Son Yazıları
İsrail-Türkiye savaşı mı?
Tüm kötülüklerin, savaşların ve habis tamahların ana kaynağı tekelciliktir. TEK-El tüm musibetlerin ve insan soyunu tüketecek olan en tehlikeli hastalıktır. Çağlar boyu yaşadığımız kavganın özetidir; Ya tek-el ya çok-el galip gelecek. Tek-el zalimdir ancak öyle müptela eder ki mahluku onu duymaz, görmez, dilsiz ahraz ve işitmez yapar. Çok-el hakkını tek-elden almadan karanlıktan kurtulamaz, insanca düzen inşa edemez. Aynı tek-el tamahları güdenlerin arasında da tek-el olma kavgası vardır ve bu kavganın kazanılması için tüm habis yollar ve araçlar mubahtır. Tek-el filler tepişirken bunların hükümranlığına son verilmezse altta kalan otlar da karıncalar da insanlar da insanlık da ezilecek. Hikâyenin gerekçesi ve bahanesi değişmeyecek; Gerekçesi enerji kaynakları, madenler, su, tarım mahsulleri. Bahanesi demokrasi, hukuk, nizam, özgürlük, insanca yaşam ve insanın eğitimli, donanımlı, güvenli ve mutlu olması, halkların kardeşliği.
İsrail inşa edilirken iki önemli taraf etkili olmuştu; İsrail’i bir Siyonist Yahudi kolonisi ve polis karakolu sömürge devlet olarak tasarım eden, en önemli finans, siyasal ve toplumsal mühendislik desteğini sağlayan Rothshild Hanedanlığıdır. Bu hanedanlığın ekonomik projelerini gerçekleşebilmesi için etkin kullandığı önemli bir kitle vardı; Kanatları altında palazlanan Yahudi ruhban sınıfı. Bu çalışmaların ayyuka çıktığı dönemde henüz ne Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ne de 1933’te Almanya’da iktidar olan Hitler vardı. İsrail’in inşası sürecinde batıdan gelen Yahudilerin heybesinde önemli silahlar vardı;
Yazının Devamı21 Mart’ta Nevroz-ı Sultan doğdu
Kehanet (kâhinlik), meydana gelecek olayları birtakım yöntemlerle önceden bilmeye çalışma olarak tanımlanır. Cin suresi 26. ayette de "gaybı ancak Allah’ın bileceği" ifade edilir. Ancak devamındaki ayette ise, razı olduğu kullarına gelecek ve geçmişten bilgiler vereceği haber verilir. Demek ki, Allah bildirirse Allah'ın sevgili kulları yani evliyalar da gaybı bilebilir. "O gaybı bilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resuller başka. (Onlara bildirir.) ..."(Cin, 72/26 ve 27) Öyleyse "Gaybı ancak Allah bilir" sözünü, "Allah bildirmezse kimse gaybı bilemez… Allah kendi iradesi gereği bir sevgili kuluna (peygamber veya evliyaya) gaybı bildirebilir” olarak anlamalıyız. Yani bir hadise daha vuku bulmadan önce Allah başkalarına da bildirebilir.
Çağımızda bilimin ulaştığı seviyeden hareketle ihtimal dâhilinde ve hatta kesin olarak hangi hastalıklara maruz kalacağımız bilinmektedir. Boyumuz, zevklerimiz, ilgi alanlarımız, neye ne kadar meyilli olduğumuz öngörülebilir. Neden sonuç ilişkisi içinde birçok nizamı, gelişmeyi, faaliyeti ve doğuracağı sonuçları doğru okuyabilmek mümkün. 2017’den sonra, yani Esad Halep’i tekrar devlet kuvvetlerine kattığı gelişmelerden sonra, Suriye’nin ne yapması gerektiğini onlarca yazımızda anlatmıştık. Bunlar yapılmadığı takdirde muhkem sonuçların Esad ve nizamı için fevkalade kötü olacağını da belirtmiştik. Bu bir kehanet değil neden-sonuç sistematiğinde nesnel koşulların tahliliydi.
Yazının Devamı‘Dünya barışına en büyük tehdit: Aleviler’
Şam’da yaşarken üniversitede N. H. ile tanıştım. Şam’ın maruf “Sünni” ailelerinden. İlerleyen günlerde ailecek yakın olduk. Bayan N. H.’nin eşi avukattı. Eşi Suriyeli bir Kürt kardeşimiz. Üç kız çocukları vardı. Biz tanıştıktan birkaç yıl sonra boşandılar. Üniversitemizde haftada birkaç saat Arap kültürü, edebiyatı ve devrimleri üzerine okutmandı. Muteber ve ikna gücü yüksek BAAS üyeleri “eğitim doktrini” adıyla sözleşmeli olarak birkaç saatliğine üniversiteler, sendikalar ve resmi kurumlarda öğretmenlik yapardı. Bunun için de görev yaptıkları kurumların bütçesinden maaş alırlardı. N. H. maddiyata ve makamda yükselmeye çok tamahkârdı. Hanımefendi, Kültür Bakanlığında görevliydi. İdlib doğumlu Kültür Bakanı’yla ilişkileri limoniydi.
Bunun sebebini Bakan Bey’in “homoseksüel olan özel kalem müdürü ile yaşadığı ilişkiye” bağlıyordu. Bu konuyu uluorta konuşması N. H. ile Bakan Bey arasında sorun yaratmıştı. BAAS Şam Şubesi ile sahip olduğu güçlü bağlantılar sayesinde Bakanlıktaki makamını koruyabildi. Ancak iş yerini başka bir kuruma taşımak istedi. Bu gayesine de hâsıl oldu. Maaşı çok iyi ve hem de masa-altı getirimi çok daha iyi olan Suriye’nin ilk özel okulu sıfatını taşıyan, İngiltere Cambridge Üniversitesi onaylı ve müfredatına bağlı Uluslararası Pakistan Koleji’nin müdiresi oldu. Bu özel okul başlarda sadece yabancı büyükelçilerin çocuklarının okuduğu bir kolejdi.
Yazının DevamıHacivat Şara - Karagöz Abdi Tiyatrosu
Hacivat Şara ile Karagöz Abdi anlaşmamak üzere anlaşmışlar. Şişirilen sabun baloncukları çok şirin bir görüntü verdi ve tabiatı gereği ömrü kısa kaldı. Mutabakatın neden şeklen olduğunu, günü kurtarmak için yapıldığını, neden başarılı olamayacağını, ülkenin nesnel koşullarını, aktörleri ve onların arkasında duran efendilerin niyetlerini her fırsatta anlattık. Vardıkları mutabakatı havai fişeklerle kutladılar, motorlarla volta atan gençler kararı coşkuyla kutladılar haberleri yapıldı. Âlemin en yalaka, en taraftar ve en acımasız Türkiye şirketler medyasında kelli felli, her konuda maydanoz, eli sopalı ekran yüzleri mutabakatı Suriye’yi birleştiren adım olarak propaganda ettiler. Peşinden koşulan, fakat gerçekleşmesi mümkün olmayan şey, hayal, hülya olarak ifade edilen Arapça kelime serap geçti, kıvırmada ve U dönüşlerinde doğunun en oryantal dansözlerinden daha iyi kıvırtan medya yorumcuları bu sefer “Bu işin olmayacağını biliyorduk.” demeye başladı. Her vakit doğrudurlar zira annelerinin rahmine haklı düşenler mezhebindendir.
DEM Parti yetkilileri ve müzakereleri yürüten ekip ile MHP ve AK Parti, Suriye’de sağlanan mutabakatın Bahçeli-Öcalan inisiyatifi ve vizyonu sayesinde gerçekleştiğini iddia ettiler. Suriye’nin başkenti Dımışk’a (Şam’a) diğeri Haseke vilayetine bağlı Kamışlı ilçesine karargâh kurmuş iki örgüt arasında sağlanan mutabakatı “1000 yıllık Türk-Kürt kardeşliğinin yeniden inşası” olarak telkin ettiler. “Bebek katili terörist” kavlinden “PKK’nın kurucu önderi Sayın Öcalan” deyişine transfer olan süreç ülkemiz ve bölgemiz için yeni ufuklar açacaktı ki SDG/YPG, “Silah da bırakmıyorum, Suriye’de kontrol ettiğim coğrafyanın idaresini de devretmiyorum, Şam’a yapabileceğim en büyük kıyak belki buraları birlikte idare edebiliriz, hudut kapıları, petrol, buğday ve suyu bölüşebiliriz yani aramızdaki varsa suyun ekmeğin hürmetine tam bağımsız bir devlet yerine bir nevi Kuzey Irak Kürt Yönetimi benzeri bir yönetimi kabul edebiliriz.” babında kükredi.
Yazının Devamı‘Alevilerin katledilmesi amacımıza yarar’
Bilge, “Bir gün gelecek Kur’an’dan sadece bir resim, İslam’dan sadece bir isim, Müslüman’dan da sadece bir cisim kalacak. Birçok kişi maddi çıkar için dinini feda edecek. Kazanç, belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecek. Fitne egemen olacak ve tecrübesizler başa geçecek. Köylüler şehirlere akın edecek. İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek hafif bir suç sayılacak. Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak, kalem bollaşacak. Büyükler merhametsiz, küçükler hürmetsiz olacak. Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek. Hainlere emin, emin olanlara hain denilecek. Kişiye, şerrinden korkulduğu için ikramda bulunulacak. Sözler hep yalan ve birbirine muhalif olacak. Amir ve memur çok, doğru iş yapan az olacak.” demişti. O günleri yaşıyoruz.
10 Mart günü YPG başı Mazlum Abdi ile Suriye Geçici Yönetimi’nin Başı HTŞ Emiri Ahmet Şara arasında bir mutabakat metni imzalanmış. Bir buçuk sayfalık mutabakat metninde kullanılan Arapçayı bir Suriyeli ilkokul öğrencisi daha düzgün tanzim edebilirdi. Ayrıca mutabakat maddelerinin yer aldığı kâğıdı tekrar inceleyiniz. Bırakın devletin resmi evrakını, şirketlerin, kurumların, esnafın, tüccarın, sanayicinin kullandığı evrakta, yazışmalarda logosu, amblemi, bayrağı, mührü vardır. Bu mutabakatta kullanılan kâğıt kalitesi, yazı biçimi ve özellikle kâğıdın sonunda el yazısıyla kullandıkları isim ve imza tam bir ciddiyetsizlik ve devlet terbiyesine hakaret örneğidir. Arapçayı sonradan öğrenmiş iki yabancı, isimlerini çok daha düzgün ve okunaklı yazabilir. Yangından mal kaçırır gibi çok acelesi olan iki kişi acilce buluşmuşlar, oradan geçen birinin sırtına kâğıdı koymuşlar, imzalamışlar, poz vermişler ve geldikleri gibi gitmişler görüntüsü var. Mutabık kalınan maddeler muğlak ve zamana bırakılmış.
Yazının DevamıSuriye için Türkiye-İsrail savaşı
Esad ve BAAS yönetimi ikinci yarısından itibaren ama özellikle Beşar Esad döneminde Suriye’de sağlıklı ve vatanperver laik karakterli, anti-emperyalist, anti-kapitalist ve anti-Siyonist bir muhalefetin var olmasına izin verilmedi. BAAS ve Esad bu program ve hedeflere sahip olarak ‘ben yeterim’ tutumunda ısrar etti. Muhalefet sahası en kıdemli, en örgütlü ve en radikal siyasal İslam kimlikli, Mısır’da zuhur eden Müslüman Kardeşler Örgütüne (İhvan Hareketi) terk edildi. BAAS, siyasal İslam kimlikli örgütlerin ciddi bir karşılığı olmaz inancıyla hareket etti. Sistemde yolsuzluklar arttıkça, rüşvet sarmalı büyüdükçe, demokrasi ve özgürlükler kısıtlandıkça, Suriye’ye yönelik İsrail karşıtlığı sebebiyle dış baskılar arttıkça, özellikle Suriye ordusunun 1976’da Lübnan’a müdahale ederek iç savaşı bitirmesi, İsrail ve müttefiklerini çileden çıkarttıkça İhvan Hareketi daha cüretkâr olmaya, özellikle Alevileri hedef alan mezhepçi terör eylemlerini artırmaya teşvik etti.
2003’te Irak’ın ABD ve müttefikleri tarafından işgal edildiği tarihe kadar daha huzurlu bir dönem geçiren Suriye, Irak işgalinden sonra bunaltıcı krizlerle uğraşmak zorunda kaldı. 2004 Kamışlı isyan Provası, 2005 Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi ve Suriye’nin suçlanması, Suriye ordusunun Lübnan’dan çekilmesi ve uluslararası mahkemeler ve BM kararlarıyla yüz yüze kalması, abluka ve ambargoların devreye girmesi sonuçlarını doğurdu. Ancak Türkiye ile kurduğu yakın dostluk sebebiyle Esad ve BAAS 2011’e kadar “istikrarlı” bir dönem yaşadı. 2011 sonrası dönemi detaylıca anlattık. Türkiye, İsrail, ABD, AB, NATO, petrol zengini Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Cumhuriyeti, Lübnan ve Ürdün’ü mesken edinmiş operasyon odaları ile yurtdışından ithal edilen on binlerce savaşçı Suriye devletini, “Alevi” Esad rejimini, ordusunu, yıkmak için harekete geçti. Yüzlerce milyar dolar para harcandı. Esad’ın yardımına Rusya, İran, Lübnan Hizbullah’ı asker göndererek koştu.
Yazının DevamıSuriye üzerinde Türkiye-İran dalaşı
Hakan Fidan’ın birkaç gün önce Katar televizyonu El-Cezire TV’ye verdiği röportajın Arapçasını izledim, Dışişleri Bakanlığının sayfasında yayımlanan anında (simultane) tercümeyi de okudum. Sayın Fidan, "Başka bir ülkede huzursuzluk oluşturursanız, başkaları da size aynısını yapabilir. Dünyada artık hiçbir şey gizlenemiyor. Sizde olan yetenekler başkasında da var. Camınıza taş atılmasını istemiyorsanız komşunun camına taş atmamalısınız." dedi. İran’ın Suriye, Lübnan ve Irak başta olmak üzere başka ülkelerde “huzursuzluk” oluşturduğunu açıkça beyan ediyor. İran ile kardeşlik ve komşuluk ilişkisini önemsediğini de söyledi. Beyanatına istinaden evi camdan olan İran’ın komşularının camına taş attığını bundan mütevellit kendi camına da taşın değebileceğini ima etti.
İran medyası ve yetkililerinden sayın Fidan’ın açıklamalarına eleştiriler, tepkiler ve suçlamalar gecikmedi. İran Dışişleri Bakanlığı eleştiri ve uyarılarını paylaşmak maksadıyla Tahran’daki Büyükelçimizi Bakanlığa davet etti. İran, başka ülkelere “keyfi için veya huzursuzluk çıkarmak maksadıyla gitmediğini, İsrail işgallerini, yayılmacılığını, tehditlerini ve katliamlarını durdurmak ve İsrail’den gelen bölge devletlerini ve halklarını tehdit eden saldırılara karşı destek ve dayanışma için” mücadele ettiğini iddia ediyor. Suriye meselesinin çözümü için Türkiye ile işbirliği yaptığını, Astana sürecine destek verdiğini beyan ediyor.
Yazının DevamıColani ve Kazak’tan Kıbrıs kazığı
Empati yapamıyoruz veya yapmayı sevmiyoruz. Başkaları yaptığında köpürüyoruz aynısını biz yaptığımızda sittin dereden gerekçe üretmeye çalışıyoruz. Ne demek istediğimizi birazdan daha iyi anlayacaksınız. Trump ABD’si ile tepetaklak olan Ukrayna meselesinde Avrupa en çok zarar gören coğrafya oldu. Kazanan taraflar Rusya ve ABD. İkinci dereceden kazançlı ülke Türkiye. Şimdi hem Rusya-ABD görüşmelerine ev sahipliği yapıyoruz hem de aciz, sorunlu ve cibilliyetsiz Avrupa için de cazibeli bir ülke haline geldik. Ama ve lakin Suriye, ülkemizi ilgilendiren direkt sonuçları açısından Ukrayna’ya benzemez. Zira Rusya’nın Kırım ilhakını tanımayan, Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne vurgu yapan Türkiye’nin bu tavrını Suriye’de de kararlılıkla göstermesi şart. Doğu Akdeniz’de göstermesi şart. Hem ABD hem de Rusya ile muhabbet ve menfaat içinde olmayı arzulayan hükümetimizin her iki ülkenin kabulü olanı kabul edeceği olasıdır. Ancak benzer tutumlarla Suriye’de yol alamaz. Doğu Akdeniz’de baki ve daim olamaz.
Siyasal İslam ve siyasal Sünniciler milli kimlikten nefret eder. Bu salt Sünniliğe özgü bir sorun değildir. Siyasi-ticari kimlikli İslam’ın, Hristiyanlığın, Yahudiliğin ve de tüm din ve mezheplerin ortak özelliğidir. Ayrıca bu zihniyet milli değil ümmetçidir. Üm ve Ümme, ana ve aynı anadan demektir. Şumuli yani kapsayıcı değildir. Kendi ümmetini yani sadece kendi anasından olanı kabul eder. Kabileci, aşiretçi zümreci zihniyeti taşır. Ancak onda daha geniştir. Onun Türk, Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni, Süryani, İsrailli, Amerikalı Avrupalı, Rus veya Çinli olmakla bir sorunu yoktur. Zira her renk ve soydan kimselerle kardeşliği kabul eder. Tek şartı ona benzemesidir yani ayni meşrepten, taifeden, tarikattan veya mezhepten olmaları yeterlidir. Kendisine benzemeyeni dışlar, nefret eder ve ortadan kaldırmak için tüm ilahi ayetleri zihniyetine uygun yorumlar. Yahudi olduğunu iddia eden Netanyahu ile Sünni olduğunu iddia eden Ahmet Şara bir madalyonun iki yüzü gibidir. Hatta bu kadar tezat görünenler çok da iyi anlaşırlar.
Yazının DevamıSuriye için Alevi devletini feda ettiler
Mart 1916’da tasarlanan Sykes-Picot Anlaşması; İngiltere ile Fransa arasında, Çarlık Rusya’sı ve İtalya'nın onayıyla, Osmanlı İmparatorluğu'nun nihai bölünmesinde karşılıklı olarak mutabakata varılan etki ve kontrol alanlarını tanımlamak için yapılan gizli bir anlaşmaydı. Bu antlaşmaya istinaden Fransa, Şam Coğrafyası olarak bilinen Suriye, Lübnan, Filistin ve İskenderun Sancağı ve Kilikya’yı (Adana, Mersin) içine alan bölgelere, Filistin hariç sahip olacaktı. Filistin, Fransa, İngiltere ve Rusya tarafından kontrol edilen bir uluslararası bölge olacaktı. İngiltere, zengin petrol coğrafyası Irak’ı işgal edecek ancak başta Fransa olmak üzere petrol sahalarından müttefikleri de faydalanacaktı.
Başkan Wilson’ın “tüm savaşları bitirecek, dünyaya demokrasi getirecek ve milletlerin kendi kaderlerini özgürce tayin etme hakkını sağlayacak savaş” ilanıyla Nisan 1917’de ABD savaşa dâhil oldu. Temmuz 1917’de daha önce anlaşmada yer almayan bir gizli ittifak zuhur etti. İngiltere Krallığı, James Balfour Deklarasyonu ile Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulmasına izin vermişti. Ekim 1917’de Rus Çarlığı devrildi, yerine Lenin liderliğinde yeni bir rejim kuruldu. Yeni nizam “emperyalist savaşa karşı olduğunu ve emperyalist sömürge planlarında yer almayacağını” ilan etti. Böylece Şam Coğrafyası Fransa ve İngiltere’ye kaldı. Rusya’nın savaş sonrası elde edeceği tüm kazanımlar çöpe atıldı.
Yazının DevamıYahudiler Şam'dan sürgün mü edilmiş?
“Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil. Yaşanması mümkünken, yaşayamadığı mutluluklardır.” Dünya medeniyetlerine ilham kaynağı olmuş Suriye’nin, ‘yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutlulukları’ en çok içimi acıtan vakıadır. Yalan öyle nüfuz etmiş ki insanların diline, 'doğruyu söylemek gerekirse...' diye bir kalıp var. Yalan öyle nüfuz etmiş ki kalplerine, kanlarına, kalemlerine, mürekkeplerine, klavyelerine, doğruyu söylemek de fayda etmiyor. Kalpleri günahla katılaşmış. Bunlar için hükmü Bakara Suresi 18. Ayeti vermiş: “Sağır, dilsiz ve kördürler; dönmezler.”
Doğruyu söylemek gerekirse: Suriye’nin devrik lideri Esad dönemi hakkında söylenen birçok şey doğrudur. Ama ve lakin birçok şey de yalandır ve propaganda amaçlıdır. Tedavüle sokulan yalanlardan birisi de Suriyeli Yahudiler ile ilgilidir.
Yazının Devamıİkinci Yalta Konferansı (ABD-Rusya) Riyad’da
Kaderin bir cilvesi, aleme yön verenlerin planlı bir hamlesi veya tevafuk olsa gerek; şubat ayında (dün) Riyad’da acayip romantik bir gün yaşandı. ABD Şirketi CEO’su Trump’ın çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz, Orta Doğu Elçisi Steve Witkoff ve Rusya Şirketi CEO’su Putin’in kıdemli Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Putin’in Dış Politika Danışmanı Yuri Uşakov, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da birçok konuyu görüştüler. Suudi Hanedanlığı Kralı’nı temsilen Dışişleri Bakanı Faysal Bin Ferhan El-Suud ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Bin Muhammed El-Aiban görüşmeye ev sahipliği yaptılar. 1945’te yine bir şubat ayında Sovyet Rusya’nın Yalta (Kırım) şehrinde faşist Hitler ve Mussolini rejimlerine karşı toplanan ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) veya Moskova Lideri Joseph (Yusuf) Stalin ve Birleşik Krallık (İngiltere) Başbakanı Winston Churchill, Nazi Almanya’sı ve müttefiklerinin kaderini tayin etmek üzere toplanmıştı. Peki, dünkü toplantıda hangi meselelerin, kimin veya hangi ülkelerin kaderini tayin etmek için toplandılar?
ABD ve Rusya heyetinin Riyad’a vardığı gün Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy toplantıyı protesto etti. “Ukrayna toplantıdan çıkacak kararları tanımayacak.” dedi. Rusya ile savaştan bu yana ilk kez Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Emiri Şeyh Muhammed Bin Zayed El-Nahyan ile bir araya geldi. BAE’nin iki önemli kenti Dubai ve Abu Dabi’de resmi kayıtlara istinaden en az 30 bin Ukraynalı yaşıyor. Bir o kadar da Rus ikamet ediyor. Geçen yılın verilerine istinaden yüzbinlerce Ukraynalı ve 2,5 milyon Rus vatandaşı vizesiz gidebildiği Dubai’yi ziyaret etti. Rusya devleti ve iş insanlarına uygulanan ambargolar sebebiyle BAE ve hatta Suudi Arabistan; yaşamak, çalışmak ve ticaret yapmak için yeni destinasyon. Ruslar gibi Ukrayna vatandaşlarından da BAE vize talep etmemektedir. Ukrayna savaşının ticaretinden, Zelenskiy ve Putin iktidarının sunduğu devasa imkânlardan fayda sağlayan yakın kesimler, Ukrayna ve Rusya devlet ve özel sektör ekonomisinin milyarderleri Dubai’yi tercih ediyor.
Yazının DevamıHubris hastalığı
Kime göre büyük kime göre küçük? Kime göre hangi tarih? Söylenen kaç doğruda kaç yalan saklıdır? Dili hak derken kalbi kaç şer amaçlamaktadır? Tarih kaç zulüm, kaç işgal, kaç talan için kaç kez suistimal edildi? Allah ile kaç kez aldatıldı? Bush’a rüyasında konuşan ve Irak, Afganistan, Suriye sana helaldir diyen Tanrı kimdir? “Kademimi (ayağın bastığı) koyduğum her yer Tanrı’nın yeri olur. Ben Beyaz Saray’a kademimi koydum. Orası artık Tanrı’nın evidir. Trump’a dokundum. Trump Tanrı’nın yeryüzündeki zuhurudur. Trump’ın yanında yer almayan Tanrı’ya karşı gelmiş olur.” diyen meczup kadın, hangi ve nasıl bir Tanrı’nın dilidir? Ekseriyetimiz bu zincirini koparmış, raydan çıkmış, beyin zemberekleri fırlamış söylemlere şaşırıyorlar. Normaldir zira Amerika kıtasını işgal eden, soyan, soykırım yapan bilumum Batı hanedanlıkların ama özellikle siyonist dinin eseri olan İngiltere Kilisesi’nin bu meczuplardan çok daha ilginç iddiaları 500 sene önce okullarda ve kiliselerde tanrısal bir doktrin olarak okuttuğunu bilmeyebilir.
Özeti şudur: En muktedir Tanrı şerik yani ortak istemiyor. Tekelcidir. Hegemonyacıdır. Kararları tartışılmazdır. Ona biat eden kurtulur, cennetinden fayda elde eder. İsyan edeni dünyada ve ahirette bekleyen azaptır, cehennem ateşine odun taşımaktır, o ateşte sürekli yanmaktır. Kudret, zenginlik, zeka timsali Tanrı nasıl ki eseri olan evrenin kaderini elinde tutuyor ve arzu ettiği gibi yönetiyorsa onun seçtiği yeryüzündeki muktedir, zeka küpü, para ve piyasayı kontrol eden seçilmişler zümresi de dünyanın kaderini belirleyecekler. Bizler de onlara tabi ve itaatkâr olacağız. Aksi halde onların ve tanrılarının gazabından kurtulamayız. Direnmek de boşunadır. Çünkü ellerinde tanrının Kun Fe Yekun yani ol ve olur kudreti vardır.
Yazının DevamıGazze istemiyorsa Lazkiye’yi verelim
Anlatmıştım ama güncelliğini koruduğu için hatırlatalım: Uçak Sünni ve Şii yolculardan ibaret. Sefer Norveç’e. Muharrem ayındayız. Ülkenin hava sahasını terk eden uçaktaki yolcular tanışma faslına girer. Kimin Sünni kimin Şii olduğu aşikar olur. Şii Sünni’ye sorar: Bu ayda ne yapıyorsunuz. El-cevap: Hz. Hüseyin’in yasını tutuyoruz. Şii; Öldürdüğünüz İmam Hüseyin’in yasını mı tutuyorsunuz? İmam Hüseyin taraftarlarına 1400 senedir zulüm ediyorsunuz. Riyakârsınız! Sünni; Haşa, Hz. Hüseyin’i biz öldürmedik. Bize iftira atıyorsunuz. Ona siz Şiiler ihanet ettiniz. Onun ölümünden siz sorumlusunuz. Gel bizi Yezid’in zulmünden kurtar diye çağırdınız ama onu yalnız bıraktınız.
Tartışma büyür. Kavga büyür. Uçakta Sünni-Şii yumruklaşması başlar. Hostesler, kaptanlar müdahale eder ama muharebeyi önleyemez. Uçak düşecek uyarıları nafile kalır. Kaptan Norveç polisini arar. Acil müdahale ve yardım ister. Uçak Oslo havalimanına zor bela iniş yapar. Polis uçağı ablukaya alır. Yaralıları hastaneye diğerlerini karakola götürürler. Olay dünya medyasında baş haberdir. Polis müdürü olayın sebebini sorar: Hz. Hüseyin’e ihanet ettiler. İmam Hüseyin’i öldürdüler. Polis müdürü ayağa fırlar: Uçakta cinayet mi işlendi? Ölüyü ne yaptınız? diye bağırır. Aman efendim siz bizi yanlış anladınız. Bahse konu olan olay 1400 sene önce yaşandı. Polis müdürü bir şok daha yaşar. 1400 sene ön yaşanmış olay mı? Polislere hitaben: Bunları neden buraya getirdiniz ki? Alın ruh sağlığı merkezine götürün demiş.
Yazının DevamıLazkiye limanı yeniden Fransa’nın oldu
Coğrafyamızın kadim tarihi çalışmaları büyük oranda tahrifat ve tezvire dayalıdır. Batı sömürge devletlerin bu yalanlarına üniversitelerin, medyanın, film endüstrisinin ve bölgede görev yapan ajanların kaleme aldığı kitaplar muazzam katkılar yapmaktadır. Vicdanlı ve tarih ilmini siyaset ve ticarete alet etmeyi reddeden çok küçük bir grup da mevcuttur. Ancak bunların çalışmaları sistematik olarak hasıraltı edilmektedir. Batı medreselerin tahrif ve tezvir ettiği tarih hocalarımızın ve eğitim kurumlarımızın beyinlerini iğdiş etti. İlmi ve akli bir muhasebe ve muhakemeye tabi tutmadan kendi tarihimizi onların medreselerinden mutlak doğrularmış gibi aldık ve telkin ettik. Yalanlarının neşredilmesinde taşıyıcı bir rol üstlendik. Tarih boyunca önce barbarların ardından kravatlı barbar Emperyalist ve Siyonist kuvvetler ile mürekkep yalamış kalemşorlarının hedefinde her daim Suriye liste başıdır. Konu hakkındaki tespitlerimizi, 16 Ağustos 2018’de “Uydurulmuş tarih ve büyük yalan”, 26 Ağustos 2021’de yayımladığımız “İlber Ortaylı: Tarihte Suriye olmadı”, 29 Mayıs 2024 “Her medeni insanın anavatanı”, 1 Haziran 2024 “Tarihin babası Herodot Suriyeliymiş”, ve 15 Haziran 2024 “İblisin Adem ile savaşı” yazılarımızdan okuyabilirsiniz.
Önceleri Ugarit şehir devletinin (şimdiki Lazkiye) limanı olan şehrini imar eden ve büyüten Kral Philip (Filip) ve Büyük İskender’in generallerinden olan 1. Seleucus’tur. Hatay, Samandağ’ını Seyhun ve İndus Nehirlerinden Nil Nehri, Karadeniz’den Ege’ye uzanan devasa coğrafya ve aralarında kalan bölgeleri idaresine alan bir imparatorluk inşa etti. Annesi bir Makedon Prensesi olan Ladociaus, Latakia/Lazkiye’dir. Let ve Kıyt harflerinden oluşmuştur. A-sur-cede (Sur-i, Süryani, Suriye’cede) Let (leto) ilah, tanrı, muktedir Kıyt, Kayt (kayto) yağmur, gökten inen bereket demektir. Lat-kiyaton (Lazkiye) yağmur ve bereket tanrıçası manasındadır. Türkçemizde kullandığımız Kıyı kelimesinin de kökenidir. Babası Antiokhus’a hürmeten bugünkü Antakya şehrini imar eder, büyütür ardından dedesinin ismini taşıyan oğlu I. Antiokhus imparatorluğun başkentini Samandağ’ından Antakya taşır.
Yazının DevamıVatan sağ olsun, Suriye vefat etti
Suriye’nin önemli bir kültür merkezi de Fırat’ın kuzey kıyısında yer alan Rakka şehridir. Tüm dinler, mezhepler ve etnik topluluklar yaşardı. 2013’te başında Ebu Muhammed el-Colani’nin liderliğini yaptığı El-Kaide’nin Suriye kolu El-Nusra Cephesi ve Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) örgütleri tarafından işgal edildi. DEAŞ lideri Ebu Bekir el-Bağdadi Nusra Cephesi’nin DEAŞ’a katılmasını talep etti. El-Kadide lideri Ayman el-Zevahiri ve Nusra Cephesi lideri Ebu Muhammed el-Colani bu daveti kabul etmediler. Ocak 2014’te DEAŞ Rakka’yı kontrol altına aldı. 2017’ye kadar şehri ve ona tabi tüm köy ve kasabaları kontrol altına aldılar. Rakka şehrinin en önemli türbesi Uveys El-Karni’nin (Veysel Karani’nin) kabridir. Hz. Muhammed’in ve sahabelerinin yoldaşı olan, Bursa ve Siirt’te adına hürmeten makamı olan Veysel Karani’nin kabristanını dinamitle havaya uçurdular ve buldozerlerle dümdüz ettiler. Bu “cihatçılar” Urfa’ya kadar olan güzergahlarda askeri kontrol noktaları inşa ettiler.
Türkiye ve dünyanın farklı coğrafyalarından “küfür ve fuhuş abidesi ve kâfir Arap milliyetçi” Esad devleti ve BAAS nizamı ile “zındık Atatürk ve kâfir laik Türk rejimini” yıkmak ve yerine “ilahi adil nizamı” tesis etmek üzere binlerce “cihatçı” Rakka’ya akın etti. Türk, Kürt ve Arap kökenli Türkiye vatandaşı, Türkiye’de geçici koruma statüsünde yaşayan Suriyeli Araplar, Irak, Suudi, Somali, Uygur, Özbek, Tacik, Kırgız, Çeçen, Kafkasyalı, Avrupalı, Amerikalı erkek, kadın DEAŞ’ın “İslam Bayrağı” altında nefer olmak, cihatçıların eşleri olmak, cihatçı savaşçılara çocuklar doğurmak ve alemi fethetmek üzere Rakka’ya geldi. Rakka, Şam Coğrafyası’nda (Irak, Türkiye, Suriye, Lübnan, Filistin ve Ürdün) Halife Harun Reşit’in devleti misali yeniden Halife Ebu Bekir el-Bağdadi’nin liderliğinde kurulacak devletin başkenti olacaktı. 2017’de “halkların demokrasi ve özgürlükleri” için coğrafyamıza müdahale eden ABD ve müttefik kuvvetleri Rakka’yı DEAŞ’tan aldı, YPG’ye teslim etti. Trump’ın istihbarat makamı için aday gösterdiği Tulsi Gabbard, ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama ve CIA’nin Esad’ı devirmek için El-Kaide ve “radikal İslam örgütlerin”’ eğittiğini ve donattığını açıkladı.
Yazının Devamı'Yaşasın diktatörlüğümüz!’
Bilimsel konuşmaların, derin analizlerin ve kelli felli adamların ciddiyetle ortaya koyduğu çıkarımların, sanatçıların, zaman makinesi içinde yolculuk yapan kâhinler misali anlattıklarının ve uyarılarının kıymeti ve doğruluğu zaman içinde ispatlansa da yaşansa da ah keşke dinleseydik denilse de keşkeler keşkek üretmiyor. İnsanoğlu denemeden ikna olmuyor da birader denenmiş olanı tekraren denemek insanoğluna yakışıyor mu? Devrilen zalim bir idarenin yerine daha zalim bir yönetimi ikame etmek nasıl bir aklın ürünüdür? Gidene “bye” gelene “hi” zihniyeti nasıl bir hastalıktan mustariptir?
92 yaşındaki genç Dureyd Lahham Suriyeli tiyatro ve sinema sanatçısıdır. Dimaşk (Şam)’ın en kadim yerleşkelerinden olan El-Emin mahallesinde doğmuş Müslüman-Şii bir ailenin evladıdır. 81 yaşındaki genç eşi Hala Bitar (Baytar) Şam’ın en maruf bir Sünni ailesinin kızı. Ğavvar El-Tavşi ismiyle ünlendi. Kızı Dina, Şam’da meslektaşımdı. Torunları da öğrencilerimdi. Senarist ve yönetmendir. Kahkahalar eşliğinde ağlatan, güldürürken düşündüren çağın yetiştirdiği ender sanatçılarındandır. Sanat sanaa kökenlidir. Sanayi kelimesinin de kaynağıdır. Eser ortaya koyan, üreten, devletin siyasetlerini, yöneticilerini, yalanlarını, baskılarını, şantajlarını, yalakalarını, medyasını özellikle anne, baba, kadın, işçi, memur ve emekçilerin baş rolde olduğu toplumsal meseleleri, başta Filistin olmak üzere bölgesel sorunları, emperyalist devletlerin zihniyetini, oyunlarını, Arap Birliği denilen ama Arap milletini paramparça eden ucube örgütü siyasi hiciv sanatıyla sundu.
Yazının Devamı