Nadir Temeloğlu

nadir@aydinlik.com.tr

Son Yazıları

40 yılda yaratılan mucize: Shenzhen!

Pekin ve Şanghay’da ikişer gün geçirdikten sonra, şimdiki rotamız Çin’in daha da güneyi: Shenzhen (Şıncın). Şanghay-Shenzhen arası 1494 kilometre. Uçakla geliyoruz. Havalimanından çıkınca, sıcak hava dalgası ve nem insanı vuruyor. Pekin’in soğuğundan sonra, adeta sıcak denizlere inmiş gibiyiz.

Shenzhen, Guangdong eyaletine bağlı. İnci Nehri deltasına kurulmuş bir şehir. Bir yanında Hong Kong bir yanında Makao bulunuyor.

Yazının Devamı

Doğu’nun incisi olan müze kent

Rotamız hızlı trenle Şanghay. Pekin-Şanghay arası yaklaşık 1,200 km. Yolculuğumuz 4 saat kadar sürüyor. Yüksek Hızlı Tren’e binmek de, havalimanındaki kontrollerin benzerine tâbî. Dikkatli bir valiz ve üst aramasından geçiyorsunuz. Çakmak dâhil yanıcı madde almıyorlar.

Trenler tam zamanında kalkıyor. Gecikme diye bir şey söz konusu değil. Temizlik görevlileri sürekli peronlar arasında iş başında. Yere izmarit atanlar olsa da, arkasını döndüğü anda o izmariti göremiyorsunuz. Bir görevli çoktan gelip temizlemiş bile.

Yazının Devamı

Pekin’de iki gün: Tarihsel doku, çağcıl kent

“Bilim Çin’de de olsa gidip alınız.”

- Hz. Muhammed (s.a.v)

Yazının Devamı

Mürekkebi kurumadan boşa düşen adam

Abdülkadir Selvi, bugün “İran neyi bekliyor” başlıklı bir yazı yazmıştı.

Şöyle diyordu:

Yazının Devamı

‘İki Amerika’nın bir filmi: Muhteşem Yedili

Benim yaşım sinemada kovboy filmlerini izlemeye yetmedi. Tommiks gibi çizgi romanlara da sonradan bakabildik. Fakat pazar günleri TRT-1 ekranına gelen Vahşi Batı klasikleri, çocukluğumun anılarındandır. Özellikle kışları… Küçük bir odada yanan sobanın üzerinde kızaran ekmekler, tereyağı kokuları, ballı ılık süt, televizyondan yankılanan Apaçi çığlıkları, at kişnemeleri, altıpatlarların çıkardığı kurşun vızıltıları…

Ülkemizin efeleri, seymenleri sinemaya maalesef çok fazla aktarılmadı. Atçalı Kel Mehmet, Çakırcalı Mehmet Efe gibi efelerin hayatı beyazperdeye uyarlansa da, bugün bu değerlere dönülüp bakılmıyor. Fakat Batı’nın efesi diyebileceğimiz kovboylar, ABD’nin en önemli ihraç malzemelerinden oldu. Bugün bile hâlâ çok hasılat yapan kovboy filmleri çekiliyor.

Yazının Devamı

Bir sömürgeci ve oryantalist: Pierre Loti

Celal Şengör, Millî Eğitim Bakanı’na bir mektup yazdı. Bakan’ın elini Fransız liselerinden çekmesini istedi. Şengör, “Charles de Gaulle ve Pierre Loti eğitim yuvalarını ‘sömürge okulları’ olmakla itham ediyorsun. Hayır! Bilhassa Pierre Loti bir Türkiye aşığı, Türk dostu büyük bir yazardı. Onun anısına saldırmak ülkemizi gayri medenî göstermez mi?” dedi.

Şengör, kendi çocuklarını da yabancı okullara gönderdiğini belirtiyor. Fakat o yabancı okulların ve Türkiye’deki özel okulların uçuk fiyatları olduğunu artık herkes biliyor. Yani herkesin Celal Şengör gibi çocuğunu bu okullara gönderebilmesinin şansı yok.

Yazının Devamı

İşçi Partisi iktidarı emekçileri kurtarabilir mi?

İngiltere seçimlerinde İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi gündemdeki yerini koruyor. Parlamentonun açılış töreni ile Kral'ın konuşması 17 Temmuz Çarşamba günü yapılacak. İşçi Partisi lideri Starmer, “Siyaseti kamu hizmetine döndürmek zorundayız.” dedi.

Tabiî bu sözler tek başına anlamlı değil. Çünkü İngiliz İşçi Partisi, emperyalizme eklemlenmiş bir partidir ve İngiltere’nin Atlantikçi politikalarını değiştirecek bir programı yoktur. İngiliz İşçi Sınıfı da, günümüzdeki emperyalist işçi sınıfları gibi bir “burjuva proleteryadır.”

Yazının Devamı

Sözlü kültürümüzü somut kültürle birleştirelim

Türkçenin büyük bir yazılı birikimi var. Bunun yanında sözlü geleneği de olağanüstü.

Destanları, ağıtları, atasözleri, türküleri, meddah öyküleri…

Yazının Devamı

Refah’ta yanan çadır

Refah siyah, Refah günâhYakılıyor Refah'ta sabahSükûn eylemiş seherDuyulmuyor “Hayye âlel felâh"

Yine de refahtalarBu âlemin efendileriMevsimleri bahar, elleri kokuluYağ bağlamış göbekleri ağızları puroluGiysileri markalı hesapları doluWashington’da Londra’da Tel Aviv’deYükselir hisseleri füzeleri ateşlendikçe

Yazının Devamı

Basınımıza saldırı beğendiremedik

İran'ın Israil'i vurması sonrası hükûmete yakın medya nerdeyse benzer başlıklarla çıktı. Dışişleri Bakanlığı, açıklamasında "itidal" çağrısı yaparken, AK Parti'ye yakın gazeteler "böyle saldırı olur mu" başlıkları attı. Önce olguları yazalım: -İran, tarihinde ilk kez İsrail’i topraklarından ateşlediği füze ve İHA’larla vurdu. -Operasyon Gazze ve Batı Şeria’da Filistinlilerin coşkusuyla karşılık buldu. -İşgalciler 7 Ekim’den beri ilk defa bir gece Gazze’ye operasyon düzenleyemedi. -Daha önce İran’ı uyaran ABD operasyonlar sonrası hiçbir şey yapamadı. -Demir Kubbe delindi. -Daha önce İran’ı uyaran ABD operasyonlar sonrası hiçbir şey yapamadı. -Ben Gurion Havalimanı ve Pivatim Askeri Havalimanı da ciddi hasar gördü ve hizmet dışı kaldı. -İsrail medyasına göre, operasyon Tel Aviv'e 5 milyar şekele (1,35 milyar dolar) mal oldu.

Yazının Devamı

Roman Kafka’dan sonra bitti mi?

Fakat başta da söyledik. Roman, hümanizmanın çocuğudur. İnsan faaliyetinin doruklarından bir tanesidir. İnsanlık var oldukça ve insanlık adına mücadeleler sürdükçe, roman duvarları yıkmayı sürdürecek. Yeni, özgün biçimleri ortaya çıkmaya devam edecek

Hürriyet gazetesinden Zeynep Bilgehan, yazar Pınar Kür’le geçen pazar bir söyleşi yaptı.(1) Kür şunları söylüyor:

Yazının Devamı

İnsancıllığı yok etme girişimi

Sanat eserlerine saldırı adı altında bir tür bilinci terse çevirme eylemiyle karşı karşıya kalıyoruz. İnsanı ve insanlığı kurtarma adı altında, insanlığın yarattığı değerleri yok etmek. Yani yine insancıllığı yok etmek. Bu eylemler, her ne kadar masum görünse de Bruno’yu veya Ortaçağ’da kitapları yakmaktan farksız

“Büyü”den çıkan sanat, insan faaliyetinin en eskilerinden ve en etkililerindendir. Yalnızca insanın estetik beğenisine seslenmez. Sanatı takip ederek insanın öyküsüne ulaşırsınız. İnsanın doğaya, topluma ve dolayısıyla yine kendisine dokunuşudur. Aynı zamanda dünyaya müdahalenin ve evreni değiştirmenin yöntemidir. Sanat üretimi toplumsal tepkinin de bir parçasıdır. Haliyle politikayı etkilemenin de araçlarından biridir.

Yazının Devamı

Bombayı sevmeyi öğretecek Dr. Garipaşk’a gerek yok

Nükleer bombalar, 1945’ten sonra bir tek sinemada patladı. O günden bugüne dünyanın her yerinde milletlerin ve halkların direnişini kırmakta yetersiz oldukları kanıtlandı. Fakat yine de nükleer silahlar, emperyalizmin hedefindeki ulus-devletlerin caydırıcı bir güç haline gelmesi için önemli. Atlantik’in doğrudan hedefi olan Türkiye’nin nükleer geliştirme kapasitesini artıracak ülkeler ise Avrasya’da bulunuyor.

Yeni bir nükleer savaşın eşiğinde miyiz? Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik özel askerî harekâtı başladığından bu yana, en çok tartışılan konulardan bir tanesi bu. Son olarak Rus devletinin dış politikasının belirlenmesinde önemli etkiye sahip olan stratejist Aleksandr Dugin, “3. Dünya Savaşı bir anlamda başlamış durumda. Sadece bunun ilk aşamasındayız. Bu ise nükleer savaşa dönüşebilir. Nükleer savaşa biz hiçbir zaman bu kadar yakın olmadık.” dedi.(1)

Yazının Devamı

Yeni bir komünist sanat formu mu doğuyor?

Žižek, web romanlarının beklenmedik bir özgürleştirici potansiyel barındırdığına, birçok özelliğinin yeni bir komünist sanat formunun yükselişine işaret ettiğine dikkat çekiyor. Fakat Žižek, devrimci değil evrimci bir anlayış sergiliyor: Kendiliğindencilik. Oysa küresel saldırganlık kendi politikasını estetize etmeyi sürdürürken, buna ancak sanatın politize edilmesiyle karşı konulabilir.

Dünya dönüyor. Tarih ilerliyor. Hayatımıza her gün teknolojinin yeni biçimleri hızla giriyor. Bu durum sanatı, sanatçıyı, sanat üretimini etkiliyor. Eski biçimler çözülürken, yeni biçimler insanın kullanımına daha hızlı sunuluyor. Özellikle genç sanatçılar dijital alanlara yöneliyor. Dijital sanatlar da genç tüketici kitlenin ilgisini daha çok çekiyor. Artık sinema için kameraya, sete; resim için fırça ve tuvale; edebiyat için kâğıda pek ihtiyaç kalmıyor. Aynı zamanda teknolojik nimetlerden yararlanmanın getirdiği üstünlük ve yeni dijital mecralar, sanatın daha izlenilebilir, tanınabilir, tartışılabilir olmasının önünü açıyor. Sanat kitleselleşirken, niteliğinde de değişimleri beraberinde getiriyor.

Yazının Devamı

Masumiyetini yitirmiş oyunlar dünyası

Çağcıl futbol emekçi yataklarında gelişti. Fakat tekelleşme ile patronların, şirketlerin ve kara para aklayıcılarının eline geçti. Futbolcular modern gladyatör. Taraftarlar bankamatik. Bu sistem, şiddeti körüklüyor, sahayı arka plana atıyor, seyir zevkini düşürüyor. Spor ve özelinde futbol, kabile düzeninde ve ilkçağlardaki gibi avı yakalama, rakibi öldürme halini alıyor

Çevre kirliliği, hormonlu gıdalar, obezleştiren hazır yiyecek kültürü... Spor ve beden eğitimi, çağımızda insan sağlığı için önemli. Hem vücut hem akıl zindeliği, karakter, ahlak ve erdem eğitiminin bir parçası. Spor, insan-insan arasındaki rekabetin yansıması olarak gelişti. Yarışma ve başarı, kimi zaman vahşi boyutlarda kimi zaman ise eğlenceli ve masum olarak hayatımızda yer aldı. Fakat giderek mafyalaşan sistem, eğlenceyi daha fazla şiddete çeviriyor. Gösteri toplumunun çelişkileri giderek derinleşiyor. Bunun en çarpıcı örneğini, yeşil sahalarda izliyoruz. Futboldaki şiddet tırmanıyor. Son olarak hakem Halil Umut Meler'e yönelik yumruklu tekmeli saldırı, sistemin ahlakî çöküşünü de gösteriyor.

Yazının Devamı

Saatleri Ayarlama Enstitüsü gibi çöküş

Her sistem kendi insan tipini yaratır. Avrolu bigudiler, çarpık konuşmalar, moda yarışmalarından fırlayan karikatür tipler, kendisini “kocası” üzerinden var edenler, Tiktok ve Onlyfans'ta Atatürk benzerliği veya bedenini teşhir ederek milyonları cebe indirenler... Bugün televizyonlarda büyük ilgi çeken haberler olarak izlediğiniz Dilan Polatları, Candan Kardeşleri bir mizah örneği ya da gülüp geçilecek kişiler sanmayın. Onlar bu sistemin ucubeleri değiller. Ucube bir sistemin ortaya çıkardığı sonuç aslında. Sadece bunlar mı? Hayır. Kara para aklama, vurgunculuk, ünlü futbolculara kadar uzanan ponzi türü (saadet zinciri) dolandırılma hikayeleri...

İdeolojik mücadele ve devrim kavgası yeni insanı yaratmak için verilir. Bunun en güzel örneğini Türk Devriminde görüyoruz. Cumhuriyet Devrimi, ortaçağ ilişkilerini temizlemeyi önüne koydu. Hedefini, “Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.” diye belirledi. Bireyi ağanın marabası, kulu olmaktan çıkardı. Üreticiyi baştacı yaptı. Kadını özgürleştirdi. “Medeniyetin esasını, ilerleme ve kuvvetin temelini aile hayatında” gördü. Çürümeyle mücadele etti. Sağlıklı nesiller yetiştirmeyi görev belirledi. Kemalist Devrimin 1945'ten sonraki kireçlenme ve 1980'den sonraki karşıdevrim süreçlerinde çürüme hızlandı. Kurulan Mafya-Gladyo-Tarikat rejimiyle toplum bir bütün olarak hedef alındı. Kadın kafese kapatıldı. Gençler uyuşturucu ve LGBT kültürüyle zehirlendi. Üreticilerin yerini kolay yoldan para kazanma, köşe dönmecilik, rantiye, borsa vurgunculuğu aldı. “Sosyal medya fenomenleri” ve “infuluencerlar” bu sistemin son yıllardaki parlayan yıldızları oldu. Adeta para sayma makinaları haline geldiler. Üniversite sıralarında diz çürütmek, bilim yapmak, iş bulmak, düzenli çalışmak, “enayilik” olarak görülmeye başlandı. Emek gücünü ucuzlatan, her yere üniversiteler açarak okumuş ama atanamamış mezunlarla ülkeyi dolduran, liyakat ölçülerini bozan, ihtiyaca göre insan yetiştirmeyen sistem; bu değirmene su taşıdı, alan açtı.

Yazının Devamı