Son Yazıları
Üretim ve pazarlama
Herhangi bir üretim alanında üretime başlamadan önce dikkate alınması gereken en önemli konulardan biri de "pazar" bulmaktır. Yani ortaya çıkaracağımız ürünü zamanında ve iyi fiyata satmak en önemli konudur. Ürünü satıp para kazanmak bu yönüyle üretmekten çok daha önemlidir aslında.
Tarımda da pazarlama son tahlilde üretimin en önemli aşamasıdır. Tarımsal üretime girmek isteyen ve bu konuda kararsız olan, Ulusal Kanal'da "Üreten Türkiye" programını izleyen bazı vatandaşlarımız bana ulaşıp, "şu kadar dönüm tarlamız ya da bahçemiz var şöyle bir üretim yapmak istiyoruz ne diyorsunuz?" diye soruyorlar.
Yazının DevamıTarımdaki yenidoğan çetesi
Gün geçmiyor ki liberal ekonomik sistemin çarpık düzeninin acımasız şamarı yüzümüzde patlamasın. 12 Eylül’de silah zoruyla girdiğimiz bu sistemde, kamuculuğun bitirilip özel sektöre devredilen hemen her alanda, halk olarak zorluklar yaşıyoruz. Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda eşit, ücretsiz ve iyi hizmet alamıyoruz.
Piyasanın tamamen serbestleştiği, devletin küçültüldüğü bu düzende; vatandaş fakirleşiyor, holdingler daha da zenginleşiyor. Mesele sadece varlık-yoksulluk ekseninden çıktı, yaşam hakkının korunması ve hatta yeni doğan bebeklerimizin “para” için hayattan koparılmasına kadar vardı.
Yazının DevamıÇiftçi zararda, bankalar kârda, memleket darda
Çiftçinin hali her geçen gün kötüye giderken dar gelirli halk fakirleşirken büyük holdinglerin, bankaların kârlarını katladıklarına hep beraber şahit olduk. 2023 senesinde bankalar 506,8 milyar TL kâr elde ederken çiftçilerin bankalara borcu 800 milyar TL’ye ulaştı. Çiftçinin emeğini faize, rantçıya, borsa vurguncularına yedirdik, biz pazarda filelerimizi dolduramadık. Bu böyle gitmez diyorduk, gitmedi, sistem duvara tosladı.
Ama sistemin sonuna gelmedik, uzatmaları oynuyoruz. Mehmet Şimşek’in tarım zararlısı neoliberal ekonomi politikalarına karşı Tarım Bakanlığı tarımı zorlukla ayakta tutmaya çalışıyor. Bana göre Tarım Bakanlığı’nın önündeki en büyük engel, iş bilmez bürokratlarda, sahada çalışmayan memurlarda, çıkarcı lobilerde, rantçılarda değil.
Yazının DevamıDiziler rantı değil emeği anlatmalı
Ürettiğinden para kazanamayan, üretmekte zorluk çeken üreticiler ve gıda enflasyonu altında ezilen tüketicilerin aklında hep aynı soru: Ak Parti tarımda ne yapmaya çalışıyor? Çünkü tarım politikaları ile ilgili söylenenlerle sahada karşılaşılanlar çok farklı. Hükümetin söylemine göre çiftçi ağa-paşa fakat gerçek hayatta maraba, tüccara/aracıya çalışan modern köle durumunda. Üretim ve üretici düşmanı olan neoliberal sistemde üretici çiftçiyi kendi haline bırakma eğiliminde olan Ak Parti, kazın ayağının öyle olmadığını yaşayarak anlıyor ne yazık ki. Tıpkı 15 Temmuz’dan sonra ABD’den uzaklaşarak Asya’da Rusya, Çin, İran gibi tarihsel, kültürel, coğrafi, ekonomik bağları olan ülkelerle iş birliğine yönelmesi gibi tarımsal politikalarda da kamucu adımların gerekliliğini, olumsuz deneyimlerden sonra anlıyor. Hayatın pratiği Ak Parti’yi tercihlerini değiştirmeye zorluyor. Dünyada eğer çiftçi üretsin, ürettiğinden para kazansın, tarımın sürdürülebilirliği olsun, ülkenin gıda güvenliği sağlansın istiyorsanız kamuculuğu elden bırakmayacaksınız. Kamuculukta çok daha radikal adımlar atılması olasıdır. Uzun süredir üzerinde konuşulan “işlenmeyen tarımsal arazilerin üretime katılması” konusu da bu radikal adımlardan biridir. Nitekim hükümet geçtiğimiz haftalarda 2 yıl işlenmeyen tarımsal arazilerin kiralanması ile ilgili kanunu yürürlüğe koydu. Söz konusu gıda güvenliği olunca Devlet bu tür adımları atar, atmalıdır. Savaş zamanında Tekâlif-i Milliye ile halkın elindeki yiyeceğin ve giyeceğin sonra geri ödenmek şartıyla %40’ı nasıl alındıysa bugün bunun gibi adımların atılması da gayet normaldir. Devlet, ülkenin güvenliği için gerekirse mülkiyet ilişkilerine bile müdahale edebilir.
Bu “kiralama” konusunda asıl kendimize sormamız gereken soru ise şudur: “Bu topraklar neden işlenmeden, üretime katılmadan boş kalmaktadır?” Topraklarımızın işlenmemesi ve boş kalmasına sebep olan etmenleri ortadan kaldırmadan başkalarına kiraya vermek, tarımın büyük sorunlarını ortadan kaldırmaz maalesef. Halk arasında dillendirilen “bu topraklar şirketlere, para babalarına, yandaşlara kiraya verilecek” iddiası da çok yerinde bir söylem değil. Susuz, parçalı bu toprakların, bu yüksek girdi maliyetleri ile zaten hiç kimse için üretim anlamında cazibesi bulunmamaktadır. Büyük sermaye sahibi üreticiler, yıllardır tek parça büyük tarımsal arazi bulamadıkları için yurtdışında tarımsal faaliyet sürdürmektedir. Burada “toplulaştırma” konusu da halledilmesi gereken meselelerden biri olarak önümüzde durmaktadır. Toplulaştırma ile tek parça haline getirilmiş büyük tarımsal arazilerde sulu tarıma geçmeden, örgütlü bir çiftçi yaratmadan, girdi maliyetlerini azaltmadan bu “2 yıl işlenmeyen toprakların kiralanması” işi niyeti iyi ama akıbeti pek olumlu olmayacak bir girişim gibi duruyor.
Yazının DevamıSütün tadı kaçtı
Ülkemizde çiftçi eylemleri artıyor. Geçtiğimiz senelerde ufak tefek, çoğunlukla bireysel eylemlere tanık olurduk. Sütünü borçlu olduğu bankanın önünde yerlere döken, domatesini çöplere boşaltan, soğanını koyunlara yediren, patatesini hasat etmeden tarlada çürümeye bırakan üreticilerimizi görürdük.
Bugünlerde durum değişti. Emeğinin karşılığını alamayan, fakirleşen, tarlasını, bahçesini, traktörünü, ineğini, koyununu satmak zorunda kalan üreticilerin artık dayanacak gücü kalmadı. Bunun için de seslerini iktidara duyurmak, dertlerine derman bulmak için traktörleriyle yollarda eylem yapıyorlar.
Yazının DevamıTürkiye’de çiftçi eylemleri
Son günlerde İzmir, Bursa, Balıkesir, Gaziantep, Rize, Bilecik, Burdur gibi şehirlerde çiftçi eylemleri yapıldı. Daha önceki yıllarda da büyük ya da küçük çiftçi eylemlerine ülkemizin çeşitli yerlerinde tanık olmuştuk. Geçen senenin sonu bu senenin başında da Avrupalı çiftçiler Almanya, Fransa, Belçika, Yunanistan, Polonya gibi birçok ülkede kıtaya yayılan protesto eylemleri gerçekleştirmişti.
Tarımsal üretimde işler yolunda gitmiyor. Yolunda gitmeyen şey çiftçinin, üreticinin hakkını alamamasıdır. Yüksek girdi maliyetleri yanında pazarlamada da sıkıntı yaşayan çiftçi bir yanda, bin bir zahmetle ortaya çıkan üründen palazlanan, büyüyen aracılar, komisyoncular, marketler bir yanda.
Yazının DevamıPancar şekeri ve nişasta bazlı şeker
Geçmişte Konya Şeker yönetim kurulu başkanlığı, 25. ve 26. Dönem AKP Milletvekilliği de yapmış Recep Konuk yeniden Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi başkanlığına aday oldu. Konya Şeker markası Torku’yu geçmişte çok önemli noktalara getirmiş bir isim olan Sayın Konuk’un, kooperatifin bugünkü halinden hiç memnun olmadığı ortada. Konya Şeker Kooperatifi mevcut yönetiminin temmuz ayı sonunda yapmayı kararlaştırdığı “baskın seçim” ile beraber yarışa girmeye karar veren Sayın Konuk, kooperatif yönetimi ve nişasta bazlı şeker ile ilgili öyle keskin açıklamalar yapıyor ki tarımdaki Devlet otoritesinde yaşanan zaafları, kooperatiflerin yönetimindeki usulsüzlükleri, koltuk savaşlarını tekrar gündeme getirme ihtiyacı duyuyoruz.
Özellikle geçtiğimiz dönemde Kayseri Şeker’de yapılan baskın seçimler, seçimlerde yapılan usulsüzlükler, yönetim hakkında açılan FETÖ davaları, kooperatifin ettiği milyonlarca TL zarar, işten haksız yere atılan işçiler meselesi de Türkiye’de çiftçi örgütlerinde yaşanan olumsuzlukları hatırlatıyor bize. Yani çiftçimizin emeğine göz dikenler, kooperatif yönetimlerinde, birliklerde, pazarlarda, her yerde ne yazık ki.
Yazının DevamıÇalışan ve üreten Karayahşiler
Üreten Türkiye programında geçen aylarda Denizli’nin Çivril İlçesi’ne bağlı Karayahşiler Mahallesi’nde Muhtar Hasan Solmaz, Memiş Akıncı ve Altan Eraslan ile sohbet etmiştik. Kendilerini Çivril Ovası’nın en çalışkan mahallesi olarak tanımlayan program konuklarımızdan Karayahşiler Mahallesi hakkında bilgi almıştık.
Karayahşiler’de hayvancılığın yanında bitkisel üretimde mısır, ayçiçeği, pancar, buğday, arpa en başta gelen ürünler. Geçmişte meyveciliğin de çok yoğun yapıldığı bölgede bugün ne yazık ki meyvecilik çok azalmış. Ağırlıklı olarak elma ve şeftali yetiştirilirmiş ve Memiş Akıncı’nın söylediğine göre eskiden bölgede bir köyden diğer bir köye giderken boş arazi olmazmış, meyve ağaçları yoğun olarak topraklarını kaplar vaziyetteymiş. Elma ve şeftali haricinde armut ve ayva da yetiştirilirmiş.
Yazının DevamıBirlikler de görüş bildirmeli
2024 yılı başında ziyaret ettiğimiz Denizli Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Birliği Başkanı Kadir Özdemir ile Denizli’nin ve Türkiye’nin küçükbaş hayvancılığını konuştuk. Üreten Türkiye programında ziyaret ettiğimiz birçok üretici birliklerinin içinde koyun-keçi yetiştiricileri birliklerinin yeri bende başkadır. Çünkü küçükbaş hayvancılık ülkemizin tarihsel, coğrafi ve kültürel bir değeridir de aslında.
“Buğdayla koyun gerisi oyun” denilen bir coğrafyadır Türkiye. Türk boylarının ismi koyundan ya da keçiden gelir. Karakeçili, Akkoyunlu, Sarıkeçili gibi isimleri beyliklere devletlere vermişizdir. Koyun keçi ile adeta kader birliği etmiş bir milletizdir. “Mor koyun meler gelir, aman dağları deler gelir” ya da Aşık Veysel gibi “Koyun olsan otlatırdım yaylada tellerini yoldurmazdım hoyrata” diyerek yârimize sevgimizi anlatırız. “Sen bir kara koyun ben de bir kuzu, sen döndükçe ardın sıra melerim aman” diye türkü yakarak sevdiğimize olan hasretimizi ifade ederiz.
Yazının DevamıMucizevi canlı arı
“Arıyı yeterince tanımıyoruz, yeterince tanımadığımız bu canlıya da yeterli saygıyı maalesef gösteremiyoruz. Arı hem tabiat hem tarımsal üretim için son derece önemli olan unsurlardan bir tanesi. Arı varsa hayat var. Arının olmadığı bir hayatı yaşama imkânımız da yok. Tarımsal üretimimizi biz arıya borçluyuz. Şu anda üretmiş olduğumuz değerlerin yüzde 67’sinde bal arısının katkısı var… Einstein’ın ifade ettiği gibi bal arıları yok olduğunda insanların ve hayvanların da yaşamak için en fazla 5 yıl süreleri kalacak. Bunu son derece önemsiyorum çünkü gerçekten arıyı yakından bilen, tanıyan bir insan olarak onun sunduğu hizmetleri onun adına gerçekleştirebilecek başka bir canlı da yok…”
Yazının DevamıÜretmek bağımsızlıktır
Denizli’nin Honaz İlçesi’ne bağlı Aydınlar Köyü’nde 9 Ocak tarihinde süt inekçiliği ile uğraşan Erkin Uysal ve Özkan Tanrıverdi ile bölgenin ve ülkemizin tarımsal üretimini konuştuk. “Üreten Türkiye” Programının başında “Çiftçi her şartta her zorluğa rağmen üretmeye devam ediyor, üretim varsa hayat var” diye başlamıştım söze hemen ardından Erkin Uysal: “Üretim varsa bağımsızlık var” diye ekledi. Özgürlük, demokrasi, bağımsızlık... Bunların hepsine sahip olabilmek üretmeye bağlı. Üretmeyen bir toplumun özgürlüğü ve demokrasisi, sağlam temeller üzerine inşa edilemez. Sadece ülkenin değil insan olarak bireylerin de bağımsızlığı, çalışıp üretmelerine bağlıdır. Özellikle tarımsal üretimin Türkiye için ne kadar önemli olduğunu anlatması açısından Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözlerini hatırlamakta fayda var:
“Kılıç kullanan kol yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Fakat saban kullanan kol, gün geçtikçe daha fazla kuvvetlenir ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa sahip olur.”
Yazının DevamıESK kime hizmet ediyor?
Geçtiğimiz günlerde ESK (Et ve Süt Kurumu), satış mağazalarındaki et fiyatlarına %20-%25 oranında zam yaptı. Piyasada üreticiyi ve tüketiciyi göze alarak et fiyatını düzenlemesi beklenen ESK’nın yaptığı bu fiyat artışı, halktan tepki gördü. Öyle ya zaten et pahalıydı, devletin kurumu kendi sattığı etin fiyatını artırarak piyasadaki et fiyatını da tüketici aleyhine etkilemiş oldu. Bu zam tüketicinin aleyhineydi de üreticinin lehine mi oldu? Hayır, o da olmadı aslında. Çünkü et fiyatlarının sürekli zamlanması ya da dalgalanması üreticinin de yararına olan bir şey değil. Çünkü üretici ya da besici elindeki canlı hayvanını satarken sattığı hayvanın yerine yenisini koyma noktasında da zorlanıyor. Piyasada et fiyatları artarken yüksek fiyattan satın aldığı besilik hayvanın değeri, yapılan ya da yapılacağı duyurulan ithalatla düşünce de büyük zarar ediyor. Fiyatlar istikrarsız seyrederken elindeki besilik materyali satmayan ya da satma konusunda kararsızlık yaşayan üretici de piyasada et arzında soruna sebep oluyor. Yüksek maliyetlerle üretim ya da besicilik faaliyeti bir de ithalat baskısı ile karşılaşınca ülke hayvancılığı zarar görüyor. Tarım politikamız yanlış olunca ülkemizde hayvansal üretimde yaşanan sorunları çözemiyoruz, eti, sütü, peyniri, yoğurdu pahalı yiyoruz, üreticimize hak ettiğini veremiyor, üretimimizi devam ettirebilmede zorluk çekiyoruz. “Tarım politikamız” dedim ama bazı çiftçi dostlarımız “Bizim tarım politikamız yok!” diyorlar. Tarımda kamucu adımlar atılmayan bir ülkede haliyle böyle bir düşüncenin haklılık payı vardır çünkü devletin piyasadan elini çekmiş olduğu bir ortamda çiftçi kendini “sahipsiz” görür.
Gelelim tartışmaların odağı olan ESK’ya. Piyasa düzenleyici bir devlet kurumu olması gereken ESK bugün “ithalat yapan” bir kurum haline gelmiştir. 1952 yılında Cumhuriyet’in devletçi, milli, devrimci ve halkçı ruhuyla kurulmuş olan bir kamu kuruluşudur ESK. O zaman ki adı Et ve Balık Kurumu olan bu kurum diğer KİT’ler gibi kamucu siyasetlerde kilit rolü oynayan bir kurumdu. Kars’tan İskenderun’a, Ağrı’dan Manisa’ya, Gaziantep’ten Samsun’a et kombinaları ile üreticinin hayvanını uygun fiyata satın alır, kesim yapıp depoladığı eti, piyasaya ufak bir kârla verir ve böylece üreticiyi de tüketiciyi de memnun ederdi. Bütün KİT’ler gibi ESK da bu faaliyetiyle hem piyasadaki fiyatı belirler, haksız kazanç ve tekelleşmelerin önüne geçer hem de enflasyonla mücadelede önemli bir rol oynayıp ülke ekonomisine katkı sağlardı.
Yazının DevamıÇiğ süt fiyatı
Ülkemizde çok uzun süredir -özellikle 1980 sonrasından günümüze kadar-hayvansal gıda fiyatları hakkında hem üretici hem de tüketici şikâyetçidir. Tüketici pahalı bulur, üretici de para kazanamadığından şikâyetçidir. Toplumun her iki kesimi de haklıdır. Emekçi üretici hakkını alamazken, halk yüksek fiyatlardan şikâyet ediyorsa üretilen değerin yanlış kişilerin cebine gittiği kesindir.
Artan gıda fiyatları ile ilgili özellikle 1980’leri işaret etmek doğru olacaktır. Bildiğimiz gibi 12 Eylül ile beraber Tarımsal Kamu İktisadi Teşekküllerinin (KİT) özelleştirilmesi tarımsal üretime büyük darbe vurmuştu. Tarımsal üretimi destekleyen bu kurumlar yok olunca üretici üretmekte, ürettiğinden hak ettiğini kazanmakta zorlanır oldu. Özelleştirmelerle, yok edilen üretici kooperatifleriyle ilgili konulara daha önceki yazılarımızda değinmiştik tekrara düşmemek adına yeniden bu konuya girmeyeceğim. Bu noktayı özetlemek gerekirse 80 sonrası ekonomi politikalarıyla devlet piyasadan elini çekti ve üretici zor durumda bırakılarak üretimden çekilmeye zorlandı. Bugün gelinen noktada tarımsal üretimden çekilen çiftçi sayısı her sene artmaktadır.
Yazının DevamıHonaz’ın Menteşe Köyü
“Üreten Türkiye” programının yolu bu sefer Denizli’nin Honaz ilçesine bağlı Menteşe Köyü’ne düştü. Kıraç, dağlık bir orman köyü olan Menteşe, 1800’lerin sonuna doğru buraya yerleşen Menteşeoğlu Yörükleri ile Avşar Köyü’nden gelen Avşarların oluşturduğu bir yerleşim yeri. Eskiden özellikle keçi yetiştiriciliği yapılırmış ve köylüler süt ürünlerini Honaz’da ya da Denizli’de satarlarmış. Günümüzde ağırlıklı olarak kirazcılık yapılıyor. Sonradan 2010-2015 arasında da “Cennet Elması” tarımına yönelmişler. Bugüne gelinceye kadar neler üretildi, geçmişte durum nasıldı, bugün durum nedir, üreticiler kazanabiliyor mu? Bu sorularımızın cevabını almak ve Menteşe’yi tanımak için İsmail Kara, Arife Kara ve Muharrem Uysal ile sohbet ettik.
Halen tarımsal üretim içerisinde olan 1953 doğumlu İsmail Kara, askerden döner dönmez 1977 yılında babasına bir traktör aldırmış. Daha önce öküz ile çift sürdüklerini belirten İsmail Bey, böylece çiftçiliğe başlangıç yapmış. 6 kardeşli İsmail Bey’e babasının 60 dekarlık toprağı yetmeyince icar (kiralama) yoluyla üretim yapmış. TARİŞ ve Pancar Kooperatifi’ne üye olmuş, pamuk ve pancar üretmiş. Kıraç bir bölge olduğundan tahıl üretmek zor olduğu için bölgede pamuk ve pancar üretimi ağırlıkta olmuş, bir de TARİŞ ve Pancar Kooperatifi de olunca pamuk ve pancar hem bolca üretilmiş hem de para kazandırmış. 1985-86 yıllarında kirazcılığa başlanan bölgede 1988’de Sulama Kooperatifi kurulmuş. TARİŞ’i bir de İsmail Bey’e sorduk o da anlattı…
Yazının DevamıDenizli Honaz’da tarımsal üretimin durumu
“Üreten Türkiye” programının yolu, 8 Ocak 2024 tarihinde Denizli’nin Honaz İlçesine düştü. İlçede üreticilerimiz İrfan Çetinkaya ve Bülent Çetinkaya ile sohbet ettik. İrfan Bey, 40 adet büyükbaş, 100’den fazla küçükbaş hayvana sahip bir çiftçi ve aynı zamanda Honaz Süt Üreticileri Birliği Başkanı. İrfan Bey’in amcasının oğlu Bülent Bey ise belediyeden emekli olmuş, ek kazanç için tarımsal üretim yapmaya çalışan bir çiftçi. Bülent Bey’in babadan kalma bir toprağı olmadığı için çiftçilik yapmayıp belediyede çalışmış. Çiftçi bir babanın evladına ait neden bir toprak olmaz? Bu konu da tarımda üretimin devamı açısından üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken ayrı bir konu. Bülent Bey evlatlarını okutmak ve evlendirmek için kiralama yoluyla tarımsal üretim yapıyor ve “Biz evlatlarımızı değil torunlarımızı bile düşünürüz” diye de ekliyor. Toplumumuzda ailelerin bunca ekonomik zorluğa rağmen ayakta kalabilmesinin sebebi, işte bu yaşayan “aile içi dayanışma ruhu” değil de nedir? Honaz’da da Ege çiftçisinin düşmüş kalesi TARİŞ’i konuşmadan olmazdı. TARİŞ ayakta ve güçlüyken pamuk buranın da önemli gelir getiren ürünüydü. Pamuk, zamanında “Beyaz Altın” olarak nitelendirilirdi.
Honaz’da pamuğun yerini zamanla bağcılık almış. Sofralık üzümden 1993-2020 yılları arasında ihracat yoluyla iyi para kazanılmış fakat iklim değişikliğiyle düşen verim, yükselen maliyetler, kazancı azaltmış ve bağcılık büyük oranda bitmiş. Bugün ise ağırlıklı olarak Trabzon Hurması ve kiraz yetiştiriciliği yapılıyor. Ancak bu ürünlerde de yine artan maliyetler ve dahası Akdeniz-Ege Bölgeleri’nde etkili olan Akdeniz Meyve Sineği, verimi olumsuz etkiliyor. İrfan Bey’e göre kullanılan ilaçlar etki etmiyor ve Honaz’da Trabzon Hurması yanında kirazı da etkileyen meyve sineği, verimde %50’ ye varan düşüşe sebep oluyor.
Yazının DevamıAvrupa’daki çiftçi eylemleri
"Bak görüyor musun adamlardaki çiftçileri, nasıl da haklarını arıyorlar?!" 2024 senesinin ilk aylarında Avrupa'yı saran çiftçi ve tarım emekçilerinin eylemleri çokça konuşuldu. Türkiye'de ise daha çok yukarıdaki gibi hayıflanma, özenme cümleleriyle yorumlandı bu eylemler. Aslında bu protesto eylemleri Avrupa'da artık görmeye alıştığımız "tarımsal sorunlar" konulu olağan çiftçi eylemlerinin ötesinde artık uluslararası, ekonomik, siyasi ve çevresel konuları da içermektedir.
Yazının Devamı