Soner Polat

spolat102@outlook.com

Son Yazıları

Aydınlık’la ilk seyir

Amiral Soner Polat, Aydınlık’ta düzenli yazılarına 12 Ağustos 2015’te başlamıştı. Büyük bir coşku ve sevinçle kucaklaşmıştı okurlarıyla. İlk yazısını aynı haliyle tekrar okurlarımıza sunuyoruz.

Zifiri karanlık bir oda düşünün... İçi eski püskü eşyalarla dolu olsun. Kocaman masalar, ağır ve havaleli dikiş makineleri, büyük dolaplar... Zeminde cam kırıkları, eski çamaşır makinesi, buzdolabı... Bu odaya girdiğinizde, masaya, sandalyeye takılmadan yürüme şansınız hemen hemen hiç yoktur. Tepetaklak yere kapaklanmak an meselesi!

Yazının Devamı

Kıbrıs ezberini Türkiye bozmalı!

Amiral Mustafa Özbey, Genelkurmay Başkanlığı’nda ilk “Yunan-Kıbrıs Daire Başkanlığı” yapmış, kalıpların dışına çıkabilen çok başarılı bir subaydır. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı rahmetli Rauf Denktaş’ın askeri danışmanlığını da yapmıştır. Sorunun doğasını bildiği için söyledikleri bugün için hazine değerindedir. 2’nci Kıbrıs Konferansı 1-3 Nisan 2019’da gerçekleştirilmiştir. Amiral Özbey’in gelecek kuşaklar için de ders niteliğinde olan sunumundan bazı kesitleri sizlerle de paylaşmak istiyorum. Ara başlıklar bana aittir:

EMPERYALİZM İÇİN ÜÇÜNCÜ HEZİMET1974 Kıbrıs Barış Harekâtı; Çanakkale Savunması ve Kutsal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, Türkiye’nin emperyalizme tattırdığı üçüncü yenilgidir. İçinde bulunduğumuz zaman; seyirci koltuğunda oturup, emperyalizmin bizim için yazdığı senaryoda bize verdiği figüran rolünü kabullenmek değildir. 21’inci yüzyılın tarihini yazanlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB)’ne giriş sürecini özel bir önemde ve kırılma anı olarak tarihe not düşeceklerdir.

Yazının Devamı

Türkiye ve silahlanma politikaları

Stockholm’de üslenen SIPRI (Stockholm International Peace Research Institute-Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü) 2018 yılı için ülkelerin silahlanma harcamalarını mercek altına aldı. Çıkan sonuç hiç de şaşırtıcı değil! Dünya yeniden jeopolitik ile tanışırken, doğal olarak silahlanma için ödenen bedel de arttı. Toplam harcama 1,822 trilyon dolara ulaştı. Bu ise küresel düzeyde gayrı safı hasılanın yüzde 2,1’ine denk düşüyor. Dünyadaki her kişi silahlanma için yıllık 239 dolar harcıyor. 2017 yılına göre, bu miktar yüzde 2,6 oranında arttı.EN ÇOK HARCAYAN ÜLKELERABD, Çin, Suudi Arabistan, Hindistan ve Fransa, toplam yüzde 60’lık bir oranla ilk 5 sırayı işgal ediyor. ABD’nin 2010 yılından bu yana harcamaları (toplam 649 milyar dolar) ilk kez arttı. Artış miktarı 27,8 milyar dolara ulaştı. Suudi Arabistan’da ise 4,6 milyar dolarlık bir düşüş göze çarpıyor. Çin ise 24 yıldır tedricen harcamalarını artırıyor. ABD ve Çin’in harcamaları toplam harcamanın yarısına ulaşıyor. Çin harcamalarını yüzde 5 artırarak toplam 250 milyar dolara ulaştı. Hindistan yüzde 3,1 (toplam 66,5 milyar dolar), Pakistan yüzde 11 (toplam 11,4 milyar dolar), Güney Kore ise yüzde 5,1 (toplam 43,1 milyar dolar) oranında harcamalarını artırdı. En çok harcama yapan ilk 15 ülke ise sırasıyla, ABD, Çin, Suudi Arabistan, Hindistan, Fransa, Rusya, İngiltere, Almanya, Japonya, Güney Kore, İtalya, Brezilya, Avustralya, Kanada ve Türkiye’den oluşuyor.HARCAMALARIN KITALARA DAĞILIMIPolonya yüzde 8,9 (toplam 11,6 milyar dolar), Ukrayna yüzde 21 (toplam 4,8 milyar dolar), Romanya, Bulgaristan, Litvanya ve Letonya ise yüzde 24 oranında harcamalarını artırdı. Bu artışların NATO’nun Rusya’yı çevreleme politikasına yönelik olduğu değerlendiriliyor. 29 NATO ülkesinin toplam harcama miktarı olan 963 milyar dolar küresel toplamın yüzde 53’üne denk düşüyor. Ancak bu artışlara rağmen Rusya’nın askeri harcamalarındaki düşüş dikkat çekiyor. Rusya harcamalarını yüzde 3,5 oranında (toplam 61,4 milyar dolar) azalttı. 2006 yılından bu yana ilk kez ilk 5’in dışına çıktı. Güney Amerika’da toplam olarak harcamalar yüzde 3,1 oranından arttı. Afrika’da ise toplam harcamalar yüzde 8,4 oranında azaldı. Askeri açıdan en fazla yükü çeken 10 ülkeden 6’sı Ortadoğu’da bulunuyor. Gayrisafi Yurt İçi Hasılanın yüzde 8,8’i Suudi Arabistan’da, yüzde 8,2’si Umman’da, yüzde 5,1’i Kuveyt’te, yüzde 5’i Lübnan’da, yüzde 4,7’si Ürdün’de ve yüzde 4,3’ü ise İsrail’de savunma harcamalarına tahsis ediliyor. TÜRKİYE NE YAPIYOR?Türkiye, 2018’de harcamalarını yüzde 24 artırarak, toplamda 19 milyar dolara ulaştı. Sıralamadaki 15’inci yerini korudu. SIPRI raporuna göre Türkiye, 2014-2018 arasındaki dönemde, 2009-2013 dönemine kıyasla silah ihracatını yüzde 170 artırdı. Aynı dönemde dünyadaki artış yüzde 7,8 oldu. Türkiye, 2014-2018 arasındaki dönemde silah ithalatının yüzde 60’ını ABD’den gerçekleştirdi. ABD’yi yüzde 17 ile İspanya, yüzde 13 ile İtalya takip etti. Harcamadaki artış, Türkiye’nin çevresindeki risk ve tehditlerin artışıyla paralellik arz ediyor.SONUÇ VE DEĞERLENDİRMEHem coğrafi hem de siyasi olarak özel bir konumu olan Türkiye, savunma sanayi yatırımları ve silah harcamaları açısından dikkatle adım atması gereken bir ülkedir. Bu alanda en küçük bir ihmalin ağır bir bedeli olur. Her ne kadar Batı kulübü içinde gösteriliyorsa da gerçekte Batı’nın üvey evladıdır. Batı ülkeleri hemen her fırsatta Türkiye’nin stratejik çıkarlarını istismar etmektedir. Diğer taraftan Türkiye, kuzey bölgeleri hariç her yönden istikrarsızlık unsurları yapısal bir boyut kazanan ülkelerle çevrelenmiştir. Türkiye’nin Mavi Vatanı da tehdit altındadır. Ayrıca KKTC’yi savunmak için de kendi kendine yeterli bir kuvvet tahsis edilmelidir. Başta ABD olmak üzere İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) açıkça Türkiye’nin deniz yetki alanlarına tecavüz etmektedir. Ayrıca Avrupa Birliği (AB) ve önemli AB ülkeleri de Mavi Vatanımıza saldırılarda bulunmaktadır. Suudi Arabistan, Mısır ve BAE gibi ülkelerin bir ittifak mantığı ile doğrudan ya da dolaylı düşmanca faaliyetleri dikkate alındığında, Türkiye caydırıcı bir silahlı gücü muhafaza etmek mecburiyetindedir. Tamamen dışa bağımlı olduğu takdirde bu gücün hassasiyetleri, savunma etkinliğini azaltır. Bu nedenle güçlü bir savunma sanayi tesis ve idame edilmeli, sürekli geliştirilmelidir. Kıtaları birbirine bağlayan bu muazzam jeopolitik zenginlikte yaşamanın bir bedeli vardır. Her Türk refahının belirli bir bölümünü savunmaya ayırmak zorundadır. Aksi takdirde çok acı çekilir...

Yazının Devamı

Doğu Akdeniz’de Türk Kıta Sahanlığı

Türkiye özellikle Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını daha somut olarak ifade etmeye başladı. Bu gelişme Türkiye’nin Mavi Vatanı’ndaki hak ve çıkarlarının savunulması açısından son kerte önemlidir. Ayrıca Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek böylesine önemli konularda kendinden emin ve kararlı adımlar atması diğer fırsatçı ülkeler için de ciddi bir mesaj olacaktır. Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Feridun Sinirlioğlu 18 Mart 2019 tarihinde BM Genel Sekreteri (BMGS)’ne bir mektup gönderdi. Bu mektup Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin 12 Aralık 2018 tarihli mektubuna (A/73/651) cevap niteliği taşıyor. Büyükelçi aşağıdaki hususları BM ve BMGS’nin dikkatine sunuyor. Ara başlıklar bana aittir:

KITA SAHANLIĞI KOORDİNATLARIÖncelikle ifade etmek istiyorum ki Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı sınırına sahip ülke Türkiye’dir. Türkiye, BM’ye Doğu Akdeniz’de 32°16’18” doğu boylamının batısındaki deniz alanlarında ipso facto (fiilen) ve ab initio (başlangıçtan itibaren) hukuki ve egemen haklarını içeren bildirimlerde bulunmuştur. (No. 2004/Turkuno DT/4739, 2 Mart 2004 ve No. 2013/14136816/22273, 12 Mart 2013.)Uluslararası hukuka göre, Türkiye’nin kıta sahanlığının dış sınırı yukarıda zikredilen deniz alanlarında Türkiye ile Mısır arasındaki orta hat (median line) takip edilerek 28 derece doğu boylamının batısındaki bir noktada olacaktır. Doğal olarak bu işlem Ege ve Doğu Akdeniz’deki bütün ilgili tarafların mevcut koşullar ve özel durumları da dikkate alarak yapacakları sınırlandırma antlaşmaları sonrasında tespit edilecektir. Bu çerçevede, Türk araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa ve onu destekleyen unsurların faaliyeti bütünüyle Doğu Akdeniz’deki Türk kıta sahanlığı içindedir. Türkiye burada uluslararası hukuktan kaynaklanan ipso facto ve ab initio özel egemen haklarını kullanmaktadır.

Yazının Devamı

Sorumluluk alınmalı!

Türkiye’de yapısal sorunların özgül ağırlığı giderek artıyor. Ülkenin birlik ve bütünlüğü için dayanışma ve işbirliği ortamına ihtiyaç duyuluyor. Bu alandaki en büyük engelin kısa süre önce sona eren seçim süreci olduğu görülüyor.

İTTİFAKI BİZATİHİ TEKLİF EDENLER ZORLAŞTIRIYOR...Ne yazık ki seçim kampanyaları boyunca kullanılan kutuplaştırıcı ve ötekileştirici dil ön yargıların oluşmasına neden oldu. Ayrıca, özellikle İstanbul’da seçim sonucuna yapılan itiraz, doğal bir uzlaşma ortamı oluşmasına set çekti. Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimi de bir ittifak ihtimalini azaltıyor. İktidarın bu süreci iyi yönetemediğini kabul etmeliyiz. Ayrıca Devlet Bahçeli’nin Türkiye İttifakı’na karşı çıkması bu yöndeki umutları iyice azaltıyor. Bahçeli’nin net bir tavır sergilemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın manevra alanını daralttı. Her şeye rağmen yabancı ülkelerin sinsi planları göz önüne alındığında, bütün bu engellerin aşılması gerekiyor. Türkiye için duygularımızı bir kenara bırakarak akıl ve mantık ile hareket etmeliyiz. Bunun için siyasi partilerin asgari müştereklerde birleşmesi zorunluluk arz ediyor. Bir masa etrafında toplanmak belki de güzel bir başlangıç olabilir. Aksi takdirde akşam alacakaranlığında olduğu gibi kısa süre sonra hep birlikte güneşin ufkun altına inişine tanık olacağız.

Yazının Devamı

Putin-Kim Jong Un zirvesi

Putin-Kim Jong Un zirvesi uluslararası çevrelerde yeni bir heyecan yarattı. Kore yarımadasındaki dengeleri nasıl etkileyeceği küresel düzeyde geniş olarak tartışıldı. Ayrıca ABD’nin bu zirveyi nasıl değerlendireceği de merak konusu oldu.

ZIRHLI VAGONLA RUSYA’YA GİRİŞKim Jong Un, zırhlı vagonuyla 24 Nisan 2019 günü Rusya’ya gitti. Kendisine Dışişleri Bakanı Ri Jong Ho ve deneyimli nükleer müzakereci Choe Son Hui eşlik etti. Rus sınırında çiçekler ve geleneksel ikram ürünleri olan tuz ve ekmek ile karşılandı. Buradaki Rusya-Kuzey Kore (Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti) dostluk evini ziyaret etti. Bu ev, ölen dedesi olan devletin kurucusu Kim İl Sung’un 1986 yılındaki ziyareti öncesinde yapılmıştı. Rusya’nın Pasifik’teki ana limanı olan Viladivostok’ta 26 Nisan 2019 günü Putin ile buluştu. İlk kez yapılan bu ziyaret Rus basınında geniş yankı buldu.

Yazının Devamı

F-35: Fırsat mı tehdit mi?

ABD’de söz birliği edilmişçesine her yerden hep aynı nakarat çınlıyor: “Rus yapımı S-400 yüksek irtifa hava savunma füzelerini aldığı takdirde Türkiye’ye F-35 uçakları verilmeyecektir. Türk firmaları tarafından üretilen parçalar başka şirketlere yönlendirilecektir.”

TEK MOTORLU UÇAK!Hiç kuşkusuz F-35 uçağı, özellikle radarının üstün özellikleri nedeniyle değerli bir platformdur. Ancak uçağın tek motorlu olması önemli bir harekât eksikliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyadaki 5’inci nesil, gizlilik teknolojisini haiz uçakların tamamı çift motorludur. Tek motor, uçağın görev yapacağı alanı sınırlamakta, taşıyabileceği silah yüklerini azaltmaktadır. Rus Su-57 uçağının harekât yarıçapı (1050 deniz mili), F-35’e göre (580 deniz mili) neredeyse iki misli fazladır. Tek motor aynı zamanda hız, tırmanış sürati gibi uçağın özel performansını da olumsuz olarak etkilemektedir. Kabul etmeliyiz ki uçağın tek motorlu olarak seçilmesini destekleyebilecek özel bilgilere sahip değiliz. Ama bu tercihin mantıklı bir açıklamasını da bulamıyoruz. ABD Deniz Kuvvetleri’nin de kısa harekât yarıçapından şikâyetçi olduğunu biliyoruz. Çünkü bu uçakları konuşlandıran uçak gemileri sahile daha fazla yaklaşmak zorunda kalmaktadır.

Yazının Devamı

Medeniyetler çatışması

Batılı teorisyenler emperyalist sistemle uyumlu kendi hedeflerini, dünyanın ihtiyacı olarak sunma konusunda son kerte mahirdir. Bu düşünürlerden birisi de Samuel P. Huntington (1927-2008)’dur. Emperyalist sistem bu yazarları bütün gücü ile destekler.HEDEF DÜŞMANLIĞI KÖRÜKLEMEKBir tür istihbarat operasyonu yapan bu kişilerin çarpık düşüncelerini küresel düzeyde bir referans olarak sunma konusunda özel tedbirler alınır. Öylesine güçlü rüzgârlar estirilir ki hem bölgesel hem de küresel düzeyde yazarın görüşleri enine boyuna tartışılır. Bu konuda saygın üniversitelerde, tanınmış otellerde paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenlenir. Medya bu tür faaliyetlerin tanıtımını yapmak için her türlü imkânını sonuna kadar kullanır. “Medeniyetler Çatışması (Clash of Civilization)” Huntington’un küresel düzeyde kargaşa çıkarmak için yazdığı bir kitaptır. Kitap bölgesel ve küresel düzeyde medeniyetlerin birbirleri ile doğal bir çatışma ortamına sürüklendiği konusunu işler. Aslında böyle bir durum söz konusu değildir. Gerçek durum yazarın belirttiğinden çok farklıdır. Yazar gönlünden geçenleri kitaba dökmektedir. Amacı, bu yönde güçlü bir kamuoyu oluşturarak Batılı güçlerin dünya kaynaklarını yağmalamasının önünü açmaktır. Bunun için bulduğu anahtar, medeniyetler çatışmasıdır.TALAN TEORİSİYağma ve talanın teorisi ortaya konulduktan sonra emperyalist istihbarat örgütleri harekete geçer. Farklı toplumsal grupları birbirleri ile çatıştıracak, en azından düşman edecek faaliyetleri ustaca planlamaya başlar. Örneğin önce Sünnilere ait bir cami kundaklanır. Bir süre sonra Şiilerin kutsal bir mekânı hedef olur. İstihbarat örgütleri hiçbir hal ve şartta doğrudan devreye girmez; maşaları kullanır. Yıllar içinde bu tür operasyonları yapa yapa büyük bir tecrübe edindiklerinden, bu örgütlere ulaşma şansı neredeyse yoktur. Ayrıca yakalananlar figüranlardır ve çoğunlukla bir vesileyle öldürülür.KISASA KISASBilindiği üzere 15 Mart 2019 günü Yeni Zelanda’nın “Christchurch” şehrinde iki camiye (El Nur ve Linwood) Müslümanları hedef alan bir terör saldırısı düzenlendi. 50’nin üzerinde kişi hayatını kaybetti. Çok sayıda yaralı var! Saldırının organize bir istihbarat harekâtı olduğu her yönüyle belliydi. Böyle bir eylem 2-3 kişinin yapacağı bir iş olamazdı! Dünya çapında gerilimi tırmandırmak isteyen güçler harekete geçmişti. İstihbarat dünyasının çalışma tarzını bilen kişi ve gruplar, bu kez de Hıristiyanları hedef alacak bir terör dalgasını beklemeye başladı. Çünkü sistemin doğası buydu. Böyle girişim olmadığı takdirde ilk terör saldırısı istenilen sonuçları doğurmayabilirdi.Nitekim çok geçmeden, 21 Nisan 2019’da Sri Lanka, Hıristiyanları hedef alan 8 terör saldırısı ile sarsıldı. 6 saldırı eşzamanlı olarak düzenlendi. Hıristiyanların Paskalya dini bayramı kana bulandı. 250 kadar ölü, 500’ün üstünde yaralı var. Reuters, “saldırıları IŞİD’in üstlendiğini duyurdu”. Ama IŞİD bu yönde bir kanıt sunamadı! Sri Lanka Savunma Bakanı, Meclis’te verdiği demecinde şunu söyledi: “Yürütülen soruşturma sonucu elde edilen ilk bulgular, saldırıyı Ulusal Tevhid Cemaati’nin gerçekleştirdiği izlenimi uyandırıyor. Yeni Zelanda’daki olaylara karşı bir misilleme olduğu akla geliyor.” Ancak uluslararası destek olmadan, sınırlı yetenekleri olan bir örgütün böylesine organize bir terör eylemini gerçekleştirmesinin neredeyse imkânsız olduğunu unutmamak gerekiyor.SONUÇ VE DEĞERLENDİRMEKüresel ölçüde yeni bir hesaplaşma için düğmeye basıldı. İlk aşamada dolaylı yöntemler kullanılıyor. Şimdilik yeni çatışmaların altyapısı hazırlanıyor. Bunun için Müslüman-Hıristiyan çelişkilerinin bir düşmanlığa dönüştürülmesi hedefleniyor. Eğer bu alanda başarılı olunursa, sıcak bir çatışma için avantajlı bir konum elde edilebileceği düşünülüyor. Küresel etki yaratabilen ülkelerde, özellikle Batı ülkelerinde hukuk bir kenara atıldı. Medya kampanyaları, psikolojik savaş, şantaj ve baskı ile hedef ülkenin çıkarlarından vazgeçmesi için mücadele veriliyor.Dünyadaki değişim ve dönüşümü kavrayan her ülke jeopolitik ve stratejik önceliklerine göre hareket ediyor. Ekonomik çıkarlar için kıyasıya bir kavga veriliyor. Ekonomik savaşlar ve ekonomik yaptırım uygulamaları vakayı adiye oldu. Uluslararası antlaşmaların fazlaca bir önemi kalmadı. Güçlü ülkeler gerekçe göstermeden bu antlaşmaları bozuyor. Demokrasi ve insan hakları söylemleri geri plana atıldı. Gezegeni sarsan ve uygarlıklar savaşı hedefleyen kanlı terör saldırılarını bu gelişmelerden bağımsız değerlendiremeyiz. Her ülke bu kritik süreçte dikkatli adımlar atmalıdır. Sorunun doğasını kavrayamayan devlet yetkililerinin verdiği sorumsuz demeçler ciddi sorunlara neden olabilir.

Yazının Devamı

Ulusal çıkarlar nerede?

“Birleşik Krallığın sürekli dost ve düşmanları yoktur. Birleşik Krallığın sürekli çıkarları vardır.” Bu sözler, Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanlık yapmış İngilizlerin ünlü devlet adamı Lord Palmerston (1784-1865)’a aittir. İngiltere yıllar boyunca bu sözlerle uyumlu olarak dış politikasını belirlemiştir. Bu sayede neredeyse sürekli olarak kazanmıştır. MİLLİ TARİH BİLİNCİ OLMAZSA...Ulusların çıkarının nerede olduğunu tespit etmek bir sanattır. Sadece bilgi yetmez! Aynı zamanda güçlü sezgilerin yanında, geniş bir vizyon da gerektirir. Jeopolitik, strateji ve siyaset üçgeni içinde doğru yolu bulma yeteneği zorunludur. Ufkun ötesini görebilmek, diğer bir ifade ile geleceği doğruya yakın kestirmek gerekir. Milli bir tarih bilinci ve ulusal onur duygusu olmadan bu alana girenler genellikle hüsrana uğrar. Yabancıların peşine takılarak hiçbir milli çıkar alanı savunulamaz! Politikacı ile devlet adamı arasındaki fark işte tam da buradadır. Atatürk’ten sonra Türk dış politikası tam bir çıkmaza girdi. Dış politikanın temel parametrelerinin belirlenmesinde daha çok sert esen küresel rüzgârlar rol oynadı.SAVAŞ SONRASI DIŞ POLİTİKAİkinci Dünya Savaşı sonrasında Batı ve NATO’ya entegrasyon süreci zaten kolu kanadı kırılan Türk dış politikasını daha da kimliksiz bir hale getirdi. Batı’yı kutsamak, SSCB ve komünizme karşı çıkmak dışında elle tutulabilecek bir politika geliştirilemedi! Türkiye Batı’nın ileri karakolu durumuna düşürüldü. Nükleer silahlar yerleştirilerek SSCB’nin ilk hedefi haline getirildi. Türk Donanması Karadeniz’e sürüldü. Ege ve Doğu Akdeniz’in anahtarı Yunanistan’a teslim edildi. Türkiye, Kıbrıs’taki Yunan/Rum mezalimini kabule zorlandı. İçeride NATO’nun operasyon ekibi olan Gladyo kilit bir konuma getirildi.SOĞUK SAVAŞ SONRASINDA DIŞ POLİTİKASovyetler Birliği 1991’de çöktü. Tek kutuplu yeni bir dünya kuruldu. Ama kraldan çok kralcı olan Türk dış politikası kendisini galipler arasında görüyordu. Çünkü NATO sürecinde bütün doğal dengeleri bozulmuştu. Yaratıcılığı ve esnekliğini kaybetmişti. Durumu sağlıklı olarak analiz edecek kadrolar bir kenara atılmıştı. Soğuk Savaş dengesinin bittiğini, sıranın kendisine geldiğini bir türlü anlamak istemedi. Aslında Türkiye örtülü olarak hedefe konulmuştu. Etnik politikalar, mikro milliyetçilik, mezhepçilik yeniden yükselirken, Batı bütün bunları insan hakları ve yeni dönemin değerleri olarak pazarlıyordu. Diğer taraftan terörizm ABD ve NATO’nun bir politika enstrümanı haline gelmişti. Terör örgütlerine hayat verenler, “teröre karşı küresel savaş (global war on terror)” sloganı ile dünyayı uyutuyordu. PKK ise terör örgütü olarak damgalanmasına rağmen örtülü olarak korunup kollanıyordu.DEVLET ADAMI ÇIKARAMIYORUZGünümüzde, ne yazık ki Türk siyasetinin en büyük sorunu budur. Türk siyaseti ulusal çıkar alanlarını net olarak görebilen devlet adamı yetiştirme konusunda son kerte yetersizdir. Çünkü siyaset ulusal kaynaklardan pay almak ve bu payı yandaşlarına dağıtmak üzere organize olmuştur. Bu nedenle milli meselelerde sürekli patinaj yapmaktadır. Bazen bir hafta içinde bir milli meselede üç farklı demeç verilmektedir. Stratejik çıkar alanları ne siyasi partilerin ne de basının öncelikli gündem maddeleri arasındadır. Dış politika konusunda yetkinlik toplumun değerlendirme kriterlerinin dışındadır. Ulusal konular bir gerginlik ya da kriz döneminde saman alevi gibi gündeme gelmekte, kısa süre içinde gündemden düşürülmektedir.GÜNÜMÜZDE DURUMGeleneksel Türk siyaseti doğal büyüme ve gelişme alanları itibarıyla maalesef kasaba tipi politikacıları öne çıkarmaktadır. Çünkü ulusal çıkar alanları konusunda yetenekli olanların kendilerine doğal gelişme alanı bulma imkânı yoktur. Toplum daha ziyade iş, sadaka, ihale gibi vaatlerde bulunan politikacıların önünü açmaktadır. Yetenekli olanlar ancak parti önderlerinin izin verdiği ölçüde toplumsal bir kabul görmektedir. Mevcut durum itibarıyla bu durumun düzeltilme şansı pek bulunmamaktadır. Milli meselelerdeki tehlikeli alanlardan birisi de partilerdeki lider sultasıdır. Bu nedenle siyasi partilerde ulusal çıkar alanlarında “doğal, kendiliğinden ve koruyucu” bir politika oluşturmak sanıldığından çok daha zordur. Millete mal edilemeyen stratejik çıkar alanlarını savunmak büyük bir mücadeleyi zorunlu kılar. Türk siyaset sahnesine baktığımızda, güncel dalgalanmalardan etkilenmeden dış politikada sağlıklı ve tutarlı analiz yapabilen yegâne lider olarak Dr. Doğu Perinçek’i görüyoruz. Uluslararası meseleler günümüz Türkiye’sinde ulusal meselelerin önündedir. Bu gerçeği görebilenler “devlet adamı” sıfatını hak ederler.

Yazının Devamı

Seçim sonrasında Türkiye

Türkiye istese de istemese de önemli bir değişimin arifesinde! Yapısal sorunlarla boğuşurken, iç siyasi tansiyon da giderek yükseliyor. Yüksek kan basıncı ülkenin sinir merkezlerinde ciddi tahribata neden oluyor.

TANSİYON DÜŞÜRÜLMELİ!Bu nedenle tansiyonun bir an önce düşürülmesi gerekiyor. Bunun için ilk aşamada seçimlerin Türkiye’nin gündeminden çıkarılması önem arz ediyor. Seçimler artık geride kaldı. Milletin tercihine saygı gösterip yolumuza devam etmeliyiz. Toplumun büyük bir bölümü ağır ekonomik sorunların çözülmesi için iktidardan yapıcı ve yaratıcı önlemler beklerken, muhalefetin de bu çabalara destek vermesini talep ediyor. Türk siyasetinde mutfağın belirleyici rolü bu seçimlerde bir kez daha görüldü. Ekonomik sorunlar ailenin sofrasında kısıntıya neden olduğunda seçmen tereddütsüz olarak oyuyla karşılık veriyor.

Yazının Devamı

Küresel düzen çatırdıyor

“Zamanların en iyisiydi; zamanların en kötüsüydü. Hem akıl çağıydı hem aptallık hem inanç devriydi hem kuşku! Aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışı idi. Hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu...”

‘İKİ ŞEHRİN HİKÂYESİ’Yukarıdaki satırlar ünlü yazar Charles Dickens’in “İki şehrin hikâyesi” romanından alındı. 18’inci yüzyıl sonlarındaki Londra’yı betimler. Çünkü o dönemde Londra’da zenginlik ve güzel yaşam ile sefalet ve açlık iç içe geçmişti. Ne yazık ki insanlık o dönemlerde edebiyat klasikleri içinde kendine yer bulan bu yaman çelişkilerden kurtulamadı. Bugün de zenginlik ve fakirlik dünyanın birçok ülkesinde birlikte yaşıyor. Bazı ülkelerde gelir dağılımı adaletsizliği öyle boyutlara ulaştı ki bütün bir ulus küçük bir gruba hizmet için yaşıyor. 1960’lı yıllarda yeşeren sosyal devletin getirdiği kazanımların çoğunu 1980’li yıllarda atağa kalkan küreselleşme yok etti.

Yazının Devamı

Kırlangıçlar ve insanlar

Bilmiyorum, hiç kırlangıçları inceleme fırsatınız oldu mu? Öyle özellikleri var ki sadece insana değil, bütün canlılara örnek olacak nitelikte! Bir arkadaşımın gönderdiği Sadi Bayram imzalı, ‘Kırlangıçları çok sevdim’ başlıklı yazıyı ilginç ve dikkat çekici buldum. Sizlerle de paylaşmak istedim:

AİLE BAĞLARI VE ADALETAyvalık’ta bir açık hava otelindeyim, resepsiyon da açıkta. Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarıda, gagalar açık. Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyor ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar.Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmıyorlar.

Yazının Devamı

Toplum baskısı ile bunalmak

Toplum bizi o kadar yoğun çelişkiler ile buluşturur ki bazen içinden çıkamayız. Anlamaya çalıştıkça daha da batarız. Sağlıklı bir zemine oturtmak için beynimizin bütün çabası yeterli gelmez. Neden-sonuç ilişkisi kuramayız; mantıklı bir çerçeve çizemeyiz. Her toplum kendi doğrularını dayatır ve uslu uslu onlara uyum sağlanmasını ister. Bu çelişkiler, dayatmalar bazen insanı zıvanadan çıkarır. Aşağıdaki anekdotu bir arkadaşım gönderdi. Çok ilginç buldum ve sizlerle de paylaşmak istedim. Ara başlıklar bana aittir:

SAĞA ÇEKTİM BEKLİYORUM!Genç delikanlı doktora durumunu anlatıyordu: “Ben iyiyim doktor ağabey, hiçbir şeyim yok. Sağa çektim, bekliyorum.” Gözlerinde hayalet görmüşçesine bir korku ile hiçbir şey görmüyormuş gibi boş bir bakış yer değiştiriyordu. Artık mücadeleyi bırakmış, dış kapılarını kapatmıştı. Kendisine ait bilinmez bir dünyadaydı. Ailesi neyi neden yaptığını, ne zaman ne yapacağını kestiremiyordu! İnsanlardan kaçıyor, bazen kendi kendine bir şeyler konuşup gülüyordu.BABADAN TOKATÇocukluğundan ilk hatırladığı, babasından yediği bir tokattı. Oyundan eve biraz geç gelmiş, evdekiler onu çok merak etmişlerdi. “Geldim işte, sevinin!” dercesine masum bir neşeyle yüzüne baktığı babasının öfke dolu bakışları, yediği tokat esnasında gördüğü yıldızlara karışmıştı. Bazen “aslan oğlum, akıllı oğlum” derdi babası kendisine, bazen de “salak, haylaz!” Ne zaman nasıl tepki alacağını bilemiyor, güvensizlik içini kemiriyordu. Babasına bile güvenemeyecekse, bu dünyada kime güvenebilirdi?

Yazının Devamı

Rusya-İsrail satrancı

Rusya 2015 yılının Eylül ayında askeri olarak Suriye’ye girdi. Davet bizatihi Başkan Esad’dan geldi. Suriye’de istikrar sağlayıcı unsurların başında yer aldı. Suriye’nin birlik ve bütünlüğünün tesis edilmesi için mücadele veriyor. Doğal olarak bölgede Rusya’nın stratejik ve ekonomik çıkarlarını da gözetiyor. SURİYE’DE YANGINA KÖRÜKLE GİDENLERİsrail ise ABD ile birlikte Suriye’deki istikrarsızlığa neden oldu ve çıkan yangına sürekli odun attı. IŞİD (DEAŞ) ve El Nusra (HTŞ) başta olmak üzere terör örgütlerine verdiği destek BM raporlarında yer aldı. Terör örgütleri hiçbir zaman İsrail’i hedef almadı. İsrail, Suriye’deki hedeflere sık sık hava ve füze taarruzları tertipledi. Bu süreçte İsrail iki önemli hamle yaptı. Başkan Trump önce “ABD’nin büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyacağını” açıkladı. Daha sonra “İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri’ni ABD’nin İsrail toprağı olarak gördüğünü” ilan etti. İsrail geleneksel saldırgan politikalarını sürdürüyor. Ama bir yandan da bu iki önemli gelişmeyi uluslararası topluma kabul ettirecek girişimlerde bulunuyor. Başbakan Netanyahu’nun 4 Nisan 2019’daki Moskova ziyaretini bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.İSRAİL’İN RUSYA PLANIRusya’nın Batı Asya (Ortadoğu) sorununa çözüm bulmak için bazı planlar yaptığı ve denge sağlamak için İsrail’in de çıkarlarını bu planların içine ithal etme çabaları biliniyor. Bu gelişmenin farkında olan Netanyahu, İsrail’in son büyük kazançlarını doğrudan ya da dolaylı olarak bu planların içine sokmak istiyor. İsrail’in üç hedefi var: “Rusya’nın Golan Tepeleri konusunda sessiz kalmasını sağlamak ve aynı zamanda İran ya da İran’a müzahir silahlı grupları Golan bölgesinden uzak tutmak!” Diğer taraftan İsrail, Suriye’de tespit ettiği hedefleri vurmaya ve Suriye içinde özel birlik harekâtı yapmaya devam ediyor. Bunu önlemenin tek yolunun, “Rusya’nın bizatihi kendi imkânları ile İsrail’e karşı önleyici hava savunma harekâtı yapması ve gerekirse kara birliklerini kullanması olduğunu” Netanyahu çok iyi biliyor. Netanyahu’nun bir amacı da Rusya’yı böyle bir hareket tarzının dışında tutmak! Rusya’da ne söylerse söylesin, Netanyahu bu üç temel konuda bir ilerleme sağlamak için sık sık Putin’le görüşüyor.ABD-İSRAİL PLANINI BOZACAK EN KESTİRME YOLAslında İsrail-ABD planlarını bozacak en kestirme yolun, Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin tam bir mutabakat içinde, askeri tedbirleri de uygulayarak sorunun üstüne gitmesi olduğu biliniyor. Ancak bazı yapısal sorunlar nedeniyle şimdiye dek bu yola girilemedi! Böyle bir gelişme İsrail ve ABD için tam bir kâbus senaryosu olurdu. ABD ve İsrail bu durumun Türkiye’nin bölgedeki etkisini ve İran’ın nüfuz alanını artıracağını biliyor. Sızan bilgilere göre Netanyahu’nun, bu durumu önlemek için “Moskova, Washington, İsrail ve Türkiye’nin dâhil olduğu dörtlü bir mekanizma ile çözüm önerdiği” ifade ediliyor. İSRAİL’İN HAVUÇLARIRusya ile İran arasındaki küçük sorunları gündeme getiren Netanyahu, Rusya’yı İran’dan uzaklaştırmak istiyor. Türkiye’nin Rusya’ya İran’dan daha yakın olduğu teması işleniyor. Bu kapsamda, TürkAkım ve S-400 projeleri örnek olarak sunuluyor. Ayrıca ABD ve İsrail’in, “Rusya’nın bölgedeki bazı stratejik ve ekonomik kazançlarını kabul edeceği” vurgulanıyor. “Uluslararası finans kuruluşlarının Rusya’yı desteklemesinin teşvik edileceği” de belirtiliyor. İsrail’in son kozunun Ukrayna’nın yeni cumhurbaşkanı olması beklenen Yahudi kökenli komedyen Vladimir Zelensky olduğu ifade ediliyor. İsrail’in Ukrayna ile olan özel ilişkilerinin bu seçimle birlikte daha da iyileşeceğine kesin gözüyle bakılıyor. Ukrayna’da Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu 21 Nisan 2019’da yapılacak. Zelensky’nin büyük bir sürpriz yaşanmadığı takdirde rahat bir şekilde seçileceği görülüyor.SONUÇ VE DEĞERLENDİRMERusya ile İsrail arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı bir yol izliyor. İsrail, elindeki her türlü kozu kullanarak Rusya’yı İsrail çıkarlarına uyumlu bir çizgiye getirmek istiyor. Şimdiye dek İsrail, Suriye içinde yaptığı askeri faaliyetlerle Rusya için ayrıcalıklı bir ülke olduğu izlenimi uyandırdı. Ancak Netanyahu’nun son talepleri Rusya’yı Batı Asya’da kırılgan bir duruma düşürür. Kudüs ve Golan Tepeleri konusundaki en küçük tereddüt bölgede büyük tepki toplar. BM tarafından Golan’ı haksız yere işgal etmekle suçlanan zorba bir ülkeye karşı uygulanan denge politikaları günün birinde mutlaka sorgulanır. Büyük bir devlet olan Rusya ve usta bir jeopolitik oyuncu olan Putin’in, Netanyahu’nun bu ucuz oyunlarına teslim olacağına ihtimal bile vermiyorum. Netanyahu aradığını bulamayacaktır. Çözüm için anahtar, ABD ve İsrail’in de tespit ettiği gibi Türkiye, Rusya, İran ve Suriye’nin kenetlenmesidir.

Yazının Devamı

Değişen dünyayı kavramak

Dünya sadece jeopolitik, siyaset ve strateji alanlarında değil, yaşamın neredeyse her alanında büyük değişimlere sahne oluyor. Bu değişim ve dönüşümü kavrayanlar siyasette öne çıkmaya, yeni siyasi oluşumlar güçlenmeye başladı. Geleneksel tüketim alışkanlıkları tepeden tırnağa değişiyor. Özellikle 18-35 yaşları arasındaki kesimin davranışları belirgin ölçüde farklılaşıyor. Dünyaya başka bir açıdan bakan yeni bir kesim belki geleceğimizi de şekillendirecek...

YENİ BİR EKONOMİK YAKLAŞIMBu kesim sosyal sorumluluk projelerinde görev üstlenmeyi benimsiyor. Çok hızlı öğreniyor ve bilgilerini yaptıkları işlere mükemmel düzeyde yansıtıyor. Kariyer planlaması onlar için vazgeçilmez bir uğraş alanı! Bu nedenle üst kademelere tırmanabilecekleri ve yeteneklerini sergileyebilecekleri işkollarını tercih ediyorlar. Günlük mesai ile sınırlanan işler onlara cazip gelmiyor. Bu çerçevede çokuluslu şirketler ya da çeşitli ülkelerde çalışma alanları olan firmalar onlar için bir cazibe merkezi niteliğinde! Konut alarak ömür boyu ev kredisi ödemek istemiyorlar. Kiralamayı bir özgürlük olarak algılıyorlar. Pahalı arabalar alıp uzun süre borç ödemekten kaçınıyorlar. Bisiklet ve motosikleti daha fazla tercih ediyorlar. Metro sistemlerini yaygın olarak kullanıyorlar. Çevreye ve insan haklarına son kerte duyarlı bu kesim hayvanların korunup kollanmasına da özel bir önem atfediyor. Dünya vatandaşı olmayı hedefleyen bu kesim dinlere ve ideolojilere uzak duruyor.

Yazının Devamı

Örgütsüz mücadele olmaz!

Hizmet-Cemaat tartışmalarının ülke gündemini işgal ettiği bir dönemde bir milletvekili ilginç bir demeç verdi: “TSK içindeki cemaatçilerin oranı yüzde onu geçmez!” Doğal olarak bu açıklama geniş bir tartışma başlattı... Lehte ve aleyhte açıklamaların ardı arkası kesilmedi! Karşılıklı suçlamalar hiç eksik olmadı. Demecin ruhuna baktığımızda, “Endişeye gerek yok; ancak yüzde onu buluyorlar!” anlamı çıkıyordu. Açıklamanın amacı ne olursa olsun, “yüzde on ne yapar, ne yapamaz!” konusunu mercek altına almalıyız. Çünkü örgüt ciddi bir sözcük ve tedbir alınmadığı takdirde gelecekte de sızdığı alanlarda büyük bir etki yaratır.

ÖRGÜT KUVVET ÇARPANIDIR!Bir konunun altına çizmeliyiz. Örgüt kuvvet çarpanı etkisi yaratır. Az sayı ile büyük gürültü koparır. Küçük bir örgüt bile uygun koşullar oluştuğunda bütün dengeleri alt üst eder. Örgütlü 10 kişi, örgütsüz 100 kişiden daha güçlüdür! Ayrıca bu örgüt gizli ise gücü daha da artar; 500 kişiye bedel olur... Çünkü gizlilik tek başına bir silahtır. Nükleer silah atabilen bir denizaltı ile bir ülkeyi tehdit edebilirsiniz. Denizaltının bu gücünün kaynağı gizliliktir.10 kişilik gizli bir örgüt 500 kişinin içine serbestçe dağılarak bütün sinir merkezlerini denetim altında tutar... Hiyerarşik bir yapı varsa ve örgüt bu sistem içinde kilit kadroları ele geçirmişse, çarkı kendi çıkarlarına göre döndürür! Kendisine karşı olanları tasfiye eder; hedefe konulanlara bedel ödetir. Ekonomik kaynaklara kolaylıkla erişir. Gizli bilgilere ulaşması hiç de zor olmaz!

Yazının Devamı