Prof. Dr. Muammer Aksoy'u katledilişinin 28. yılında saygı ve özlemle anıyoruz!

Türkiye'nin, ABD destekli 'Ilımlı İslâm'a dönüştürülme cinayetlerinin ilk kurbanı Prof. Dr. Muammer Aksoy'du. 28 yıl önce bugün katledildi

Türkiye'nin, ABD destekli 'Ilımlı İslâm'a dönüştürülme cinayetlerinin ilk kurbanı Prof. Dr. Muammer Aksoy'du. 28 yıl önce bugün katledildi. Sonra Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu ve Eşref Bitlis katledildi. Yetmedi Sivas ve Başbağlar katliamları gerçekleşti. Ahmet Taner Kışlalı ve Necip Hablemitoğlu'yla devam etti. Türk devriminin yetiştirdiği değerlerdi. Dünyada ender aydın kırımına kurban gittiler. Onlar sadece kimliklerinden dolayı katledilmediler; bir proje için seçilmiş hedef olarak katledildiler. Bölgemizi bugüne getiren sürecin başlangıç cinayetleri oldu.

BOP'UN ÖNÜNÜ AÇAN CİNAYETLER

Seri cinayetlerin işlendiği günlerde, Sovyetler Birliği dağılmaya başlamış ve ABD'nin Yeni Dünya Düzeni yürürlüğe girmişti. Bu çerçevede dinci ve etnik çatışmalar körüklendi. Bunun önünde engel teşkil edecek güçlü aydın önderler, Gladyo'nun kanlı suikastlarıyla bir bir ortadan kaldırıldı ve topluma gözdağı verilerek, Cumhuriyetçi lâik kesim sindirilmeye çalışıldı. O günlerde en tipik çatışma Yugoslavya'da başladı. Bu çatışma bittiği günlerde, Yugoslavya Genelkurmay Başkanı 'Sıra Türkiye'de' demişti! Aynı dönemde yükselen PKK terörü de anlamlıydı. Fethullahçı çete de bu dönemde parlatılmaya başlandı.

İSMİ DUYULMAMIŞ ÖRGÜT ÜSTLENDİ

Prof. Dr. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990 günü Ankara Bahçelievler İkinci Cadde'deki avukatlık bürosundan Saat: 18.55 sıralarında çıktı. Aynı caddedeki evine 15 dakika sonra gelen Aksoy, apartmandan içeri girdi. Bu sırada daha önceden pusu kurdukları anlaşılan kişi ya da kişiler tabancayı Aksoy'un kafasına dayadılar. Kendini korumak için merdivenlere yönelen Aksoy'un bu çabası yarım kaldı ve tabancadan çıkan iki kurşunla hemen can verdi. Kurşunlardan birisi başına, diğeri de göğsüne saplandı. Olay yerinde hayatını kaybetti. Saat: 21.30 sıralarında gazete ve ajanslara telefon eden bir şahsın olayı 'İslâmi İntikam Örgütü', 'İslâmi Hareket' adına üstlendiği bildirildi. Emniyet yetkilileri bu örgütün ismini ilk kez duyduklarını açıkladılar. Emniyetçiler, cinayetin çok profesyonelce işlendiğğini, bir ip ucu ve tanığının da bulunmadığını belirttiler. Olay yerinde üç boş kovan bulundu. Aksoy'un Atatürkçü laik kimliği biliniyordu. Ancak Horzum davasıyla da ilgilendiği ileri sürüldü. Eski İçişleri Bakanlarından Hasan Fehmi Güneş olay sonrası yaptığı açıklamada, cinayetin Horzum davası nedeniyle de işlenmiş olabileceğini belirtti. Ancak bu konuda bir ipucu bulunamadı.

OLAYI SORUŞTURAN POLİSİN ÖLÜMÜ

Aksoy cinayetini takip eden Ankara Birinci Şube Müdürü Yahya Kütük (39)'ün, 1 Şubat'ı 2 Şubat'a bağlayan gece 02:30 sıralarında geçirdiği kalp krizi sonucu öldüğü açıklandı. Bu ölüm, olay üzerindeki esrar perdesini daha da kalınlaştırdı.

EŞİ CİNAYET ANINI ANLATIYOR

Aksoy'un eşi Ülke Hanım, olay sonrası yaşadıklarını Milliyet gazetesine şöyle anlattı: "Bir ses duydum. Ama silah sesi olduğunu anlamadım. Egzoz sesi sandım. Sonra biri gelip 'Muammer Aksoy aşağıda boylu boyunca yatıyor' dedi. Son günlerde 'yorgunum' diyordu. Enfaktüs geçirdi sandım. Hemen aşağı koştum. Görünce şaşırdım. Nefes alıyor mu diye bakmaya çalıştım. Ağzından nefes vermeye çalıştım. Zanlar görünce de kalp krizinden kan boşanmış sandım. Sonra beni yukarı çıkardılar, ilaç verdiler" dedi.

TEHDİT EDİLİYORDU

Olaydan sonra fenalaşarak hastaneye kaldırılan Ülke Aksoy, "Onu Atatürk düşmanları öldürdü. Her gün telefon ve mektupla tehdit ediyorlardı. Ben üzülmeyeyim diye bana söylemiyordu ama ben seziyordum. ADD'yi kurdu. Birileri bundan rahatsız oldu. Ayrıca TCK. 163. maddenin kaldırılmasına karşıydı. Muammer, türban bahane edilerek yapılan gösterilerin amacının başka olduğunu da söylerdi. Bu konuda da çok sert tepkiler almıştı" açıklamasını yaptı. Oğlu Arın Aksoy da yaptığı açıklamada, babasına gönderilen çoksayıda tehdit mektubu gördüğünü hatırlatarak, "Özel bir örgüt düşünemiyorum. Babamın çok düşmanı vardı. Aksak gördüğü her konuda çıkar konuşur, görüşlerini açıklardı. Her açıdan mükemmel bir insandı" dedi. (Milliyet, 2 Şubat 1990)

SON GÜNÜNDE NELER YAPTI

Aksoy'un son gün, sabah saat: 10.30'da Hürriyet gazetesine giderek Emin Çölaşan'la 'Pazar Sohbeti' yaptığı ve mülakatta, Türkiye ve dünyadaki son gelişmeler ile laiklik ve irtica konularında görüşlerini açıkladığı, ayrıca kurucusu olduğu ADD'yi tanıttığı öğrenildi. Aksoy'un ayrıca son demecini de UBA'ya, 'kıyak emeklilik' üzerine verdiği ortaya çıktı. Aksoy'un aynı gün akşamı Türk Hukuk Kurumu'na da giderek, burada kız yeğeniyle sohbet ettiği ve burada türbana tavır alan üniversite öğretim üyeleri derneğinin üyelerinin kara listeye alındığı iletildi. Aksoy'un bunun üzerine "Senin eşini kara listeye almışlarsa, bizi kapkara listeye almışlardır" diye cevap verdiği açıklandı. Aksoy yazdığı kitap ve makalelerde de laikliğe karşı yapılan saldırıların sistematik olduğunu ve arkasında dış güçlerin bulunduğunu belirtmişti.

YARGITAY CEZALARI ONADI

Cinayet uzun süre yanıltma ve hayali dinci örgütler üzerine atıldı. Ciddi bir ilerleme olmadı. Olayın üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra yapılan operasyonlarda, Bahriye Üçok ve Uğur Mumcu cinayetilerine de karıştığı ileri sürülen sanıkların, Aksoy cinayetine de karıştıkarı ileri sürülerek bunlar Umut Davası'nda yargılandılar. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Ocak 2013'te, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok'un öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu çok sayıda olayı kapsayan "Umut" operasyonuna ilişkin açılan ve Yargıtayın bozma kararından sonra tekrar görülen davada 3 sanığı "yasadışı Tevhid-Selam ve Kudüs Ordusu" örgütünü kurmak ve yönetmek suçundan 12 yıl 6'şar ay, 5 sanığı ise aynı örgüte üyelikten 6 yıl 3'er ay hapse mahkum etti. Dava daha sonra Yargıtay'a intikal etti. 10 Nisan 2014 günü Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesinin de arasında bulunduğu birçok olayı kapsayan Umut Davası'nda, 8 sanığa verilen hapis cezalarını onadı. Kararda, "Tevhid Selam Kudüs Ordusu Örgütü"nün, 1988-1999 yılları arasında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesi olaylarının da aralarında bulunduğu 18 ayrı saldırıyı gerçekleştirdiklerinin anlaşıldığı ifade edildi.

61 ANAYASASINI YAPTI

Prof. Dr. Aksoy, önder hukukçulardan birisiydi. Uzun yılar üniversitelerde görev yaptı. 1917 yılında Antalya'da dünyaya gelmişti. 1939 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Zürich Üniversitesi'nde doktorasını yaptı. İstanbul ve Ankara üniversitelerinde görev yaptı. Üniversite özerkliğinin ortadan kaldırılmasını protesto etmek amacıyla 1957 yılında SBF'deki görevinden istifa etti. 1960 ihtilalinden sonra yeni Anayasa çalışmalarına katıldı. Kurucu Meclis üyesi olarak Antalya'yı temsil etti. 12 Mart'ta yargılandı, aklandı. Türk Hukuk Kurumu başkanlığı yaptı. 1977 yılında CHP'den İstanbul Milletvekili seçildi. 1980 sonrası Ankara Baro Başkanlığı da yaptı. Atatürk'e karşı saldırıların yoğun olarak başladığı günlerde (1989) yılında bir grup arkadaşıyla Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD)'yi kurdu. Mücadelelerinden birisi de petrolün millileştirilmesiydi...

CENAZESİNDE EN ÖNDE UĞUR MUMCU YÜRÜMÜŞTÜ

Muammer Hoca'nın Ankara'da yapılan cenaze töreninde, tabutunun önünde fotoğrafını gazeteci yazar Uğur Mumcu taşımıştı. O da aynı kanlı eller tarafından 24 Ocak 1993 günü karlı bir Ankara gününde katledildi. Mumcu, hocasının ardından Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde şunları yazmıştı: "İçim acıyla doldu. Prof. Aksoy'u baba gibi severdim. Aksoy da beni oğlu gibi. (...) İsteseydi yabancı şirketlerin ve holdinglerin gözdesi olurdu. Bütün bunları elinin tersiyle itti; çileli yola, devrimciliğe, Atatürkçülüğe baş koydu. Ve bu uğurda da baş verdi. En son çabası laikliğin savunulmasıydı. Aksoy, bir inanç ordusunun adıydı. Öylesine yiğit ve öylesine inançlıydı. Aksoy'u öldüren kurşun, Atatürk'e, Atatürkçülüğe sıkılmıştır." (Cumhuriyet, 1 Şubat 1990) Mumcu, 4 Şubat 1990 tarihli yazısında da Aksoy cinayetine değinerek şunları vurguladı: "Cinayeti kimin işlediğini bilmiyoruz. Katiller, hiç ipucu bırakmadan kaçmışlar. Cinayet profesyonelce işlenmiş. Kurşunlar; şakak, yanak ve göğse sıkılmış, tam öldürücü yerlere! (...) Aksoy cinayeti rejim için bir sınav konusudur. Aksoy cinayeti bir an önce aydınlatılmalıdır. Aksoy cinayeti ileride yaşanacak olayların da habercisidir. Devlet, devletse, Aksoy cinayeti bir an önce aydınlatılmalıdır."

DOSTLARI NE DEDİ?

Aksoy'un suçu

Aksoy cinayetini Aydınlıkçıların 2000'e Doğru dergisi kapak haberinden duyurdu. Başyazar Doğu Perinçek onu şu satırlarla anlattı: "Aksoy Hoca ile 1971 öncesinde dört yıl kadar Türk Hukuk Kurumu Yönetim Kurulu'nda çalıştım. Prof. Aksoy'un, 12 Mart döneminde askeri mahkemelerde hesabını verdiği "büyük suçlar" arasında, Hukuk Kurumu'nun dairesini Proleter Devrimci Aydınlık dergisine ve İşçi Köylü gazetesine kiraya vermek de vardı. O zaman MİT mahzenlerinde "Muammer Aksoy'u anlat" diye bağırışan sorgucular, acaba bugün, "Bir laiklik savaşçısı katledildi" diye timsah gözyaşları döküyorlar mı? Aksoy'u en iyi öyle dümdüz arkaya taradığı saçları anlatır. Alnı açıktı, maharetle kakül düşürerek kapatacağı bir yer yoktu. Ayakta duran saçları, bir karşı koyma eylemiydi. Ve sanki dürüstlüğü ve sadeliği anlatabilmek için çok erken ağarmıştı, apaktı."

'İrtica en korkunç bela'

Prof. Dr. İlhan Arsel ise, 1960 ihtilalinde birlikte Anayasa çalışmalarında bulunduğu 45 yıllık arkadaşı Aksoy için "Türkiye onun çapında az insan çıkarır" demişti. Aksoy'un kendisine yazdığı bir mektubu da hatırlatarak, "İrticanın Türkiye'de en korkunç belayı oluşturduğuna inandığım içindir ki, Türk sosyal demokratları içinde, şu anda galiba 163. maddenin kaldırılmasına karşı çıkan tek şahısım. Bunun, Türkiye'nin çağdaşlaşması için bir intihar anlamına geldiğini de sözlü ve yazılı olarak açıkça vurgulamaktayım" dediğini aktarır. Ve ekler: "O gericiler için, fikir yolu ile yıkılamayacak bir bilim adamıydı."

'En büyük hukukçuydu'

DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel: "Aksoy'un ölümü, Türkiye için çok büyük bir kayıptır. Bu adi cinayete teşebbüs edenlerden kalp diye, vicdan diye hiçbir şey olmaması lazım. Bütün hukuk camiasına ve milletimize başsağlığı diliyorum."

Prof. Dr. Mümtaz Soysal: "Aksoy, Türk toplumunda düşündüğünü söylemekten çekinmeyen, hiçbir hesap içine girmeyen, düşüncelerini ve davranışlarını bütünleştirebilen ender insanlardan biriydi. Kaybı, Türkiye'de dürüstlüğün ve açıklığın kaybıdır."

Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay: "Atatürkçü, laik ve cumhuriyetçi bir insan olarak tanınan değerli bir hukukçu idi. Türkiye'nin yetiştirdiği en büyük hukukçulardan biridir."

Gazeteci Altan Öymen: "Dilimizde 'boş vakit' diye bir deyim var. Muammer Aksoy'un 'boş vakti' olmazdı. Daha doğrusu birşey üretmediği bir vakti... Ya bir fikir, ya bir yazı, ya bir kitap... Tatilde, yolculukta, katıldığı toplantıların yemek ya da kahve aralarında, üzerinde çalıştığı metinler, elinde eksik olmazdı." (Milliyet, 2 Şubat 1990) Savaş yıllarında yurda döndü

Diplomat arkadaşı Semih Günver: "Aksoy'u İkinci Dünya Savaşı içinde, 1944 ilk baharında Zürih'te tanıdım. Zürih Üniversitesi'nde hukuk doktorasını yapıyordu. Evlilik dışında doğan çocuklar konusunda 1.500 sayfaya yakın Almanca doktora tezi, üniversitedeki hocalarının büyük beğenisini kazanacaktı. Doktorasını daha erken tamamlayabilirdi. Fakat savaş başlayınca İsviçre'de kalmak istememiş ve vatani vazifesini yapmak için Türkiye'ye dönmüştü. Daha, genç yaşlarında yurt sevgisi ve görev aşkı onun için her şeyden önce geliyordu. Muammer, Atatürk'ün Cumhuriyet'i ve devrimleri emanet ettiği genç kuşağın inançlarına bağlı ve sadık bir üyesi olarak yaşadı ve öldü." (Milliyet 3 Şubat 1990)