Feyzioğlu Aydınlık'a konuştu: Anayasa’da inşa odaklı birliktelik

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu, Yeni Anayasa tartışmalarında ilk dört maddede ortaklık olduğunu belirtti ve ekledi: Bu, inşa odaklı bir birlikteliğin göstergesi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı’nı, sürece katkıda bulunan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile konuştuk. İnsan hayatını etkileyecek olmasının, planın en büyük özelliği olduğunu belirten Feyzioğlu, “yeni ve sivil anayasa” yerine “çok kapsamlı anayasa değişikliği” önerdi. Feyzioğlu, ilk dört maddenin tartışılamayacağını, şu anda böyle bir tartışma olmamasının da “inşa odaklı bir birlikteliğin” göstergesi olduğunu belirtti. TBB Başkanı’na göre en önemli öneri ise HSK’nın yapısının değiştirilmesi. Feyzioğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtları sunuyoruz:

‘YARGI REFORMUNUN YOL HARİTASI’

  • 11 temel ilke ve 9 amaç etrafında bir “İnsan Hakları Eylem Planı” oluşturuldu. Türkiye Barolar Birliği’nin bu eylem planının oluşturulmasında ne gibi katkıları oldu?

Böyle bir planın, böyle bir programın bir günde yazılmadığı, baştan sona okunduğunda rahatlıkla anlaşılacaktır. Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın ürünü. Yargı Reformu Strateji Belgesi 2019’un mayıs ayında ilan edildiğinde bir yol haritası olduğunu söylemiştik. O yol haritasının pek çok durağında somut sonuçlar alındı. Yine o strateji belgesi kapsamında yolun devamını haritalayacak bir belgeye ihtiyaç vardı. İşte bu, o.

Yazılmasını şöyle anlatayım, içinde teorik çalışma çok var doğru. Bilim insanlarının gerçekten takdir edilmesi gereken gayretleri var. “Siz bakmayın birilerinin burun büktüğüne siz çalışmaya devam edin…” hep kendime söylediğim, arkadaşlarıma söylediğim bu. Fakat teorik çalışma kadar önemli bir başka husus var. Okunduğunda bu mesleği icra edenler ya da bu meslekle hayatının bir noktasında adliyede, sokakta, karakolda karşılaşmış olanlar “hah tamam” diyecek. Hayatın içinden sorunlara, hayatın içinden gerçekçi çözümler. Bu somut çözümleri teorik çalışmalarda, uluslararası çalıştaylarda bulamazsınız. Bunları küçümsemiyorum ancak bunun ötesinde o teorik çalışmanın, bir insanın hayatına nasıl dokunacağını planlamazsanız, sokaktaki insan, evinde, işinde gücünde olan insan “bana ne bundan” der.

‘İNSAN HAYATINA DOKUNACAK ÇÖZÜMLER GETİRİYOR’

  • Mevcut mevzuat insan hayatına dokunan bir mevzuat değil miydi? Yeterli değil miydi? Şimdiki planda neler değişti?

Hayat durağan değil ki, beş sene önceki, bir gün önceki şartlar değişiyor. Hayat akıyor. Hayat akarken yeni sorunlar çıkıyor. Ve o sorunlara teknolojik imkanlarla çözüm olanakları çıkıyor. Bunları yakalamak zorundasınız. Mesela denebilir ki “neden şimdi reform yapıyorsun da on sene önce yapmadın?” On sene öncenin şartları ayrı, o zaman da bir şeyler yapılmıştır, doğru veya yanlış, konuşulur. Tecrübeler öğretiyor herkese. Mevcut mevzuatın insan hakları açısından sıkıntılı yerleri olabilir, ama uygulamadır sorun. Uygulamayı düzeltmediğiniz takdirde düzelmez, ne yazarsanız yazın. Bu eylem planının en büyük özelliği uygulamayı etkileyecek olması. O ayrıntıda bir plan. İnsanın hayatına her alanda dokunan çözümler ve cümleler var.

  • Siz de “devrim niteliğinde” demiştiniz. Çok köklü değişiklikler mi bekliyor bizi?

Tek tek uygulanırken, “devrim yaşıyoruz, düzen değişiyor” anlamında söylemiyorum. Üst üste koyduğunuzda, hepsini bir araya getirdiğinizde ferahlama yaratacağını görüyorum. Herkes de yaşayacak zaten. İki yıl içerisinde yaşayacak, bugünden yarına değil. Çalışmadan olmuyor ki.

AHMET AMCANIN TARLA DAVASI…

  • Hem avukatları mesleki anlamda rahatlatacak hem de vatandaşı rahatlatacak bir plan olarak baktığımızda, ne gibi kolaylıklar bizi bekliyor?

Bir kere vatandaşın günü rahatlıyorsa avukatın da günü rahatlıyordur, avukatın üstündeki sıkıntı kalkıyorsa, aslında o sıkıntı vatandaş adına sırtlanılan bir sıkıntıdır. Dolayısıyla vatandaşın da günü kurtuluyor demektir. Örneğin insan hakkı içerisinde adil yargılama diyorsunuz… “Herkesin adil yargılanma hakkı vardır. Herkes vazgeçilmez ve devredilmez şekilde adil yargılanma hakkına sahiptir.” Çok güzel bir söz. Yıldızlara yazdık. Ama yetti mi derseniz, Ahmet amcanın hayatına dokunmadık.

Ahmet Bey bakıyor yıldızlara, benim böyle bir hakkım var diyor. Ahmet Beyin bir tarla davası var. Keşif gününü bekliyor. Altı ay sonraya keşif günü verilmiş. “Hay allah” diyor avukata, olmaz mı 1 ay sonraya… Zaten Ahmet Bey orada sıkıntılanmış. N’apalım demişiz biz de, 6 ay sonra keşfe çıkacağız sonra dosyanın önü açık. Bu arada keşif günü yaklaştıkça Ahmet amca heyecanlı. Avukat da keşif için otobüse binecek, sekiz saat yol gidecek. Gün gelmiş, Ahmet amca avukatı aramış, avukat yolda, herkes heyecanlı… Varmış avukat bey adliyeye keşfe gidecekler. Hay allah! Hiç hesapta yokken hakime hanım ya da hakim bey idari izin almış. Haydi… bitti gitti! Ahmet amca hala yıldızlara bakıyor, vazgeçilmez “adil yargılama hakkım var” diyor. Ama adil yargılama yapacak hakim kimseye haber vermeden idari izin almış. Sonra bir gün verilir keşif günü, bir altı ay daha sonraya… Ama artık Ahmet amca yıldızlardaki yazıya öfkelenerek bakıyor…

Birilerinin burun kıvırmasını anlıyorum. Yapmıyorlar bu işi, bu derdi yaşamıyorlar, yüreğinde bu acıyı hissetmiyor. “Böyle insan hakları eylem planı mı olur?” diyebilirler. Bu derdi yaşayan anlar. Ahmet amca anlar.

Şimdi ne olacak. Bir, hakimin mazereti varsa öncesinden avukata bildirilecek. İki, mazeret dolayısıyla o iş yapılamadığından mümkün olan en kısa sürede, en yakın boşlukta hemen gün verilecek. Üst sınır belirlenecek. Olması gereken bu.

‘YENİ ANAYASA DEĞİL ÇOK KAPSAMLI DEĞİŞİKLİK’

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan eylem planını açıkladıktan sonra “yeni ve sivil bir anayasa” dedi. Siz Türkiye Barolar Birliği Başkanı olarak, nasıl bir anayasa olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

Bir kere ben yeni anayasa tabirini kullanmıyorum. Bir hukukçu olarak tercih ettiğim terminoloji “çok kapsamlı anayasa değişikliği”. Yol böyle olmalı. Zaten sayın Cumhurbaşkanı, ilk dört maddeyi tartışmam diyor. O anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk dört maddesini yerinde bıraktığımıza göre, dört maddeden sonraki tüm maddeleri konuşabiliriz. Buna göre yeni bir anayasa değil, “çok kapsamlı bir anayasa değişikliğinden” bahsediyoruz.

Bu anayasa değişikliğinde, zaten yıllardır söylüyorum, HSK’nın yapısının değiştirilmesi lazım. Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını en ufak bir tereddüt dahi olmadan sağlamanın ilk adımı HSK’nın yapısının değiştirilmesi. Hakimin özlük işlerinin, disiplin işlerinin, soruşturmalarının tamamen bağımsız ve asla etki altında kalmayacak bir yapı tarafından yürütülmesini sağlamamız lazım. Dolayısıyla HSK’nın içinden Adalet Bakanı’nın çıkması gerekir. HSK’nın oluşumunda büyük çoğunluğun, kurulun çoğunluk üyesinin, Yargıtay’ın ve Danıştay’ın genel kurullarında doğrudan doğruya seçilmesi gerekir. Burada vatandaşı savunan avukatın da HSK’nın içinde temsil edilmesini sağlayarak, güçler dengesini orada da yerleştirmek adına, TBB’nin de HSK’ya üye göndermesi gerektiğini, HSK’nın da ikiye ayrılarak, hakimler kurulu ve savcılar kurulunun ayrı ayrı kurulması gerektiğini düşünüyorum. Yargının kurucu unsurlarından savunmanın en üst temsilcisi olarak anayasaya ilişkin çok önemli gördüğümüz öneri budur. Kuvvetler ayrılığının çok ciddi şekilde güvence altına alınması benim temsil ettiğim kurumun önceliğidir.

‘İLK DÖRT MADDEDE BİRLİKTELİK VAR’

  • Anayasa’nın ilk dört maddesinden bahsettiniz. Tartışmaya açıldığı dönemler oldu ancak şimdi bir uzlaşı olduğunu söyleyebiliriz. Bu değişim sürecini nasıl yorumlarsınız?

Türkiye’de “yapmak isteyenler” birbirine adım attı. İlk dört maddenin değişmemesi konusunda bir uzlaşı olduğunu düşünmek, fazla iyi niyetli olur. Ancak ilk dört maddenin tartışılmaması gerektiğini, ben nefesim yettiğince söylemeye devam edeceğim. Milletimizin ezici çoğunluğunun da, Cumhuriyet’in temel niteliklerini hiç bir şekilde tartışmanın ya da değiştirmenin gerekli olmadığını düşündüğünü sahadan biliyorum. Hiç kuşkusuz Türkiye’de eyalet sistemi isteyen bir küçük siyasi grup olabilir. Türkiye’nin bir şekilde gevşek bir federasyona dönüşmesini isteyenler olabilir. Ama milletimizin buna prim vermediği ortada. Anayasaya ilişkin ilk dört maddenin tartışılmak istenmemesi Türkiye açısından “yapma” odaklı, “inşa” odaklı bir birlikteliğin bulunduğunu gösteriyor.