Son Yazıları

Yüreklerdeki yokluk

Ben 1960-1970’lerin yokluk Türkiye’sinde büyüdüm. Türk kahvesi dışında kahvenin, neskafenin bile olmadığı, kot pantolonun lüks sayılıp yurt dışından getirildiği, benzin ve yağ kuyrukları, akşam kesilen elektrik için hazırladığımız mum ve idare lambaları vardı. Televizyon yoktu. Radyo dinlerdik. İzmir’den İstanbul’a telefon konuşması yapmak için santrale bağlatılır, saatlerce santralin bağlaması için evde, telefon başında beklenir, bağlandığında ses duyulması zor olduğundan ahizenin içine bağırılırdı. O nedenle bizim kuşak cep telefonu ile konuşurken de sesine ayar veremez, gereksizce bağırır. Alışkanlıktır.

Dünya da benzeri bir durumdaydı. Her şey azdı, kanaat vardı. Uçaklar azdı. Trenler, otobüsler yavaştı. Otoyollar ya yoktu ya da çok azdı. Klima yoktu. Butikler çok azdı, elbiseler dikilirdi, terzilere gereksinme vardı. Yine bizim kuşak o azlıkta yetiştiği için kolay kolay bir şeyi atamaz, biriktirir, bir gün işe yarar diye tutar. Varsılla yoksul arası çok fark yoktu. Varsılın 2 çift ayakkabısı varsa, yoksulun bir çift ayakkabısı vardı. Her köşe başında bir bakkal vardı, supermarketler yoktu. Dünya böyleydi.

Yazının Devamı

Atamızı anıyoruz

2006-2014 yılları arasında Birleşik Krallık Savunma Akademisinde hocalık yapan Sheila Tremlett ile Oxford Üniversitesinde Atamız hakkında sohbet ediyorum. “Atatürk ‘Öğretmen mum misalidir. Etrafını aydınlatır ancak kendisi erir ve tükenir’ demişti. Bunu söylerken aklında kendisi var mıydı bilinmez ama Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinin hizmetinde kendi hayatını tükettiği kesindir.” diyerek söze başladı.

“Öğrencilerim hem Birleşik Krallık ordusu hem de uluslararası orduların farklı kanatlarından gelen orta seviyede subaylardı. Değişik liderlik tarzlarına örnek olan kişilerin liderlik kariyerlerini araştırma ve sunum yapmaları gerekiyordu. Örnekler yirminci yüzyılın en iyi bilinen askeri, siyasi, ahlaki ve kültürel liderlerinin arasından seçiliyordu. Dersin sonunda öğrencilere hangi örneği en etkileyici bulduklarını sordum. Atatürk’ü seçtiler” sözleriyle devam etti.

Yazının Devamı

Öldüğünde kendine ait bir evi bile yoktu

Çünkü tüm vatan onun eviydi, onun evi kalplerimizdi… Ölümsüzdü…

Bağımsızlık elde etmek kolay değil. İstanbul’un fethinden, Fatih Sultan Mehmet gibi dâhilerden, Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahlardan sonra 1700 yıllarında en büyük sınırlarına ulaşan, o yılları takip eden süreçte ise önce yavaş yavaş, sonra hızlanarak duraklama ve gerilemeye geçen Osmanlı’nın 1918’de geldiği içler acısı son durum hatırlamak bile istemediğimiz bir durumdu…

Yazının Devamı

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun

Geçen haftadan devamla bu hafta Britanyalı Müslüman, siyasetçi, Barones Saeeda Warsi’nin son yazdığı kitap “Müslümanların Önemi Yok” hakkında yazacaktım. Ancak gündeme ülkemizde ortaya çıkan, PKK’dan hükümlü doktorun kurduğu içlerimizi parçalayan yenidoğan bebek çetesi oturdu. PKK’nın bir bunu yapmadığı kalmıştı, bunu da yaptı. Böylece Warsi’nin kitabını erteledim.

İsrail’in Lübnan’a artan saldırıları, Gazze’de hiç durmadan bir yıldır devam eden saldırılar, bir bombanın çadırlarına düşerek feci şekilde yaktığı, öldürdüğü anne/oğul, bu can pazarını insaniyetini unutmuş, umursamadan izleyen dünya siyasetinin yöneticilerini de yazacaktım ama en değerli bayramımız olan Cumhuriyet Bayramımız öncelik kazandı. Bunu da erteledim.

Yazının Devamı

Britanya Müslüman’ı kadın yazar

“Bu ülkede bir yol ayrımındayız. Liberal değerlere inanan hoşgörülü, toleranslı bir ülke mi olacağız veya daha içine bakan milliyetçi, faşist bir ülke mi olacağız? Tehlikeli zamanlardan geçiyoruz, dengesiz bir dünyada yaşıyoruz, daha çok para, daha fazla büyüme, daha fazla diplomasi güneye ve doğuya kayıyor. Britanya dünyadaki konumunu korumak istiyorsa liberal ve kucaklayıcı değerlere sahip olmalıdır. Nefret genelde ve ayrıca insanların yaşamının bir parçası olmamalı.”

Bunları söyleyen Barones Sayeeda Hussain Warsi. Yeni kitabı “Müslümanların Önemi Yok” ile ekranlarda ve çok önemli bir konuyu mercek altına alıyor. Çok gerekli bir kitap yazmış. Yazmaya Birleşik Krallık’taki Müslümanlara yapılan son saldırılardan önce başlamış, kim bilir neler yaşadı ki yazmak gereksinmesini hissetti. Kitabın sonuna geldiğinde bu olaylar olmuş. Bu açıdan da kitabın zamanlamasının ne kadar doğru olduğu ortada. Bunlar yazıldıkça, ülkede, ekranlarda konuşuldukça, yazılıp çizildikçe üstesinden gelinecek. Son zamanlarda ekranlarda çokça yer alan bu Britanyalı sıra dışı kadın siyasetçiyi tanıyalım.

Yazının Devamı

7 Ekim’in yıldönümünde izlenimler

Birkaç gün önce Çin’in 75’inci yıl kutlamaları için Londra, Venezuela Büyükelçiliğinin Bolivar salonunda bir dizi konuşma dinlemekteyiz. 22 konuşmacının yer aldığı sempozyum programı o kadar dolu ki, çay/kahve arası bile yok, sabah 10:00 akşamüstü 16:30-17:00’ye kadar yalnızca bir saatlik öğle arası sandviç kahve dışında Bolivar salonundayız. Oturmuş, konuşan diplomat, gazeteci, yazarları dinlemekteyiz. Konuşmaların hepsi birbirinden ilginç, dolu, derin, bilgilendirici, renkli, bir dakika sıkılmadan dinlemekteyim ki hiperaktif yanım değil saatlerce oturmak, bir saat zor dayanır. Gün nasıl geçti anlamadım.

Öğle arası sandviçi dışarıda yiyebildik ancak kahvemizi bitiremeyince elimizde kâğıt bardakta kahvelerle salona geri döndük. Boynunda Filistin poşusu, masmavi gözlü, bembeyaz bir hanım “Bu şirketin kahvesini içmeyin, direkt maddi yardım yapmasa bile Filistinlilerin öldürülmesine göz yuman demeçler veriyor” dedi. İngilizce aksanı buralı değilim diyordu, renkleri Filistinli değilim diyordu ve aslında nereli olduğunu aksanı açık ediyordu ama yine de önyargılı olmamak için sordum.

Yazının Devamı

Toksik aile ilişkileri

Geçen hafta huzurlu, mutlu ve şımarık davranmayan bir çocuk yetiştirmek için ideal olanı yazmıştım ama ideali yakalamak hayli zor. Bir çocuğun kişiliğinin gelişiminde en önemli yıl yaşamının ilk yılı, yani ilk on iki ay. Mümkünse o ilk on iki ay bebeğe anne ve babasının bakması, bebeğin anne ve babasıyla sıkı bir bağ kurması. Bu bağ onun yaşamı boyu kendine ve çevresine güvenle, yaşama olumlu yaklaşmasına, yapıcı ilişkilere yol açıyor. Bebekken sevgi ve ilgi gören birey kendi de yaşamı boyu sevgi dolu, kendisiyle barışık, yapıcı ilişkiler içinde oluyor.

İşte o ilk yıl, annesi iş yaşamına ara verebilirse bu ideal. Çok tempolu bir işte çalışmazsa, ara veremiyorsa yarı zamanlı çalışabilirse, bakıcı yerine çalıştığı anlarda bebeği babasına, bir aile bireyine emanet edebilirse, ikinci ideal de bu. Çocuğun gelişiminde ikinci önemli devre üç yaşına gelene kadar. Yine ideali anne veya babanın bu ilk üç yıl çocuğa doğrudan kendilerinin bakabilmesi, bu olmuyorsa yarı zamanlı çalışma ve aile büyüklerinden destek, bakıcı en son istenilen durum çünkü bu iş para karşılığı yapılacak bir iş değil.

Yazının Devamı

Çocuk nasıl şımarır?

Uçakta gidiyorum. Türk çocukların birçoğu yol boyu bağırıyor, yabancı çocuklarda pek ses yok. Neden? Yabancılar çocuk sahibi olmadan önce çocuk nasıl büyütülür, gereksinmeleri nedir, nasıl bir tutum içinde olmalı kitaplar okuyup bilgileniyorlar, çocuğa gerekli zamanı ayırmayacaksa, çocuk büyütmekten keyif almayacaksa çocuk sahibi olmuyorlar. Çocuk sahibi oldularsa çocuğa ve onu bilinçli büyütmeye zamanlarını keyifle ayırıyorlar.

Toplumumuzda ise çocuk sahibi olmayana eksik gözüyle bakılıyor. Evlenmeyen kadına “Evde kalmış, kız kurusu” gibi çok nahoş etiketler veriliyor. O nedenle genç kızlar evlenmeyi çok önemsiyor. Bu etiketlere maruz kalmamak için iyi olmayacağını düşündüğü bir evliliği bile kabul ediyorlar. Yaşları biraz ilerlediyse, kendilerinde 15-20 yaş büyük bir erkeğe bile razı oluyorlar.

Yazının Devamı

Okullar açıldı (2)... 42 yıllık deneyimlerim

Okullar açıldı, tüm velilerin isteği çocuklarına en iyi eğitimi ve geleceği sağlamak… Yaşamımın 42 yılını hem hoca hem anne hem de bir eğitim yöneticisi olarak geçirirken biriktirdiğim deneyimlerimi burada kısa kısa anne-babalarla, çocuklarına en iyiyi sağlamaları için paylaşmak isterim…

Çocuğunuzu mutlaka kahvaltı yaparak okula yollayın ve kahvaltıyı birlikte yapın.

Yazının Devamı

Okullar açıldı

Bu hafta ziller çaldı, binlerce çocuk, genç heyecanla okullarına koştular. Yeni eğitim öğretim yılı tüm öğrencilerimize ve meslektaşlarıma hayırlı olsun. Ancak gönlüm isterdi ki yeni eğitim öğretim yılı huzur içinde başlasın. Öyle olmadı. Değişen müfredat, müfredata girenler ve müfredattan çıkarılanlar, en önde Atamız, yine huzurları kaçırdı.

Yine toplum ikiye bölündü. Müfredata itiraz edenler, hatta mahkemeye gidenler, müfredatı savunanlar… Tabii bir de arada bunlardan pek bir şey anlamayan, ilgilenmeyen bir grup var. Oysa bu kavga gürültüye ne gerek var. Kolay mı dünyada kabul görmüş Atatürk’ü gönüllerden silmek, unutturmak… Boşuna harcanan enerji, boşuna yaratılan huzursuzluk… Kolay mı laikliğe gölge düşürmek? Yerleşmiş yüzyıldır, bu boşa çabalarla ülkenin enerjisini bozuluyor…

Yazının Devamı

İngiltere’de ırkçı saldırılar ve Solingen

Birleşik Krallık, özelinde İngiltere ve Kuzey İrlanda ırkçı saldırılarla karşı karşıya günler geçirdi. Polisler yaralandı, araçları ve karakolları yakıldı, Müslümanlara saldırıldı. Olayların başlangıç noktası Kuzey Batı İngiltere’deki bir ufak kentte 3 ufak kız çocuğunun dans dersinde bıçaklanıp öldürülmesiyle başlıyor. 6, 7 ve 9 yaşlarındaki kızları öldüren 17 yaşındaki siyahi bir Ruandalı genç. Galler’de doğmuş yani Britanyalı, bu kültürde büyümüş, rengi Afrikalı ama kendisi Afrikalı değil. Reşit olmadığı için polis ismini saklıyor.

“Rengi Afrikalı” dedim. Çünkü siyah/beyaz/siyahi gibi sıfatlarda ırkçılık kokusu var, subliminal bir biçimde. Ne beyaz ırk kâğıt gibi bembeyaz, ne siyah denilen ırk katran kadar simsiyah. Bu sıfatları dilimize sokan “beyazlar” kendileri bembeyaz, yani temizliğin, masumiyetin, gelinliğin rengi gibi betimlerken, rengi daha koyu olan, köle olarak çalıştırdıkları, alıp sattıkları, üzerlerinden ticaret yapıp çok paralar kazandıkları asıl masum ve temiz insanları katran, karanlık, gece, kir sıfatlarını andıran “siyah” olarak betimlemişler, bilinçaltımıza verilen subliminal bir mesajla onları aşağılamışlar. Zenci de kullanılır dilimizde ama buna da ırkçı diye itiraz edenler var… Bu nedenle ben burada “rengi koyu”, “rengi Afrikalı” gibi terimler kullanacağım şimdilik…

Yazının Devamı

Bana Mustafa Kemal’i anlat dediler

Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.

Yazının Devamı

Ruanda, Srebrenika, Gazze

Soykırımlar yapılıyor ve unutuluyor veya unutulduğu zannediliyor. Eğer Hollywood filmi yapacak olanağınız varsa unutturmuyorsunuz, Nazi ve Yahudi soykırımı gibi, sayısız filmler, diziler çekerek mağduru sürekli anımsatıyorsunuz, hatta bu mağduriyeti kullanarak çok şeyde hak iddia edip Gazze’ye bombalar bile yağdırabiliyorsunuz, çocukların canına kıyabiliyorsunuz. Ancak, diğerleri de unutulmuyor ve beklenmedik bir anda, beklenmedik bir şekilde başka bir mağdur yaratıyor. 

1994 yılında, eski Belçika sömürgesi olan, çok yoksul Ruanda’da bir nedenle iki kabile birbirine düştü. Hutu ve Tutsiler. Hutular çoğunluk (%90), Tutsiler azınlık (%10) iken ülkeyi Tutsiler yani azınlık yönetiyordu ve Hutular bu haksızlığa ayaklandı. Ellerine palalar verildi, (kurşuna masraf edilmesin diye ama o palaları kim verdi?) ve Orta Çağ karanlığında gibi üç ayda milyona yakın çocuk, kadın, erkek, yaşlı, genç palalar ile doğrandı. Önce Hutular Tutsileri doğradı, sonra bir şekilde, aldıkları bir yardımla, Tutsiler gücü tekrar eline geçirip Hutuları doğradı. Birleşmiş Milletler görevlileri izledi ve uzun bir süre müdahale etmedi…

Yazının Devamı

Ege Çağdaş Eğitim Vakfı’ndan güzel bir etkinlik

Ege Çağdaş Eğitim Vakfı (EÇEV), Atatürk ve Devrimleri çizgisinde adı gibi çağdaş, laik eğitim çalışmaları yapan, İzmir ve Ege bölgesinde eğitim alanında öncü çalışmalar yürüten bir sivil toplum kuruluşu. Vakıf, eğitimde fırsat eşitliği ilkesiyle hareket ederek, gençlerin ve toplumun gelişimine katkıda bulunmayı amaçlamakta. Kurucularından olduğum ve geçmiş yıllarda hayli emeğim de geçen Ege Çağdaş Eğitim Vakfı (EÇEV), 1995 yılında 96 kurucu üye ile İzmir’de kuruldu. Kamu yararına çalışan bir sivil toplum örgütü olarak EÇEV, kuruluşundan bugüne dek otuz binden fazla çocuk ve gencin eğitim yolculuğuna katkı sağladı.

“Bir çocuk daha okusa bin gelecek güzelleşir!” deyimiyle EÇEV, öğrencilere burs vermenin yanı sıra, düzenlediği gençlik gelişim programları, etkinlik merkezleri ve gezici etkinlik birimiyle yaratıcı düşünce yeteneğine sahip, topluma, doğaya, tüm canlılara karşı duyarlı bireyler yetiştirmek amacıyla her yıl yaklaşık 1500 öğrenciye eğitimde eşitliği sunmayı hedefleyen çalışmalarla son yıllardaki bir kısmı öğrencim olan yeni yönetim ile hayli başarıya ulaşmaktı. Bir yanı burs vermek, diğer yanı eğitici çalışmalar yapmak olan vakfın diğer tüm dernek ve vakıflar gibi bu çalışmalar için gelir sağlaması ve aidiyet yaratması da gerekmekte.

Yazının Devamı

İngiltere'de ırkçı saldırılar

Bir haftadır Birleşik Krallık, İngiltere ve Kuzey İrlanda ırkçı saldırılarla karşı karşıya. Polisler yaralanıyor, araçları ve karakolları yakılıyor, Müslümanlara saldırılıyor. Olayların başlangıç noktası Kuzey Batı İngiltere’deki bir ufak kentte 3 ufak kız çocuğunun dans dersinde bıçaklanıp öldürülmesiyle başlıyor. 6, 7 ve 9 yaşlarındaki kızları öldüren 17 yaşındaki siyahi bir Ruandalı genç. Gallerde doğmuş yani Britanyalı, bu kültürde büyümüş, Afrikalı değil. Reşit olmadığı için polis ismini saklıyor.

Belki saklamamalıydı çünkü polisin bu hareketi sosyal medyada şaibeli mesajlara, öldürenin Müslüman ve mülteci olduğuna dönüşüyor. Zaten dünyada İslamofobi adı altında bir kavram geliştirilmiş durumda, zaten İşid gibi örgütler Batı tarafından yaratılıp Müslümanları kafa kesen caniler olarak tanıtmakta, zaten şeriatın hırsızın kolunu kes gibi maddeleri Müslümanlığı ilkel ve cani bir din olarak tanıtmaktayken bu son olayları sosyal medyada bir Müslümana yüklemek zor olmadı. Alt yapı yıllardır hazırlanmıştı.

Yazının Devamı

İnsana değer vermek

Ülkemde çoğunluk insan mutsuz, agresif, hoyrat, kendine değer verir ama ötekine değer vermez… Yolda gidiyoruz örneğin, yavaş bir araç en hızlı şeritte gidiyor, 3 şeritli yolda, geçen hafta yazmıştım. Yolu tıkıyor, trafiği yavaşlatıyor. Adeta çevreye rahatsız vermekten zevk alıyor. Böyle bir patoloji nasıl iyi edilir?

Bu yıl eskiyen evimi biraz yenileme macerasına girdim. Macera diyorum çünkü gerçekten maceraya dönüştü. Yaşanan ev olduğu için ne kadar boşaltsam bazı eşyalar evde kaldı ve yenilemeyi yapan mimara eşyalarımı emanet ettim. Ustalara güzelce paketletip 2-3 yıl önce yaptırdığım kış bahçesine kilitlemesini rica ettim. Gelip baktığımda eşyaların inşaatın olduğu salonda yarım yamalak paketli olduğunu ve kış bahçesini isçi/ustaların oturma alanı, kahvehane gibi kullandığını gördüm.

Yazının Devamı