Zor zamanlar olağandışı kararlar!

Zor zamanlar, olağandışı kararlar almayı, dirayetli-basiretli toplumsal liderlik yapmayı gerektirir. Bu virus salgınının sağı-solu, kadını-erkeği, milliyeti-sınırı-pasaportu yok.

Her ülke ulusal sınırları içinde sağlık tedbirleri almaya çalışırken, dünya çapında yayılan bu salgının, uluslararası dayanışma-paylaşım ve insani yardım da gerektirdiği açık bir gerçek. İşte Çin’den Türkiye’ye hızlı tanı kiti getirilmesi, Kübalı doktorların İtalya’ya yardım için gitmesi gibi.

***

Konunun ekonomik boyutu ve alınması gereken öncelikli tedbirler ve verilmesi gereken destekler konusunda çeşitli sorular alıyorum.

Ekonomik olarak dünya çapında büyük bir resesyona girileceği öngörülüyor. Bunun kaçınılmaz sonuçları olarak da iflaslar, işsizlik ve finansal borç krizinin ekonomileri sarsması kaçınılmaz. Eğer yakın dönemde etkili bir ilaç bulunamazsa ve salgına karşı alınan önlemler yetersiz kalırsa, bugüne kadar yaşanmamış türden tahmin edilmesi kolay olmayan bambaşka bir dünya ekonomik düzeni ve/veya düzensizliği görünüyor ufukta.

***

Hem arz hem talep yönlü bir ani duruş (sudden stop) yaşanan ekonomilerde, parasal genişleme ve tedbirlerin yanı sıra, maliye politikası araçlarının (vergi, prim, af gibi) devreye eş zamanlı alınması bir zorunluluk. Piyasalara sadece para pompalamanın, üretim-yatırım ve ticareti kısa vadede canlandırmayacağı, insanların endişe ve ihtiyaç saiki ile nakde dönerek, beklemeye girecekleri de ayrı bir gerçek.

Ekonomiyi yüzde 5 büyütmek gibi bu koşullarda gerçekçi görülmeyen, aşırı iyimser ve iddialı hedefler açıklamakta ısrar etmemek gerekiyor. Karamsar olmadan ama gerçekçi tespit-önlem ve desteklere yoğunlaşmakta yarar var bence.

***

Bugün insanlar, ulaşımda KDV’nin yüzde 1’e düşürülmesinin ya da konut alımlarında kredi miktarının arttırılmasının kovid-19 salgınının sebebiyet verdiği ekonomik sıkıntılarına çare olacağını düşünmüyorlardır elbette ki. İnsanlar aybaşında, doğalgaz-elektrik faturalarını nasıl ödeyeceklerini düşünüyorlar. İş yeri kapanan esnaf, üretim için sipariş alamayan-ithalat yapamayan iş insanları ve en önemlisi kriz nedeniyle işini kaybeden ve/veya ücretsiz izine çıkarılan insanlar acil destek ve önlem bekliyorlar.

Yapılan açıklamalar, ilan edilen tedbirler ve verilecek desteklerin bölük-pörçük, dağınık bir şekilde yapılması tedirginliği arttırabilir. Bütün bunların çok daha derli-toplu, enine-boyuna düşünülerek, dünyadaki örnekler de değerlendirmek suretiyle, ayrıntılı bir kurtarma-koruma ve destek paketi halinde açıklanması çok daha iyi olurdu esasında.

***

Destek, yardım, öteleme, indirim ve mali af talepleri giderek daha da artabilecektir. Ancak sorun, kuşkusuz ki finansal kaynak sorunudur. Ortada iki anayol görünüyor kısa vadeli olarak. Ya parasal genişleme yani para basma ya da borçlanma yoluna başvurma. Ekonomimiz yüksek enflasyon, çifthaneli işsizlik ve ağır borç yükü altında ve zaten kırılgan bir dönemde yakalandı bu salgın koşullarına. Türkiye’nin risk primi yani CDS’leri (Credit Default Swap) rekor düzeye yükselerek, riskli sayılan 500 puanı aşmış ilk beş ülke arasında maalesef.

O yüzden yüksek faiz vermek göze alınsa dahi, yeterli dış finansman sağlanması kısa vadede oldukça zor görünüyor.

Dünyada negatif faizli tahvillerde yatan 16 trilyon dolar civarında bir para var. Yine negatif faizle bankalarda mevduat olarak yatan yaklaşık 100 trilyon dolar var.Bazı ülkeler örneğin, Almanya, Avusturya gibi 10-20 yıllık tahvil ihraçlarına eksi (negatif) faiz veriyorlar.

Ama bizim tahvillerimize ikinci piyasada yüzde 7-8 faizle bile yeterli talep olmuyor. Sorun bir yandan da kredibilite sorunu ne yazık ki.

***

O halde kısa vadede yapılabilecek en etkili şey Hazine Özel Tertip tahvillerinin, bankacılık sektörüne verilerek, bunların karşılığında TC Merkez Bankası vasıtasıyla piyasaya, firmalara, hane halkına fon ve likidite sağlanmasıdır.

Bunun orta vadede, ekonominin makro-ekonomik dengelerine (enflasyon-işsizlik vb.) olumsuz etkileri kuşkusuz ki kaçınılmaz olacaktır. Ama yaşanan ve giderek ağırlaşabileceği görülen “akut” haldeki krizi, en azından “kronik” hale getirebilmek yani ilk etapta kanamayı durdurabilmek adına, kısa vadede başkaca etkili bir ekonomik çare orta yerde görünmüyor ne yazık ki. Esasında, sağlıkta yapıldığı gibi, Bilim Kurulu benzeri bir Ekonomik Danışma Kurulu oluşturulmasında da yarar var. Ekonomik ve Sosyal Konseyin devreye sokulması da sağlanmalıdır. Ama çıkar ve baskı gruplarının çekişeceği bir kurulun, dostlar alış-verişte görsün misali yapacağı işlerden pek de bir hayır çıkmaz.

O nedenle, bilgiye-deneyime-niteliğe yani ehliyete ve liyakata kulak ve öncelik verilmelidir.

Geciktikçe önlemlerin etkisi azalır, maliyeti ise artar.

Yıkıcı eleştiri yerine, yapıcı önerileri gündeme getirmenin, kibirli-ideolojik ve partizan davranmamanın zamanıdır bu zor günler.