Son Yazıları
Çanakkale Savaşı ve Hurafeler
Çanakkale savaşı kimi kesimlerce, etnik, ümmetçi, sivil toplumcu tarih anlayışının bir nesnesine dönüştürülmüştür. Çanakkale destanında Türk milletinin, askerinin, İttihat Terakki’nin, Atatürk’ün payı küçümsenerek hurafeler devreye sokulmuştur. Deniz Savaşları öne çıkarılarak adeta kara savaşları ve bu savaşlarda kahramanlaşan Atatürk görmezden gelinir.
Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’e yönelik uydurmalarda iki kesim var. İlki Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünden rahatsız olanlar. İkinci kesim kendilerini millet değil ümmet olarak görenler. Bu uydurma ve hurafeleri biri savaşın başarısına dolayısıyla Mehmetçik’e diğeri Atatürk’e yönelik olarak ikiye ayırmak mümkün.
Yazının DevamıHaklı savaş, haksız savaş ayrımı
Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” ve “savaş, zorunlu olmadıkça cinayettir” ifadeleri, ne olursa olsun barışı ve savaş karşıtlığını değil, diplomasinin sonuç vermemesi üzerine vatan savunması için savaşın zorunluluğuna yorumlanmalıdır.
Atatürk için vatan savunması, sadece vatanın sınırları ile sınırlı değildir. Tehdidi sınırın ötesinden de önleme yöneliktir. 1937’de Suriye Başbakanı Cemil Mardam ile yaptığı görüşmede Atatürk, Hatay meselesini Fransızları dışlayarak Suriye ile Türkiye’nin arasında çözmeyi ve Suriye’nin tam bağımsızlığını istediğini belirtir. Eğer Fransızlar engel olursa Suriyelilerin ordusu olmasa bile Türkiye’nin ordusuyla Fransızlara engel olacağını ve ordunun geri çıkacağını şu sözleriyle vurgular:
Yazının DevamıAtatürk, batı ve aydınlanma değerleri
Pek çok kimse tarafından Batı, Batılılaşma ile Medenileşme/Çağdaşlaşma ve Aydınlanma Değerleri’nin aynı anlamdaymış gibi düşünülüyor. Atatürk “Medeniyet ne demektir?” sorusuna şu yanıtı vermiştir:
“Bence medeniyeti kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu görüşümüzü izah için kültür ne demektir tarif edeyim:
Yazının DevamıMustafa Necati ve bugünün öğretmenlik mesleği
1 Ocak 1929’da kaybettiğimiz ve devrimimizin azimli, üretken bakanı Mustafa Necati, İstiklâl Mahkemeleri, Mübadele ve İmar-İskân ile Adalet bakanlığı görevlerinin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı da yapmıştır. Milli Eğitim Bakanlığı sırasında Necati, eğitimde başarının ilkokulları yaygınlaştırmak için kendine 10 yılda okulsuz köy bırakmamak üzere her yıl 3 bin kişi, 10 yılda 30 bin öğretmen yetiştirmeyi hedeflemişti. Okullaşmaya verdiği önemden dolayı Gazi Eğitim Enstitüsü için arsa ve bina vermeyen Maliye Bakanı ile tartışmaktan çekinmemiş ve “Eğer ben okul açamaz ve bunu yetiştiremezsem namuslu bir adam olarak çekip gitmem lazım, sen de buna para bulamıyorsan, çekip gitmelisin” demiştir. [1]
İzmir’de öğretmenlik yapan Mustafa Necati, 1924 yılında Muallimler Birliği Başkanı olmuş, bakanlığı, başkanlıkla birlikte yürütmüştür. Atatürk’e hayatta en büyük emelinin, muallim mekteplerinde tarih okutmak olduğunu söylemiştir. [2]
Yazının DevamıAtatürk'le aldatılmayı seviyoruz
Dikkat ediyor musunuz?
Diyanet, Memur Sen gibi kurumlar gibi yönetimlerinde solcuların çoğunlukta yer aldığı KESK, DİSK, TTB, TMMOB, Fatih Maçoğlu gibi kurum ve kişiler de milli günlerde Atatürk'e yer vermiyorlar. Hatta “cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak” gibi ifadelerle Atatürk dönemini de hedefe koyuyorlar.
Yazının DevamıÖzlediğimiz Türkiye’nin Romanı: AZİZE
Özlediğimiz Türkiye’nin Romanı: AZİZE
“Azize”, öğretmen Ümit Gürbüz’ün yeni romanının adı. “Kader” romanındaki gibi, olaylar daha çok, hayatın yorduğu kadınların etrafında gelişiyor. Kitap boyunca “bir kadının başına bundan daha dramatik ne gelebilir ki?” diye soruyorsunuz. Roman o kadar korkunç, midenizin kaldırmakta zorlandığınız olayların olduğu, sevgisizlikle geçen yılların ardından bir ümidin hep olduğunu, uzakta bir köşede de olsa sevginin sizi beklediğini gösteriyor. Bu yönüyle umut aşılıyor. Ümit kendinden beklediğim gibi cumhuriyet devriminin toplum ve kadın üzerindeki olumlu etkisini, Atatürk’ün rolünün, ajitasyona kaçmadan olay örgüsüne dahil ediyor.
Yazının DevamıCübbeli Ahmet, MEB ve İlahiyat Fakülteleri
Cübbeli Ahmet “Çocuklarınızı imam hatip lisesi ve ilahiyata göndereceğinize düz ortaokul ve liselere gönderin, daha az hasarla çıkar” dedi ve ekledi:
“Bütün çevremdeki insanlar çocuklarımızı gönderdik, kız çocuklarımız geliyor, Hoca sahabeye hakaret, hadis, mezhep yok…Yani müfredat işlemiyor. Müfredattaki şeye yorum katıyor. Hangi cemaate bağlıysa veyahut mezhepsizlik, reformist, mealcilik akımı her neyse orayı empoze etmeye çalışıyor. Bugün ilahiyatta benim reddiye yaptığım adamlardan 'Kuran değişsin' diyen adam şu an da Ankara ilahiyatta hoca...”
Yazının DevamıSivas Kongresi ve mandacılığın üç türü
4-11 Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi’nde en önemli tartışma konusu “manda” idi. Manda savunucuları ABD mandasının, yardımdan ibaret olduğunu, bağımsızlığımıza halel gelmeyeceğini savundular. Kongre öncesi Mustafa Kemal Paşa, mandayı savunanlarla yaptığı yazışmalarda sorularla, onları düşünmeye yöneltmiştir. 5. Fırka Kafkas Kumandan Vekili Arif, Amasya'dan 30 Temmuz 1919 Erzurum'da 3. Ordu Müfettişliği Erkanıharbiye Riyaseti'ne (Başkanlığı’na) “Amerika'dan herhangi şekilde bir hükümet talep etmeyeceğiz. Amerika'ya adil bir hükümeti tesis edeceğimizi temin edeceğiz” diye yazıyordu.[1] Atatürk de “Lehimizde bu kadar şartlar ortaya koymaya müsait bulunacak olan Amerika hükümeti, bu şekildeki mandaterliği kabul etmesine, yani buna katlanmasına karşılık Amerika namına ne gibi faydalar ve menfaatlar temin etmiş olacaktır? Bununla kendi hesaplarına olacak gaye nedir?” diye sormuştur.[2]
10 Ağustos 1919’da Halide Edip Adıvar da yolladığı mektupta Amerika mandasını “ehveni şer” olarak gördüklerini belirtiyordu. Sebepleri şunlardı:
Yazının DevamıABD yağmur Taliban dolu mu?
Bir okurum Taliban’ın ABD’den daha zararlı olduğu anlamında “Afganistan yağmurdan kaçarken doluya tutuldu” diye yazdı. Bu ifade ABD’yi daha masum göstermenin yanında Afgan halkının mücadelesini görmemesi yönüyle de önemli. Böyle düşünenlerden kimileri ABD işgalinin Taliban tarafından sona erdirildiğini değil de ABD’nin kendi isteğiyle çekip gittiğini düşünerek üzülüyorlar. Dolayısıyla “Afganistan yağmurdan kaçarken doluya tutuldu” ifadesi “ABD yenilmedi, oyunu yeniden kurarak Afganistan’ı terk etti” ve “ABD Taliban’dan yeğdir” tezlerinin her ikisini de içeriyor olabilir. Her iki teze de bakalım.
1. “ABD yenilmedi, oyunu yeniden kurdu”: Bu tezi temel alanlar ABD’nin Taliban’a karşı savaşmamasını, Taliban’ın hızlı ilerlemesini, ABD Taliban’ın ABD tarafından kurulmasını, dolayısıyla da ABD’nin anlaşarak Afganistan’ı Taliban’a teslim ettiğini öne sürüyorlar. Oysa ABD başarılı olmayacağını anladığından yıllar önce kaçmanın yollarını aradı.
Yazının DevamıSanatçılar girişimi emperyalizme kaygılı mı?
“Sanatçılar Girişimi”, sanatla ilgili konulara değil yangın felaketi, Afganistan'dan Türkiye'ye göç, yoksulluk, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, seçim güvenliği gibi konulara değinen “Kaygılıyız” başlıklı metin yayımladılar. Bu tür grupların uzmanlıklarının dışında da konularla ilgili görüş belirtmesini olumlu buluyorum. Zira sadece kendi sorunlarımıza ilgilenerek bir çözüm olmaz. Yalnız madem çeşitli memleket sorunları ele alınıyor, o halde bazı konuların atlanmasının samimi mi yoksa çıkarsak mı olduğu, ele alınmayı gerekli kılıyor. “Söyledikleri haksız mı!” diyerek geçiştirilemez. Söylediklerinin haklı olup olmadığı kadar söylemediklerinin neden söylenmediği de önemlidir. Uğur Mumcu “İnsanlar sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar” demişti. Emperyalizmin, PKK ve FETÖ’nün ve bunlarla ilişkili veya bunlarla benzer hedefleri olanların planlar yaptığı ülkemizde, söylenmeyenlere ve ne maksatla söylenmediklerine dikkat çekmek, bu planları boşa çıkarmak açısından gereklidir.
Sanatçılar Girişimi’nin değinmediklerine dikkat çekelim. Sanatçılarımız;
Yazının DevamıSevr ve Emperyalizme Karşı Mücadelede Atatürk
Kadir Mısıroğlu’nun “Keşke Yunan kazansaydı!” sözü, “Mısıroğlu Yunan’ın işgal ettiği toprakların daha sonra kurtarılabileceğini vurguluyordu” denerek çarpıtılıyor. Mısıroğlu böyle söylemek isteseydi söylerdi. Oysa Mısıroğlu, bu sözüyle cumhuriyet kurulmasın da gerekirse işgal altında yaşamaya razı olduğunu gösteriyordu. Bugün Konya Büyükşehir Belediyesi, Mısıroğlu’nun adını bir caddeye vereceğini belirtti. Peki Mısıroğlu’nu savunanların belirttiği gibi işgal altındaki topraklar kurtarılabilir miydi? Hangi insanla, hangi silahla?
Bunu anlamamız için 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr’e, Sevr’i anlamak için de 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’na bakmak lazım. Mondros’ta asker sayısı 50.700’e indiriliyordu. Donanma bulundurulmayacaktı. Tersanelere, trenlere, ulaşım hatlarına el konacaktı. Hepsi de yapıldı.
Yazının DevamıKurtuluş Savaşı’nda Pakistan ve Afganistanlılar bileziklerini sattılar mı?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Kurtuluş Savaşı’nda Afgan ve Pakistanlıların bileziklerini bozup bize yardım olarak gönderdiklerini ve İş Bankası’nın bu parayla kurulduğunu iddia etmişti. İçişleri Bakanı’nın iddiasının ötesinde toplumda da böyle bir kanı olduğu için konu ele alınmayı hak ediyor. Zira yanıtlanmadıkça yanlış algı büyüyor. Kurtuluş Savaşımız ve sonrasında Türk-Afgan ilişkilerinin olumlu seyri, Atatürk’ün Afgan Kralı Emanullah Han ile fotoğrafları pek çok kişide, ilk bakışta iddianın doğru olduğuna yönelik kanı oluşturuyor.
Kurtuluş Savaşı’nda hangi devletlerden ve halklardan maddi veya askeri destek aldığımıza baktığımızda şu ülkeleri söyleyebiliriz:
Yazının DevamıLozan safsatalarına yanıt
Atatürk, Lozan Antlaşması için şöyle diyordu:
¨Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı zannedilmiş, büyük bir suikastın yıkılışını ifade eden bir belgedir. Osmanlı devrine ait tarihe eşi geçmemiş bir siyasi zafer eseridir.”
Yazının DevamıZülfü Livaneli'nin portresi (2)
Livaneli CHP, DSP, SHP’yi “sol” bulmuyor ve “sol olarak sunulan bu partilerin başına, hiçbiri solcu olmayan birtakım liderler getirildi” diyor. Erdal İnönü için de şunu söylüyor:
“Erdal İnönü; rahmetlinin solla ne ilgisi vardı? Erdal Bey devlete güvenen biridir…2 Temmuz’da Sivas’ta arkadaşlarımız otelden telefon açıp ‘Bizi yakıyorlar’ dediklerinde, Sivas Valisi de ‘Hayır efendim, öyle bir şey yok’ dediğinde, valiye güvenmiştir. Sol gelenekten gelen biri olsa, valiye mi, ‘Bizi yakıyorlar’ diyen aydınlara mı güvenirdi?”
Yazının DevamıZülfü Livaneli’nin Portresi (1)
Gazete Duvar’la röportaj[1] yapan Zülfü Livaneli milliyetçiliğe düşman, bölücülerle, kimlik siyaseti yapanlarla kol kola olan, devlet karşıtlığı üzerinden üniter devlet karşıtlığına varan bir portre olarak karşımızda beliriyor.
Türk milliyetçiliğini, ırkçı bir anlamda kullanıyor. Bunu “Ecevit, Baykal gibi insanlar sol filan değil, soldan hoşlanmayan, tipik Türk milliyetçileridir” diyerek gösteriyor. Yani “tipik Türk milliyetçileri soldan hoşlanmaz” demeye getirerek Türk milliyetçiliğini, sol düşmanı, ırkçı gösteriyor. Dahası sola, “Türk milliyetçisi olmayın”, kısaca “milliyetçi olmayın” diyor. “Atatürk milliyetçiliği, Türk milliyetçiliğinden farklı” diyecekler için Atatürk’ün “Türk milliyetçisiyiz” sözünü hatırlatayım.
Yazının DevamıAlgımızla oynanmasına izin vermeyelim
İzmir'de HDP'ye yönelik saldırıyı milletimizin birliğine de saldırıdır. Bu bakımdan saldırıya insani olarak üzüldüğüm gibi milletimizin arasına kayma sokulmaya çalışıldığı için de üzgünüm.
Saldırının zamanlamasını, amacını tahlil etmeli ve yönlendirilmek istendiğimiz noktayı, yaratılmak istenen algıyı görmek durumundayız.
Yazının Devamı