Son Yazıları

Üniter devlet ve anadilde eğitim

BDP’li belediyeler Güneydoğu’da Kürtçe ile öğretim yapmayı istediklerine göre; gene aynı çevreler anadilleri Kürtçeyi kullanarak anaokulundan üniversiteye kadar (üniversite dâhil) eğitim-öğretim yapmak istediklerine göre, demek ki:Kürtçe bilim yapılabiliyormuş;Kürtçe ders kitabı yazılabiliyormuş;Kürtçe Alfabe dışında ders kitabı yazacak uzmanlar varmış;Kürtçe yazılmış bilim kitapları varmış;Kürtçe eğitim yapacak öğretmen varmış;Kürtçe eğitim yapan üniversite kurmak mümkünmüş; bilim adamı, uzman, profesör, doçent varmış;Kürtçe eğitim yapıldığını varsayacağımız hukuk fakültesine, tıp fakültesine gidecek öğrenci varmış; öğrenci bulunurmuş ve Kürtçe bilim dili niteliğine sahipmiş. Ama şu soru çok önemli “O üniversitelerden mezun olanlar nerede yargıçlık, nerede hekimlik, nerede bankacılık yapabilecekler?”Tartışma konusu, benim açımdan bunlar değil. Üniter bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nde bu türden istekler ve uygulamalar Anayasa’ya ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın bağlı olduğu yasalara aykırıdır.ANAYASA MADDE 42: Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.Üniter bir devlette bir insan topluluğunun, devletin resmi dili dışında, kendi anadilinde eğitim-öğretim yapma isteğinde dayatması, siyasal bağlamda, sırasıyla özerk devlet, federal devlet ve bağımsız ayrı bir devlet istemek anlamına gelir. Bu bakımdan, Türkiye’de Türkçe dışında bir başka dilde eğitim-öğretim yapmak mümkün değildir.Burada insan haklarının ihlali gibi bir olasılık da mevcut değildir. Bana inanmayan anayasa ve devletler hukuku uzmanlarına sorabilir. Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut mevzuatı içinde okullarda anadil ancak öğretilebilir.AKP pek marifetlidir: Üniter Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürtçe öğretim yapılmasının çaresini mutlaka bulacaktır. Hadi bakalım!Soruşturma yaptığınız konuda 2000-2014 yılları arasında Hürriyet ve Aydınlık gazetelerinde onlarca yazı yayınladım. Aşağıda okuyacağınız yazı 13 Kasım 2012 günü Aydınlık gazetesinde yayınlandı. Bir kez daha okunmasında yarar var. Okuyalım:ÜNİTER DEVLET VE ANADİLDE ÖĞRETİM12 Kasım 2012 günü Bakanlar Kurulu toplantısından çıkan Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Öcalan’ın tecrit durumu, mahkemede anadilde savunma hakkı konusunda açıklama yaptı ama anadilde öğretim konusunda nedense sustu.Kınamıyorum, çünkü susmak zorunda. Anadilde öğretim (eğitim), kuruluşundan bu yana Cumhuriyet’in karşılaştığı en çetin sorun. Öyle ki, sadece anadilde öğretim hakkı lehinde çözümlendiği zaman ortadan kalkacak bir sorun. Ama bir sorunun sonu değil tam tersine başlangıcı.Üniter devleti (ulusal devlet) 25 yıldır kötülüyorlar, yok olacağını muştuladılar ama hepsi ayakta duruyor. Şahin Alpay’ın bu konuda kaleme aldığı “Üniter Devlet ama Hangi Türden” başlıklı yazısı 9 Ağustos 2009 günü Zaman gazetesinde yayınlanmış. Anadil konusuna da değindiği için yazı ilgimi çekmişti, çekti. Anadilin öğretilmesi konusunda eli-yüzü düzgün bir yazı:“Üniter devlet kamu okullarında anadil eğitimine de engel değil. İsveç’in resmi dili İsveçce, ama okullarında 100’den fazla dilde seçmeli anadil dersi veriliyor. Dolayısıyla Türkiye’de yerel yönetimlerin yurttaşlarla Kürtçe iletişim kurması, partilerin Kürtçe propaganda yapması, yeterli talep olması halinde kamu okullarında Kürtçenin seçmelik ders olarak okutulması üniter devlet yapısıyla çelişmez.”Dikkat ederseniz, Şahin Alpay, Kürtçenin öğretilmesinden ya da öğrenilmesinden söz ediyor. “Anadilde öğretim hakkı”nın kapağını bile kaldırmıyor. Çünkü böyle bir hakkın üniter devlet ile çelişeceğini, sanırım, biliyor. Bu gerçeği bilen yazar ve siyasetçilerin sayısı ne yazık ki çok az. Bu nedenle işler çıkmaza giriyor.“Anadilin özgürce öğrenilmesi hakkı” ile “Anadilde öğretim hakkı” arasındaki farkı bilmeyen birinin; “Anadilde öğretim hakkı” ile “devletin ülkesinin bütünlüğü ilkesi” arasındaki ilişkiyi göremeyen birinin açlık grevi yapanların dil konusundaki taleplerini anlaması mümkün değil. Ama kalkmış “Çünkü insanların yeme içme hakkı kadar doğal bir hak olan anadilde eğitime karşı ‘Kürtçe eğitim böler kardeşliği’ sergiliyoruz. Tartışılması teklif dahi edilemeyecek konuların en hasını tartışıyoruz... Ama insanın doğduğu andan itibaren annesinden duyduğu dilde eğitim görmesine karşı çıkmanın insan hakları hukuku açısından da, ahlaki olarak da bir izahı yoktur... Her etnik topluluk kendi dilinde eğitim hakkına sahiptir...” (Demiray Oral, Taraf, 05.10.2012) diye yazıyor.DOĞRULARI YAZMAK ZORUNDAYIZHukuksal hiçbir dayanağı olmayan, duygusal yatırım cümleleri. Anadilde eğitim-öğretim hakkı devletler hukukuyla, uluslararası hukukla ilgili bir durum. Anadilde eğitim-öğretim egemen devlete ait bir haktır. Taraf gazetesi yazıcısının ileri sürdüğü “Her etnik topluluk kendi dilinde eğitim hakkına sahiptir” iddiasının geçerli olduğu hiçbir Avrupa Birliği ülkesi yoktur. Üniter bir devlet olan Fransa’da eğitim-öğretim sadece Fransızca yapılır. Belçika’da Fransızca ve Flamanca yapılır. Çünkü Belçika, özel konumlu Brüksel dışında, iki bölgeli (Valonya ve Flamanya) bir Federal devlettir. Kürtçenin eğitim-öğretim dili olması için Türkiye’de en azından bir “Türk & Kürt Federasyonu” kurulması gerekir. “Efendim, böyle bir federasyona ne gerek var böyle de Kürtçe anadilde eğitim-öğretim yapılabilir” diyen varsa, bunun nasıl olacağını anlatması, açıklaması gerekmektedir. İlkokul, ortaokul ve liseyi Kürtçe okuyanlar, üniversiteyi Türkçe mi, Kürtçe mi okuyacaklar? Kürtçe okuyacaklarsa, resmi dili Türkçe olan üniter bir devlette nasıl iş bulup çalışacaklar? Eşit iş olanaklarına sahip olabilecekler mi? Bunlar ciddi işlerdir... Bu doğrular ve gerçekler karşısında “Ama insanın doğduğu andan itibaren annesinden duyduğu dilde eğitim görmesine karşı çıkmanın insan hakları hukuku açısından da, ahlaki olarak da bir izahı yoktur...” türünden iddiaların ciddiye alınması olasılığı ve olanağı yoktur.Yukarıdaki duygusal cümleyi yazan kimse kadar ben de Kürtlerin anadillerinde eğitim-öğretim yapmalarını isterim. Ama kendimden kurtulup gerçek ve doğruları yazmak zorundayım.NE İSTEDİKLERİNİ ANLATMALILAR“Devletin kurucu öğesi olması yanında, aynı zamanda onun egemenlik yetkilerinin ilke olarak sınırını da oluşturan devletin ülkesinin güvenliği ve bölünmezliği siyasal olarak devletler için çok büyük öneme sahiptir. Bu siyasal önlem 20. yüzyılda devletin ülkesinin bütünlüğü adı altında uygulanan uluslararası hukukun bir ilkesi biçimine dönüştürülmüştür. Anılan ilkeye göre, uluslararası hukuk kurallarına göre kurulmuş bir devletin ülkesi bu devletin rızası olmadan hiçbir biçimde bölünme, parçalanma eyleminin konusu olamaz ve öteki devletler bu bütünlüğe saygı göstermek zorundadır.” (Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, 2006, s. 369)Başbakan Erdoğan’ın da, kendisine açıkça sorulmasına karşın “Anadilde eğitim-öğretim hakkı” sorununu duymazdan gelmesinin nedeni işte budur. Sadece AKP hükümeti değil gerçekten demokrat ve özgürlükçü bir hükümet bile devletin üniter niteliğini kaldırmadan bu konuda karar veremez.Kürtler “anadilde eğitim-öğretim hakkı” istiyorlarsa, bu, bir Kürt Federe Devleti kurmak istedikleri anlamına gelir. Nasıl kuracaklar, anlatmaları gerek. Ayrılmak istemiyorlarsa, Cumhuriyet Hükümeti bir yöntemini bulup, Kürtlere anadillerini öğrenmek, tarih ve kültürlerini (Türkçe) okumak olanağı sağlayacak. Kürtler de bu çözümü kabul edecekler. Fakat “Ayrılmayız ama anadilde öğretim hakkı isteriz” diyorlarsa, bunun nasıl olacağını anlatmaları gerek!

Yazının Devamı

Düşündüm: Bir veda denemesi

2 Mayıs 2014 tarihli son yazımda, “Düşünmek istiyorum” diye yazmıştım.

Düşündüm: Aydınlık’tan aldığım ya da başka bir gazeteden alacağım ücrete ihtiyacım olmasına rağmen artık bir gazetede yazı yazmak istemiyorum.

Yazının Devamı

Düşünmek istiyorum!

Evet, Değerli Okurlar; düşünmek istiyorum: Aklı erdiğinden bu yana karamsar olan, ancak umudunu hiç yitirmeyen bir adamın başına ne gelir?

İki eli böğründe kalır, bozguna uğrar, görünen ve görünmeyen engel duvarının önünde yığılıp kalır. Artık yenilmiştir!

Yazının Devamı

Kayıt dışı düşünmek

Hürriyet gazetesi yazıcılarından Taha Akyol hakkında olumlu bir düşüncem yoktur. Şimdiye kadar onunla ilgili epeyce yazı yazdım, ama anımsadığım kadarıyla hakkında tek bir olumlu cümlem olduğunu sanmıyorum. Varsa da fark etmez!

Bildiğim kadarıyla MHP kökenli ama Türkçü cenahtan değildi, daha çok Türk-İslam Sentezciydi; İslamcılar gibi “Tekbir!”cilerdendi.

Yazının Devamı

Hüsnü Mahalli’nin çok önemli bir yazısı

Bugün, Hüsnü Mahalli’nin 14.4.2014 tarihli Yurt gazetesinde yayımlanan “Utanan var mı?” başlıklı yazısından söz edeceğiz. Sözü ona bırakacağız. Başta Arap dünyası olmak üzere İslam Dünyası’nın hal-i pürmelalini anlatan en iyi yazı olarak gördüğüm bu makaleyi, sizlere de okutmak zorunda olduğumu düşündüm. Kendim araya gireceğime, en iyisi bu, yer kalırsa ben de bir şeyler eklerim:

***

Yazının Devamı

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (5)

Devlet, Cumhuriyet, Demokrasi görgüsünden yoksun; siyasal ufku bir toprak ağasının özel ve öznel tutumlarıyla sınırlı biri Türkiye Cumhuriyeti’ne Cumhurbaşkanı olamaz.

Anayasa Mahkemesi Başkanı’na “Erkeksen dışarı gel!” diyen biri kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti’ne Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı!

Yazının Devamı

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (4)

Okurlarımız da aralarında olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 99’undan fazlası Anayasa’yı açıp cumhurbaşkanının görev ve yetkileriyle ilgili 104. maddesini okumamıştır. Bu vesile ile bu maddeyi okuyalım. Okuyalım ki önümüzdeki cumhurbaşkanı seçimlerinde bu madde bir tür mihenk taşı olsun.

Ama bunu yapmadan önce yadsınması olanaksız bir gerçeği de söylemek zorundayım: Ahmet Necdet Sezer korkusuyla Anayasa ve yasaların sınırları içinde kalmaya çalışan AKP ve Erdoğan, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte Cumhuriyet’i yıkmaya kararlı olduğunu göstermeye başladı ve gösterdi. Şu anda ülkenin içinde bulunduğu kötü durumdan Gül de Erdoğan ve AKP kadar sorumludur.

Yazının Devamı

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (3)

18.4.2014 Cuma günkü yazımda, Abdullah Gül’den verdiğim iki örneğin birincisi 19 yaşından, ikincisi ise 1995 yılında Refah Partisi milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyon üyesi olduğu günlerden hatıra.

Bugünkü örneğimiz, 22.5.2013 tarihli Anadolu Haber Günlüğü sitesinde bulabileceğiniz, Çankaya’dan gönderilmiş bir kutlama metni. Okuyalım:

Yazının Devamı

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (2)

İnsan hayatında 15-25 yaşları arası son derece önemlidir. Bu dönemde insanlar kişilik tezgâhında bir yandan dokunurlar, bir yandan da kendi bezlerini dokurlar. Kendilerinin de itiraf ettikleri gibi, Abdullah Gül ile R.T. Erdoğan kumaşının dokumacısı, üstat ve mürşitleri Necip Fazıl Kısakürek’tir. Bu ikilinin Necip Fazıl’la ilişkisini Aydınlık’ta ayrıntılı olarak yazdım.

Necip Fazıl’ın Son Devrin Din Mazlumları (Büyük Doğu Yayınları) adlı kitabında hayranlıkla savunduğu II. Abdülhamid, Şeyh Said, İskilipli Atıf Hoca, Şeyh Esad Efendi (Menemen), Said Nursi, Süleyman Efendi ve Esseyid Abdülhakîm Arvasî; Gül-Erdoğan ikilisinin de bir gelenekten söz ettiklerine göre, düşüncel ataları arasında yer almaktadır.

Yazının Devamı

İkisi de Cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı (1)

“İkisi de cumhurbaşkanı olamaz, olmamalı” derken, Gül & Erdoğan kumpanyası halktan oy alamaz demek istemiyorum, oy almamalı, oy verilmemeli diyorum.

Neden?

Yazının Devamı

Ateş hırsızının dönüşü

Yıl 1957, Gazi Eğitim Enstitüsü’nün kütüphanesinde hademe kadrolu çalışıyordum ve Ankara Hukuk Fakültesi’nin birinci sınıfına kayıtlıydım.

Bir gün, istenen bir kitabı raflarda ararken Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Umumi Tarihi adlı bir kitap buldum. Ciltli, sert kapaklı, büyük boy, iyi kâğıtlı bir kitap. Yazarının adı Max Beer. “Rus salatası”nın “Amerikan salatası”na çevrildiği, Komünizmle Mücadele Derneği’nin ortaya çıkmaya başladığı yıllar. Tehlikeli bir kitap, ama çeviriyi Türkiye Cumhurbaşkanlığı Özel Kalemi’nden Zühtü Uray yapmış, 1941 yılında Maarif Vekâleti tarafından yayımlanmış ve önsözünü de Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt yazmış. Nasıl olur, bu nasıl iş diye düşündüm. Kitabın Atatürk’ün önerisi üzerine dilimize çevrildiğini nereden bilecektim.

Yazının Devamı

Scaramouche: Erkeksen dışarı gel!

Başbakan R.T. Erdoğan, önüne gelene “Sıkıysa siyasete gir!” meydan okumasıyla ünlüdür. Kendisine ve klanına “Siyaseti bırak, sıkıysa ticarete gir, hem siyaset hem ticaret olmaz!” denilmiştir ama o başka. Başbakan, her şeyi kendisine en uygun koşullarda yapar.

“Scaramouche’la R.T. Erdoğan’ın ne ilgisi var” diye soracaksınız. Anlatayım:

Yazının Devamı

Scaramouche: Erkeksen dışarı gel!

Başbakan R.T. Erdoğan, önüne gelene “Sıkıysa siyasete gir!” meydan okumasıyla ünlüdür. Kendisine ve klanına “Siyaseti bırak, sıkıysa ticarete gir, hem siyaset hem ticaret olmaz!” denilmiştir ama o başka. Başbakan, her şeyi kendisine en uygun koşullarda yapar.

“Scaramouche’la R.T. Erdoğan’ın ne ilgisi var” diye soracaksınız. Anlatayım:

Yazının Devamı

Mehmet Metiner Hasan Cemal’i öfeliyor

Hasan Cemal kardeşimiz 2004 yılında Mehmet Metiner’le can ciğer kuzu sarması idi. AKP’nin iktidara geçmesinden sonra sık sık televizyon ekranlarında birlikte görünür olmuşlardı. Hatta Hasan Cemal biraderimiz, günümüz AKP’sinin bileği kuvvetli milletvekilinin “Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi” (Doğan Kitap, 2004) adlı kitabının arka kapağı için tuzu-biberi, salçası bol bir tanıtım yazısı yazmış idi. Okuyalım:

[Ben “Tek yol devrim”den geliyorum. Mehmet Metiner, “Tek yol İslam”dan... İkimiz de dünyayı değiştirmek için yola çıkmıştık. Ben çokpartili demokrasiye inanmıyordum. Mehmet Metiner de...

Yazının Devamı

Halkımız AKP’ye değil (bozuk) ‘düzen’e oy veriyor (2)

Emekli ekonomi öğretim üyesi Prof. Dr. Cihan Dura’nın gönderdiği, ilk bölümünü dünkü yazımda okuduğunuz metin devam ediyor. Okuyalım:

***

Yazının Devamı

Halkımız AKP’ye değil (bozuk) ‘düzen’e oy veriyor (1)

Emekli Ekonomi öğretim üyesi Prof. Dr. Cihan Dura, 01.04.2014 tarihli Aydınlık gazetesinde yayımlanan “Kendini Sokan Akrep” adlı yazıma bir ek ya da “şerh” yazmış, bilgim olsun diye bana da göndermek inceliğini göstermiş. Cihan Dura’nın yazısının yazımı tamamlandığını düşünüyorum.

Bugün ve yarın Prof. Dr. Cihan Dura’nın yazısını olduğu gibi yayınlayacağım ancak yazısına koyduğu ada ben “Bozuk” sözcüğünü ekledim. Ve yazınının sonundaki eke ek yaptım, şerhe şerh koydum. İyi okumalar:

Yazının Devamı