Türk Harf Devrimi'nin 89. yılı

1 Kasım 1928’de TBMM’de yasa tasarısı yapılan görüşmelerden sonra aynı gün, 'Türk Harflerinin Kabul Ve Tatbiki Hakkındaki Kanun' kabul edilmişti

Harf Devrimi, 1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"un kabul edilmesiyle devrimler zincirinin bir halkası oldu. Bu yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı alfabesinin resmiyeti son buldu ve Latin harflerini esas alan Türk alfabesi yürürlüğe kondu.

Devrimin aydınları Türk diline yakın abecenin yapılması taraftarıydı.

Mustafa Kemal de bu konuyla 1905-1907 tarihleri arasında ilk defa Suriye'deyken ilgilenmeye başladı. 1922 yılında Mustafa Kemal, Halide Edib Adıvar'la yine bu konu hakkında konuşmuş ve böylesi bir değişikliğin sert önlemler gerektireceğini söylemişti.

Eylül 1922'de Hüseyin Cahit'in İstanbul basın yayın üyelerinin katıldığı bir toplantıda Mustafa Kemal'e sorduğu "Neden Latin harflerini kabul etmiyoruz?" sorusuna, "henüz zamanı değil" yanıtını vermişti. 1923'teki İzmir İktisat Kongresi'nde de aynı yolda bir öneri sunulmuş, ancak öneri kongre başkanı Kazım Karabekir tarafından "İslam'ın bütünlüğüne zarar vereceği" gerekçesiyle reddedilmişti. Ancak tartışma basında geniş yer bulmuştu.

OSMANLI AYDINI DAHİ ŞİKAYETÇİYDİ

Osmanlı'nın son yüzyılında alfabe tartışmaları zaten mevcuttu. Tartışmalar 19. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştı. Ahmet Cevdet Paşa ve Münif Paşa alfabenin yetersizliği fikrini dile ilk getirenlerden olmuşlardır. Daha sonra eğitim bakanlığı yapacak olan Münif Paşa 1862'de Osmanlı İlim Cemiyeti'ndeki bir sunumunda, Avrupa'da 6-7 yaşındaki çocukların bile fevkalade yazıp çizebildiğini, fakat Osmanlı alfabesinin çok zor olduğunu, en azından yazarken harfleri kesinlikle birbirinden ayrı yazmak başta olmak üzere, "elifbada ıslahat" yapmak gereğine vurgu yapmıştır. Namık Kemal, Ali Suavi, Şemsettin Sami gibi Osmanlı fikir hayatının önemli temsilcileri "ıslahatı savunan" diğer önemli düşünürlerdir. Enver Paşa dahi "bir sese bir harf" ilkesinin hayata geçirilmesi gerektiğine inananlardandır. Hatta ordu içi yazışmada bu prensibi hayata geçirecek olmuş ama I. Dünya Savaşı'nın başlaması sonucunda ertelemiştir.

NEDEN ARAP HARFLERİ TÜRK DİL YAPISINA UYGUN DEĞİLDİ?

Arap harfleri, Arap fonetiğine, Arap hançeresine (gırtlak yapısına) göre tanzim edilmiş olduğundan bunların telaffuzları öz Türkçenin fonetiğine gırtlak yapısına uygun değildi. Ayrıca Arap harfleri mevcut yapısı ile öz Türkçe söyleyiş esasına da uygun değildi. Bu sebeple Türk milletinin düşüncesine şekil veren yazı, bu olamazdı. Mevcut durum için uygun olan yeni bir semboller sitemine ihtiyaç vardı.

Arap harfleri, Arap diline çok iyi uymakla beraber, Türk dili için yetersiz ve elverişsizdi. Türkçe, Arap harfleri ile kolay yazılıp okunamıyordu. Konuşulduğu gibi yazılamıyor, yazıldığı gibi okunamıyor idi. Okuyup yazmayı kolaylaştırmak ve yaymak ve böylece modern eğitim ve öğretimin gerçekleşmesine zemin hazırlamak ancak Harf Devrimi ile sağlanabilirdi.

Mustafa Kemal, yeni abeceyi İbrahim Necmi Dilmen'den öğrenmiş, 4-5 Ağustos 1928 gecesi Başbakan İsmet İnönü'ye yeni harflerle mektup yazmıştı.

BİR GÜNDE CAHİL Mİ KALDIK?

1923 yılında nüfusun % 2.5'i okuma-yazma biliyordu

1928 yılında ülkedeki okur-yazar oranı % 10.6, öğrenci sayısı 350.000 civarında iken, 1938 yılında okur-yazar oranı % 22.4'e, öğrenci sayısı ise 1.110.000'a çıkmıştır.

1923'te, tüm ilkokulların sayısı 4.894, öğrenci sayısı 341.941, öğretmen sayısı 10.238 iken, 1932 yılında okul sayısı 6.788'e, öğrenci sayısı 567.361'e, öğretmen sayısı 15.064'e yükselmiştir.

1938 yılında ise okul sayısı 7.862'ye, öğrenci sayısı 813.636'ya, öğretmen sayısı ise 17.120'ye ulaşmıştır.