Bayram Yurtçiçek

bayramyurtcicek@hotmail.com

Son Yazıları

Batı dünyasının zavallılığı

Lenin, daha 1914’lerde, kapitalizmin serbest rekabeti öldürerek, tekelci kapitalizme dönüştüğünü, emperyalizmin gericilik ve çürümeyi de beraberinde getirdiğini söylemişti. O yıllarda çok önemli bir makalesinin adı Geri Avrupa, İleri Asya idi. Avrupa’nın ve Amerika’nın, daha doğrusu tekelci kapitalizmin, merkezler dahil, bütün ülkelerde gericiliğin en önemli payandası olduğunu yazıyordu. Ama inanın Lenin bile bu kadarını tahmin edemezdi.

1980 sonrası dünya çapında gerici bir dalga yaşandı. 1990’larda ise zirve yaptı. Sovyetler Birliğinin dağılması, Kapitalizmin sosyalizm üzerinde kesin zaferi olarak belirtildi. Neo-liberalizm kesin zaferini ilan etti. Devrimler çağı geride kalmış ve yenilmişti. Ulus devletler miadını doldurmuş, geçmişe ait bir hatıra olarak değerlendiriliyordu. Onlara göre dünya küreselleşmiş ve büyük bir köye dönüşmüştü. Gericilik ve emperyalist saldırılar zincirlerinden boşalmıştı. ABD emperyalizmi Avrupa’nın emperyalist ülkelerini de arkasına alarak, kendisine ve sisteme sorun yaratacak ülkelere saldırmaya başladı. İlk önce Yugoslavya’ya saldırdılar. Yugoslavya’dan beş devlet çıkardılar. Daha sonra Afganistan, Irak, Libya ve Suriye’yi işgal ettiler. Ülkemizi etnik temelde bölmek için terör örgütüne binlerce tır silah ve cephane verdi. Askeri açıdan Rusya, ekonomik açıdan Çin’e yönelik baskı ve kuşatmaya girişti. Özelikle Rusya’yı, askeri kuşatmaya aldı. Verdikleri bütün sözleri çiğneyerek, NATO’yu Rusya’nın burnunun dibine kadar genişlettiler. Rusya’yı hareket edemez ve batıya tabii hale getirmek istediler. Rusya’nın bütün uyarılarını kulak arkası ettiler. 

Yazının Devamı

Müttefiğimizin müttefiki

Müttefik ne demektir? TDK’ya göre müttefik: Bağlaşıklık, işbirliği, ortak hareket etmek anlamına gelir. Müttefiklik daha çok devletler arasında yapılan ittifakları nitelemek için kullanılır. Müttefik olmak veya ittifak yapmak gereği neden duyulur? Düşmanları veya rakipleri güçlü olanlar, bunu dengelemek için kendine dost, çıkarları örtüşen devletlerle ittifak kurarlar.

Türkiye, 1. Dünya Savaşında kendisini paylaşmak için anlaşmış. Çarlık Rusya’sı, İngiltere ve Fransa’ya karşı, Almanya ve Avusturya-Macaristan imparatorluğu ile ittifak yaptı. Osmanlı devleti buna mecburdu. Çünkü savaşın nedeni Osmanlı devleti topraklarının paylaşılmasıydı.  Savaşa mecburen katıldı ve Almanlarla da ittifaka mecburdu. Bunları neden yazıp hatırlatma gereği duydum, onu açıklamak istiyorum.

Yazının Devamı

Vatansız Solculuk ve Hikmet Kıvılcımlı

Emeğin Partisi’nin önde gelen fikir babalarından ve Evrensel Gazetesi yazarı Mustafa Yalçıner, gazetedeki köşesinde Hikmet Kıvılcımlının ölüm yıldönümü münasebetiyle Hikmet Kıvılcımlı değerlendirmesi yapmış. Bu değerlendirme yazısı bütünüyle Kıvılcımlı’nın doğrularının, vatansever çizgisinin eleştirisine oturtulmuştur.

Doktor Hikmet Kıvılcımlı bizim kuşağın (68 kuşağı) çok değer verdiği ve saygı duyduğu bir devrimci önderdi. Bizim aramızda adı kısaca Doktordu. Bir diğer özelliği ise kitaplı sosyalist olmasıydı. 1960’ların sonlarına kadar Sosyalist liderler gazete ve dergilerde birçok makale ve incelemeler yayınladılar, ama hiçbiri o güne kadar bir kitap yayınlamamıştı. Mihri Belli Milli Demokratik Devrim diye bir broşür yayınlamıştı sadece.

Yazının Devamı

CHP Atatürk'ün partisi mi?

Cumhuriyet Halk Partisi üye ve taraftarlarının en övündükleri şey, partilerini Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olmasıdır. Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşını örgütlemek ve önderlik etmek için daha önce kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine üye oldu. Erzurum ve Sivas Kongreleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Kongreleri olarak değerlendirmek gerekir. Erzurum Kongresinde başkanlığına Mustafa Kemal’in seçildiği Heyet-i Temsiliye, bu örgütün yönetimi haline geldi. Mustafa Kemal, Sivas Kongresini Cumhuriyet Halk Partisinin 1. Kurultayı olarak kabul eder. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, adını Cumhuriyet Halk Fırkası, daha sonra da bugün kullanılan Cumhuriyet Halk Partisi adını aldı. Aslında biraz gerilere gidecek olursak, bu parti Yeni Osmanlılar Cemiyeti, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki Partisinin bir anlamda devamıydı.

Namık Kemallerle başlayan Milli Demokratik Devrimimiz, Talat Paşa ve Mustafa Kemallerle devamından başka bir şey değildir. Bu açıdan bakıldığında Cumhuriyet Halk Partisi bir devrim ve kurtuluş partisi olarak kurulmuştur. Cumhuriyet Halk Partisi özetle bir devrim partisidir. Burada bir CHP tarihi yazmaya niyetim yok. Çünkü buna benim köşem yetmez. Ancak şunu söylemem gerekir. Devrime önderlik yapsın diye kurulan bu parti, süreç içinde, özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra adım adım tutuculaşmaya ve şimdi de karşı devrimci bir konuma yerleşti. Özellikle Baykal’a yapılan FETÖ’nün kaset operasyonuyla CHP’nin başına getirtilen Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’yi Atatürk düşmanı yobaz, FETÖCÜ, bölücü ve bilumum Amerikancılarla doldurarak bu süreci noktaladı. Emperyalizme karşı mücadele içinde kurulan parti şimdi, emperyalistlerin iktidar planlarında başrole soyunmaya başlamıştır. CHP zıddına dönüşmüştür.

Yazının Devamı

Vatan Partisi'ni kim kapatmak ister?

“Vatan Partisi ve TGB’nin en kısa zamanda tüzel varlıklarını feshederek AKP ve Osmanlı Ocakları’na katılmalarını, böylece gayretlerinin ödülüne kavuşmalarını dilerim. Her bardağı taşıran bir damla vardır. Anayasa Hukuku, Borçlar Hukuku, Ceza Hukuku v.s. vardır fakat bütün bunların üzerinde bir de “Delikanlılık Hukuku” vardır ki Aydınlık’ın son iki manşeti bu hukuku geri dönüşü olmayan biçimde ihlal etmiştir. Politika bu kez sadece teoriyi yemekle kalmamış, bu hareketin yakından tanıdığı insanlara ağır iftiralarıyla birlikte dürüstlük, namus, gerçeğe sadakat gibi değerleri de yemiş ve tüketmiştir. Bu geleneğin elli yıllık macerası asla unutulmayacak, bütün safhaları ve sayfalarıyla birlikte gelecek kuşaklara ibret olacaktır.”

Vatan Partisinin kapanmasını kim ister? Bu soruya verilecek cevap, ayni zamanda Vatan Partisinin kapanmasını isteyenlerin kimlik beyanıdır. Kısa bir Vatan Partisini kapatma kronolojisi vereyim de konu daha iyi anlaşılsın.

Yazının Devamı

İddianameye mi oylara mı bakacağız?

Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcısı nihayet HDP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesine müracaat etti. Hazırladığı kapsamlı iddianamesinde, HDP’nin PKK ile olan bağını ve bölücülüğün odağı haline geldiğini inkar edilemeyecek kanıtlarla ileri sürdü. HDP Eş Genel Başkanlarından tutunda, HDP milletvekilleri, HDP merkez yöneticileri ve il ve ilçe başkan ve yöneticilerine kadar 687 kişiye de siyaset yasağı getirilmesini istedi. Binlerce üyesi ve yöneticisi, PKK terör örgütüne üye olmak ve yardım ve yataklık yapmak suçundan ya hüküm giymiş ya da halen yargılanan bir partiden bahsediyoruz.

Şimdiye kadar HDP hakkında kapatma davasının açılmaması, tamamen AKP’nin bir zaafı ve sorumluluğu olarak kabul etmek gerekir. Çünkü Vatan Partisi, 4 defa kanıtlarıyla birlikte HDP’nin kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığına müracaat etmişti. Her seferinde yeni kanıtlarda eklenerek yenilenen Vatan Partisi müracaatları beklemeye alınırken, MHP lideri Sayın Bahçeliden HDP kapatılmalıdır talebi geldi. Bahçeli, eğer Baş Savcılık dava açmaz ise kendilerinin HDP’nin kapatılması için başvuruda bulunacaklarını açıkladılar. HDP’nin kapatılması tartışması yeniden gündem oldu ve AKP’de ortağının da itmesiyle HDP’nin kapatılmasını kabul etmek zorunda kaldı.

Yazının Devamı

Agop Dilaçar (Martayan)

İlk eğitimini Gedik Paşa Protestan Kilisesindeki anaokulunda yapan Agop, böylece İngilizce ile de tanışmış oldu. Evde annesinden Ermenice öğrenirken sokakta da Türkçe öğreniyordu. İlkokulu ve ortaokulu yine bu yöredeki misyonerlerin açtığı Amerikan okulunda okur.

Bu dönemde İngilizcenin yanı sıra Rumca ve İspanyolca da öğrenmeye başlar. Öte yandan okulda yayınlanan haftalık okul dergisinde yönetici yazar olarak görev alır. 1910 yılında Amerikan (Robert) Koleje kaydını yaptırdı. Okuyan ve araştıran bir genç olarak göze çarpan Agop, bir yandan da Latince, Yunanca ve Almanca öğrenmeye çalışmaktadır. Okulda okuyan yabancılardan dil öğrenmeye çalışır. Rusça ve Bulgarca ile ilgili ilk bilgileri de böylece edinir.

Yazının Devamı

Gara zafer mi yenilgi mi?

Mehmetçiğimiz Gara’da şanlı tarihine yakışır bir zafer daha kazandı. Terör örgütlerine verilebilecek en büyük kayıplardan birini PKK’ye verdirdi. Düzenli orduların savaşında 50-60 rakamları düşük sayılabilir. Ancak terör örgütlerine bir operasyonda 3 şehide karşılık 50’nin üstünde kayıp verdirmek olağanüstü bir başarıdır. Üstelik hava ateş desteğinin sınırlı bir etkide bulunduğu dağlık bir bölgede, mağaralara yerleşmiş ve mağaralarda yaşam üniteleri kurmuş bir terör örgütünden bahsediyoruz. Ayrıca ABD’nin her türlü silah, mühimmat ve istihbarat yardımına rağmen başarılmıştır. Gara’da çatışmalar göğüs göğse cereyan etmiştir. O dağların sahibi olduklarını ilan edenler kendi inlerinde boğulmuşlardır. Değerli komutanımız Engin Alan Paşanın dediği gibi o dağları bilmeyenler hariçten gazel okuyorlar.

Peki anlı şanlı muhalefetimiz Gara operasyonunu neden başarısız olarak niteliyor? Görünür sebep olarak, PKK’nın elindeki rehinelerin sağ olarak kurtarılamayışı gösteriliyor. PKK’nın elindeki rehineler sağ olarak kurtarılma olanağı var mıydı? 7 odalı devasa bir mağarada göğüs göğse çarpışarak ilerlemek zorunda olan güvenlik kuvvetlerinin rehineleri kurtarmak için yapabilecekleri neler vardı da yapmadılar. Muhalefet bloğunun lideri Kılıçdaroğlu’na göre rehinelerin sağ olarak kurtarılamayışı büyük başarısızlıktır ve bunun sorumlusu operasyon talimatını veren Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dır. Peki Cumhurbaşkanı ne yapmalıydı.? Ona da HDP’ cevap veriyor. Devlet operasyon yapmamalıydı. Rehineleri kurtarmak için terör örgütü PKK ile görüşmeler yapmalıydı. HDP olarak da arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını ama devletin buna yanaşmadığını ileri sürüyorlar. Aslında yapmak istedikleri rehineler üzerinden devletin PKK’yı resmi muhatap kabul etmesi ve PKK’nın statü kazanmasını sağlamaktır. Devlet PKK’yı meşru görerek müzakereler yürütülecek ve karşılıklı esir takası yapılacak. Devletin PKK’nın bu talebini kabul etmesi mümkün değildir. Bu talebi kabul etmek demek yıllardır uğruna binlerce şehidimizin kanı ile sulanan vatan topraklarının bölünmesini kabul etmektir. CHP, İP ve millet ittifakının diğer küçük ortakları, Saadet, Deva ve Gelecek partileri aslında operasyon başarısız derken kastettikleri budur. Yani PKK’nın yasal ve meşru bir örgüt olarak tanınmasıdır. Devlet PKK ile müzakereler yapıp, cezaevindeki birkaç PKK’lıyı serbest bırakıp rehineleri kurtarsa idi. Muhalefetimiz muhtemelen devleti başarılı görecekti. Evet 13 rehine kurtarılacak ama devletin itibarı, yerle bir olacak ve PKK zafer türküleri söyleyecekti. Güneydoğu’da yok edilen PKK itibarı ve silahlı baskısı yeniden kurulacaktı.

Yazının Devamı

Serdar Turgut’un Çin Duvarı

Habertürk yazarı Serdar Turgut 19 Şubat tarihli yazısında Çin’de Clubhouse’ un kullanımın sınırlandırılması ve kısmen yasaklanması üzerinden, Berlin Duvarı gibi, Çin duvarının da yakında yıkılacağını yazdı. Bilindiği gibi “Berlin Duvarı” İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan “Soğuk Savaş” döneminin ürünüydü. NATO ile Varşova Paktı’nın, bir diğer deyişle ABD ile SSCB arasında cereyan eden dünya hâkimiyeti mücadelesinin bir parçasıydı. Doğru. Bu savaşı SSCB kaybetti. Varşova Paktı dağıldı. Sovyetler Birliği bölündü. İçinden 15 devlet çıktı. Bu gelişmenin bir parçası da Doğu ve Batı Almanya olarak bölünmüş Almanya’nın birleşmesi olayıdır. Berlin Duvarı ayrılığın simgesi idi. Yıkılması da birleşmenin vesilesi oldu. Almanya’nın barışçı bir şekilde birleşmesi dünya tarihinde ender görülen olaylardan biri olarak kayda geçmiştir. SSCB’nin dağılması ve ABD’nin tek süper devlet olarak kalması, bütün dünyada kapitalizmin ve liberalizmin büyük zaferi ve sosyalizmin iflası olarak değerlendirildi. Artık tarihin sonuna gelindiği kapitalizmin sosyalizme karşı savaşı kazandığı ve artık sınıf mücadelesinin bittiğini ilan ettiler burjuvazinin filozofları ve düşünce adamları. O günlerde sosyalizmi, milli egemenlik ve milli bağımsızlığı savunmak dinozorluk olarak değerlendirildi.

SSCB’nin yıkılması, ABD emperyalizminin dizginlerinden boşalmasını sağladı. Bu dönem Küreselleşme ve Globalleşme olarak adlandırıldı. Bu dönem, tek başına kalan ABD emperyalizminin ulus devletlere, sosyalizme ve devrimlere azgınca saldırdığı ve milyonlarca insanı kan ve ateşe boğduğu yıllardır. Kısa sürede kapitalist emperyalizmin eskisinden daha vahşi ve daha eli kanlı bir sistem olduğu açığa çıktı. İlkönce Avrupa’nın göbeğinde, Yugoslavya’yı beş devlete böldüler. Bu süreçte yüzbinlerce değişik milliyetlerden Yugoslav halkı yaşamını kaybetti. Etnik ve dini ayrılıkları kaşıyarak komşunun komşuyu kestiği bir süreci yaşattılar Yugoslavya’ya. Sonuç olarak Bağlantısızlar hareketinin liderlerinden Yugoslavya devleti yok edildi. Daha sonra Irak, Afganistan, Libya ve Suriye kan ve ateş içinde boğuldu. Arap Baharı adı altında Arapları perişan ettiler. ABD Dışişleri Bakanı Condoleeza Rice bir adım daha atarak, Afrika, Batı Asya ve Asya’daki 22 Müslüman ülkelerin hem sınırlarının hem de rejimlerinin değiştirileceğini ilan etti. BOP veya GOAP olarak isimlendirilen bu projeye göre, Türkiye, İran, Irak ve Suriye bölünecek “Özgür Kürdistan “ kurulacaktı. İsrail’in güvenliğini sağlayacak bu kukla devlet için harekete geçildi.

Yazının Devamı

Psikolojik savaşın yeni malzemesi:Uygurlar

Uzun zamandır, dışarıdan ABD emperyalizmi, içeride ise cümle Amerikancılar Çin’de Uygurlara yapılan sözde zulmü dillerine dolamış durumdalar. Bunlara bakılırsa Çin’de Uygurlara her türlü eziyet ve işkence

yapılmakta, dini ibadetlerini yapmaları engellenmektedir. Camiler kapatılmıştır. Yine bunlara inanacak olursak her Uygur’un evine bir Çinli yerleştirilmiş, namusları ve haysiyetleri kirletilmiştir. Uygurlar asimile

Yazının Devamı

Yeni Anayasa üzerine

Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, geçen hafta durup dururken birden Türkiye’nin yeni bir anayasa yapması gerektiğini söyledi. Şimdiye kadar anayasaları hep askeri darbelerin sonucu yapıldığını söyleyerek, ilk defa sivil bir anayasa yapılacağını sözlerine ekledi. Anayasaların sivil olamayacağını bir yana bırakırsak, bu yeni Anayasanın temel ilkeleri neler olacak ve kimlerle yapılacak belli değildir.

Doğrudur. Anayasalar bir ülkenin temel, kurucu hukuki belgeleri olarak zırt pırt yapılmaz. Anayasalar, devrim, darbe ve büyük bir ulusal uyuşum sağlandığında yapılır. Normal dönemde ancak anayasa değişiklikleri yapılır. Değişiklikler için bile üçte iki çoğunluk gerektiği için yine belli bir anlaşma ve uyuşmaya ihtiyaç vardır.

Yazının Devamı

Biden'ın İtirafları

Biden’ın yemin töreninde yaptığı konuşma, hem tarihsel önemdedir hem de bir itiraflar manzumesidir. Biden bu konuşmasında ne durumda olduklarını nesnel olarak tespit ediyor. Ancak bu durumu değiştirmek için yapmak istediklerini yapıp yapamayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. ABD içinde iki görüş şiddetli bir çatışmaya doğru hızla ilerlemektedir. Bu iki görüşten biri, Amerika’yı eski günlerine, dünyaya hakim olduğu, tek kutuplu dünya günlerine geri götürmeyi planlıyor. Bu görüş şimdilik ABD başkanlık seçimlerini bir şekilde kazanarak dizginleri eline geçirmiş görünüyor.

Diğer görüş ise, kendi içine dönerek kendini yeniden düzenlemesi ve şimdilik dış maceralardan kaçınması.

Yazının Devamı

IMF’ci sol

Tam 52 yıldır bilimsel sosyalistim. Sol yazını çok dikkatle takip ederim. Sol içinde çok konuda fikir ayrılıkları oldu. Çok tartıştık. Zaman zaman işin dozu kaçtı. Ama hiçbir zaman emperyalizm, özellikle de ABD emperyalizminin temel özellikleri, emperyalist sistemin dünya çapında tahakküm ve hegemonyasını sürdürmek için kurduğu uluslararası örgütlerin Türkiye için ifade ettiği tehdit ve tehlikeler tartışma konusu olmadı. Bu kapsama büyük ölçüde sosyal demokratları bile dâhil edebiliriz.

Yazının Devamı

Örsan Öymen, Nereden Nereye

Öymen’ler saygın bir aile. Yakınlıkları ne tam olarak bilemiyorum. Gazeteci, yazar, akademisyen ve politikacıların çıktığı vatansever bir aile. Büyükleri öyleydi. Bizim kuşak Milliyet gazetesinde Örsan Öymen’i zevkle okurduk. Altan Öymen’de hem gazeteci hem de politikacı olarak belli bir düzey tutturdu. O hem gazetecilerin hem de CHP’lilerin Altan Abisiydi. Onur Öymen, Dışişleri Bakanlığının seçkin diplomatlarındandı. CHP’de Deniz Baykal ekibinde yer aldı. Dersim çıkışıyla da CHP’deki açılımcıların, Kürtçülerin ve liberallerin tepkisini üzerine çekti. Bedel olarak da Yeni CHP’den tasfiye edildi.

Öymenlerin en genci Örsan Öymen şu anda Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Kaderin bir oyunu mu nedir? Vatansever, devrimci aydınlarımızın çocukları maalesef liberal aydın ve yazarlara dönüştüler. Ermeni suikastçıların kurşunlarıyla şehit olan Cemal Paşanın torunu Hasan Cemal Ermeni soykırımını savunan liberal bir aydın olarak batıcılığın temsilcilerinden biri haline geldi. Yine Uğur Mumcu’nun oğlu Özgür Mumcu Cumhuriyet gazetesinde babasının kemiklerini sızlatan yazılar yazıyor. Son örneklerden biri de Örsan Öymen.

Yazının Devamı

PKK'yı kim kurdurttu?

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Türkiye Liseliler Birliği (TLB)’nin düzenlediği “Liseliler Soruyor” etkinliğinde, çok sayıda ilden bini aşkın lise öğrencisi ile Zoom üzerinden bir araya geldi.

Liseli gençler, Türkiye’nin bağımsızlığı, PKK ve FETÖ ile mücadele, Türkiye-ABD ilişkileri, uluslararası ittifaklar, eğitim, genç işsizlik, sanayi, tarım, kadın cinayetleri, edebiyat gibi konularda Doğu Perinçek’e çok düzeyli sorular sordular. Muğla ilimizden bir liseli genç, Genel Başkan’a PKK’yı Sovyetler Birliğinin kurduğunu söyledi ve bu konudaki görüşlerini öğrenmek istedi. Birçok soru olması ve günümüz sorunlarına ağırlık vermesi nedeniyle Genel Başkan bu soruyu cevap verme zamanı bulamadı. Bu soruyu duyunca, konuya açıklık getirmek ve bu arada bizim Muğlalı liseli gencimizi bilgilendirmek amacıyla bu yazıyı kaleme aldım.

Yazının Devamı

Cercis usta

1965-66 Öğretim yılında Ali Emiri Orta Okulundan mezun oldum. Ailemin yoksul oluşundan dolayı, kısa yoldan hayata atılmanın yolu olarak Öğretmen Okulu parasız yatılı sınavlarına girdim ve kazandım. Diyarbakır’da iki öğretmen okulu vardı. Biri Ergani ilçemizin hemen yakınında kurulmuş bulunan Dicle Öğretmen Okuluydu. Dicle Öğretmen Okulu kapatılan Dicle Köy Enstitüsünün bir anlamda devamıydı. İlkokuldan sonra sınavla paralı yatılı öğrenciler alıyor, altı yıllık bir eğitimden sonra köylere öğretmen olarak gönderiyordu. Okul öğrencileri Köy Enstitüleri dönemindeki gibi üretim içinde olmasalar bile ülkü ve amaç olarak aynı ruhla eğitime devam ediyordu. 1970’lerin başlarına kadar bu yapısı devam etti. Bu nedenle, batıcı ve işbirlikçi iktidarlarla Öğretmenler arası hiçbir zaman iyi olmadı. Öğretmenlerin 1946’lardan 1980’lere varan mücadelesi apayrı bir konudur.

Benim sınavını kazandığım Öğretmen Okulu ise Diyarbakır Öğretmen Okulu idi. Diyarbakır Öğretmen Okulu şehrin merkezinde Orta Okuldan sonra parasız yatılı öğrenci alan üç yıllık bir okuldu. Okula kaydımızı yaptık ve yerleştik. Ben birçok ilki bu okulda yaşadım. Günde üç öğün yemek yemeyi, ilk takım elbiseyi, düzenli ders çalışma saatleri olan etütleri, düzenli banyo yapmayı, hatta banyoyu yatılı okuduğum bu okula borçluyum. Kitaplar ve defterler, hatta kurşun kalemler bile devlet tarafından bedelsiz veriliyordu. Ben ortaokulda okurken hiçbir zaman ne ders kitaplarım nede defterlerim tam oldu. Bir defter bilemedin iki defter ile yetinmek zorunda kalırdım. Defterin bir tarafında bir ders, arka tarafından diğer dersi işlerdim. Okul çantam hiç olmadı. Defter ve kitaplarımı elde taşırdım. Zaten bir defter bir kitaptan ibaretti taşıdıklarım. Hiç masam olmamıştı. Ortaokulu çift dikiş, zor bela bitirmiştim. Okuma arzum yok olmuştu. Eğer Öğretmen Okulu sınavlarını kazanmasa idim, okumayacaktım. Ortaokulu zar zor bitiren bir öğrenci iken uygun koşulları bulunca okulun en başarılı üç beş öğrencisinden biri oldum.

Yazının Devamı