Son Yazıları
Her gün yulaf yemeye çalışın
Haftanın beş günü kahvaltıda yulaf yerim. Bazı meslektaşlarımın “at yemi” dediği yulaf bizim evdeki çorbaların - kurabiyelerin vaz geçilmez malzemesidir. Yulafı bu kadar tavsiye etmemin nedenleri var:
1-Yulaf kolesterolü ve tansiyonu düşürür, kalp krizi riskinizi azaltır.
Yazının DevamıBeslenmeni değiştir yüksek tansiyondan kurtul
Ülkemizde her on erişkinden üçünün tansiyonu yüksektir ve yaş ilerledikçe tansiyonu yüksek olan insanların sayısı daha da artar. Bir rakam vermek gerekirse geçen her on yıl, insanların tansiyonda ortalama 7 mm yükselmeye neden olur. Zamanla tansiyonun yükselmesi, çoğu kişi tarafından yaşın getirdiği normal bir sonuç olarak kabul edilir oysa yüksek tansiyon % 95 bir kötü beslenme hastalığıdır ve genç yaşından itibaren beslenmesine dikkat eden birinde tansiyon yüksekliği ortaya çıkmaz.
Tansiyon deyip geçmeyin, kendileri kalp krizi ve felç başta olmak üzere aorta anevrizması, böbrek yetmezliği, körlük gibi pek çok ciddi hastalığın bir numaralı müsebbibidir.
Yazının DevamıBir hasta doktorundan ne ister?
Son yazımda “Bir doktor hastasından ne ister?” sorusuna cevap vermeye çalışmıştım. Aslında “Bir hasta doktorundan ne ister?” sorusu daha önemli çünkü halkımızın bu konuda ne kadar dertli olduğunu biliyorum. Dolayısı ile bu yazım daha çok doktor meslektaşlarıma yazılmış, hastaların ortak beklentilerini aktaran bir mektup gibi olacak. Genç meslektaşlarım aşağıdaki istekleri dikkatle okurlarsa hayatları boyunca faydalanacakları öğütler bulabilirler ve yazım da amacına ulaşmış olur.
Bu arada, tüm doktorların çalışma şartlarının aynı olmadığını biliyorum. Bazılarımız, lüks muayenehane ortamlarında Jale hanımın bacağındaki selülitlere çözüm bulmaya çalışırken bazılarımız da ücra bir köyün sağlık ocağında zatürre olmuş bir çocuğa nasıl ilaç bulacağımızın hesabını yapıyoruz. Buna rağmen İstanbul’daki hastanın da Hakkari’deki çocuğun annesinin de doktorundan istediği bazı ortak şeyler var ve emin olun bunların hepsi verilmesi son derece kolay şeyler.
Yazının DevamıBir doktor hastasından ne ister?
“Vizite ücretini ödemesini ister” dediğinizi duyar gibiyim. (Duymamış olayım.)
Bence bir doktor hastasından;
Yazının DevamıAğrı kesici ilaçları kullanarak kendinizi zehirlemeyin
Başınız ağrıdığında ışıktan rahatsız oluyorsanız, midenizde rahatsızlık hissi veya bulantı hissediyorsanız, ağrılar işinizi gücünüzü ev hayatınızı etkileyecek kadar güçlüyse “migren hastası” olduğunuzu söyleyebiliriz. Toplumda her 10 kişiden birinde basit migren, her 50 kişiden birinde klasik migren vardır. Genellikle ağrı esnasında hastanın rengi solar, yüzde soluk, kül rengi bitap düşmüş bir görüntü olur. Bulantı varsa solukluk daha yoğundur. Her beş kadından birinde adet öncesi ciddi baş ağrıları, migren krizleri ortaya çıkar.
Basit migren atakları haftada birkaç kez gelir, ağrılar daha hafiftir. Klasik auralı migrende iki atak arasında 2-10 hafta gibi bir süre vardır, ağrılar daha şiddetlidir. Uzun yıllar baş ağrısı çeken biri olarak migrenin ne kadar sıkıntılı bir durum olduğunu bilirim. Son yıllarda gene başım ağrıyor ama bitkisel beslendiğimden belki ilaç kullanmadığımdan (belki de yaşlandığımdan) ağrılar eskisi kadar sık ve kuvvetli gelmiyor, işimi, okumamı yazmamı, sosyal hayatımı engellemiyor. Sizin de eğer ayda sadece bir iki kez başınız ağrıyor, uyuyarak ya da basit bir ağrı giderici alarak sorunu çözüyorsanız mesele yok, haftada bir kaç kez ağrı giderici kullanmak zorunda kalıyorsanız ortada bir sorun var demektir. Araştırmalar Türkiye’nin % 69’unun bir şekilde ağrı çektiğini, bunların yüzde doksanının ilaç kullandığını gösteriyor.
Yazının DevamıHapı yutmamak için
Yüksek teknolojiyi elinde tutan uluslararası dev firmalar menfaatleri doğrultusunda dünyamıza şekil vermeye çalışıyorlar; açlık, hastalık, dünyanın ısınması… Hiçbir şey umurunda değil.
Dünyayı sömüren firmaların başında enerji firmaları geliyor, ikinci sırada silah sanayi, üçüncü sırada bugünkü konumuz olan ilaç firmaları var. Reklamlarla bizi aldatıyor, hiç yararı olmayan ilaçları hayat kurtarıcı gibi satıyor, görsel ve yazılı medya aracılığı ile bizi korkutup “Hapı yutmazsanız hapı yutarsınız” diyorlar. Öyle bir bilgi bombardımanı altındayız ki ne kadar inanmasak da bir süre sonra “Acaba yanılıyor muyum, falancanın yuttuğu bu vitamin/hap sahiden işe yarıyor da ben boş yere mi yorgunluktan şikayet ediyorum?” diye şüpheye düşüyor, bir iki gün kendinizi tutup sonunda en yakın eczanenin yolunu tutuyoruz
Yazının DevamıKalp krizi tetikleyicileri
Bazı insanların vefatı, sağcısı, solcusu, okumuşu, cahili, zengini fakiri herkesi üzer. Tayfun Talipoğlu vakitsiz vedasıyla kendisini tanıyan milyonlarca insanı üzdü. Öğrendik ki daha önce kalp krizi geçirmiş ve kalp damarlarına stent takılmış. Tıkalı olan damarın tel bir kafesle açılması insanlara çok mantıklı gelir, darlık ortadan kalkınca damarın tıkanmayacağını ve kalp krizi geçirmeyeceklerini düşünürler. Oysa araştırmalar stent takılmasının ömrü uzatmadığını gösteriyor. Bu yüzden stent takılı olan kişilerin “her şey halloldu” havasına girmeden kalp damarlarının daha tıkanmaması için ellerinden gelen gayreti göstermeleri, yedip içtiklerine son derece dikkat etmeleri gerekir. Yalnız stent takılı olanlar değil 40 yaşın üzerindeki her erkek bu konuda dikkatli olmalıdır. Daha önce kalbiyle ilgili hiçbir sorunu olmayan biri bile küçük bir tartışmanın veya koşunun arkasından kalp krizi geçirebilir.
Kalp krizinin, kalp damarları iç çeperinde oluşan “plak” adını verdiğimiz yağ-kolesterol birikintilerinin yırtılması-çatlaması neticesi oluştuğunu biliyoruz. Ülkemizde 40 yaş üzerindeki erkeklerin yarısından çoğunda az veya çok damar plağı vardır. İleri derecede darlığa neden olmayan (% 60 üstü) plakların varlığını hissetmeyiz. (Maalesef bu plaklar - kontrol amaçlı anjiyografilerde saptansa bile- hastalar ve doktorlar tarafından fazla önemsenmez.) Neyse ki bu plaklar kolay yırtılmaz, üzerindeki ince-sert tabaka yırtılmaya karşı bir direnç oluşturur. Yeni oluşan “yumuşak plak” adını verdiğimiz kolesterol birikintileriyse kolayca yırtılarak kalp krizine neden olurlar. En çok yırtılan ve kalp krizine neden olan plaklar % 30-40 civarında darlık yapan ince plaklardır, zamanla sertleşen ve kireçlenen eski plaklar daha zor yırtılır.
Yazının DevamıHangi kan tetkiklerini yaptırmalıyız?
Erişkin bir insanın şikayeti olmadan düzenli aralıklarla (örneğin yılda bir kez) belirli kan testlerini yaptırması gerekir mi? Bu soruya vereceğim cevap testleri yaptırma amacınıza göre değişir. Bizim ülkede çoğu kişi “Bende önemli bir hastalık -özellikle kanser- var mı?” sorusuna cevap bulmak için test yaptırıyor. Kolesterolün veya şekerin sınırda çıkması veya hafif yüksek çıkması onlar için önemli olmuyor, sonuçları görünce “Ne güzel bu sene de yırttık, önemli bir şey yokmuş” diyerek aynı beslenme şekillerine devam ediyorlar. Her yıl düzenli check-up yaptıranların % 90'ı bu gruba girer ve bu tetkikler şahsın kesesine ve ülkenin ekonomisine zarar dışında bir işe yaramaz. Yüzde onluk ikinci grup şeker, kolesterol başta olmak üzere sonuçlarını dikkatle inceler ve daha iyi sonuçlara ulaşmak için ne yapması, nasıl beslenmesi, nasıl yaşaması gerektiğini araştırır. Bu grubun her yıl kontrol yaptırması gelecekteki sağlık sorunlarının engellenmesi –koruyucu hekimlik- açısından son derece faydalıdır.
Yılda bir kez düzenli olarak yaptırmanız gereken testleri ve sonuçta görmeniz gereken ideal değerleri aşağıda sıralıyorum.
Yazının DevamıTetkik israfı
Dünyada kişi başına en çok MR tetkiki yapılan ülke Türkiye. Bu istatistiği okuduğumda gözlerime inanamadım, düşünsenize cihazı icat eden ülkelerden bile daha çok MR cihazımız var. Tam ayranı yok içmeye hesabı… Unutmayalım ki tüm şirketlerin olduğu gibi uluslararası medikal firmaların da amacı para kazanmaktır. Bu firmalar vücudumuzu daha iyi görünür hale getirmek, fonksiyonlarını daha iyi ölçmek için her yıl yeni cihazlar, yeni laboratuvar tetkikleri çıkarırlar. Aslında hepsinin amacı sağlığımız için daha çok para harcamamızı sağlamak. Bunun için de daha çok doktora gitmemizi, daha çok tetkik yaptırmamızı, daha çok ilaç kullanmamızı istiyorlar. Yalnız MR değil, pek çok tetkikte dünya şampiyonu olduğumuzdan eminim. Örneğin halkın “mideye hortum salma” dediği endoskopi tetkikinde rahat ilk üçe gireriz. İnanmıyorsanız endoskopi imkanı olan özel hastanelerden birine gidip “midem ağrıyor” deyin.
Çok fazla tetkik yapılmasının pek çok nedeni var.
Yazının DevamıBeslenme mi spor mu sağlığımız için daha önemli?
Dünkü gazetelerde Antalya'da maraton koşan 36 yaşında bir vatandaşımızla ilgili üzücü bir haber vardı. Daha önce de maraton koşularına katılan yarışmacı bitiş çizgisine 500 metre kala hayatını kaybetmiş. Eforla gelen bu tip ani ölümlerde neden çok büyük ihtimalle kalp krizi veya ventriküler fibrilasyon dediğimiz kalp ritim bozukluğudur.
Maraton, triatlon gibi zorlamalı sporları yapanlarda kalp krizi ve ani ölüm riski daha yüksektir. Bunun bir kaç nedeni var. Bir kere kalbimiz evrimsel olarak bu tip zorlamalı sporlar için yaratılmamıştır. İkincisi spor yapan kişiler “Ben spor yapıyorum proteine ihtiyacım var diyerek fazla miktarda hayvansal protein (yumurta, et, yoğurt, peynir) yiyorlar. Bu yiyeceklerle alınan doymuş yağlar da zaman içinde kalp damarlarının tıkanmasına neden oluyor.
Yazının Devamı'Alkol kalp için faydalı mı?'
Yiyip içtiklerimizin faydalı mı yoksa zararlı mı olduğu konusundaki düşüncelerimiz büyük ölçüde üretici birliklerin yaptığı açık-gizli reklamlarla şekillenir. Şarap üreticileri birliğinin bu konuda oldukça başarılı bir kuruluş olduğunu söyleyebilirim; yaptıkları çalışmalarla tüm dünyada “şarap kalp için faydalıdır” kabulünün oluşmasını sağladılar. Alkolün fayda zararını sorgularken çoğumuzun yaptığı gibi bir arkadaş toplantısında veya hafta sonları alınan bir iki kadeh alkolün herhangi bir zararı olmayacağını peşinen belirtmek isterim. Tartıştığımız konu (bazı hastalarımın yaptığı gibi) faydalı diye her gün düzenli olarak bir iki bardak şarap veya düzenli bir iki kadeh rakı içmenin sağlık üzerine etkisidir.
Alkolün faydalı olduğunu iddia edenler 128 bin kişi üzerinde yapılan bir çalışmayı dayanak gösterirler (1). Bu çalışmada az-orta derecede alkol kullanımı olarak kabul edilen günde 1-2 bardak şarap, bir duble rakı muadili alkolün kalp krizi riskini azalttığı gösterilmişti. Buna karşılık Japonların yaptığı bir çalışmada 40-64 Yaşları arasında kadınlı erkekli 39.076 kişi toplam 11 yıl süreyle izlendi ve içmeyenlerle kıyaslandığında içenlerde kullanılan alkol miktarı arttıkça kalp damar hastalıklarının arttığı ve sonuçta alkolün yararlı bir etkisinin olmadığı sonucuna varıldı (2). Gene Batı İskoçya’da yapılan 21 yıl süren 5766 kişilik bir diğer çalışmada az alkol kullanımının kalp riskini azaltmadığı aşırı kullanımın ise ölüm oranının artırdığı gösterildi (3). Geçen hafta Amerikan Kalp Birliği dergisinde yayınlanan bir makale bu konudaki tartışmayı sonlandıracaktır sanırım, bu çalışmada da az miktarda da olsa her gün düzenli olarak alkol kullanımının kalp için zararlı olduğu gösterildi. Bu çalışmada Londra üniversitesi araştırmacıları 3.689 kişinin aldıkları alkol miktarını ve damar sertliğini ölçtüler ve gördüler ki tüketilen alkol miktarı arttıkça damar sertliği ve kalp krizi riski artıyor (4). Tüm bu araştırmalardan, şarap veya başka bir alkollü içeceği kalbe iyi geliyor diye düzenli olarak (her gün) almanın doğru olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.
Yazının DevamıVücut geliştirme ve cinsel performans ilişkisi
Performans denince, özellikle erkeklerde aklımıza “testosteron” hormonu gelir. Testosteron büyük ölçüde testislerden az miktarda da böbrek üstü bezinden salgılanır. Normalde kas yapmak testosteron hormonunu artırır, buna karşılık beslenmenize dikkat etmez, dikkatsizce besin destekleri kullanırsanız tam tersi bir sonuç ortaya çıkabilir.
Vücut geliştirme sporu yapanların neredeyse tamamı hayvansal protein tüketimini artırır, daha çok et, yumurta yemeye başlarlar. Bazıları daha da ileri giderek avuç avuç protein ilaçları, tozlar vb. destek ürünleri kullanırlar. Maalesef bu yönelimde spor salonundaki eğitmenlerin öğrencilerini yanlış yönlendirmeleri, dahası protein tozları gibi destek ürünleri almalarını tavsiye etmeleri çok etkili oluyor. Şunu hiç unutmayın ki salondaki eğitmenin amacı sizi daha sıhhatli yapmak değil daha kaslı yapmaktır, aynanın karşısında kendinizi beğendiğinizde eğitmen de kendini başarılı kabul eder.
Yazının DevamıSüt içmeyin çocuklarınıza da içirmeyin
Son günlerde televizyonlarda “okul sütü” programının başlatıldığına dair haberler izliyoruz. Süt, protein ve kalsiyumdan zengin bir besin maddesidir ancak sağlığımıza faydası konusunda ciddi soru işaretleri vardır. Sütün insan vücuduna uygun bir besin maddesi olmamasının en sağlam kanıtı, insanların yarısından fazlasında karın ağrısı, şişkinlik veya ishale neden olmasıdır. Bizim ülkede değişik rakamlar yayınlanmış olmakla birlikte yaklaşık üç çocuktan biri sütü hazmedemez. Bu yüzden öğretmenlerin süt dağıttıkları öğrencileri “gaz ve şişkinlik yapıyorsa içmeyin” diye uyarması gerekir. Devletimiz gerçekten çocuklarımızın sağlığını düşünüyorsa onlara süt değil örneğin fındık-kuru üzüm karışımı gibi hepsinin hazmedebileceği protein ve vitamin açısından zengin besinler dağıtmalıdır.
Sütü neden hazmedemiyoruz?
Yazının DevamıAlzheımer denen hastalık, piyango mu genetik mi?
Dünyada 34 milyon Alzheimer hastası var. Önümüzdeki kırk yılda bu sayının üçe katlanması bekleniyor. Hastalığın bir tedavisi olmadığını söyleyebiliriz, mevcut ilaçların etkisi ya şüpheli, ya da çok az. Tedavi edilememesinin nedeni hastalığın beyindeki sinir hücrelerini öldürmesi, mevcut tıp bilgimiz maalesef ölen sinir hücrelerini diriltmeye yetmiyor. Alzheimer hastalığının altında yatan nedeni tam olarak bilemiyoruz. Önce hastalık yapan protein mi (amyloid) birikiyor yoksa önce damar sistemi bozuluyor ve ona bağlı olarak mı protein birikimi oluyor belli deği. Başını sonunu bilmesek de hastalık sırasında damar sisteminin ve beyin beslenmesinin bir şekilde bozulduğunu biliyoruz.
Babam uzun bir süredir unutkanlıktan şikayet ediyor. Acaba Alzheimer olabilir mi? Babanızın, elindeki tornavidaya dikkatle bakarken “Yahu dilimin ucunda, bu aletin adı neydi?” diye mırıldandığını işitirseniz (Nesneleri adlandırmada zorlanma),
Yazının DevamıMeyveden korkmayın
Gazete ve televizyon haberlerinden etkilenen insanların meyveyi korkarak yiyorlar. Oysa antioksidan, vitamin, lif deposu meyveler kesinlikle zararlı değildir. Meyveyi azaltmanızı tavsiye edenlere inanmayın. Şeker hastası olan birinin “üzüm, muz, karpuz gibi şekerli meyveleri kontrollü yemesi” gerektiği fikrine katılıyorum, buna karşılık şekeri normal olan bir kişinin, -diğer beslenme prensiplerine dikkat etmesi şartıyla- meyveyi azaltmasına gerek yoktur, bir diğer deyimle “sağlıklı bir insan istediği kadar meyve yiyebilir”.
British Medical Journal dergisinde yayınlanan bir çalışma (Ağustos 2013) meyve yemenin şeker hastalığı riskini azalttığını gösterdi. Araştırmada toplam 187.382 kişi beslenme ve meyve yeme alışkanlıkları kayda alınarak takip ediliyor. 24 yılın sonunda 12.198 kişide ( % 6.5) şeker hastalığı ortaya çıkıyor. Haftada iki porsiyondan fazla meyve yiyenler ayda bir porsiyondan az meyve yiyenlerle kıyaslandığında fazla meyve yiyenlerde şeker hastalığı riskinin % 23 daha az olduğu görülüyor. (Dikkat! Meyvenin kendisi yerine meyve suyu içenlerde tam aksine şeker hastalığı riski % 21 artıyor.) Meyvenin hangi özelliğinin şeker riskini azalttığı tam olarak bilinmemekle birlikte bu yararlı etkiyi içindeki anticyoninlerin yaptığı düşünülüyor.
Yazının DevamıFazla kilolarınızdan kurtulun
“Ben sağlığıma dikkat ediyorum” diyen bir kişinin ilk yapacağı şey fazla kilolarından kurtulmak olmalıdır. Fazla kilonun zararlı olmadığını hatta tam tersi yararlı olduğunu iddia eden tombik doktorlara kanmayın. Kendi adıma, meslek hayatım boyunca fazla kilodan zarar gören binlerce hasta gördüm. Şişmanlık, şeker hastalığından kalp krizine, kanserden Alzheimer’a kadar pek çok hastalığa yakalanma riskinizi artırır.
Çocukluk döneminden itibaren hayatınız boyunca şişmanlıktan ne kadar uzak durusanız o kadar sağlıkıl olursunuz. Askerlik kaydı esnasında muayene edilen 2.16 milyon kişinin uzun yıllar süren takibin de en sağlıklı ve uzun yaşayanların genç yaşlarında normal kilolu olanlar olduğu görülmüştür (1). Aşırı zayıf olmak ölüm oranını % 11 artırırken şişman olmak ölüm riskini % 40 artır. Obez dediğimiz aşırı şişmanlarda ise ölüm riski % 88 artmaktadır.
Yazının Devamı- 1
- 2