Son Yazıları
Festivaller mevsimi biterken
Ankara Film Festivali ile birlikte bu yılın A tipi festivalleri de bir açıdan noktalanmış oldu. Bir açıdan diyorum, çeşitli kentlerdeki kısa film ve belgeseli içeren festivaller ise deyim yerinde ise aynı hızla devam ediyor. Üstelik bu zincire her yıl değişik bir kentin -Sivas, Yalova başta olmak üzere- ilk kez yaptığı festivaller de ekleniyor.
Bu gidişle festivalsiz kentimiz kalmayacak gibi gözüküyor. Üstelik bu eklenmelerin uygulamaya konulan tasarruf tedbirlerine denk düşmesi de bir başka açıdan hem dikkat çekici hem de sevindirici.
Yazının DevamıBir konser parasına….
Günlerdir Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir (ya da üç) konsere harcadığı 70 küsur milyon konuşuluyor. Doğru ya da yanlış bilemem. Bildiğim tek şey ise sözü edilen paranın hiç de küçümsenmeyecek kadar büyük oluşu. Ayrıca belediyenin hangi siyasal partiye ait olduğu da pek önemli değil. Önemli olan bu paranın miktarı ve bu para ile yapılacak olan diğer işler…
Bugün, yani 2025’in eşiğindeki Türkiye Cumhuriyeti’nde sinema, tiyatro, heykel ya da plastik sanatlar, fotoğraf, arkeoloji vs üzerine yüksek lisans, doktora ve daha üstü bilimsel çalışmalar yapacakların gideceği hiçbir yer yok. Bugüne dek kimsenin aklına gelmemiş. Ve gelmemeye de devam ediyor.
Yazının DevamıFestivaller sezonunu noktalarken
Oldukça yoğun geçen festivaller takviminin sonlarına geldik. Geçtiğimiz günlerde 4. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali bitti, birkaç gün sonra başlayacak Ankara Film Festivali ile de bu yılki festivaller takvimi noktalanacak. Her zaman olduğu kimi filmler “aslında yok birbirimizden farkımız” dercesine tüm festivallerin yarışanları içinde yer alarak artık iyiden iyiye gelenekselleşen ortak bir tavrı yineledi.
Hatta önemli ya da akçeli ödüllerin büyük bir kısmı bir önceki festivalin ödüllerini adeta tasdik edercesine devam ettirdi.
Yazının DevamıÖzgen Acar üzerine
Tarihi eser kaçakçılığı ve özellikle de Karun Hazinelerinin ülkemize getiriliş sürecindeki en etkin isim kimdir diye sorulduğunda; kuşku yok ki ilk akla gelen Özgen Acar olur. O, gazeteci olduğu kadar amatör ruhlu bir arkeolog, iyi bir araştırmacı, dahası her konuda bilgi ve birikime sahip olan, gerçek entelektüel olarak tanımlayacağımız ender insanlardan biriydi.
Onun gazetecilik yaşamındaki görevlerini saymak bile başlı başına geniş bir yer tutar. Arkeoloji ve özellikle de Anadolu’dan dünyanın dört bir yanına kaçırılmış tarihi eserlerin peşinde yaptığı ısrarlı ve etkin takip onu yalnızca ülkemizde değil, dünyada da bu konuda çalışmalar yapan önde gelen gazeteciler arasına sokmaya yetmiştir.
Yazının DevamıN’oldu bize…
Önceleri filmler hayata benzerdi, sonrasında hayat filmlere fena halde benzemeye başladı.
Ya şimdilerde… Yaşadıklarımız ne filmlere benziyor ne de hayata…
Yazının DevamıKültür sanata biraz saygı
Kültürden, sanattan söz açıldı mı çoğu kişi ve kurum mangalda kül bırakmıyor… Özellikle de muhalefet kanadında olan birçok kişi yaşanılan tüm sorunların oluşumunda kültür ve de sanattan yoksun oluşun başta gelen nedenlerinden biri olduğunun altını çiziyor. Haksız da değiller…
Herkesçe yadsınması pek kolay olanların üzerine gidip, gerçek sanatın nasıl yok edildiğinin sorgulanması aşamasına bir türlü geçemiyoruz. Konuşuyoruz, sanatın kültürün önemi üzerinde durur gibi yapıyoruz, ancak onların gereği gibi değerlendirilmesinde kimi zaman bağışlanmayacak yanlışlar da yapıyoruz.
Yazının Devamıİbret olsun diye
Kapı komşumuzdu. Son demlerini yaşayan köşk bozuntusu yorgun ama gösterişli bir ahşap evin en alt katında otururdu. 50 ya da 60’larında olan bu komşumuza nedense Hatice Hanım Teyze derdik. Yani hem hanım hem de teyzemizdi. Hiç evlenmemişti. Mahallemize taşınmadan önce nerede nasıl yaşamıştı bilmiyorduk. Ne biz sormuştuk ne de o anlatmıştı.
Onca yoksunluğuna rağmen paylaşmayı seven, hoş sohbet dünyalar iyisi bir kadındı. Tek bir merakı vardı, o da zaman zaman Sultanahmet, daha çok da Eminönü’nde yapılan idamları izlemekti. Hiçbir idamı kaçırmaz, sabahın erken saatinde kalkıp giderdi. Sonrasında da gelir, en ince ayrıntısına dek bizlere anlatırdı…
Yazının DevamıKültür, sanat filan
Ülkemizin en çok izlenen bir kanalında yine en çok izlendiği iddia edilen bir haber sunucusu –ya da kendi deyimiyle yorumcusu- bir dinleyicisinin kendisine yönelttiği “hep olumsuz haberler sunuyorsunuz, hiç olumlu iyi bir haber yok mu” gibisinden sorusuna “ne yani bu tür haberleri vermeyelim de sanattan, tiyatro ve sinemadan mı söz edelim …” diye bir yanıt verir.
Sunucunun –pardon yorumcunun- bu türden verdiği yanıt okurunun sorusunun tam karşılığı olmasa da bir diğer taraftan günümüzdeki medyanın ve de genel olarak toplumun kültür-sanat olaylarına yaklaşımının kaba, ironik ama bir o kadar da doğru sayılabilecek bir karşılığıdır.
Yazının DevamıBu kez de kitaptan tasarruf
Geçen haftaki yazımın bir yerinde “Dilerim ki…” diye başlayan satırlarda İST(anbul) dergisinin kapanmasından sonra Büyükşehir Belediyesi’nin kitap yayınlarına da bir gönderme yapıp hiç olmazsa bu alandaki çalışmaların tasarruf tedbirlerine kurban edilmemesini dilemiştik.
Ama olmadı. Yanılmışız… Bu kentin sahip olduğu bir dergiden sonra kitap basımında da benzer bir yol izlenerek kısıtlamaya gidildi. Artık Türkiye’nin belki de kitap basımında en önde gelen yayınevi konumundaki İstanbul Büyükşehir Belediyesi kitap yayınına bir süre ara vererek, eskisi gibi kitap basamayacak.
Yazının DevamıYazık ettiler İst(anbul) dergisine…
Bazı konuları bir kez değil, birkaç kez yazmak, değerleri üzerinde ısrarlı bir şekilde durmak gerekiyor. Daha önce de kimi yerel yönetimleri hedef alarak “Sanat/kültürde tasarruf olmaz” diyerek bu konuda yaptıkları kimi etkinlikleri kısıtlama yoluna gitmelerini eleştirmiştik. Bazıları yaptıkları işin yanlışlığını anlayarak geç sayılmayan bir zaman diliminde geri döndü, birçoğu ise, sanki birkaç etkinlik yapılmayınca her şey güzel olacakmış gibi bu kısıtlamalarında ısrarcı olmaya devam ettiler.
Bu kısıtlamalara ya da kültür sanat alanına ilişkin kimi tasarrufa yönelik yanlışa ne yazık ki, bugüne dek ortaya koyduklarıyla belki de kültür/sanata en çok değer veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi de dahil oldu. Ne kadar da çok sevinip gururlanmıştık; bugüne kadar hiçbir yerel yönetimin bırakın yapmayı, aklının köşesinden bile geçirmediği bir tabloyu, uluslararası bir müzayeden satın alarak bu kentte armağan ettiği için. Gerçekten de İstanbul’a en çok yakışacak bir değerin, Fatih Sultan Mehmet’in tablosunun satın alınması, yalnızca bir tabloya sahip olabilmekle sınırlı değil, onun da ötesinde kent bilinci ve belleği açısından bundan böyle bize ait tüm değerlerin satın alınarak kazanılması yolunda atılmış, bir ilk adım, bir ilk örnekti. Dahası; birçok yerel yönetimin, bu değerli tablodan daha fazla para ödeyerek plastik ve alçıdan yaptırdıkları çaydanlık, çatala takılı köfte, bardak ya da kabak, domates vs gibi heykel adını verdikleri bir kitch/uyduruk sanattan, sanatın gerçek değerlerine geçişin, bir ayrıcalıklı beğeninin ya da geçmişe duyulan bir saygının da en somut ve de cesaret gerektiren bir girişimiydi. …
Yazının DevamıRagıp Bey’in ilk konuşan filmi
“…İzaha hacet yoktur ki sinema âlemi şayanı dikkat bir inkılâp veya bir tekâmül devresi geçirmektedir. Henüz tesiratı (etkisi) bize gelmemiş olan bu inkılâp “sesli film “meselesidir. Her terakki (gelişme) hareketi gibi bu da er geç bize gelecektir.”
Milliyet gazetesinin sinema sayfasında 1929 yılının mayıs ayında imzasız yayınlanan bu yazıda sinemadaki devrim yaratacak bu yenilikten haberdar olunup bundan kaçınılmasının mümkün olmayıp, er geç bize de ulaşacağının ve bu konuda da bireysel de olsa çalışmaların yapıldığının altı çizilir. Ancak aynı haberde “Sesli filmlerin söz söyleyen nevi’inin memleketimizde gösterilmesine şimdilik imkân yoktur” da denilir. Neden olarak da bu filmlerin yabancı dilde çevrildikleri gösterilir.
Yazının DevamıYerel yönetimler ve sinema
Ekonomik açıdan oldukça zor günlerin içinden geçtiğimiz bir gerçek. Hayat pahalılığının yaşamımızın olağan sayılan her bir gereksinimini giderek azaltarak, kimi zaman ise tümüyle çıkarıp bizlerden uzaklaştırarak, ya da bir diğer deyimle bizlerin ona ulaşılmasını neredeyse olanaksız kılarak her geçen gün giderek ağırlaşıyor.
Sorunlara çözüm olarak getirdiğimiz her bir şeyin giderek sorunlardan daha büyük sorun olarak karşımıza çıktığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Ekonomi konusunda da aynı alışkanlık eksiksiz işliyor ya da işletiliyor.
Yazının DevamıFilm festivalleri rantın yeri olamaz
Sinemamızın belleğine ilişkin kapanan, el konulan, yok edilen onca arşiv, bilet fiyatlarındaki artış, salon ve dağıtım tekeli, kültür sanat kurumlarında liyakatsiz atamalar olup, onca zamandır çıkarılamayan sinema dergileri, örgütlenme biçimlerindeki aksaklıklarla dış tanıtıma ilişkin sorunlar dert edinmezken, neden senede bir yapılan-bazen de yapılmayan- film festivalleri sorun olur çıkar bu coğrafyada anlamak mümkün değil.
Her yıl yenilenmekten çok kendilerini yineleyerek görünür bir şekilde kan kaybına uğrayan film festivallerimiz, bazen dışardan kimi zaman da içerdekilerinin beceriksizliklerden kaynaklanan bazı sorunları çözememenin günahlarını çekmekten bir türlü kurtulamaz.
Yazının DevamıGörsel hafıza projesi
Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nin büyük bir titizlikle yaptığı önemli hizmetlerinden biri de “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi” idi. Bu proje kapsamında Türk sinemasına hizmet vermiş yönetmeninden yapımcısına, oyuncusundan senarist ve teknik adamına dek sanırım yüzün üstünde kişiyle uzun saatler görüntülü konuşulup sinemamız geleceğe aktarılması için hatırı sayılır bir arşiv ya da bir daha yapılması pek mümkün olmayan bir bellek oluşturulmuştu. Projenin içinde yer alan her bir sanatçıyla ön hazırlıklar ar yapılarak oluşturulan projenin özet denilebilecek 40-45 dakikalık bölümlerden oluşan yirminin üstündeki özenle hazırlanmış CD’ler bu çalışmaya yakınlık duyan hemen hemen herkese gönderilmişti. Meraklısının kütüphane ya da arşivlerinde yer alan bu görsel hafızayı içeren kasetler, bugüne dek Yeşilçam sineması üzerine yapılmış en önemli çalışmalardan biri olarak değer görmektedir.
Bu kasetlerin öznesini oluşturan sanatçıların büyük bir kısmını yitirdiğimiz görüldüğünde sözü edilen projenin önemi bir kat daha artmakta, bir o kadar da yeri doldurulmayacak çalışmalardan biri olmasının önemi öne çıkmaktadır.
Yazının DevamıBeden dersinden olimpiyata
Lise yıllarıydı… 60’lı yılların ortaları… Bir gün, devasa büyüklükteki tarihi okulun dershanelerinden birinin kapısı ders saatinde hızlıca açıldı. İçeriye biri beden öğretmenimiz olmak üzere boyları iki metreye yakın iki kişi daha girdi. Bu beklenmeyen ziyaret biz öğrenciler olduğu kadar, o ders sıralar anlatan tarih öğretmenimizi de bir hayli şaşırtmıştı…
Durum normale döndüğünde, daha sonra Yugoslavya Spor Akademisinden olduklarını öğrendiğimiz iki kişi bizleri ayağa kaldırdı ve hepimize tek tek baktıktan sonra aramızdan Ayhan ile Şerafettin adlı arkadaşları seçerek götürdüler.
Yazının DevamıSinema eğitimi üzerine
Binlerce genç bundan sonraki yaşamlarını önemli bir ölçüde belirleyecek ya da yönlendirecek bir tercih yapmanın eşiğinde. Birçoğu aldıkları puanların sonucuna göre ya istedikleri, arzuladıkları yerlere girme şansını elde edecek ya da isteyip de puanlarının yeterli olmadığı durumlarda farklı tercihler yaparak şanslarını belki de hiç düşünmedikleri alanlarda denemek zorunda kalacaklar.
Bizdeki eğitim sisteminin sağlıksızlığı nedeniyle birçok genç ne yazık ki yalnızca bir diploma sahibi olmak için çoğu zaman arzulamadıkları alanlarda eğitimlerini yapmak zorunda kalıyorlar. Puanların yetersiz oluşundan kaynaklanan bu tür isteksiz yapılan tercihler ne yazık gençlerimizin üniversite yaşamına girişlerindeki ilk yanlışları oluyor. Sonrası malum; zoraki bir eğitim, hedeflenen bir diploma ve bunun sonucu kaçınılmaz olan işsizlik…
Yazının Devamı