Son Yazıları
Hasan Cemal ve 'Soykırım Lobisi'
Hasan Cemal girerse, Meclis’te hem HDP’yi hem de 'Soykırım Lobisi'ni temsil edeceğe benziyor. Şimdiye kadar hep 'ağır abi' gibi davranan Hasan Cemal’in işi bu kez zor. Aristokrat ağır abiye şimdilerde 'pislikleri temizleme' görevi verildi. Bu görevi değil Hasan Cemal, kimse başaramaz
Gazeteci-yazar Hasan Cemal, Yeşil Sol Parti listesinden seçime giriyor. Kazanır mı kazanmaz mı, göreceğiz. Kazanması, “soykırımcıları”, Batıcıları, medya ağalarını çok sevindirecek.
Yazının DevamıCengiz Çandar HDP’yi de satar mı?
Cengiz Çandar, fakülteden arkadaşım. İnce uzun yola beraber düştük.
Son yılların en popüler simalarından biri Cengiz. Bir o kadar da tartışmalı… İnsanın bir suçlamayı, eski de olsa, yolunu çoktan ayırmış da olsa, bir tanışına yöneltmesi kolay olmuyor. Dahası, ailesi ile de hukukumuz var; benim, annemin, babamın vb.
Yazının DevamıMüslüman adlarına yabancılaşanlar
Dünya kupası bir kez daha ortaya koydu ama kimin umurunda… Müslüman ülkelerin sporcularının adlarını, Batı’nın bize dayattığı şekilde telaffuz ediyoruz, yani yanlış telaffuz ediyoruz. Ülkemizde aynı isimlerle tanınan sporcuları Batı gözlükleri ile bakıp adlandırınca komik, gülünç şeyler ortaya çıkıyor. Bu kabul edilebilir mi? Aslında bu konuya bir süre önce dikkat çekmiştim ama kendim yazıp kendim okumuşum.
Sunucu Faslı oyuncuyu ısrarla Yassine Bounou diye çağırıyor, on binlerce Yasin’in yaşadığı bu ülkede… Bir başka Faslı oyuncuya Ashraf Hakimi adını uygun görüyor sunucularımız ama adının Eşref olduğu açık değil mi?
Yazının DevamıABD gölge etmesin, yeter!
Türkiye şu günlerde büyük bir felaketle boğuşurken, millet canını dişine takmış ayakta kalmaya çalışırken, kimilerinin bozgunculuk yapmaları acı veriyor.
ABD uçak gemisine davet çıkaranlar bile oldu. ABD mi bize yardım edecek? Kelin merhemi olsa başına sürermiş.
Yazının DevamıBir anıttır Aydınlık
Bir siyasi mücadelede, 17-18. yy'dan itibaren bütün aydınlanma döneminde başlıca aydınlatıcı araç gazetedir. Onun için gazete çağdaş dönemde önemli bir araçtır. Bu her yerde böyledir ve pek çok siyasi hareket gazetesi ile tanınır. Aydınlık'ın bir günlük gazete olarak çıkması Türkiye'de büyük bir olaydır. Dünyada ise ilklerdendir. Sol çevreler, çok kıt imkanlar altında faaliyet yürüten, baskı altında olan ve zulüm gören siyasi hareketlerdir. Bu türden bir hareketin bir günlük gazete çıkarması ve bunu sıkıyönetim gelene kadar yaşatması büyük bir başarıydı. Yani dünya çapında bir başarıdan söz ediyorum. Aynı zamanda bu büyük bir iddia. Yani "Biz bunu yaparız, bu işleri başarırız" iddiasıydı. O yıllara gittiğimde şunu anımsıyorum. Aydınlık'ın çıkışında bir kampanya yürütülüyordu. O kampanyada çeyizini bağışlayan bir gelin vardı. Hakikaten bu kampanya çok güzel örgütlenmiş ve kamuoyu açısından da çok sarsıcı olmuştu. Dolayısıyla hem dünya hem de Türkiye'de ki sol hareket açısından "Aydınlık" çok önemli bir yer tutar.
Türkiye'de sol hareket bölünmüştü; Aydınlık Sosyalist Dergi ve Proleter Devrimci Aydınlık... Orada büyük bir ideolojik mücadele verildi. Ben de Proleter Devrimci Aydınlık saflarında kaldım. Bundan da çok mutluyum. Şu an gazeteyi çıkaranlar da aynı mücadele ruhunun devamıdır. İnsanlar bizi dürüst, çalışkan, küçük hesaplar peşinde koşmayan, aydın, halkını ve vatanını seven idealist gençler olarak görüyorlardı. Hakikaten kamuoyunda ilgi ve çok sıcak bir yaklaşım vardı. Aydınlıkçılık aydın olmak, idealist olmak, dünyayı kucaklamaya çalışmak, halkını vatanını sevmek, yardımlaşmak, dayanışmak ve kollektif çalışma anlamına demek.
Yazının DevamıDevrimin 40. Yılında İran'daki olaylara bakış
İran'dan gelen haberler kaygı verici... Petrol zammını protesto edenlerin başlattığı gösterilerin yer yer çatışmalara dönüştüğü anlaşılıyor. İnternet erişiminin bir süre kesilmesi, Batı kaynaklı haberlerin olayları istismarını artırıyor.
Barış Pınarı Harekatı'nı yürüten, İran'la dostluğa büyük önem veren Türkiye için düşündürücü bir haber...
Yazının DevamıKapımızaki büyük dalga: İranlı turistler
Biz sezgileri pek güçlü olmayan bir milletiz galiba. Hayat bizi bir yerlere savuruyor, bazen iyi yerlere bazen de ummadığımız yerlere… Artık kaderimize ne çıkarsa… Oysa biraz öngörü, biraz sezgi süreçleri hızlandırabilir, güçlendirebilir.
ANTALYA: ANADOLU’NUN RİVİERA’SI
Yazının DevamıDevrimin muhasebesi, 'İran’ın siyasal sorunları'
Uluslararası seminerin konusu “İran’ın Siyasal Konuları.” Güncel sorunları irdelemeye çalışıyorlar. Üniversitedeki seminer bağnaz bir havada, “yaşa-varol” edasından uzak. Bir muhasebe çabası görülüyor. 40 yılda nereye geldik, neyi iyi neyi yanlış yaptık soruları dile getiriliyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı rektör Salimi ambargodan yakınıyor. Eleştirileri dikkate alma gereğinin altını çiziyor. Sosyal Bilimler Dekanı sorunların bir dökümünü yapıyor. Bildik şeyler ama çözümler konusunda suskun. Onur konuğu, eski ulaştırma bakanı olduğunu öğrendiğim Prof. Akhundi konuyu epeyce deşiyor. Sivil toplumun, sivil kurumların zayıflığından yakınıyor. Bu, aslında yakınmanın ötesinde bir denetim ihtiyacının dolaylı dile getirilmesi… Türkiye’de sivil toplumculuğun ne olduğunu bilen okurlar irkilmekte acele etmesin… Sivil toplumcuk var sivil toplum var; İran’ın, üstelik siyasal sorumluluk üstlenmiş siyasilerinin ülkenin eksikliklerini diye getirmeleri kuşkusuz olumlu. Yolsuzluk, kayırmacılık dedikoduların başını alıp gittiği bir toplumda halkın denetimi önemli. Bunların ortaya çıkartılması, üzerine gidilmesi lazım. Prof. Akhundi taşı gediğine koyuyor: “Hukuk devleti olmadan Cumhuriyet’ten söz edilemez.” İslam Cumhuriyeti bu noktaya gelmiş.
Yazının DevamıDönüşen İran ve Tahran’da kadınlar
İran’da orta sınıftan kadınların şıklığını, bakımlılığını anlatmak için sözcükler yetersiz kalıyor. Bir arkadaşımın ifadesiyle, “Ana caddede bir süre yürüyünce, o sırada hangi rengin moda olduğunu anlıyorum.” Kaşlar kalemle çizilmiş, kirpikler boyalı, yürüyüş endamlı... Baş örtüsü bir aksesuvar olmuş kimi kadınlar için, dini bir simge olmaktan çıkmış, modaya uymanın aracı haline gelmiş. Şık güneş gözlükleri daha değişik bir hava veriyor. Genç kadınların bazıları tırnaklarının her birini ayrı renge boyuyor. Muhafazakâr kadınlar çarşaf giymeyi sürdürüyor ancak onlar da çarşafa bir tarz vererek bir tür moda yaratıyorlar.
Kaldığım oteldeki yemek salonunda bir düğün yemeğine tanık oldum. Kadınların hepsinin başı açıktı. Gelinin şıklığı öyle böyle değildi.
Yazının DevamıBenzin ucuz, hayat pahalı
Son beş yıl içinde İran’a beşinci gidişim bu. Ne oluyor bana? Nerden çıktı bu İran merakı? ABD ambargoyu dayattıkça gizli bir güç beni İran’a çekiyor...
Nedeni ne olursa olsun, İran’da olmak hoş. Sadi’nin, Hafız’ın nefesi insanın ruhunu ısıtıyor sanki...
Yazının DevamıMustafa Cengiz kendi kalesine gol atar mı?
Galatasaray olağan genel kurulu olağandışı biçimde noktalandı. Genel Kurul üyeleri Mustafa Cengiz Yönetimi’ni idari olarak aklamadı. Galatasaray’ı yeni bir genel kurul bekliyor beklentileri Mustafa Cengiz’in, “görevimizin başındayız’’ çıkışı ile yeni bir aşamaya ulaştı.Zor günler Galatasaray’ı bekliyor. Fırsatçılar bir karış suda fırtına kopartmaya çalışıyor. “Liseliler çok oldu”, “Liseliler Cengiz’i istemedi” muhabbeti medyaya malzeme oluyor. Olayları şöyle bir hatırlayalım. Dursun Özbek (liseli) yönetimi, mali açıdan sıkıntılı günler geçiren kulüple, genel kurulun önüne çıktı; anlattıkları üyeleri ikna etmeyince, üyelerinin çoğunun iyi tanımadığı Mustafa Cengiz ve arkadaşları yönetime seçildi. Yani Cengiz’in başkanlığı tepki ürünüydü. Üyelerin çoğunluğu, kulübü liseli Dursun Özbek LİSELİ OLMAK-OLMAMAKŞurada net olalım. Liseli-Liseli olmayan tartışması çok gerilerde kaldı. Liselilerin kurduğu, nüvesini Liselilerin oluşturduğu seçkin spor kulübü yıllar önce kapılarını açmaya karar verdi. O günden bugüne kadar, yani son 40 yıl içinde, kulübü yönetenlerin çoğu lisesi değildir. Prof. Ali Uras’tan başlayalım, başarılı yöneticiler Alp Yalman’la (babası M. Vacit Yalman liseli) Faruk Süren’le, Adnan Polat’la son olarak da Mustafa Cengiz ile devam edelim. Arada Ali Tanrıyar, Özhan Canaydın, kısa süreli Mehmet Cansun, Ünal Aysal kısa süreli Duygun Yarsuvat ve Dursun Özbek yönetimleri var. Bu yönetimler Genel Kurul’da seçildiler, dönem sonunda hesap verdiler, başardıklarıyla başaramadıklarıyla tarih oldular. Bu saatten sonra Galatasaray Spor Kulübü’nde, “liseli- lisesiz” aramak, boştur. bir bardak suda fırtına koparmaktır. Sakıncalıdır, zararlıdır. Mustafa Cengiz yönetiminde çeşitli kademelerde yaklaşık 1/3 oranında liseli olduğunu belirterek, bu muhabbete nokta koyalım.GALATASARAY'IN NÜVESİ 'LİSE'DİRGalatasaray’ı seçkin, uluslararası önemde bir kulüp haline getiren süreç, Cumhuriyet’in, çağdaş Türkiye’nin inşasının ayrılmaz parçasıdır. Galatasaray’ı büyük yapan, futbol takımının göğsüne taktığı 4. yıldız değildir. Ondan çok daha önemlisi Galatasaray Liseli sporcuların futbola verdikleri katkıdan da önemli olarak, jimnastiği, kapalı spor salonlarını (Basket-voleybol), su sporlarını (kürek-yelken-su topu) spor dünyamıza taşımış olmaları, kadın sporuna öncülük etmeleri, Alt-yapı/eğitime önem vermeleridir. Bu açıdan Galatasaray açık ara liderdir. Spor dünyamızın yüz akıdır. Galatasaray bu noktaya Tevfik Fikretlerle, Ali Sami Yenlerle, Baba Gündüzlerle, Kadınlarda Avrupa Şampiyonası kupasını kaldıran Işıl Albenlerle geldi. Liseli-lisesiz binlerce sporcusu ile yöneticisi ile geldi. Galatasaray’ı Lise’den kopartmak, Galatasaray’ı sıradanlaştırmaktır, XBelediyespor yapmaktır. Galatasaray’ı yok etmektir.Buna tevessül etmek bile tehlikelidir. Top Mustafa Cengiz başkanda... Ya kendi kalesine gol atacak ya da sonuca katlanıp, genel kurulu selamlayarak soyunma odasına doğru ilerleyecektir.
Yazının DevamıBahadır Şah’ın öngörüsü
Muzaffer Bahadır Şah (1837-1858) 300 yıl Kuzey Hindistan’a hükmeden Babür Hanlığının son hükümdarıdır. Hem Türk, hem de Hindistan tarihinde özel bir yeri olan Babür devletinin son hükümdarının bir hapishane duvarına zar zor yazdığı dizeler ise evrensel niteliktedir. Babür Hanlığı, Asya uygarlığının parlak sayfalarının sahibidir. Şah Cihan’ın doğum sırasında ölen sevgili eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı görkemli Taç Mahal, Babürlerden kalmadır. Pandit Nehru’nun Hindistan’ı tarihsel-kültürel bakımdan yaratan iki liderden biri diye nitelediği Ekber Şah (öteki Maurya Hanedanından Budist Aşoka) Babür Hanıdır.Bu büyük Türk hanedanının sonu ibretlik derslerle doludur. Modern Hindistan tarihinin başlangıcı sayılan, Marks’ın “Hindularla müslümanların milli ayaklanması” diye nitelediği 1857’de patlayan ayaklanma (Mutiny) Hint alt-kıtasında büyük bir sarsıntı yaratır. Kuzey Hindistan’a yayılan ayaklanmayı zorla bastıran İngiliz birlikleri, Delhi’yi ancak dört ay sonra geri alabilirler. Dedesi Hümayun’un mezarına sığınan Bahadır Şah tutuklanır, tahttan indirilir; üç oğlu Delhi’de halkın gözleri önünde kurşuna dizilir. Ayaklanmadan sorumlu tutulan, özür dilemeyi reddetmesi üzerine gözlerine mil çekilen Bahadır Han Rangun’a sürülür.
ZAFER İNANCI Muzaffer Bahadır Şah, hapishanenin duvarına kömür parçaları ile Çağatayca şu dizeleri yazar: Gazion mein boo rapegi jab Talak eman kiTaht-ı London tak chalegi tegh Hindostan ki.Yani: Ayaklanmacıların kalbindeki zafer inancı sarsılmadığı sürece Hindistan’ın gücü Londra’daki tahtı sallamaya devam edecek.Bu dizeleri bir Hint kaynağından aldım. Çağatayca bilen dostlar, Türkçe transkripsiyonunu daha anlaşılılr hale getirebilirler.İngilizcesi aynen şöyle: (The power of India will continue to shake the throne at London till the glory of faith remains undimmed in the hearts of the rebels.)O tarihten sonra ülkeyi kan ve gözyaşları ile yöneten İngiliz Sömürge Yönetimi, 90 yıl sonra Hint alt kıtasını terk etmek zorunda kalır.Geriye Muzaffer Bahadır Şah (Ö: 7 Kasım 1862)’ın hapishane duvarlarına yazdığı dizeler kalır. Bu dizeler bir vasiyet midir, bir öngörü mü, yoksa yükselmesi kaçınılmaz olan Asya Çağının habercisi mi?
Yazının DevamıÇelişkili bir şahsiyet: Aziz Yıldırım
Fenerbahçe’nin 20 yıllık başkanı Aziz Yıldırım’ın koltuğunu Ali Koç’a kaptırması farklı yorumlara neden oldu:
Genel değişimciler (liberaller diye okunabilir) fırsat bu fırsat diyerek seçim sonucunu göklere çıkardılar. Kimi Fenerliler, daha tutucu olanlar da denebilir, “böyle olmamalıydı, Aziz Yıldırım’a ayıp oldu” diye dertlendiler. Fenerbahçe gibi büyük, sevilen bir kulübün 20 yıllık başkanının performansını doğru değerlendirmek hepimiz açısından önemlidir.Önce artıları sıralayalım: Aziz Yıldırım gerçekten çok uğraştı.
Yazının DevamıBir TV dizisinden öte: Vatanım Sensin
Önce şunda anlaşalım; evimize giren TV’lerin giderek yaşamımızda daha çok yer kaplaması, çağın gereğidir; Büyük çoğunluk itibarıyla haberleri oradan izliyor, dizileri çoğumuz seyrediyor, maçların heyecanını ekranda yaşıyoruz.
Filmleri, salonlara gitme zahmetine katlanmadan evimizdeki TV’den izliyoruz.
Yazının DevamıAntalya küme düşer mi?
Binbir türlü dolabın döndüğü, paranın her şeye hükmettiği futbol ortamında Rıza Çalımbay bir vahaydı adeta... Sessiz sedasız çalışan, terbiyesini koruyan bir spor adamıydı. Dahası, başarılıydı. Başına geçtiği mütevazi takımları üst sıralara taşıyor, pozitif futbol oynatıyor, gelecek için umut yaratıyordu. Herkesin sevgisini, saygısını kazanmıştı. Sivasspor ve Kasımpaşa’dan sonra başına geçtiği Antalyaspor’u da alt sıralardan aldı, ligin üst sıralarına taşıdı. Deyim yerinde ise, Antalyaspor’u marka yaptı.Ama Eto’o ve Nasri’ye yaranamadı. İyi mi? Haberlere göre yeni transferlerden Nasri ayağının tozuyla geldiği Antalya’da teknik patronu Rıza’ya tavır almış. Sakatım demiş, maça çıkmamış, ertesi gün antrenmana çıkmış. Eto’o’nun ne yaptığı zaten belli değil. Başka takıma transfer olmaya mı çalışıyor, Antalya’yı karıştırmaya mı? Yoksa bu kargaşa Eto’o’nun başının altından mı çıkıyor? Rıza, Eto’o ile Nasri’nin kaynattığı kazanın içine atıldı, sonunda Antalyaspor, Rıza Çalımbay’ı kaçırdı. ETO’O VE NASRİLİ ANTALYA Samuel Eto’o büyük futbolcu, pekala... Samir Nasri iyi oyuncu, ona da itiraz etmem. Peki ama bu ünlüler Rıza Çalımbay ile niye uğraştılar? Kellesini neden istediler? Antalyalı yöneticiler Rıza’yı neden feda ettiler? Şimdilerde ise ünlü Capello’nun, Brezilyalı Roberto Carlos’un adı geçiyor. Turistik Antalya’nın başına, öyle anlaşılıyor ki, uluslararası bir marka aranıyor. Üstelik elde Eto’o var, Nasri var vb...Bastır parayı al oyuncuyu mantığı Antalya’ya hakim oluyor. Türk futbolunun hali ortada... Alamancılar olmasa dünya liginde son sıralara aday... Antalya bugüne kadar tek bir futbolcu yetiştirdi mi? Antalya bu gidişle küme düşer mi? Eto’o’dan sonra Antalyaspor diye bir takım kalır mı? Eto’o’lar, Nasri’ler kendilerine yeni takım ararlar. Roberto Carlos vb. başka kapıları çalarlar. Rıza’ya ne mi olur? Kıymetini bilen çıkarsa bıraktığı yerden devam eder. Antalya’ya gelince, yatıp kalkıp dua edeceği Rıza’ya reva gördüğü muamele çirkin. Zaman gösterecek ama Antalyaspor manen küme düştü bile
Yazının DevamıŞerif Mardin ve Nurculara kanat germenin anlamı
Sosyolog Şerif Mardin öteki dünyaya göçtü. Bu dünyada kalanlara esaslı bir görev düşüyor; Şerif Mardin odaklı bir muhasebe yapmak. Gazeteci Taha Akyol’un “bizde sosyal bilimlerin en büyük birkaç isminden biridir. Dünyada sosyal bilim çevrelerinde onun kadar tanınmış ve onun kadar referans yapılan başka bir sosyal bilimcimiz yoktur” ( Hürriyet, 9.2017) diye tanıttığı Şerif Mardin, Akyol’un iddiasından farklı nedenlerle de olsa, sosyal bilimler alanında, özel bir yer işgal ediyor. 1980’li yıllardan itibaren “sosyal bilimler” dünyamızı Prof. Şerif Mardin kadar derinden etkileyen bir başka akademisyen-yazar bulmak zordur. O nedenle, bu muhasebe önemlidir.
Aslında sorgulama , “Türkiye bu günlere nasıl geldi?” “Üniversite neden bu kadar suskun ve şaşkın?” sorularının yanıtlarını da içinde barındırıyor.
Yazının Devamı- 1
- 2