Son Yazıları

Ya çıkarsa

Yazmıştım ama, bir kez daha yazmanın bir sakıncası yok… Cevat Şakir ya da nam- ı diğer Halikarnas Balıkçısı’na sormuşlar: “Büyük ikramiye size çıksa, ne yaparsınız?” diye. O da hiç düşünmeden “Dünyanın en karlı ticaretini” diyerek yanıt vermiş. En karlı ticaretin ne olduğu sorulduğunda ise “yoksullara dağıtıp sevinç satın alırım.” demiş…

Günümüzde bu türden ticaret yapan kaç kişinin kaldığını bilmiyorum ama, Milli Piyangodan büyük ikramiyeyi kazanıp da sevinç yerine mutsuzluk satın alanların sayısının da bir hayli fazla olduğu da ortada.

Yazının Devamı

Tarihi eserler geri dönüyor

Geçen günlerde oldukça yoğun gündemin gölgesinde kalan ancak tarihi eserlerimizin sahiplenmesi açısından önemli sayılabilecek bir olaya tanıklık ettik. Olay; Yunanistan’ın Kipi sınır kapısında, Yunan makamlarınca şüphe üzerine yarılan bir aramada MÖ. 7’nci yüzyıldan MÖ. 5’inci yüzyıla kadar süren tarih aralığında basılmış; aralarında Tarsus, Side, Aspendos, Soli-Pompeipolis ‘de ait olan 1055 gümüş sikkenin ele geçirilmesi idi.

Yunan-Türk nümizmatların sikkeler üzerinde ortaklaşa yaptıkları incelemede ele geçirilen sikkelerin tarihte ilk sikkeyi basan Lidyalılara ait olduğu ortaya çıkınca bunların iadesi söz konusu olmuş ve en üst düzeydeki temaslar sonucunda da bu önemli buluntuların ait oldukları topraklara geri dönmesi sağlanmıştır.

Yazının Devamı

Adresini bulup da okunmamış mektuplar

Bit pazarlarında açılan kaldırım tezgahlarından birinde bulmuştum. Bir çuval dolusu mektup… Hepsi aynı adrese gönderilmişti. Çoğunun yurt içinden, az bir kısmının ise çeşitli ülkelerden postalandığı üzerlerindeki pullardan kolaylıkla fark ediliyordu…

Mektupların bir diğer ortak özelliği ise, tümünün hiç açılmamış olmasıydı. Doğru adresi bulmuşlardı ama hiçbiri okunmamıştı.

Yazının Devamı

Şerif Gören’e veda

Yeşilçam’da bir kayıp daha… Her kayıp kendine ait bir parçayı da alıp götürüyor Yeşilçam’ın pazılından. Geride bıraktığı boşluğun yeri ise gidenin sektördeki öneminin en somut göstergesi oluyor.

Sanırım Şerif Gören’in sinemamızda bıraktığı boşluğun ne denli büyük olduğunu söylemeye gerek yok. O, bir bakıma klasikleşmiş, Yeşilçam’ın usta ve de emektar yönetmenlerinin son temsilcisiydi. Hep ustalarla çalıştı. Zaman içinde de bu ustaların arasına girdi. Kısacası Yeşilçam’ın tarihini yazanlar da birer birer tarih oldu…

Yazının Devamı

Nereden nereye…

İçinde yaşadığımız zaman diliminden ister düne ister yarınlara bakalım hep birbirleriyle çelişen durumlar yarış eder. Çünkü her ikisini de içinde yaşadığımız zamanın bizlere sunduğu koşullar ile bu koşullar içindeki konumumuz belirler. Umutlu umutsuzluğun, özlemle küçümsemenin, nostalji ile küf koşunun yarışması da bu yüzdendir. Herkesin durduğu yerden dün de yarın da bir başka yorumlanır.

Bu yazıda, nereden nereye geldiğimize ilişkin küçük, ancak bir o kadar da anlamlı bir örnek vermek itiyorum. Sanırım yalnızca bu örneğe bakarak “nereden nereye” gelindiğine ilişkin farklı olan görüşlerimiz belki ortak bir noktada buluşabilir. Buluşmasa da ne gam… Amaç biraz nostaljinin derin sularında gelişi güzel gezinmek değil mi?

Yazının Devamı

Sami Şekeroğlu’na veda

Herhangi bir alanda sıfırdan yola çıkarak uluslararası ölçekte devasa bir arşiv oluşturmak hiç de kolay değildir bu coğrafyada… Hele bu alan sinema ise… Karşılığında ömür boyu törpülenecek bir yaşam talep eder… Yoktan bir şeyler var etmenin ederi de bedeli de budur bu coğrafyada…

Geçen günlerde bu uğurda törpülenen ender yaşamlardan biri daha elveda dedi… Filmleriyle sinemanın tarihini yazanların belgelerini toplarken gün geldi, o da topladığı tarihin bir sayfası oldu…

Yazının Devamı

Festivaller mevsimi biterken

Ankara Film Festivali ile birlikte bu yılın A tipi festivalleri de bir açıdan noktalanmış oldu. Bir açıdan diyorum, çeşitli kentlerdeki kısa film ve belgeseli içeren festivaller ise deyim yerinde ise aynı hızla devam ediyor. Üstelik bu zincire her yıl değişik bir kentin -Sivas, Yalova başta olmak üzere- ilk kez yaptığı festivaller de ekleniyor.

Bu gidişle festivalsiz kentimiz kalmayacak gibi gözüküyor. Üstelik bu eklenmelerin uygulamaya konulan tasarruf tedbirlerine denk düşmesi de bir başka açıdan hem dikkat çekici hem de sevindirici.

Yazının Devamı

Bir konser parasına….

Günlerdir Ankara Büyükşehir Belediyesinin bir (ya da üç) konsere harcadığı 70 küsur milyon konuşuluyor. Doğru ya da yanlış bilemem. Bildiğim tek şey ise sözü edilen paranın hiç de küçümsenmeyecek kadar büyük oluşu. Ayrıca belediyenin hangi siyasal partiye ait olduğu da pek önemli değil. Önemli olan bu paranın miktarı ve bu para ile yapılacak olan diğer işler…

Bugün, yani 2025’in eşiğindeki Türkiye Cumhuriyeti’nde sinema, tiyatro, heykel ya da plastik sanatlar, fotoğraf, arkeoloji vs üzerine yüksek lisans, doktora ve daha üstü bilimsel çalışmalar yapacakların gideceği hiçbir yer yok. Bugüne dek kimsenin aklına gelmemiş. Ve gelmemeye de devam ediyor.

Yazının Devamı

Festivaller sezonunu noktalarken

Oldukça yoğun geçen festivaller takviminin sonlarına geldik. Geçtiğimiz günlerde 4. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali bitti, birkaç gün sonra başlayacak Ankara Film Festivali ile de bu yılki festivaller takvimi noktalanacak. Her zaman olduğu kimi filmler “aslında yok birbirimizden farkımız” dercesine tüm festivallerin yarışanları içinde yer alarak artık iyiden iyiye gelenekselleşen ortak bir tavrı yineledi.

Hatta önemli ya da akçeli ödüllerin büyük bir kısmı bir önceki festivalin ödüllerini adeta tasdik edercesine devam ettirdi.

Yazının Devamı

Özgen Acar üzerine

Tarihi eser kaçakçılığı ve özellikle de Karun Hazinelerinin ülkemize getiriliş sürecindeki en etkin isim kimdir diye sorulduğunda; kuşku yok ki ilk akla gelen Özgen Acar olur. O, gazeteci olduğu kadar amatör ruhlu bir arkeolog, iyi bir araştırmacı, dahası her konuda bilgi ve birikime sahip olan, gerçek entelektüel olarak tanımlayacağımız ender insanlardan biriydi.

Onun gazetecilik yaşamındaki görevlerini saymak bile başlı başına geniş bir yer tutar. Arkeoloji ve özellikle de Anadolu’dan dünyanın dört bir yanına kaçırılmış tarihi eserlerin peşinde yaptığı ısrarlı ve etkin takip onu yalnızca ülkemizde değil, dünyada da bu konuda çalışmalar yapan önde gelen gazeteciler arasına sokmaya yetmiştir.

Yazının Devamı

N’oldu bize…

Önceleri filmler hayata benzerdi, sonrasında hayat filmlere fena halde benzemeye başladı.

Ya şimdilerde… Yaşadıklarımız ne filmlere benziyor ne de hayata…

Yazının Devamı

Kültür sanata biraz saygı

Kültürden, sanattan söz açıldı mı çoğu kişi ve kurum mangalda kül bırakmıyor… Özellikle de muhalefet kanadında olan birçok kişi yaşanılan tüm sorunların oluşumunda kültür ve de sanattan yoksun oluşun başta gelen nedenlerinden biri olduğunun altını çiziyor. Haksız da değiller…

Herkesçe yadsınması pek kolay olanların üzerine gidip, gerçek sanatın nasıl yok edildiğinin sorgulanması aşamasına bir türlü geçemiyoruz. Konuşuyoruz, sanatın kültürün önemi üzerinde durur gibi yapıyoruz, ancak onların gereği gibi değerlendirilmesinde kimi zaman bağışlanmayacak yanlışlar da yapıyoruz.

Yazının Devamı

İbret olsun diye

Kapı komşumuzdu. Son demlerini yaşayan köşk bozuntusu yorgun ama gösterişli bir ahşap evin en alt katında otururdu. 50 ya da 60’larında olan bu komşumuza nedense Hatice Hanım Teyze derdik. Yani hem hanım hem de teyzemizdi. Hiç evlenmemişti. Mahallemize taşınmadan önce nerede nasıl yaşamıştı bilmiyorduk. Ne biz sormuştuk ne de o anlatmıştı.

Onca yoksunluğuna rağmen paylaşmayı seven, hoş sohbet dünyalar iyisi bir kadındı. Tek bir merakı vardı, o da zaman zaman Sultanahmet, daha çok da Eminönü’nde yapılan idamları izlemekti. Hiçbir idamı kaçırmaz, sabahın erken saatinde kalkıp giderdi. Sonrasında da gelir, en ince ayrıntısına dek bizlere anlatırdı…

Yazının Devamı

Kültür, sanat filan

Ülkemizin en çok izlenen bir kanalında yine en çok izlendiği iddia edilen bir haber sunucusu –ya da kendi deyimiyle yorumcusu- bir dinleyicisinin kendisine yönelttiği “hep olumsuz haberler sunuyorsunuz, hiç olumlu iyi bir haber yok mu” gibisinden sorusuna “ne yani bu tür haberleri vermeyelim de sanattan, tiyatro ve sinemadan mı söz edelim …” diye bir yanıt verir.

Sunucunun –pardon yorumcunun- bu türden verdiği yanıt okurunun sorusunun tam karşılığı olmasa da bir diğer taraftan günümüzdeki medyanın ve de genel olarak toplumun kültür-sanat olaylarına yaklaşımının kaba, ironik ama bir o kadar da doğru sayılabilecek bir karşılığıdır.

Yazının Devamı

Bu kez de kitaptan tasarruf

Geçen haftaki yazımın bir yerinde “Dilerim ki…” diye başlayan satırlarda İST(anbul) dergisinin kapanmasından sonra Büyükşehir Belediyesi’nin kitap yayınlarına da bir gönderme yapıp hiç olmazsa bu alandaki çalışmaların tasarruf tedbirlerine kurban edilmemesini dilemiştik.

Ama olmadı. Yanılmışız… Bu kentin sahip olduğu bir dergiden sonra kitap basımında da benzer bir yol izlenerek kısıtlamaya gidildi. Artık Türkiye’nin belki de kitap basımında en önde gelen yayınevi konumundaki İstanbul Büyükşehir Belediyesi kitap yayınına bir süre ara vererek, eskisi gibi kitap basamayacak.

Yazının Devamı

Yazık ettiler İst(anbul) dergisine…

Bazı konuları bir kez değil, birkaç kez yazmak, değerleri üzerinde ısrarlı bir şekilde durmak gerekiyor. Daha önce de kimi yerel yönetimleri hedef alarak “Sanat/kültürde tasarruf olmaz” diyerek bu konuda yaptıkları kimi etkinlikleri kısıtlama yoluna gitmelerini eleştirmiştik. Bazıları yaptıkları işin yanlışlığını anlayarak geç sayılmayan bir zaman diliminde geri döndü, birçoğu ise, sanki birkaç etkinlik yapılmayınca her şey güzel olacakmış gibi bu kısıtlamalarında ısrarcı olmaya devam ettiler.

Bu kısıtlamalara ya da kültür sanat alanına ilişkin kimi tasarrufa yönelik yanlışa ne yazık ki, bugüne dek ortaya koyduklarıyla belki de kültür/sanata en çok değer veren İstanbul Büyükşehir Belediyesi de dahil oldu. Ne kadar da çok sevinip gururlanmıştık; bugüne kadar hiçbir yerel yönetimin bırakın yapmayı, aklının köşesinden bile geçirmediği bir tabloyu, uluslararası bir müzayeden satın alarak bu kentte armağan ettiği için. Gerçekten de İstanbul’a en çok yakışacak bir değerin, Fatih Sultan Mehmet’in tablosunun satın alınması, yalnızca bir tabloya sahip olabilmekle sınırlı değil, onun da ötesinde kent bilinci ve belleği açısından bundan böyle bize ait tüm değerlerin satın alınarak kazanılması yolunda atılmış, bir ilk adım, bir ilk örnekti. Dahası; birçok yerel yönetimin, bu değerli tablodan daha fazla para ödeyerek plastik ve alçıdan yaptırdıkları çaydanlık, çatala takılı köfte, bardak ya da kabak, domates vs gibi heykel adını verdikleri bir kitch/uyduruk sanattan, sanatın gerçek değerlerine geçişin, bir ayrıcalıklı beğeninin ya da geçmişe duyulan bir saygının da en somut ve de cesaret gerektiren bir girişimiydi. …

Yazının Devamı