Son Yazıları
Depremle öğrendiklerimiz
Deprem felaketiyle yaşadığımız tablo Türkiye'nin içinde bulunduğu süreci temelden değiştirdi. En önemli değişiklik devlete bakış açısı oldu. Onbinlerce insanımızı kaybettiğimiz doğa felaketine devlet müdahale etmiştir. Çünkü bu bir zorunluluktur. Bu felaketin altından başka türlü kalkmak mümkün değildir, öyle de olmuştur. Dolayısıyla, yaşamımıza her alanda devlet müdahalesi ve öncülüğüyle yıllardır dalga geçenler sınıfta kalmıştır. Devletin öncülüğü artık sadece depreme karşı değil, ekonomide, siyasette, kütür ve sanatta, her alanda Türkiye'nin gerçeği olmuştur.
İkincisi, savaş halinde olduğumuzu söylediğimiz ABD emperyalizmine karşı bir zorunluluk olan milletin birliği ve millet-ordu beraberliği de bu felaketle mücadelede hayat bulmuştur. Artık bu tabloyu yıllardır yaşadığımız bölücü senaryolarla ve kısır çekişmelerle değiştirmek mümkün değildir. Bu gerçek milletin ve Türkiye'mizin bilincine yazılmıştır.
Yazının DevamıABD'de Gladyo darbesi
ABD'de Temsilciler Meclisi, 3 Ocak'tan beri düzenlediği 15. oylamada başkanını seçebildi. Temsilciler Meclisinde sayısal olarak üstün olan Cumhuriyetçilerin Başkan Adayı Kevin McCharty, 19 Cumhuriyetçi vekilin kendisine oy vermemesi sonucu uzun süre seçilemedi. McCharty'e oy vermeyen Temsilciler Meclisindeki bu grup, ABD'de "Asi Muhafazakârlar" olarak tanınıyor. ABD medyası da bu gelişmeyi, “Kongreye aşırı sağ darbesi yapıldı.” yorumlarıyla verdi.
Tipik bir Gladyo darbesi. Çünkü, Kevin McCharty'nin Temsilciler Meclisi Başkanı seçilmesi, Gladyo'nun, başta Ukrayna savaşı olmak üzere, bütün projelerine tehdit oluşturuyordu.
Yazının DevamıEmperyalistlerden silah böyle alınır
Önümüzdeki siyasi mücadele başlıklarını şöyle özetleyebiliriz: Dışişleri Bakanlığımız Ukrayna'dan bağımsızlığını ilan eden Donbass bölgesinin Rusya'ya katılmasından sonra, "Rusya'nın ilhak kararını reddediyoruz" açıklaması yaptı. Bu vahim hatalı çıkışın en somut sonucu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)'nin tanınmasında görülecek. Sayın Cumhurbaşkanı Birleşmiş Milletler (BM) toplantısında istediği kadar dünyaya KKTC'nin tanınması çağrısı yapsın, Dışişleri Bakanlığı bu açıklamasıyla Rusya'ya resmen "KKTC'yi tanımayın" diyor. Çünkü, daha önce de vurguladığımız gibi, 1974 Kıbrıs Barış Harekât'mız ve sonrasında KKTC'nin kuruluşuyla, Rusya'nın Ukrayna müdahalesi ve Donbass bölgesinin Rusya'ya katılması birbirinin benzeri iki olay. İkisi de emperyalizmle mücadelede çok doğru ve stratejik iki hamle.
Nitekim Çin, Hindistan, Brezilya gibi dünyanın büyük ülkeleri, BM Güvenlik Konseyi'nde Rusya'nın kınanmasıyla ilgili karar tasarısını onaylamadılar ve Rusya da veto edince böyle bir karar çıkmadı. İşte Türkiye'nin bulunması gereken yer burası. Hatta gelişmekte olan bu dünyanın en ön safları. Bu tutumu almayıp, Rusya'yı vb kınadığınız zaman, ne KKTC'nin tanınması iddiamız kalır, ne tam bağımsızlığımız. ABD emperyalizmine teslim olursunuz.
Yazının DevamıHablemitoğlu dosyası Lahey’e taşınmalı
Gündemin en önemli maddesi, Enver Altaylı'nın Hablemitoğlu cinayetindeki rolü. Enver Altaylı'nın FETÖ bağlantılı bir CIA elemanı olduğunu yıllardır yazıyor, söylüyoruz. Hablemitoğlu suikastının da Enver Altaylı üzerinden bir CIA-Gladyo eylemi olduğuna kuşku yok. Gerek savcılığın belgelere dayanan iddianamesi ve mahkeme kararıyla, gerekse bizim yayınlarımızla kanıtlanmış bir gerçek bu.
Şimdi aynı gerçekleri tekrar etmek yerine, Gladyo'yla mücadelemizi, gündemdeki Hablemitoğlu cinayetinden (Kaşif Kozinoğlu da var) hareketle, daha üst bir düzleme çıkartabilir miyiz? Örneğin; bu olayı, bütün kanıtlarıyla, varsa bir Uluslararası mahkemenin önüne koyup, ABD ve Derin Devleti'nin yargılanmasını sağlayabilir miyiz?
Yazının DevamıTahran zirvesi
Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ve İran Cumhurbaşkanı Reisi'nin önceki gün Tahran'da yaptıkları zirve toplantısı, bağımsızlık mücadelemizde önemli fırsatlar sunuyor. Bu zirvede Türkiye'nin ana gündem maddesi, önümüzdeki günlerde Suriye'nin kuzeyine gerçekleştireceğimiz harekâttı. Sayın Çumhurbaskanımız zirvede Türkiye'nin terörle mücadelesini, terör örgütlerinin kökü kazınıncaya kadar kararlılıkla sürdüreceğini bir kez daha vurguladı.
En başta şunu söyleyelim; Türkiye'nin, ülkemizi bölmek isteyen ABD hizmetindeki terör örgütleriyle mücadelesi haklı ve meşrudur. Bunlar ülkemizde büyük ölçüde hendeklere görüldükten sonra, Türkiye'ye saldırılarını Suriye'nin kuzeyinden Tel Rıfat ve Münbiç merkezli olarak sürdürüyorlarsa, silahlı kuvvetlerimizin bu noktalara harekâtı da haklı ve meşrudur. Evet, terörün kökünü bütünüyle kazımak için, önümüzde atılacak acil adım budur.
Yazının DevamıMustafa Hakan Ünser ve İyi Parti gerçeği
Mustafa Hakan Ünser, Türkiye'de 90'lı yıllara kadar “sağ/sol çatışması” diye açıklanan Gladyo'nun kaos stratejisinin sağ cephedeki önemli isimlerinden biriydi. FETÖ’nün içinde büyüdüğü “Komünizmle mücadele dernekleri”, sağ örgütler ve Gladyo'nun kurduğu ve denetlediği bazı sahte sol örgütler birbirlerini vurup kırıyor ve ABD Emperyalizmi'nin iktidarını sürdüreceği bir kaos ortamı oluşturuyorlardı. 12 Mart, 12 Eylül darbeleri bu stratejinin ürünleriydi.
Aydınlık'a itirafta bulunan Feyyaz Öztürk, Mustafa Hakan Ünser’le 90'lı yıllarda tanıştığını ve aralarındaki işbirliğinin günümüze kadar sürdüğünü açıklıyor.
Yazının DevamıEymür, Perinçek'i neden hedef alıyor
Feyyaz Öztürk'ün, "1988'de Mehmet Eymür tarafından Doğu Perinçek'e suikast yapmakla görevlendirildim" açıklaması, boş bir iddia değil. Çünkü; 1960'lı yıllardan beri ABD Emperyalizmi'nin Türkiye'ye yönelik saldırılarında, öncelikli olarak partimizi ve genel başkanımız sayın Doğu Perinçek'i hedef alan operasyonların başında hep Gladyo'nun elemanı Mehmet Eymür bulunmuştur.
80'lerin sonunda da ABD Emperyalizmi'nin Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında Türkiye'ye yönelik operasyonlarının başında Mehmet Eymür vardır. Bu yıllarda Sovyetler Birliği yıkılıyor, ABD de "Dünyanın tek hakimi olma" iddiasıyla, milli devletleri bölüp çökerterek kendisine bağımlı hale getireceği BOP'u sahneye koyuyordu. Milli Devletleri bölüp çökertmenin aracı ise, kendisinin kurduğu ve yönettiği etnik ve dinsel temelli terör örgütleriydi. Ekonomide de "neoliberalizm" ve "dışa açılma" söylemiyle, milli ekonomilerin çökertilerek, ülkelerin, ABD'nin başını çektiği uluslararası şirketlere teslim olması hedefleniyordu. Bu kurulan sistem bir Mafya-Gladyo Sistemi'ydi.
Yazının DevamıABD'nin 'soykırım' yalanına verilecek en iyi yanıt
ABD 24 Nisan'da Türkiye'yi bir kez daha "soykırımcı" ilan etmeye hazırlanıyor. ABD Temsilciler Meclisi 24 Nisan toplantısında "Türkiye'nin 1915'te Ermenilere Soykırım yaptığı" yalanını eğitim müfredatına yerleştirme kararı alacakmış.
Hangi kararı alırlarsa alsınlar, artık bu kararlar yok hükmündedir. Talat Paşa Komitesi'nin Avrupa ülkelerindeki güçlü mücadelesiyle, Genel Başkanımız sayın Doğu Perinçek'in Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde (AİHM) kazandığı zafer sonrasında, bu yalanın hukuki hiçbir değeri kalmamıştır. AİHM, 1915 Tehciri'nin Hitler'in Yahudi Soykırımı'na benzemediğini, yani soykırım olmadığını ve parlamentoların bu kararı alamayacağını kesin hükme bağlamıştır. AİHM'nin bu kararıyla, ABD ve bazı AB ülkelerinin, yıllarca süren "Ermenilere soykırım yaptınız" suçlamasına karşı Türkiye'nin eli güçlenmiştir. Çünkü bu sadece tarihi bir gerçeği aydınlatmak açısından değil, emperyalistlerin "soykırım" yalanını kullanarak bugünkü PKK-PYD bölücülüğü dayatmalarına da verilmiş en iyi cevaptır.
Yazının DevamıRusya'nın Ukrayna operasyonu ve 'Sahte Sol'
İstanbul Beşiktaş'ta sahte sol gruplar "Savaşa Hayır" eylemi yaptılar. Bu eylemde Rusya'nın Ukrayna operasyonunu, "Emperyalist Savaşa Dur De" pankartıyla protesto ettiler. Bu gruplar 1970'li, 80'li yıllarda Sovyetler Birliği'nin yayılmacı siyasetini destekliyorlardı. Hatta merkezleri de Sovyetler Birliği'nin denetimindeki Doğu Berlin'de bulunuyor ve Moskova 'nın maddi, manevi desteğiyle ayakta duruyorlardı. Sovyetler Birliği, sosyal emperyalist bir karakter kazandıktan sonra, onun Afganistan, Macaristan, Çekoslovakya vb. saldırganlığına karşı bir gün bile "Emperyalist Savaşa Dur De" pankartı taşımadılar. Tam tersine, insanlığın bu adımlarla sosyalizme ilerlediğini iddia ederek desteklediler. Özetle; bu "sol" gruplar, Rusya emperyalist bir rol oynarken onun yanındadırlar. Rusya bugünkü gibi anti-emperyalist mevzide savaşırken ise, ona karşıdırlar. Bunun solla ve solculukla hiçbir ilgisi yok. Bu yüzden bunlara yarım yüzyıldır "sahte solcu" diyoruz ve mücadele ediyoruz.
Bunlardaki arızanın temel nedeni, doğuşlarından beri emperyalist sistemin uzantıları olmalarıdır. Bizler daha 60 yıl önce Türkiye'nin önündeki görevin emperyalizm ve işbirlikçileriyle mücadele ederek Kemalist Devrim'i tamamlamak, yani Milli Demokratik Devrim olduğunu söylerken, sahte solcular buna karşı çıkıyor ve "Sosyalist Devrim" palavrasıyla sosyal emperyalizmi destekliyorlardı. 80'li yılların sonunda Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra ABD Emperyalizmi'nin hizmetine girdiler. 30 küsur yıldır da ABD Derin Devleti Gladyo'nun tertip ve saldırılarında rol oynuyorlar. Yani, varlık nedenleri emperyalist sistem.
Yazının DevamıRusya'nın KKTC politikası değişecek
Rusya'nın Ukrayna hamlesi, kanımca tarihî bir olay oldu. İnsanlığın emperyalist sisteme son darbeyi indireceği, bunun için safların netleştiği ve ABD emperyalizminin tehdidi altındaki ülkeler arasında işbirliği ve dayanışmanın güçleneceği yeni bir döneme giriyoruz. Bundan sonra bölgemizde ortak düşmanımız ABD'ye karşı daha net tavır alan, bazı ikircikli politikaları terk eden ve Türkiye ile işbirliğine daha çok önem veren bir Rusya gerçeğine tanık olacağız.
Ama ne yazık ki, Hükümetimiz bunu görmüyor. Hâlâ Rusya'ya atıp tutuyor. Ak Parti Hükümeti'nin hataları birikmiş ve bu son olayda görüldüğü gibi, sistemli bir hal almıştır.
Yazının DevamıHoşgeldin 2022! Büyük çözümlerin yılına merhaba!
2021 yılı ülkemiz açısından çok kritik konularda atılan adımlarla önemli bir yıl olmuştur.
Her şeyden önce, Cumhuriyet'imizin bağımsızlığına ve egemenliğine karşı başlıca tehdit olan ABD Emperyalizmi'nin yeni girişimlerine tanık olduğumuz bir yıl oldu 2021. Çöken ABD Emperyalizmi 90'lı yıllarda ilan ettiği milli devletleri parçalama hedefli asimetrik savaşı kaybettikten sonra, 2019'daki "Yeni Savunma Stratejisi"nin gereği olarak, askeri güçlerini harekete geçirmiş ve bölgemizde düşman gördüğü Türkiye, Rusya ve İran'ı kuşatma stratejisini yoğunlaştırmıştır. Suriye ve Irak'ın kuzeyinden, Doğu Akdeniz, Ege, Karadeniz, Balkanlar ve Kafkaslar'a kadar askeri yığınaklar, tatbikatlar ve yeni üsler... Bu arada iş birliği yaptığı İsrail, Yunanistan ve GKRY ile tehdit girişimleri... Hep söyledik; Bunlar çöken ABD Emperyalizmi'nin son çırpınışlarıdır hiçbir başarı şansı yoktur.
Yazının DevamıBatı Asya'da yeni durum
Basında son günlerde ABD'nin Basra Körfezi'nde üslerini arttırdığına vurgu yapılıyor. Bu yığınağın hedefinin zengin petrol ve doğalgaz yataklarını denetim altında tutmak olduğu belirtiliyor. Tabii, hedefi bundan ibaret değil. Aynı zamanda tüm Batı Asya'yı kuşatma stratejisinin güneyden bir uygulaması.
Bu süreç yaşanırken, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Türkiye'yi ziyaret ediyor, iki ülke arasında 9 maddelik ve 10 milyar dolarlık anlaşma yapılıyor. Kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı'mız Katar'ı ziyaret ediyor. Aynı gün BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Şeyh Tahnun bin Zayed Al Nahyan Tahran'da ve Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile görüşüyor. BAE Dışişleri Bakanı da 9 Kasım'da Suriye'yi ziyaret etmiş ve Beşar Esad'la görüşmüştü.
Yazının DevamıABD'nin kuşatma projesine darbe!
ABD'nin dünya çapında düzenleneceğini açıkladığı "Demokrasi Zirvesi", dostu, düşmanı daha iyi ayırt etmemiz için bir fırsat oldu. Açıklamaya göre, 110 ülkenin katılacağı zirveye, Türkiye, Rusya, Çin başta olmak üzere, bağımsızlıkçı tavır alan ülkeler çağırılmamış. Bölgemizden ise, sadece İsrail ve Irak davet edilmiş. İsrail tamam, Irak'ın ise, son yıllarda PKK/PYD ve efendileri ABD ile savaştığını biliyoruz.
En önemlisi, yakın zamana kadar sırtını Gladyo'ya dayayan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan'ın çağırılmaması. Rastlantı olmasa gerek, açıklamanın yapıldığı gün BAE lideri prens Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan Türkiye'deydi ve iki ülke arasında dokuz maddelik bir iş birliği anlaşması imzalandı. Bu anlaşma, ABD'nin İsrail, Yunanistan önderliğinde Türkiye'yi kuşatma stratejisine indirilmiş ağır bir darbedir. Bu yüzden Yunanistan anlaşmaya tepki gösterdi. Şimdi bu kuşatma stratejisine ikinci darbe, Mısır'la başlattığımız görüşmeleri böyle bir iş birliğine taşımak olacaktır.
Yazının Devamıİlkemiz; öncülük, inisiyatif ve taarruzdur
Sayın Cumhurbaşkanı önceki günkü konuşmasında şöyle diyordu: “Yunanistan Amerika'nın bir üssü haline gelmiştir. Düşünün, biz NATO üyesiyiz. Amerika, Yunanistan NATO üyesi. NATO üyeleri olarak niye birbirimize düşüyoruz?”
Çünkü NATO bunun için var. İlkelerinde belirtildiği gibi, “savunma örgütü” değil, bizi “birbirimize düşürme” örgütü. Daha doğru ifadeyle, ABD'nin, Yunanistan, İsrail ve GKRY'yi kullanarak, Türkiye'yi kuşatma ve çökertme örgütü. NATO'nun varoluş amacı bu; ABD emperyalizmi önderliğinde Avrupa'yı denetim altında tutmak ve başta Türkiye ile Batı Asya'daki milli devletleri parçalayıp çökertmek. Yetmiş yıldır olduğu gibi, bugün de böyle. Yunanistan da görevini yapıyor.
Yazının DevamıDenge siyaseti ABD emperyalizmini güçlendiriyor
27 Ekim'de BM Genel Kurulu'nda Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Daimi Delegesi Geng Shuang, “Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusunu işgal ettiğini” söyledi ve “Uluslararası hukuka uygun davranması” çağrısında bulundu.
Yine bu oturumda Rusya'nın Daimi Delege Yardımcısı Dimitry Polyanskiy de “Rasulayn ve Tel Abyad bölgelerinde (Türkiye'nin denetimi altındaki bölgeler) uluslararası hukuku hedef alan çok sayıda ihlalden kaynaklanan durumdan kaygılıyız.” dedi.
Yazının DevamıTarihimizden kuvvet alarak yeni başarılara
Cumhurbaşkanı Erdoğan Sakarya Zaferi’ni kutlama konuşmasında Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kalkınma heyecanının daha sonra yerini ‘taklitçi ve teslimiyetçi’ bir anlayışa bıraktığını belirtti. Erdoğan’ın işaret ettiği ‘taklitçi ve teslimiyetçi’ tutum bugün her alanda karşımıza çıkıyor. Sorunları bağımsızlıkçı tutumla birlikte aşarız.
Türkiye İstiklâl Savaşı'ndan sonra Kemalist Devrim'le, tarihimizin, hatta insanlık tarihinin en büyük sıçramalarından birini gerçekleştirdi. M. Kemal Atatürk önderliğinde Cumhuriyet Devrimi'yle, Devrimcilik, Milliyetçilik, Cumhuriyetçilik, Devletçilik, Halkçılık ve Laiklik ilkeleri temelinde millet olduk, millî devletimizi kurduk. İstiklâl Savaşı'mızla, Cumhuriyet Devrimi'miz, emperyalizmle mücadele ve millî devletlerin oluşumu sürecinde bütün dünyaya örnek oldu, önderlik etti. Bugün de önümüzdeki zorluklarla mücadele ederken tarihimizden kuvvet alıyoruz. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Sakarya Zaferi’ni kutlama programında yaptığı konuşmasında şu vurguyu yaptı: "Bin yıllık vatanımız Anadolu'daki üçüncü büyük devletimiz Türkiye Cumhuriyeti, yaşadığımız onca badirelere, uğradığımız onca saldırılara rağmen 100. yılının eşiğine kadar gelmiştir. Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki büyük kalkınma heyecanı daha sonra yerini taklitçi ve teslimiyetçi bir zihniyete bırakmıştır.” Erdoğan’ın işaret ettiği ‘büyük kalkınma heyecanını’ bugün Vatan Partisi’nin somut önerilerle gündeme getirdiği Üretim Devrimi programında görüyoruz. Taklitçi ve teslimiyetçi zihniyete karşı milli ve bağımsızlıkçı mücadele sırtını tarihine dayamalıdır. Kemalist Devrim karşıtlığı, emperyalizmin bugün dünyaya dayattığı Neoliberalizm'e (Küreselleşme) hizmet eder. Hükümet çevrelerinde hala bu programı dillendirenleri görüyoruz. Dış politikadaki en temel yanlış olan Suriye karşıtlığı da bunun göstergelerinden biridir. Ekonomide, Mafya-Gladyo sistemi içinde çare arayışları devam ediyor. Aydınlanma, laiklik dersek, tam bir facia. Bizi millet ve millî devlet yapan bütün değerler, "muhalefet" tarafından "Babaannelerin resmi gibi duvara asıldıktan" sonra, iktidarın tutuk, ikircikli tutumları nedeniyle, bunların düzleminde yerlerde sürünüyor.
Yazının Devamı- 1
- 2