Son Yazıları
Darbeci teğmen
Türkiye’de asker-siyaset ilişkileri ve askeri darbeler konusunda ilginç önyargılar ve analitik yüzeysellikler var. Askerin darbe “geleneği” olduğu iddiası bunlardan biri örneğin. Askeri darbeler ile ABD arasında bir ilişki olduğu tezinin, bütün şartlardan münezzeh olarak uygulanmaya çalışılması ve 27 Mayıs’ın arkasında da ABD’nin aranması bir metodolojik toptancılık örneği mesela.
Darbeler birdenbire geliyormuş, öncesinde hiçbir emare vermiyormuş gibi yapılması da ilginç sonuçlara ulaşılmasına neden oluyor. Bu tuhaflıkların son örneği teğmenlerin mezuniyet töreni yemini bağlamında ortaya atılan darbecilik imaları oldu.
Yazının DevamıKendini jiletleyen toplum
Hayatın acımasız çarkları arasında ezilen insanlar, içinde bulundukları durumu çözümlemelerini sağlayacak toplumsal bilinçten yoksun olduklarında, bütün suçu kendilerine yükler ve bedenlerine zarar vererek kendilerini cezalandırırlar. Bir zamanlar Müslüm Gürses konserlerinde “jiletçi” diye anılan gençler vardı. Müziğin ve kitle ruhunun etkisiyle cezbe yaşar, vücutlarını jiletle keserlerdi.
Son haftaların toplum olayları gündemine bir bakalım. Kadın cinayetlerini hatırlatmaya gerek yok.
Yazının DevamıCHP, DEM zokasını yutuyor
Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2011’den 2023’e kadar süren genel başkanlık döneminin temel stratejisini “Erdoğan’ın elindeki kozları almak” diye özetlemişti. Buna göre, Türkiye’de geleneksel olarak sağ yüzde 70; sol yüzde 30 oy alıyordu. Sol bir parti olarak CHP’nin iktidar olma şansı yoktu. Çünkü sağ partiler, kara propaganda yapıyor, CHP’nin din başta olmak üzere geleneksel ve milli değerlerle mesafeli olduğuna toplumun büyük bir kısmını inandırmayı başarıyorlardı. Kılıçdaroğlu, bunun yanlış olduğunu halka anlatmak için Erdoğan’dan daha sağda durması gerektiğine karar vermişti. CHP, AK Partiye benzedikçe, Erdoğan’ın kozları boşa düşecek, yöneltilen suçlamalar inandırıcılığını kaybedecekti. Sözde iktidar stratejisinin gereği olarak CHP, en türbancı, en Dersimci, en açılımcı, en Avrupa Birlikçi, en Kürtçü kim olacak yarışına girişti. 12 yıllık Kılıçdaroğlu döneminin sonucu, CHP’nin %25 oya çakılması oldu. Anlaşılan seçmen ikna olmamıştı!
Özgür Özel, genel başkan seçildiği kurultayda Kılıçdaroğlu döneminin stratejisine hiçbir eleştiri getirmedi. Fakat genel başkanlığının ilk aylarında bazı vurgu değişiklikleri yapması, acaba CHP’de yeni bir dönem mi açılıyor diye sorulmasına neden oldu. Örneğin, 31 Mart 2024 yerel seçim mitingleri sırasında, alandaki kalabalığa Türk bayrağının renkleri olan "kırmızı-beyaz" sloganı attırdı. Kılıçdaroğlu döneminde Partinin dış politikasına yön veren Ünal Çeviköz ve Namık Tan gibi isimler, Mavi Vatan doktrinini yerden yere vurmuşlardı. Özel döneminde yapılan açıklamalarda ise, Türkiye'nin denizlerdeki meşru haklarına ve Mavi Vatan'ı bu haklardan bir adım bile geriye atmamak olarak anladıkları belirtilmeye başlandı. Özel, 2024 Eylül’ünde Sosyalist Enternasyonal toplantısı için gittiği ABD’de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne ait bir gökdelen olan Türkevi'nde konakladı ve bu binayı gurur kaynağı olarak niteledi. Oysa Kılıçdaroğlu Türkevi’ni suçlama konusu yapmıştı. Yine benzer bir şekilde, CHP’yi Erdoğan düşmanlığına kilitlenmekten kurtararak daha sahici konular üzerinden muhalefet yapacağı bir çizgiye çekeceğini düşündürten normalleşme adımını attı. Bütün bunlar, genel başkan değiştiğinde CHP’nin değişeceğini ve tabanının özlemlerine cevap verebileceğini düşünenlerde bir umut yarattı.
Yazının DevamıCHP’nin ideolojik dönüşümü
Siyasal partiler bazen kuruluş amaçlarının dışına sapar ve ideolojik bir dönüşüm yaşarlar. Hayatın doğal bir parçası olan değişmeden daha öte bir durumdan bahsediyoruz. İdeolojik dönüşüm demek, bir siyasi partinin zaman içinde kuruluşundaki ideolojik hedefleriyle ters ya da onlarla uyumsuz başka ideolojik amaçlara yönelmesi demektir.
Özellikle sol partilerde daha çok rastlanmakla birlikte tarihte her türden örnekleri görülüyor. 1970’lerde Avrupa’nın bazı komünist partileri, emperyalist sistemin sağladığı tüketim ve refah kapasitesine teslim oldular.
Yazının DevamıBahçeli sarı öküzü mü veriyor?
Devlet Bahçeli’nin açıklamaları, sadece MHP tabanında değil, toplumun her kesiminde büyük şaşkınlık yarattı. Söylenenleri milliyetçi duruşla ilişkilendirmek kolay değildi. Üstelik hemen ardından Özgür Özel’in “el yükseltme” tutumu, “büyük” zannedilen partilerin ABD ve PKK karşısındaki çaresizliğini herkesin yüzüne vurdu.
MHP çevreleri, Bahçeli’nin çıkışını iki temel teze oturtarak haklılaştırmaya çalıştılar.
Yazının DevamıSorun sadece isimsizlik değil
Dünkü Aydınlık’ın manşetinde çok önemli bir soruna işaret ediliyordu. Sosyal medyada anonim yani isimsiz hesaplar açmak, suç işleme eğilimindeki insanlar için bir imkân yaratıyor. Gerçek adı sanıyla meydana çıkmayan, uyduruk bir mail adresi ve kullanıcı adı alan bazı kimseler, anonimliğin arkasına gizlenerek her türlü değeri ayaklar altına alabileceklerini zannediyorlar. Bu doğru. Fakat eklenmesi gereken sosyolojik bir boyut daha var: Simülasyon kültürünün etkileri!
Fransız düşünür Jean Baudrillard, teknolojinin ulaştığı aşamada gerçekliği kaybettiğimizi ve onun yerine medya aracılığıyla simüle edilmiş bir gerçeklik inşa edildiğini söylemişti. Eskisinin yerine gelen ve eski gerçeklikle hiçbir ilişkisi olmayan bu hipergerçek durumu kendi kültürel değer sistemini de beraberinde getiriyor.
Yazının DevamıOrtadoğu’dan dünyaya bakmak
İsrail’in Gazze soykırım harekâtı genişleyerek sürerken, Türkiye’de çeşitli siyasi güçlerin verdiği tepkilerin farklılığına şahit oluyoruz. Tepkilerin farklılığı, özünde ideolojik ön kabullerin farklılığından geliyor. Bu ön kabuller, farklı siyasal güçlerin Ortadoğu’da olup bitenleri nasıl bir kuramsal ve kavramsal çerçeveye oturtarak açıklayacaklarını belirliyor. Dünyaya baktığınız açı, görebileceklerinizin de sınırını çizmiş oluyor.
Bazı muhafazakâr-İslamcı çevreler başlarını ellerinin arasına almış, oldukları yerde çökmüş, perperişan vaziyette ağlıyorlar. Hükümetin ve ona bağlı güçlerin tutumu bu çizgide. İsrail ve ABD’yi eliyle engelleme yeteneği olmadığı için diliyle kınıyor. Buradaki yetenek, Türkiye’nin ve Türk milletinin yeteneği değil. Onları görebilme ve kullanabilmeyi mümkün kılan bakış açısının, dolayısıyla ideolojik ön kabullerin yeteneği. Bu eksende yayın yapan TV kanallarını açıyoruz, her gece bir Gazze haberi; parçalanmış insanlar, yıkılmış binalar... Çaresizlik ve mazlumluk manzaralarından seçkiler izliyoruz. Filistinlilerin uğradığı muameleye öfkelenirken, içimizi hem acıma duyguları hem de alttan alta İsrail’in gücüne ilişkin önyargılar dolduruyor. Haberlerin içeriğinde mazlumların haklılığına, direndiklerine, teslim olmayışlarına ve İsrail’in güçsüzlüğüne, yenileceğine olan inanca ilişkin bir tane ima bile yok. Müslümanlara yapılan zulmü izliyormuş görüntüsü altında mazoşist bir gösteriye şahitlik ediyoruz.
Yazının DevamıDenetimsizlik iklimi şımartıyor
Ali kıran baş kesenlerin günlerini yaşıyoruz. Basına yansıyan şiddet haberlerini gördüğünüzde sormadan edemiyorsunuz: Herkeste mi silah var, herkes mi hiç olmazsa bıçak taşıyor! Herkesin herkesle savaşı mı bu?
Özellikle metropollerde vatandaş barut fıçısı. Okullarda akran zorbalığı, hekime şiddet, kadına cinayet… Yollarda çakarlı arabalar; arabada çakar yoksa şoförü çakmaya hazır! Trafikte orman kanunları geçerli…
Yazının DevamıTürkiye fırsatları neden kaçırdı?
Ekonomik kriz derinleşiyor. Mehmet Şimşek yönetimi, Amerikan Merkez Bankası’nın faiz indirimi kararından sonra çok mutlu. Türkiye yüksek faiz verdiği için Amerika’dan kaçan sıcak para bize gelecek. İçeriye giren dolarlar, Türk lirası olarak birkaç ay % 50 faizde yatıp, sonra yine dolara çevrilerek, istediği an çıkıp gidecek.
Bu soygunun halkın refahına olumlu bir etkisi olacak mı? Olmaz olur mu, elbette olacak. Para bollaşınca ucuzlayacak. Ucuzlayınca faizler düşecek. Hepimiz yeniden borçlanma şansına kavuşacağız. Böylece yarının kazancını bugünden harcayarak, sanal bir refah balonunu şişirmeye devam edeceğiz. Tıpkı balonun patlamasından önce olduğu gibi!
Yazının DevamıManevi kalkınmanın çöküşü
Narin Güran cinayeti, Tekirdağ’da iki yaşındaki bebeğin cinsel tacize uğradığı haberi… Son yıllarda toplumu infiale düşüren haberlerin ortak noktası, içten içe yaşamakta olduğumuz ahlaki çürümenin boyutları hakkında yüzümüze ayna tutması ve kamuoyundaki karamsarlığı derinleştirmesi.
Böyle olayların ardından toplum “bize neler oluyor” sorusunu daha yüksek sesle sormaya başlıyor. Aslında bu durum yeni değil. Son kırk yıldır ahlaki bir çürüme süreci yaşıyoruz. Ve kırk yıldır bundan duyduğumuz rahatsızlığı el yordamıyla aşmaya çalışıyoruz. Maalesef başarısız olduk. Bu nedenle şimdilerde yeni bir durum yaşanıyor. Toplum bir tür öğrenilmiş çaresizlik psikolojisine girmeye başladı.
Yazının DevamıAydınların zihinsel konformizmi
Türkiye’nin son günlerde izlediği rotaya baktığımızda BRICS’e üyelik başvurusu, Mısır’la ilişkilerin düzeltilmesi ve Suriye ile temas kapılarının aralanması gibi Batı sisteminin hiç hoşuna gitmeyecek ve Türkiye’nin “başına buyruk” hareket ettiği düşüncesini besleyecek adımlar atıldığını görüyoruz.
Öte yandan ekonominin başında faturayı halka çıkaran, İngiliz sıcak para lobilerinin mutemet adamı Mehmet Şimşek oturtulmuş durumda. İsrail’in güvenliğini sağlamak için Akdeniz’e gönderilmiş Amerikan hücum gemisiyle TCG Anadolu’ya ortak eğitim yaptırılıyor. Bu gemiden İzmir’e çıkan yankee’nin kafasına çuval geçiren Vatan Partili ve TGB’li gençlere hapis cezası veriliyor.
Yazının DevamıFETÖ’nün panzehiri
15 Temmuz’dan sonra tarikat-cemaat çevrelerinde iki gelişme dikkati çekiyor. Birincisi stratejik düzeyde FETÖ’nün rolünü üstlenmeye çalışan yapıların varlığı. Bunlar yeni dönemin FETÖ’sü olmak için girişimlerde bulunuyor. Bu noktada Süleymancıların öne çıktığı görülüyor.
İkinci gelişme, FETÖ’nün devlet kadrolarında kaybettiği mevzileri doldurmaya çalışan “makbul” tarikatlar ve cemaatlerin çabaları ve bu amaçla kendi aralarında çatışma yaşayacak düzeye varmış olmaları.
Yazının DevamıSadaka pazarlığı değil sistem değişikliği
Erdoğan yönetimi ekonomik krizin yükünü emekçiye çıkartıyor. Türkiye uzun süredir gelir dağılımı adaletsizliğinde dünyanın lider ülkelerinden biri. Çok kazanan az ödüyor, az kazanan vergi yükünü sırtlıyor. Bu yeni bir durum değil. 1970’lerin ekonomik krizinin faturası da emekçiye çıkmıştı, 1990’lar boyunca uygulanan IMF reçetelerinin acı ilaçları emekçiye içirildi. 2000’lerin başındaki krizlerde de Kemal Derviş’in faturayı emekçiye çıkardığı bir plan uygulandı.
1980’lerden önce Frederick Von Hayek ve Milton Friedman gibi neoliberal teorisyenler bu işin böyle olması gerektiğini anlatıp durmuşlardı: Çok kazanandan az vergi alacaksın ki, girişimcinin elinde sermaye biriksin. Böylece biriken sermaye yeniden yatırıma dönüşerek, insanlara istihdam kapısı açsın. Vergi yükünü az kazananların yüklenmesi yine az kazananların lehinedir. Gelir dağılımı adaletinin bozuk olması emekçinin işine yarar. İş istemiyor musun kardeşim? O halde fabrikalar açacak, iş yerleri kuracak, sana iş yaratacak sınıfın vergilerini azaltacak partilere oy vereceksin.
Yazının DevamıDeprem gerçeği ve siyaset yapma tarzı
Bu gün itibariyle 17 Ağustos Gölcük depreminin üzerinden geçen süre çeyrek yüzyılı bulmuş oluyor. Geçen sürede deprem bizi hiç yalnız bırakmadı. İrili ufaklı ikazları bir tarafa bırakalım, Kahramanmaraş ve Hatay’ı yerle bir eden depremlerin üzerinden iki yıl bile geçmedi.
Jeolojik bir olgu olarak depremler ya da deprem dirençli kentlerin taşıması gereken özellikler benim uzmanlık alanım değil. Bir siyaset sosyoloğu olarak, arkada kalan çeyrek yüzyılın bilançosuna baktığımda gördüğüm şey şu: Yaşadığımız yıkım da, aradan geçen sürede ülkemizi depreme hazırlama konusunda yapılan işlerin yetersizliği de, Türkiye’nin sırtındaki en büyük kamburun “siyasetçi” denilen tip ve onun siyaset yapma tarzı olduğunu kanıtlamıştır.
Yazının DevamıSosyal medya vatansız mı?
Önce Instagram durduruldu, ardından Roblox adlı oyuna yasak geldi, şimdilerde TikTok’un yasaklanması konuşuluyor. Bunlar doğru işlerdir.
Sözde muhalif özde cahil tipler Kuzey Kore’ye mi dönüyoruz diye soruyorlar. Oysa hayran oldukları ABD’de milli çıkarlara aykırı olduğu gerekçesiyle, dikkat buyurunuz yozlaşmış bir platform olduğu için değil, Amerikan çıkarlarına aykırılığı nedeniyle, TikTok’un yasaklanması için çağrılar yapılıyor.
Yazının DevamıBatıda LGBT devlet politikasıdır
Paris olimpiyatları dünyanın gözünü açmaya başladı. Lgbt gösterisi ile başlatılan ve cinsiyet değiştirmiş sporcuların arzı endam ettiği olimpiyatlar, Batılı devletlerin akışkan cinsiyet yaklaşımını devlet politikası olarak benimsediğini insanlığa ilan etti.
İtalyan kadın boksör Angela Carini’nin Imane Khelif karşısında 46. saniyede burnu kırıldığı için maçtan çekilmek zorunda kalması ve ardından yaptığı açıklamada “hayatım boyunca bu kadar sert bir yumruk yememiştim” demesi, Batı sisteminin bütün insanlığı bir deli gömleğine sokmaya çalıştığı gerçeğini bir kez daha gösterdi. Bu olaylar dünyanın her yanında daha önce bu konuda açık bir fikre sahip olmayan insanların birbirine “neler oluyor” diye sormasına neden oldu.
Yazının Devamı