Son Yazıları

Hayalî Türk-İsrail savaşı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM açılış konuşmasında “İsrail saldırganlığı, Türkiye’yi de içine almaktadır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkânla karşı duracağız.” dedi. Fanteziyi seven Türk medyasının havada kaptığı bu konuşma, Türkiye-İsrail savaş senaryolarının konuşulmasına yol açtı. TBMM’de kapalı oturum bile yapıldı. Filistin ve Lübnan’daki İsrail bombardımanlarından etkilenen Türk kamuoyu, bu yapay rüzgârı ciddiye aldı.

Caydırıcılığınızı, caydırıcılığınızın yetmediği yerlerde de zaferi sağlayacak çok sayıda faktör vardır; ama aralarında “tehdidi vatanınızdan en uzak sahalarda karşılama” yeteneğiniz ile “savaşı kesintisiz ve kısıtsız sürdürme” kabiliyetiniz, yani yerli ve millî savaş sanayiniz altın kıymetindedir.

Yazının Devamı

ABD fırkateynlerini Doğu Akdeniz'e hazırlıyor

Emperyalizmin ileri karakolu İsrail’in, Gazze, Batı Şeria ve Lübnan’daki şekillendirici hamleleri ile Ortadoğu, yeni gerilimler yaşıyor. Son demlerini yaşayan tek kutupluluğun devam edegelen ivmesi nedeniyle, Türkiye dâhil Sünni mezhepçilik sarmalından çıkamayan çoğu Batı Asya devleti, Filistinlilerin başlarının üstünde patlayan İsrail bombalarına “laf”tan başka bir karşılık veremedi. Emperyalizm ile mücadele cesaretini göstermek yerine, birbirlerine karşı Batı ile ittifak yarışına giren çoğu Batı Asya devleti, -her zamanki gibi- Şii Hizbullah’a ve Şii İran’a yapılan İsrail saldırılarını da “düşük tonlu laf” ile geçiştirdi, hatta Hizbullah’ın ve İran’ın İsrail’e askerî karşılık vermesinden kaygılandı. Bu anlattıklarım, şimdiki durum. Peki ya gelecekte nasıl bir durumla karşılaşılacak?

ABD, tek kutupluluğun günlerinin sayılı olduğunun ve çok kutupluluğun gümbür gümbür geldiğinin son 10 yıldır farkında. Bunun, Ortadoğu’da Batı çıkarlarının savunucusu İsrail ile PYD/YPG üzerinde yok edici bir etkisinin olacağının da pekâlâ farkında. İsrail, Ukrayna, Yunanistan gibi gönüllü vekil savaşçıları ve melez roldeki teröristleri yoluyla çatışma alanlarında sürekliliği sağlayan Batı emperyalizmine karşı, önümüzdeki dönemde Batı Asya dâhil tüm Doğu’nun işbirliği ve güç birliği yapması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Doğu’da yeni bir kutbun güçlü bir şekilde ortaya çıkması durumunda bile emperyalist Batı, ticaret yollarının kontrolünden vazgeçmek istemeyecektir. Doğu Bloku’nun güçlü bir şekilde ortaya çıkması ve varlığını sürdürmesi de yine ticaret yollarının kontrolünden geçmektedir. Dünya ticaret yolları denince akla 2 “altın üçgen” gelir: 1’inci altın üçgen “Babelmendep, Hürmüz, Malakka”; 2’nci altın üçgeni ise “Kerç, Süveyş, Cebelitarık” noktaları arasında kalan yarı-kapalı denizlerdir.

Yazının Devamı

Asya’nın caydırıcılığını tehdit eden tatbikat

Rim of the Pacific Exercise 2024, yani RIMPAC 2024 Tatbikatı, ilki 1971’de yapılan emperyalist bir tatbikat serisinin 29’uncusudur. Hawaii Adaları civarındaki deniz sahasında, 28 Haziran-2 Ağustos 2024 tarihleri arasında yapılan tatbikata;

-ABD’den 1 uçak gemisi, 2 nükleer denizaltı, 1 kruvazör, 6 destroyer, 1 doklu amfibi gemi ve 1 açık deniz sahil güvenlik gemisi,

Yazının Devamı

Engelli Hakları, ‘Devrim’ ile Kazanılır!

Yaşam alanlarımızın çarpıklığı, engellilerin doğuştan gelen hak ve özgürlüklerini kısıtlar. Engelsizlerin fark edemedikleri bu sorun, toplumsal hayata tam ve etkin katılımları zora sokulan engelliler için, -net olarak- “negatif ayrımcılık” veya “eşitsizlik” anlamına gelir.

TBMM, AK Parti ve CHP’nin uzlaşısı ile- 1 Temmuz 2005’te, “5378 Sayılı Engelliler Hakkında Kanun”u kabul etti. Bu kanun; tüm yapılar ile açık alanların, yani şehrin her tarafının ve minibüslere varıncaya kadar tüm toplu taşıma araçlarının engellilerin “erişilebilirliği”ne uygun hâle getirilmesini, bir geçiş süreci dâhilinde, zorunlu kılmakta idi(!)

Yazının Devamı

‘Temsilde Adalet’sizlik Hokus Pokusu

Anayasa’da “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenler.” yazılıdır. Anayasa’da saygın bir vurgusu olan “temsilde adalet”in ne ölçüde uygulandığını anlamak için, milletin temsil edildiği TBMM’yi mercek altına alalım.

“Temsilde adalet”i aramaya “cinsiyet”ten başlayalım… Nüfusumuzun %50,1’i erkek, %49,9’u kadındır. %50-50 diyelim. Günümüzde 121 olan kadın milletvekili sayısı, tarihî bir rekor olmasına rağmen, TBMM’nin sadece %20’sine karşılık gelmektedir. “Temsilde adalet”ten söz edebilmek için kadın milletvekili sayısı 300 olmalı idi.

Yazının Devamı

Engelliye şehir işkencesi

Ulusal Engelli Veri Sistemi’ne göre 2023 yılında, Türkiye’de; 526.137 kişinin ya görme ya da ortopedik engeli bulunmaktadır. Ulusal Engelli Veri Sistemi’nin sunduğu istatistiklerin, dünya ortalamaları ile uyuşmadığını ve ciddi eksikliklerinin bulunduğunu daha önce yazmıştım.

Eksik ama, 526.137’nin doğru bir istatistik olduğunu varsayarsak; kaldırımda, çarşıda, parkta, otobüs durağında, metro istasyonunda, hastane koridorunda, vapur iskelesinde yanından geçip gittiğimiz her 162 kişiden birinin beyaz bastonlu, tekerlekli sandalyeli, koltuk değnekli veya protezli olması gerekmez mi?

Yazının Devamı

ABD gemilerinin Güney Mavi Vatan’daki varlığı

ABD Ordusu bünyesinde, 200.000 civarında deniz piyade, yani gemilerden karaya çıkıp savaşa savaşa kıyı başını tutmak için eğitilmiş asker vardır. Bunlardan yaklaşık 18.000 kadarı, barış zamanında bile seferî durumdadır ve dünya denizlerinde ABD amfibi gemileriyle birlikte hareket hâlindedir.

Bahsettiğim ABD deniz piyadelerinden 6.600 kadarı, tank, zırhlı araç, uçak ve helikopterleriyle birlikte tam donanımlı olarak ve harekâta hazır bir şekilde, ABD 6. Filosu bünyesindeki Görev Kuvveti 61’in (Task Force 61) komutasında bulunan 3-4 çok amaçlı amfibi gemide daimî olarak görev alırlar. Görev Kuvveti 61’in sorumluluk sahası, Akdeniz’dir.

Yazının Devamı

Engellilere engellenen üniversitelerimiz

Türkiye nüfusu, 85 buçuk milyondur ve nüfusumuzun %15 kadarı, 15-24 yaş aralığındaki gençlerimizdir. Genç nüfus dendiğinde akla üniversiteler gelir ve geçen hafta, 1 milyonun üzerinde kontenjanı bulunan üniversitelere gençlerimiz kayıt yaptırdılar.

TÜİK’e göre, 2022-23 döneminde, yükseköğretimde net okullaşma oranımız %46’ymış, yani üniversite okuyacak yaştaki gençlerimizin %46’sı üniversitelerde kayıtlıymış ve bu oran artış eğilimliymiş. Dünya ortalaması da artış eğilimli olarak %43; OECD ortalaması ise, yine artış eğilimli ve %52. Türkiye’nin %46’lık oranı kötü değil, iyi de değil, ama yükseköğrenim gören nüfusumuzun 7-8 milyonlarda dolaştığının hakkını vermek gerekir.

Yazının Devamı

İran denizleri mücadeleye hazır mı?

İsrail üzerinden İran-Batı geriliminin arttığı günümüzde İran, savunmasını; balistik füzeleri, deniz kuvveti ve çevre ülkelerdeki vekil ortakları üzerine kurgulanmıştır. Bunlardan İran deniz kuvvetini inceleyelim…

MÖ 6. yüzyılda Akdeniz’e çıkan İran denizciliği, Yunan şehir devletleri ile sert deniz mücadelelerine girişmiştir. MÖ 330’da Büyük İskender’in Pers topraklarını istilasından sonra İran denizciliği, bir daha kendine gelemedi.

Yazının Devamı

Emperyalizmin ‘Mavi Vatan’ korkusu

Emperyalizmin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) gibi bölgesel şekillendirme inisiyatiflerinin teorik çerçevesini, jeopolitiğin ve gücün üstünlüğüne dayanan realizmin yanı sıra; devletlerin karşılıklı bağımlılığına dayanan neoliberalizm oluşturur.

Emperyalist ABD, AB ve NATO; ulus-devletlere, “demokrasilerin birbirleriyle savaşmayacakları” düşüncesini pompalarken, liberal demokrasinin ve liberal serbest piyasanın tüm dünyaya egemen olması için sistematik “kelime oyunlarını” kullanırlar. Ulus-devletlerin içine mevzilenmiş durumdaki emperyalist iş birlikçi çevrelerin temel görevi, başta emperyalist merkezlerin kurguladıkları liberal kavramları, ulus-devletlerin kamuoylarına aşılamak; ulus-devlet içinde, güçlü bir neoliberalizm karşıtlığının ve emperyalizm ile mücadele kararlılığının gelişmesi durumunda da, emperyalizmden yana fikir taarruzları yapmaktır.

Yazının Devamı

‘Batı Asya’nın temel sorunu

16 Temmuz 2024’te Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Türkiye coğrafi, beşerî, ekonomik ve tarihî bağları itibarıyla tek bir bloğa sıkıştırılamayacak bir ülkedir. Biz ne Batı için Doğu’ya sırtımızı döneriz ne Doğu için Batı’yı ihmal ederiz.” demişti. Özetle Cumhurbaşkanımız, jeopolitik olarak hem Doğuluyuz hem de Batılıyız anlamında, “kulağa oldukça hoş gelen” bir ifade kullanmayı tercih etmiştir.

Farklı bir yorum getirmek gerekirse, “Hem Jeopolitik Doğu’da hem de Jeopolitik Batı’dayız.” iddiasında olmak; coğrafi, beşerî, ekonomik ve tarihî bağları itibarıyla, “jeopolitik kimliksizlik, jeopolitik gücü kullanmaya korkmak, bu yüzden de sıklıkla taraf değiştirmeye meyilli olmak” anlamına da gelmektedir. Gerçekten de, “jeopolitik kimliksizlik”, yakın tarihimizde ve günümüzde, çoğu Batı Asya devletinde sık rastlanır bir “geçici kabulleniş” durumudur.

Yazının Devamı

Doğu Akdeniz’de haybeye kürek çekmek

Yenilenebilir enerji kaynaklarına daha fazla önem veriyormuş numarası yapsa da petrol ve doğal gazın en gözde müşterisi, emperyalist Batı’dır. Zira, Doğu’da kişi başı petrol harcaması yıllık 2 varilde kalırken; aynı değer, Avrupa’da 13, ABD’de ise 26’dır.

Doğal akışındaki hayatın, Batı’yı petrol ve doğal gaz üreticisi devletlere muhtaç kılması gerekirken; kurgulanan küresel ekonomik sistem, melez savaşlar/çatışmalar ve gerilimler silsilelerinde oluşan küresel kombinasyon, tam tersi bir sonuç doğurmaktadır. Bu döngüsel baskı, sadece enerji kaynakları ile sınırlı kalmayıp tüm nitelikli ham madde ve insan kaynakları için de geçerli durumdadır. Emin olun; Doğu, küresel ekonomik sistemin zincirini kırdığında ve Batı’nın sebep olduğu melez savaş/çatışma/gerilim sarmalından kurtulduğunda, küresel yağma düzeni de çökecektir.

Yazının Devamı

‘Kabotaj’: Anayasa maddesi olmalı

1 Temmuz Kabotaj ve Denizcilik Bayramı’nın bu yıl kutlanıp kutlanmadığını ben pek anlayamadım. Ayıp olmasın diye belli belirsiz kutlandı sanırım… Tarihte, temel ilkeleri, ilk defa 1381 yılında belirlenmiş olan “kabotaj” deyimi; bir devletin resmî deniz yetki alanlarındaki başta ticaret ve taşımacılık olmak üzere tüm ekonomik faaliyetlerinden yabancı devletleri uzak tutması, yani yalıtması şeklinde özetlenebilir. Türk Kabotajı denildiğinde, -daha fazlası olmakla beraber- ilk akla gelen şey, bir Türk limanından diğer bir Türk limanına yapılan denizden taşıma işinin Türk bayraklı gemilere yaptırılmasıdır.

2024 rakamlarına göre Türk armatörlerin 1000 ton üzeri toplam 1962 gemisi bulunmaktadır. Bunlardan yalnızca 348’i Türk bayraklı, yani kabotaj taşımacılığı yapabilir iken; geriye kalan 1614’ü yabancı bayraklıdır, yani Türk limanları arasında mal taşıma işinden feragat etmiş gemilerdir. Filomuzun tonaj olarak %12,6’sına denk gelen ve çoğu küçük tonajlı olan, bu 348 gemi, kabotaj mirasımızı sembolik düzeyde kullandığımızı göstermektedir.

Yazının Devamı

İş gücünün dışına itilen engelliler

Nisan 2024 TÜİK verilerine göre, 15 ve üstü yaştaki nüfusumuz, 65 milyon 384 bindir. Bu rakamın 32 milyon 628 bini (yüzde 49,5’u) kayıtlı bir işte çalışmaktadır. Bunun ise, sadece 167 bin 59’u engellidir. Daha açık ifade etmek gerekirse Türkiye’de iş-güç sahibi insanların, yalnızca yüzde 0,5’i, yani binde 5’i engellidir. Engelli işgücünün tüm işgücüne oranı, Türkiye’de topu topu binde 5 iken, aynı oran -bugünlerde siyasi çalkantı içine giren- Fransa’da yüzde 3,5’tur.

Daha açık olmak gerekirse, Fransa’nın engellilerine iş edindirme performansı, Türkiye’ye göre 7 kat daha fazladır. İşgücünün sadece yüzde 3,5’luk kısmını engellilere ayırabilmenin utancı içindeki Fransa’da bu oranı artırmanın yolları tartışılırken, -tuhaf ama- Türkiye’de aynı oranın binde 5 olmasının gururu yaşanıyor. Engelli istihdamımızdaki sürüp giden bu kronik sorunu, Aydınlık okuyucularının -hatta, yazılarımı okuyorsa Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın- dikkatine sunmak için, 27 devletten oluşan Avrupa Birliği (AB) ile sayısal bir karşılaştırma yapmak istiyorum…

Yazının Devamı

Engelli İş Gücü İstatistiklerimiz

Geçen haftaki yazımda, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın ilan ettiği engelli sayısını şüpheli bulduğumu gerekçeleri ile anlatmıştım. Özetlersem, engelli sayısının nüfusa oranı İngiltere’de %24, Fransa’da %17,6, ABD’de %13 iken ve de Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyadaki ortalama engelli nüfus oranını %16 olarak belirlemişken, Türkiye’de kayıt altına alınmış engellilerimizin tüm Türkiye nüfusuna oranının yalnızca %3 olması, aklıma yatmamıştı.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın -bir hayli eksik de olsa- kayıt altına aldığı 2 milyon 515 bin 950 engellimizden 1 milyon 707 bin 578’i, yani yaklaşık 1,7 milyonu 15-64 yaş aralığında, yani çalışma çağındadır. Aklıma gelen ilk soruyu yazayım: “Çalışma yaşındaki engellilerimiz, ekmeğini kazanabilecek bir işte çalıştırılıyorlar mı, yoksa kaderlerine mi terk edildiler?” Cevabı, birlikte bulmaya çalışalım…

Yazının Devamı

Farkına ‘varılan ve varılmayan’ engelliler

Neoliberal ekonomi politikalarının yol açtığı toplumsal travmayı karartma çabasındaki AK Parti, son günlerde, “Anayasa değişikliği”, “siyasette yumuşama”, “sokak köpekleri” gibi yapay gündem maddeleri ile Türk kamuoyunu oyalamaya başladı. Hâlbuki, “sokak köpekleri”ne gelinceye kadar, çözüm bekleyen, hatta ızdıraba dönüşmüş, süreğen o kadar çok sorunumuz var ki. Türkiye’de, onlarca yıldır küçük pansumanlar yaparak, “kader” akışına bırakılan; ama “devrimci” çözümlerini bekleyip duran bu süreğen sorunların en başında, “engelli vatandaşlarımıza layık oldukları yaşam kalitesinin sunulamamış olması” gelmektedir.

Kritik işlev kayıpları, hayatı engellerle dolu hâle getirir. Doğuştan engellilikten ziyade, ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan engellilik hâli, daha yaygın olduğu için, aslında kendisini “engelsiz” olarak tanımlayan herkes, birer “engelli adayı”dır. İşte, zor bir yaşam sınavı veren engelli bireylere, hayat desteği vermek, toplumun “engelli adayı” statüsündeki “ama henüz engelsiz olan” diğer bireylerine ve tabii ki, TBMM ile Hükûmet’e düşmektedir.

Yazının Devamı