uçak sesleri duymaya başlarsınız. Bu sesler Türk Yıldızları’nın antrenman sesleridir. Uçak seslerini duyduğunuzda ilk akla gelen ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü olur. “İstikbal göklerdedir.” Kafanızı gökyüzüne kaldırıp bakarsınız ve ardından kısa süreliğine geçmişe dalarsınız.

30 Ağustos ’da gökyüzünü adeta bir oyun parkına çeviren muhteşem uçuşları ile bir dakika bile gözlerinizi gökyüzünden alamadığınız uçakların adeta kartallar gibi süzülen Türk Yıldızları’nın sergilediği o muhteşem uçuşları izlersiniz. O gün İzmir’de geç saatlere kadar kutlama ve etkinlikler devam eder.

GEÇMİŞİMİZİ UNUTMAYALIM…

Fevzi ve İsmet Paşaları çağırınız, dedi yaverine ve üçü toplandı. Durumu bir daha düşündüler ve kesin karar verdiler. Türk'ün gerçek kurtuluş güneşi İzmir’den 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün parlaklığıyla doğacaktır, dedi Mustafa Kemal ATATÜRK

Yunan ordusu Pasaport’tan karaya çıkmış, İzmir Başpiskoposu Hrisostomos, haçıyla kutsama yapıyor ve askerlere, “Ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girersiniz” diyerek yere kapanmış, toprağımıza ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.

Hasan Tahsin o gün filinta gibi giyinmiş ve siyah takım elbisesinin altında bulunan toplu tabancası ile ortaya fırlayıverdi. Silahını belinden çıkardı ve tereddüt etmeden basıverdi tetiğe. Bir kurşunla Yunanlı sancaktarı, çuval gibi devirdi yere.

Hasan Tahsin’i tek başına gören Yunanlılar hemen üstüne çullandılar ve oracıkta genç yaşta şehit ettiler.
Mustafa Kemal için vakit gelmişti, Anadolu’ya geçiyoruz dedi.

Artık her şeyi planlamış olan Atatürk, aylar ve yıllar içinde ulusumuzun önünde onca şehit verdik ve şimdi yapılan planların devreye girmesinin vakti geldi dedi.

Tarih 30 Ağustos 1922’yi gösteriyordu. Yunan Yüzbaşı Kanellopulos, hatıra defterine şunları yazıyordu:

“Türk topçusu hiç durmadan ateş ediyor ve güneşin bir an önce batmasını bekliyoruz.”

Onlar batmasını beklerken, bizim askerlerimiz de doğmasını bekliyordu.

İstanbul’daki komutana (Charpy) gelen bilgiler, kendisinin duymak istediği gibi olmayınca general deliye döndü. Ağzından şu sözler döküldü “Bu hızla yarın İzmir’e girerler’’ dedi. 250 bin kişilik devasa Yunan ordusu, Fahrettin Altay’ın süvarileri tarafından darmadağın edildi. Yunanlılar arkalarına bakmadan kaçıyorlardı.

İZMİR’İN DAĞLARINDA ÇİÇEKLER AÇIYOR

Yüzbaşı Şerafettin, Teğmen Ali Rıza, Teğmen Hamdi, bismillah ilk iş, koştular Hasan Tahsin’in düştüğü yere, hükümet konağının orta yerine diktiler al bayrağımızı. Belkahve’deydi Mustafa Kemal, oturmuş İzmir’i seyrediyordu.

Bu mücadele 3 yıl 3 ay 22 gün sürdü, Mustafa Kemal Atatürk’ün üstün savaş bilgisi ve zekâsı ile kazanıldı. Sonrasında Amerikalı gazeteci Clarence Streit, Ankara’ya geldi, Public Ledger gazetesinin çalışıyordu. Mustafa Kemal ile röportaj yapmak için Direksiyon Binası’nda beklerken, çocuk gaziler ile tanıştı.

Osman, Tevfik ve Cemal. 13 yaşındaydılar. Zeybektiler. Anne babalarını Birinci Dünya Savaşı’nda kaybetmişlerdi. İstanbul’da yetimhanede kalıyorlardı. Birbirleriyle orada tanışmışlar, İstanbul işgal edilince üç kafadar kaçmışlardı. İzmit’te yurtsever milislere katılmışlardı. Efelerin yanında Yunanlılara karşı savaşmaya gitmişlerdi. Tevfik ve Cemal kollarından vurulmuştu. Bir mermi Osman’ın suratına denk gelmişti, bir gözünü kaybetmişti. Mustafa Kemal onları himayesine aldı.

Tedavi ettirdi, Direksiyon Binası’na getirtmişti. Topal Osman’ın muhafız birliğiyle beraber kalıyorlardı. Kuvvacı paşalar bu çocuklara özel saygı duyuyorlardı. Amerikalı gazeteci not defterine kaydederken ‘’karargâhta tanıştığım bu çocukların büyük etkisi altında kaldım’’ diye yazmıştı. Osman, Tevfik ve Cemal’i haber yaptı, gazetesinde manşet oldu…

Biz bu zaferi, gazi çocuklarımız Osman’la, Tevfik’le, Cemal’le kazandık.

Tüm İstiklal Savaşı kahramanlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum, ruhları şad, mekanları cennet olsun.