Son Yazıları
Şanı büyük Beypazarı Sodası
İsviçreli bilim adamlarının yaptığını gördünüz mü? Nice övülseler de İsviçreli bilim adamlarının garip çalışmalarına bir türlü kanım ısınmaz, yaptıkları çoğu zaman idrakime sığmazdı. Popüler olan her şeye vehme yakın bir şüpheyle yaklaşmamdan kaynaklı olabilir. Onların çalışmasına yine güvenmedim ama son yaptıkları iş beni çok memnun etti.
Televizyon ekranlarından, sosyal medya ünlülerine hemen herkesi tek yürek, tek bilinç, tek dil ve tek millet halinde birleştirdiler. Yaptıkları araştırmanın böyle bir sonucu olacağını öngöremedikleri kesindir. Ancak Beypazarı Sodası’nın sağlığa zararlı olduğunu, içindeki bor minareli miktarının fazla olduğunu iddia etmeleri Türk milletinin hakiki milli duygularını harekete geçirdi. Plevne’den sonraki Beypazarı direnişi şimdiden tarihteki yerini aldı.
Yazının DevamıŞebnem Bursalı'ya haksızlık yapamazsınız
Bu meseleyi çok büyüttünüz ve çarpıttınız kardeşim, Şebnem Bursalı’ya çok büyük haksızlık yapılıyor. Tantanayı, safsatayı bırakın da olayı bir de benden dinleyin.
Çok sert bir kabuğun içinde yumuşacık bir bedeni vardı. Oyuklarda, kuytularda, gizlilerde yaşardı. Yaşardı yaşamasına ama buna yaşamak denilirse. Aldığı nefese bile nefes denmezdi. Ayranın ekşisini bulamazdı ama sütün kaymağını hayal ederdi. Gerçi ne ayran görmüştü ömrü hayatında ne de süt.
Yazının DevamıDevletin acizliği
Başlığı okur okumaz kimi dostlarımızın “Devlet değil hükûmet aciz” dediğini duyar gibiyim. Hem de öyle nazik bir itiraz halinde değil, hararetli ve kesin bir imanla sertçe uyarıyorsunuz beni. Ne yazık ki uyarınızı dinlemeyeceğim. Bu yerleşmiş yanlış nizamı çiğneyeceğim. ,
Devlete görünmez bir varlık kutsiyeti ve gücünün sınırları belli olmayan bir yücelik yükleyenler devleti tarif edemez. Bu tür hurafeler yüzünden gerçeği saptayamazlar. Dahası “Bir devlet var, bir de ondan başka hükûmet var” gibi hurafelere inanmak, önümüzdeki büyük tehlikeleri görmezden gelmemize neden olur.
Yazının DevamıSeçim sonuçları ve gümleyen lastikler
Havai fişekler mi atılıyor, sevinçten havaya mı sıkılıyor zannettiniz. Dün gece duyduklarınız bu zamana kadar gümleyen lastiklerin ve yakında gümleyecek olanların sesidir. Peki biz hangi lastik patladığında arabayı, yolu, şoförü ve lastikleri top yekün değiştireceğiz. İşte mesele budur.
Seçim sonrası Türkiye’nin durumu: Araba eski, lastikler kabak, yol bozuk, şoför sakar…
Yazının DevamıŞehircilik devrimi: Mahalleyi diriltmek
İnsancıl kentin temeli mahalledir. Azmanlaşan kentin ilk cinayeti de mahalleyi öldürmektir. Mahallenin nefes kaynağı ise komşuluk ilişkileridir. Azmanlaşan kentin cinayet yöntemi tank, tüfek değildir. Mahallenin nefesini kesmek, komşuluk ilişkilerini bitirmektir.
Annem o zamanlar okuma yazma bilmezdi. Oturduğumuz apartmanın birinci katında Konyalı İnşaat Mühendisi İbrahim Amca’nın ve Zeynep Teyze’nin evinde söktüm okumayı. Mütevazı evlerindeki kanepeleri bile hatırlıyorum. Kızları Rabia’nın beni çalıştırdığı dersleri hiç unutmuyorum. Zeynep Teyze’nin elinden yediğim ekmeği ve sevgi dolu gülümsemesini de. İbrahim Amca’nın sorduğu çarpım tablosuna yanıt verdiğim zamanlarda duyduğum övüncü 20 senedir hangi işi görürsem göreyim bir daha hissedemedim. Biri Siirt’in dağların arasındaki bir bucağından, diğeri Konya Ovası’ndan Çorlu’ya gelmiş iki ailenin büyükleri ve çocuklarıyla komşuluğun kardaşlıktan öte bir vefasının olduğu zamanlardı. Hâlâ kim mahalle dese, kim komşuluk dese İbrahim Amca ve babam arasındaki şakalaşmaları duyarım. Annem ve Zeynep Teyze’nin karşımızda henüz betona dönüşmemiş boş arazide pişirdikleri salçanın ve ekmeğin kokusunu içime çekerim. Oğulları Seyit Abi’nin “başka mahalleden sataşan olursa…” diye delikanlılık göstermesini hatırlarım.
Yazının DevamıKatırlar ve eşekler arasındaki seçim
Mevsimi geldi. Turfanda.
Ay yanık, güneş tutuşmuş. Karlı dağlardan dahi sıcak rüzgarlar esiyor.
Yazının DevamıÇin Şehir Yaşamının Kalbine Yolculuk-2
Sadece eski dünyayı yıkmakta değil, yeniyi inşa etmekte de iyiyiz.Mao Zedong, 1949
18-25 Aralık tarihleri arasında Çin Komünist Partisi’nin davetlisi olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne yaptığımız ziyaretlerde edindiğimiz tecrübeleri yazmaya devam ediyoruz. İlk yazımızda Çin kırsal ve şehir hayatının kalbi olarak görülen mahalle komitelerini, Çin’deki özgün kavramsallaştırmasıyla Juwei (Cüvey) sistemini ele almıştık. Juwei sistemi Çin’e özgü bir mahalle ve köy örgütlenme biçimi. Bu sistem aslında daha köklü ve devrimci bir uygulama olan Danwei (Çalışma Birimi, okunuşu: Danvey) Sistemi’nin önemli bir parçası. Danwei’nin doğum zamanı Uzun Yürüyüş’ün sonrasında, 1935-1948 yılları arasındaki “Yan’an (Yenan) Dönemi”dir. Yan’an Dönemi Mao Zedung Düşüncesi’nin geliştirildiği ve ÇKP’nin Çin halkını gerçek anlamda seferber ettiği ve yönetimi kademeli olarak ele aldığı, Çin’in devrimci mücadelesinin başarıya ulaştığı en kritik dönemdir. Yan’an Dönemi, ÇKP’nin Çin Devrimine öncülük etmesinin ve Çin’de Marksizmin yerelleşmesini keşfetmesinin en önemli atılımıdır. Çin Komünist Partisi bu dönemde eski dünyayı yıkmakla kalmamış, Mao Zedong’un da belirttiği gibi yeniyi inşa etmeye başlamıştır. Yeniyi inşa etmek olarak adlandırılan gelişmelerin en önemlilerinden biri Danwei Sisteminin ilk uygulamalarının bu dönemde başlamış olmasıdır.
Yazının DevamıÇin şehir yaşamının kalbine yolculuk!
Çin Komünist Partisi (ÇKP)’nin davetlisi olarak 18-25 Aralık tarihleri arasında Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC)’ni ziyaret ettik. Yola çıkarken aklımda Mevlânâ’nın “Bahçeye diken aramak niyetiyle girersen kendinden başka diken bulamazsın.” sözü vardı. Gül aramaya, güzellikler bulmaya gittik. Atlantik sisteminin tek tip, köhnemiş ve arkadan gelenler için sömürge olmaya yol açan kalkınma modeline karşı Avrasya’nın çeşitlilik ve yenilik dolu, insan odaklı kalkınma tecrübelerini inceleyecektik. ÇHC’nin sağlıksızı sağlıklıya, fakiri zengine, cahili bilgine, ayrılığı birliğe çeviren büyük mücadele tecrübesini yerinde görecektik.
ÇKP’nin hazırladığı program gerçekten Çin’in her alandaki tecrübelerinden yararlanma fırsatı sundu. Başkent Pekin’de ÇHC’nin Propaganda ve Dışilişkiler Bakan Yardımcılarıyla yaptığımız görüşmelerden sonra büyük kamu iktisadi teşekküllerinden yerel işletmelere, devasa şehirlerden ilçelere, oradan en küçük kasabaya, aile yerleşkelerinden mahalle komitelerine, çeşitli etnik milliyetlerin yaşadığı bölgelere, parti okullarından üniversite ve müzelere kadar her düzeyde tecrübelerini yerinde gördük.
Yazının DevamıTaşlaşan umutsuzluk
“Sanki göğsünde kalp yerine bir taş parçası vardı, duyguları da sonsuza dek sönmüştü.” (Budala, Fyodor Dostoyevski) Geçtiğimiz seneydi. TRT 2 sosyal medya hesabından Tayvanlı sanatçı Hsieh Tong-liang’ın “Cannot Let Go” adlı heykelinin fotoğrafını paylaşmış. En altta da bir soru: “Sende hangi duyguları uyandırdı?” Bu cevabı hep birlikte arayalım. Sonuçta sanat bize görünmeyenleri gösterecektir. Yunan panteonun tanrılarını resmeden heykellerle ilgisi yok. Fransız İhtilali’nin gravürlerine hiç benzemiyor. Cumhuriyetimizin anıtlarına, Sovyetlerin ve Çin’in insanlığa güven veren o heybetli eserlerine akraba değil bu heykel. O zamanlarda da taş kalpliler vardı elbet. Ancak bazı kalplerin durması insanlığın kalbini durdurmamıştı. Yüreği milyon yıldır çarpan insanlığın kalbini taşlaştırması bakımından bu heykel bir ilk. Atlantik sisteminin insanlığa verecek tek şeyi bu taş kalptir artık. Ve de kof çınarlar gibi sallanmaktır ayakta. İnsanlığın dünyayı yok ettiği o Amerikan filmlerinden sonra döküntülerin arasında kalmış bir kalıntıdan başka bir şey değil sanki sahnedeki.
Yazının DevamıBenim vekilim işini bilir
Atakan Hatipoğlu hocamızı özellikle Aydınlık okurları yakından tanır. İlmiyle, edasıyla, üslubuyla ve karakteriyle hem tipik bir Aydınlıkçıdır hem de oldukça sıradışıdır. Aydınlık’taki köşe yazılarını hepimiz merakla takip ederiz. Naçizane ben de kendimi onun bir öğrencisi saydığımdan hiçbir yazısını kaçırmamaya çalışırım. Dün yazdığı “Milletvekili Maaşları Kime Yetersiz?” yazısına uzaktan baktığınızda AK Parti Sakarya Milletvekili Lütfi Bayraktar’ın milletvekili maaşlarının yetersizliğine ilişkin sözlerine destek olmak amacıyla bu yazıyı yazdığını zannedebilirsiniz. Oysa kendisinin bize önerdiği gibi “uzaktan bakmayı bırakıp derine inmeye başladığınızda” mevcut sistemin içindeki milletvekili kimliğine dair esaslı bir eleştiri görürsünüz.
Milletvekili maaşları kime yetersiz?GündemBu eleştiri, özetle mesai saatleri içindeki vaktinin milletin genel meseleleri olması gereken şahsiyetlerin özel çıkarlara teslim olmasıdır. Özel çıkarcılık meclisi zincirleyen, vekili kukla haline getiren bir vaziyete neden olmaktadır. O halde mevcut vekillerin hiçbirinden milletin genel çıkarları için hareket etmesi beklenemez. Onlar yeniden seçilmek için demogojiye, kanaatlerini gizlemeye, vasıtacılığa, eşe dosta yaranmaya, törenlere ve davetlere katılmaya mecburlardır. Atakan Hocamızın bu eleştirisini güçlendirmenin Türkiye’nin geleceğini düşünen herkes için bir ödev olduğunu düşünüyorum. Yani, “Muhalefet partilerinden birinin büyükşehir listelerinin alt sıralarından meclise girmeyi” düşünen adaylara kötü bir haberim var. Atakan hocamız başka bir şey anlatıyor. Böyle yapsanız bile maaşınızın size yeteceğinin garantisi yok. Hele bu sistemin rahat yaşam ve zenginlik ölçülerini düşünecek olursak. Merak etmeyin bu yazıda sizin için köklü çözümler sunacağız. Milletvekillerinden beklememiz gereken milletin genel çıkarı uğruna varını yoğunu ortaya koymasıdır. Oysa Ak Parti Sakarya Milletvekili Lütfi Bayraktar haftada en az 5-6 düğüne gidip takı dağıtacak, yine haftada akaryakıta 10 Bin TL harcayarak milletvekilliği yapacak. Üstüne maaşı yetmeyecek, bir de kendi maaşını arttırmak için şikayet ve mücadele edecek. Sayın vekil sonuna kadar haklıdır. Böyle durumlar için “ölme eşeğim ölme” demişlerdir. Ancak halkın vekilden beklentisi de budur. O halde milletvekillerimizi bu sıkıntılı durumdan kurtarmak, kurtarmak olmuyorsa da en azından bir vicdan rahatlığı sağlamak sorumlu bir vatandaş olarak bize düşüyor. Öncelikle bir kez vekil olup kapağı Ankara’ya attıktan sonra muhalefet ya da iktidar vekili olmanız o kadar da önemli değildir. Şahsi bir gaye ve özel bir menfaat kaygısı taşıyorsanız mutlaka yolunuzu bulursunuz. Gerçi iktidar vekili olduğunuzda önünüz daha açıktır. Ancak tarifeye uygun davranır, aşırıya kaçmaz ve azimli olursanız muhalefet vekili olarak bile inanamayacağınız kadar başarılı olabilirsiniz. Ki örnekleri oldukça yaygındır. Tarifeye uygun kavramının altını çizmek istiyorum. Çünkü bugün Ankara’da çözülecek her işin bir tarifesi vardır. Biz yasama dokunulmazlığı olmayanların bu tarife listesine tam olarak ulaşması mümkün değildir. Ancak yasama dokunulmazlığınızla sizler listenin tamamını bilirsiniz. Söz gelimi 1 sene öncesine kadar tayin işlerinin 50 Bin TL, kamuda işe sokmanın 100 Bin TL’den başladığı konuşuluyordu. Öncelikle tarifeye hakim olmalısınız ki halka hizmet ederken yetmeyecek olan maaşınızı arttırabilesiniz. İhale aracılığı, imar çıkartma, cezaevi değişikliği yaptırtma, mahkeme kararlarıyla oynama, silah taşıma ruhsatı çıkartma, kamuya adam sokma, tayin, terfi… Gücünüz neye yeterse… (Yazıyı okuyanlarınızdan bilenler varsa acemi vekillerimiz için güncel tarifelerden örnekleri yoruma yazabilirler.) İlkin partinizin belediye başkanlarıyla, Genel Başkanınızla ve yüksek bürokrasiyle aranızı çok iyi tutacaksınız ki bu işlerde etkili olabilesiniz. Ankara’da bir işleri olduğunda ne şekilde olursa olsun yardımlarına koşacaksınız. Nitekim CHP’li Tuncay Özkan’ın da adının karıştığı Menemen Belediyesi’ndeki zimmet ve irtikap soruşturmasını takip ederseniz, neyi nasıl yapmanız gerektiğini çok iyi anlarsınız. Sizin gibi milletvekili olmayı başarmış kişilere daha fazla yol göstermek yakışıksız kalır. Zira bizler zaten bu anlattıklarımızı özel bir araştırma sayesinde değil, ortalığa saçılan rezaletlerden öğreniyoruz. Buradan nereye mi geleceğim? Elbette Atakan Hocama bir mesajım var. Hocam “siz vekillerin düşük maaşı için hiç endişelenmeyin. Onların arasında milletine hizmet etmiş insanların en kabiliyetlileri vardır. Ve bizim 73 Bin TL maaşla nasıl geçinebildiklerini asla anlamayacağımız bir füsun ve asaletleri vardır. Onlarda tarihimizin önde gelen şahsiyetlerinin hiç birisinde görülmemiş derecede yüksek ve erişilmez bir şeref ve iffet telakkisi vardır. Şahsi feragat değil, şahsi çıkar konusunda uzmanlıkları vardır. Kısacası Bizim vekillerimiz işini bilir.” Milletvekilliğinin eş, dost, akraba, hısım ve hemşerinin kişisel sorunlarını çözmek için bir vasıta haline gelmesi Türkiye’nin en büyük felaketlerinden biridir. Ülkemizin meclis geleneğinde Millet Meclisinde mebus, Kuvayı Milliye’de asker olmak vardır. Bölgesel, yerel, ailevi ve kişisel çıkarlar için değil vatan ve milletin bütününe hizmet etme ruhu vardır. Ceplerinde idam fermanı olan mebuslardan, ceplerinde kartvizit taşıyan vekillere geldiğimizde ülkemizin neden bu hale geldiğini de anlamış oluyoruz.
Yazının DevamıArıcıyı dolandıranların vatan sevgisi
Şeker vereceğiz vaadiyle binlerce lira parası iç edilen arıcılarımızla birlikteyiz. Paraları iç edenler sosyal medyadan canlı yayınlar yapıyor. Arıcılar diyor ki izlemeyin başkanım sizi bile dolandırır bu gidiler. Gerçekten arıcıların dediği kadar var. Görmeniz lazım ne belagat, ne ikna edici konuşmalar. Vatan sevgisi derya deniz(!) "Üreten yüreklere" selamlar veriliyor. Tarımda "kızıl elma" hedefleri anlatılıyor. Şakşakçılara, pohpohçulara, dalkavuklara görevler verilmiş onlar da işini iyi yapıyor. Her söz kuru sıkı ama gürültüsü meydanı zangırdatıyor. Oysa bu konuşmaların sahipleri 7 aydır arıcıları kandırıyor. Dernek kasasına giden milyonlarca TL paranın akıbeti meçhul. Başkanın aile efradına da kar payı olarak neler neler yatırılmış. Böylesinin "vatan sevgisini" ortaya sermek gerekir ki gerçek vatan sevgisine zarar gelmesin.
Makam, çiftlik, cüzdan sevgisi.
Yazının DevamıÜmit Özdağ "Türk kimdir" biliyor mu?
Mülteciler konusunda büyük yaygara kopartılıyor.
Örtülü istila kavramını kullanıyorlar. Onlar için mülteciler tarlaları istila eden çekirgeler gibi bir şey.
Yazının DevamıAvro-Atlantik Camiasının Sefiri
CHP’nin bir dış politikalar sözcüsü vardır. Astana sürecine karşıdır. Türkiye-Rusya- İran ne vakit bir araya gelse açıklamalar yapar. ABD ile Astana ve Soçi süreçleriyle ilgili de bilgi paylaşımında bulunulmasını ister. Türkiye’nin Soçi Mutabakatından çekilmesini buyurur. Helsinki’de, Brüksel’de, Avrupa başkentlerinde belirlenmeyen her sürecin ve anlaşmanın karşısındadır.
CHP’nin eski bir genel başkan yardımcısı vardır. Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine baktığında hiç de iç açıcı şeyler görmez. Bu yüzden olsa gerek ABD’yi hep böyle alttan alır, onun kalbini kırmamak için elinden geleni yapar. Kaşıkçı cinayeti olur, süreci bölge ülkeleri ve Türkiye açısından değerlendiremez. Yüreği Washington Post gazetesinin içindedir, aklı ABD ile ilişkilerdedir.
Yazının DevamıErşan Kuneri üzerine
Ortası delik sabun reklamlarıyla, “Çakmak lazım”, “Amin Feryadi”, “Ebenin Avı” gibi şakalarıyla Cem Yılmaz’ın yeni dizisi Erşan Kuneri yayınlandı. Diziye dair iki yaklaşım var. Diziyi izleyenler “Cem bitti” ekolünü savunuyorsa diziyi yerden yere vuruyor, bel altı şakaların yoğunluğunu gerekçe gösterip Cem Yılmaz’ı “Recep İvedik” tarzı işler yapmakla suçluyor. Diğer yandan ise “Cem Yılmaz ne yaparsa güzel yapar” anlayışını savunanlar diziye karşı yapılan her türlü eleştiriye göğüslerini siper ediyor. Bu katıksız övgü ve yergi ortamında dizinin sağlıklı bir eleştirisini, olumlu ve olumsuz yönlerini gösteren bir değerlendirmeyi henüz görmedik. Türk gülmecesinin yeni bir işlevsel yaratıcılık döneminin eşiğinde olduğunu düşünüyorum. Ama gülmecemizin yaratıcılığının ve işlevselliğinin eleştiri dünyamızdaki bir değişimi aradığının da farkındayım.
Cem Yılmaz bir Yeşilçam parodisi daha yapmış aslında. 1980 dönemi Türk sinemasını eleştiriyor dizi. Sigara kaçakçılığından hapse giren porno yıldızı ve yapımcısı Erşan Kuneri’nin farklı sinema türlerindeki başarı arayışını konu ediniyor. Günün sonunda Porno yapımcısı olarak sinemaya atılan Erşan Kuneri’nin korku, tarih, aşk… filmlerinden sonra arabesk dalında başarı yakaladığını görüyoruz. Dizide bir ana fikir yakalamak çok zor. Ancak belki bu öyküleştirmeden yola çıkarak Türk milletinin sağlıksız, yapay zevkler ve aşırı acılardan etkilenmesini eleştirmiş Cem Yılmaz diyebiliriz. Bu eleştiriyi dizinin bütün bölümlerinde de görüyoruz aslında. Parodisi yapılan filmlerin hepsi görünürde abartılı senaryo ve oyunculukları hedef alıyor gözükse de aslında eleştirilen şey halk beğenisinin kendisi. Cem Yılmaz bunu farklı konularda, öylesine yüzeysel ve incelikle işlemiş ki eleştirilenler eleştiriyi hissetmiyor. Eli hafif bir gülmece yazarından beklendiği gibi.
Yazının DevamıErmeni Soykırımı iddiası Kürdistan planının bir parçası
HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, 22 Nisan Cuma günü "Ermeni Soykırımı'nın Tanınması, Soykırım Faillerinin İsimlerinin Kamusal Alandan Kaldırılması" başlıklı kanun teklifini TBMM Başkanlığı'na verdi. Bu girişim karşısında herkes bu kadar da olmaz dedi. Oysa Kürt etnik milliyetçiliği ile Ermeni iddiaları tarihte ilk kez yan yana gelmiyor. Garo Paylan’ın tarihte bir kökü var. O kök İngiliz emperyalizminden hak dilenen, Ermenistan delagasyonuyla anlaşmalar yapan Şerif Paşa’ya uzanıyor. İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon’dan beri sözde Kürdistan sorunun çözümünü Ermenistan sorununa bağlayan aydınlar az değil.
Biliyorsunuz, Paris Konferansı’nda büyük emperyalist devletler, Osmanlı’nın parçalanmasından pay alacak etnik toplulukların temsilcilerini dinlediler. Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Nasturi ve Kürt temsilcileri bu konferansa taleplerini bildirdi. Bizim Garo Paylan’a benzettiğimiz Şerif Paşa da Konferans’a “Kürt Milli Delagasyonu Başkanı” sıfatıyla katılmıştı. Kürt Teali Cemiyeti, Şerif Paşa’ya bu sıfatla temsil yetkisi verdiğini 3 Şubat 1919 günü İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiserliği’ne bir heyet yollayarak bildirmişti.
Yazının DevamıNüfuz ticareti, vasıtacılık ve komisyonculuk kültürü
Yaklaşık 8 aydır Vatan Partisi Diyarbakır İl Başkanı olarak görev yapıyorum. Göreve başladığım ilk günden beri dikkatimi çeken bir konu var. Siyasi Parti yöneticilerinin komisyonculara dönüşmesi. Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sn. Nusret Senem ile 3 gündür Şırnak’ta bölgenin çeşitli aydın ve liderleriyle görüşmeler yaptıktan sonra bu konuyu ele almanın vakti geldi dedim. Çünkü nereye gidersek gidelim herkes fırsatçılıkla köküne kadar çürümüş, menfaatçilikle küflenmiş bir düzenden yakınıyor. Devlet adamlarının bir kısmının vasıtacılıkla ve nüfuz ticaretiyle kokuşması Türkiye’mizin en önemli sorunlarından. Bu kadar da olmaz diyeceğiniz bir konudan bahsedeceğim.
Güvenlik korucularımız, Mehmetçiğimiz ve polisimizin vatan savunmasındaki en önemli yardımcıları. Dağ başlarında el tetikte nöbete giden onlar, sınır ötesinde dahi operasyonlara katılıyorlar, canlarını Türkiye’nin birliği için feda ediyorlar. Bu işi para için, geçim için değil vatan için yapıyorlar. Aldıkları ücret asgari ücret düzeyinde, özlük hakları yok denecek kadar zayıf. Göğüslerini mermilere siper ediyorlar, bölgeyi bildikleri için en önde Mehmetçiğin yolunu açıyorlar. Gerektiğinde şehit oluyorlar. Onların dertlerini ve sorunlarını ayrıca işleyecek ve çözümler bulacağız. Ancak önce bu fedakar savaşçılarımıza katılmak isteyen gençlerimizin başına bela olan komisyoncuları yakasından tutup yere çalmamız gerekiyor.
Yazının Devamı