Zor günlerin adamı: İnönü-(TAMAMI)

Türkiye Cumhuriyeti Devleti son derece zor ve çetrefil sorunlarla uğraşmakta. Şu sıralar dış politikayla ilgili olanlar elbette öne çıkıyor.

Cumhuriyetin dış politikası Atatürk’ün savaşın ne olduğunu yakından gördüğü kırmızı çizgilerle daha o günlerde çizilmişti. Gazi Mustafa Kemal barışçıl ve insan sevgisiyle dolu bir kahramandı. O nedenle Cumhuriyetin dış politikasını şöyle özetlemişti:

“Yurtta barış, dünyada barış”

Nitekim iç isyanlar, dışarıdan destekli bölücü hareketlerin dışında Türkiye Cumhuriyeti Devleti uluslararası ilişkilerde hep barışı seçti. Hatay sorunun da üst düzeyde yürütülen aynı dış politikayla çözümlenmiştir.

Türk dış politikasının mihenk taşı Lozan Konferansı olmuştu. İsmet Paşa’nın o konferansa daha çiçeği burnunda bir diplomat olarak katılmasını Gazi istemişti. İçeride karşı çıkanlar Lozan’da baş delege olmak arzusuyla yanıp tutuşanların marifetleriyle bazen İsmet Paşa’nın da sabrını taşıracak kertelere geldi. Konferansa ara verildi.

Mustafa Kemal Paşa İsmet Paşa’nın Lozan’a tekrar dönmesi istiyordu. İnönü’nün Lozan’a varışında çok sorun içinde en önemlisi, hiç kuşku yoktur ki bir Hristiyanlık sorunu gibi algılanan Patrikhane sorunuydu.

İsmet İnönü’nün tarihten silinmeye çalışıldığı şu kritik günlerde onun anılarına başvurmak en doğrusudur. İsmet İnönü ne yapmış ona bir bakalım:

Patrikhane meselesi

“Bu hadise konferansın birinci devrine, Lord Curzon’un İngiltere Başmurahhası olarak Lozan’da bulunduğu zamana rastlar. Rıza Nur’un yanında katibimi çağırdım. Lord Curzon’u arayın, acele bir işim var, kendisini göreceğim. Biraz sonra neticeyi bildirdiler. Lord Curzon beni bekliyormuş. Curzon. Beni büyük bir samimiyetle ve neşe ile karşıladı. Daha kapıdan girerken, ne için geldiğimi, ne konuşacağımı bilmeden:

“-Ooo” dedi “Demek bana armağan getirdin.”

Ben hayretle: -”Hayrola, ne armağanı? Ben seninle konuşmaya geldim” dedim.

“Bu gün benim yaş günüm” diye cevap verdi.

Oturduk, konuşmaya başladık. “Aylardan beri uğraşıp duruyoruz, ondan sonra sen böyle yapıyorsun? dedi. Neden bahsettiğini sordum. Patrikhanenin İstanbul’dan kalkması meselesi ortaya döküldü. Lord Curzon şöyle diyordu:

“-Patrikhanenin dünya işleriyle uğraşması yoktur. Hiçbir şeye karışmayacaktır. Karışmamalıdır. Ama İstanbul’dan Patrikhaneyi kaldırıp da bütün Hristiyan alemini örseleyecek bir muameleyi neden istiyorsun?” İş döndü dolaştı meselenin mahiyeti anlaşıldı. -”Ne hükümetin talimatı var, ne arkadaşlarımın haberi var? Bu, yalnız senin kendi arzun nereden çıkardın böyle bir meseleyi? “Sabahleyin katibim görüştü bana bu neticeyi getirdi”

Ben kendisine:

“- Yanlış anlamış” dedim.

“- Nafile uğraşma, tamir edemezsin” diye cevap verdi. Bundan sonra Patrikhane meselesi, işin esasına girmeksizin iki- üç gün içinde hiç ehemmiyet verilmeyen bir mevzu haline geldi ve kapandı. Aradan zaman geçtikten sonra, M. Venizelos ile samimi görüşmelerimiz esnasında o, bana işin bilmediğimiz taraflarını anlattı. Venizelos’un söylediğine göre, Patrikhane meselesinde nihayetine kadar dayandıktan sonra, iş ters bir neticeye kalırsa, onu halletmek için tertipler düşünmüşler. Patrikhane İstanbul’dan kalkarsa, Aynaroz’a götüreceklermiş. Meseleyi bu safhaya kadar düşünmüşler, hazırlanmışlar.” ( İsmet İnönü - Hatıralar S-398)

Bu konuşmadan sonra Patrikhanenin İstanbul’da kalması ama Türk Devletinin denetimi içinde çalışması karara bağlandı. Atatürk, Patrikhanenin yurt dışına çıkarılmasını istiyordu. İnönü O’nu ikna ederek orta yolu buldu. Daha düne kadar da patrikhane Türk devletin kontrolünde görevini sürdü. Şimdi AKP iktidarının dindar Başbakanının emriyle Patrikhaneye ayrıcalıklı bir konum verilecek ve elbette denetimden çıkacak. İşte biz bu İsmet Paşa’yı tarihten silerek Cumhuriyetin Dış Politikasını başka yöne kaydırmaktayız. AB zoruyla ve hem de Lozan anlaşmasını yok sayarak! Hiç kimse sormayacak mı Niçin? Diye

Yazık!