Zihinsel Korona

Birkaç gün önce İtalya'dan alabildiğine sıradanmış gibi algılanabilecek ama büyük ruhlu bir ulus iradesi belirtisi haberi düştü medyaya. Toskana bölgesinde yaşayan hemşehrimiz bir hanım vatandaşımız verdi haberi.

İnsanlığın büyük Rönesans'ının doğduğu bu bölgenin ileri gelen bazı varlıklı aileler kendi aralarında sosyal medya üzerinden bir araya gelerek korona salgınından mağdur bölge halkının acil ihtiyaçları için harekete geçmişler. Bu kendiliğinden hareket bazı lokantalar ile anlaşarak ihtiyaç sahiplerine yiyecek içecek ulaştırmaya başlamışlar.

Sıradan ve oldukça insani.

Sakın ha, böylesi alabildiğine insani bir davranışı eski tip bir “çocukluk hastalığı” sendromuyla bunun iki yüzlü bir “sömürü” davranışı olduğu öne sürülmesin demek istiyorum öncelikle.

Çünkü böylesi bir değerlendirme ne yeri, ne zamanı, ne de tarihsel olarak bir kıymeti harbiyesi söz konusu?

Çünkü dünya da, tarihsel insanlık devrimleri de, hala ayakta duran Rönesans ve Endüstri devrimleri değerleri de öyle büyük değişimlere evrildiler ki içinden geçiyor olduğumuz “küresel” korona krizi salgınında insanlığın tam da bu duyarlıklara ve girişimlere oldukça ihtiyacı olduğu inkar dahi edilemeyecek yeni bir süreç bu.

Aslında bu yöndeki aykırı her davranış öncelikle tarihsel hayatın günümüzdeki çağdaş insanlık kavramıyla karşı karşıya bir pozisyona yol açacaktır ister istemez.

Başlıktaki kavram, yanılmıyorsam sevgili Prof. Dr. Uğur Batı'ya ait.

Evet, bütün dünya başta neoliberal çizgiye angaje olmuş sözde entelektüel zihinler neredeyse son otuz yıldır zihinsel ve ideolojik olarak epeyce hastaydılar zaten.

Uğur Batı ise hastalığın güncel adını koymaktan kaçınmamış. Evet aynen ben de katılıyorum: insanlık küresel bir korona virüsü saldırısıyla karşı karşıya şu an.

Fakat sanılmasın ki, insanlık bu biyolojik virüs salgınının alt edilmesiyle kurtulup eski sağır kulak kalp yaşamına normal olarak devam edebilecek.

Bu öyle, sıradan bir olay değil ki, insanlık tarihinin bundan önceki zamanlarında da görülen en kritik ve tarihi kırılma noktalarından bir yenisi ve en sonuncusu unutulmasın.

Elbette, her biyolojik varlık gibi bundan önceki tarihsel belalar gibi korona virüsü de zamanı dolduğunda ölüp gidecek.

Fakat başta zihinsel, bilimsel, felsefi, ideolojik, kültürel, ahlaki, insani koronalar olmak üzere ekonomik, siyasi, toplumsal vb. koronalar ne olacak? Sonuçta bütün o tarihsel felaketleri yaratan olanaklı zemin de zaten bu saydıklarımıza sinmiş öldürücü virüsler üzerinden türemiyor muydu?

ÖLEN KÜLTÜR DOĞACAK OLAN KÜLTÜR

Yıllar önce memleketim Tarsus'ta yayınlanan Aratos dergisindeki bir yazımda hemen girişte sözünü etmiş olduğum Toskana bölgesi ile Çukurova bölgesini karşılaştırıp Rönesans'ın doğuşunda da önemli etkileri olduğu bilinen bu bölgenin en etkili siyasi, ekonomik, kültürel vb. ünlü Medici ailesinden referansla “Nerede Çukurova'nın Medici'leri” diye sormuştum.

Hep olduğu gibi, doğal olarak bir cevap çıkmadığı gibi Çukurova'da her ne kadar siyasi ve ekonomik olarak bazı aileler öne çıkmış ve tüm Türkiye'de önemli roller üstlenmiş olsalar da o Medici'lerin kültürel davranışına yakın belirgin bir çaba pek görülemedi ne yazık ki?

Fakat, özellikle de bu sürecin hemen arkasından böyle yepyeni bir sürecin gelebileceğini öngörebilmek hiç de zor değil.

Kaldı ki bu saptaman, yalnızca Tarsus ya da Çukurova için değil başta Türkiye olmak üzere Avrupa (AB) ve ABD dışı bütün ülkeler için de fazlasıyla geçerli.

Korona felaketi çökmeye yüz tutmuş bu sürecinin sonunu aşırı hızlandırmış görünüyor.

Çünkü, eski bildik süper, az gelişmiş, mazlum, bağımlı vb. devlet kavramı ölçüsü sayılan bu türden tanımlamalar küresel korona saldırısıyla birlikte birden altüst olmuş, bu bağlamlar üzerinden birçok devlet ve ulus -en azından- aralarındaki farkı birbiriyle eşitleyerek yepyeni bir dengeye kavuşturmuş ya da yakınlaştırmış gibi görünüyorlar artık.

Elbette burada kültürel bir eşitlenmekten söz etmek mümkün değil. Fakat kültürlerin yaşayan özlerinin kullanımlarını -her anlamda- yeni bir düzene koyduğu ve giderek daha da koyacağı kesin.

Çünkü, çoğu batılı aydının da doğru olarak saptadıkları gibi (Örneğin:Ölen Bir Kültür Üzerine İncelemeler, Christopher Caudwel) doğal olarak yeni bir kültür üretme yetisini neredeyse yüz yıldır yitirmiş olan bir zamanların eski yataklarına karşı bizim gibi olanakları ve yaratma coşkuları yüksek yeni kültür kaynaklarının önleri giderek daha da açılıyor. Yaşam kültürü ve değerleri de dahil.

Korona salgını süreci de gösterdi ki, meğerse sözüm ona koskoca dünyanın bir korona virüslük canı varmış. Meğerse o çok çok abartılan ideolojik “küreselleşme” iddiaları toplu bir safsatadan ibaret olduğu bir yana Avrupa Birliği'nin (AB) de aslında bir birlik olamadığı, hatta Avrupa'nın öyle kendi devrimci tarihinin Avrupa'sı dahi olmadığı bir daha anlaşıldı. Çünkü virüs her ülkeyi olduğu gibi sözde birlik ülkelerini de ortak dert karşısında kendi dertleriyle baş başa bıraktı.

Bizdeki müzmin AB hayalcileri bile egemen medyalarında birden ne NATO'nun vee ABD'nin ne de AB'nin başta İtalya ve İspanya'nın çaresizliklerine ellerini dahi uzatmadıklarını söylemeye giriştiler.

Fakat bir yandan da bu salgının tüm insanlığa sağlam bir ders ve umut verici bir yanı olduğunun da altının çizilmesi gerekiyor: Tıpkı bu salgının yenilerek hemen arkasından nasıl ki biyolojik olarak iyilik, sağlık vb. gelecekse zihinsel, felsefi, kültürel, sosyal vb. koronanın arkasından da bu alanlarda giderek bütün insanlığın yeniden sağlığına kavuşması için çok daha sağlam bir biçimde bir çok şey birden yerine gelecektir.

Göreceksiniz!