Tarık Tekgözli

tarikaydinlik@gmail.com

Son Yazıları

Sendikalı ol, asgari ücretten kurtul!

Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş, yeni asgari ücret açıklanır açıklanmaz belli kesimlerce yine hedefe kondu. Yine diyorum çünkü Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, son bir yıldır birçok kez hedef alındı. Anımsayacağınız üzere; geçen yılki asgari ücret görüşmelerinde Fransa’da başlayan “sarı yelek” eylemlerini hatırlatarak “Böyle ne kadar gider?” uyarısında bulununca “provokatör”lükle suçlanmıştı. Geçen yıl ağustos ayında imzalanan “kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü” sonrasında da Türk-İş tabiri caizse çarmıha gerilmişti.

ORGANİZE İŞ Mİ?

Yazının Devamı

Kenetlenen Türk-İş’e doğru

Türk-İş 23. Olağan Genel Kurulu’nda önceki gün tarihi bir an yaşandı. Hatırlanacağı üzere Tekgıda-İş Sendikası, haziran ayında yapılan genel kurulda Türk-İş’ten ayrılma yetkisini genel yönetim kuruluna vermişti. Türk-İş kongresinde yapılacak eleştirilerden sonra sendikanın konfederasyondan ayrılacağı düşünülüyordu. Özelikle konfederasyonun genel kurul gündemine "Tekgıda-İş Sendikası üyelik durumunun görüşülmesi ve karara bağlanması" maddesi eklenince "Tamam bu iş bitti" sesleri duyulmaya başlanmıştı.

BEKLENMEDİK GELİŞME

Yazının Devamı

Asgari ücret ve güç savaşı

İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2020 yılında geçerli olacak asgari ücret tutarını belirlemek için ilk toplantısını yarın yapacak. Komisyonda işçi tarafını temsil edecek olan Türk-İş Konfederasyonu henüz teklifini açıklamadı. Ancak Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, geçen perşembe günü bir soruya verdiği yanıtta 2 bin 578 TL olan yaşam maliyetinin altında hiçbir şeyi oturup konuşmayacaklarının altını çizdi. Konfederasyon ayrıca asgari ücretle ilgili Hak-İş ve DİSK’in de görüşünü alacaklarını ve süreci birlikte yürüteceklerini kamuoyuna duyurdu. Bu ortaklaşmanın, komisyon bileşenlerini nasıl etkileyeceğini yaşayarak göreceğiz. Ama ekonomik kriz koşullarında olduğumuzu dikkate alırsak, üçlü bir yapıdan oluşan komisyonda işveren kesiminin, işçi tarafının teklifine sıcak bakmayacağını şimdiden öngörebiliriz. Dolayısıyla komisyonda hükümetin tutumu belirleyici olacak. Hükümet kanadının uzlaşabileceği asgari ücret tutarını aşağı yukarı tahmin edebilmek için 2020-2022 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı’na (YEP) göz atmakta yarar var.

ÜCRETLERDE ‘IMF DÖNEMİ’ RİSKİEmperyalist-kapitalist sistemin sömürü araçlarından biri olan Uluslararası Para Fonu (IMF), Türkiye’de ücretlere yaşanan değil hedeflenen enflasyona göre zam yapılmasını önermişti. Keza 4 Ekim tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Yeni Ekonomi Programı’nda "kamunun yönlendirdiği bazı fiyat ve ücretlerde geçmiş enflasyon yerine YEP enflasyon hedeflerine göre ayarlamalar yapılacağı" ifadeleri yer aldı. Programda 2019 yılı enflasyon tahmini yüzde 12, 2020 yılı enflasyon hedefi ise yüzde 8.5 olarak açıklandı. Buna göre 2019 yılı enflasyon tahminini esas aldığımızda net asgari ücretin 2 bin 263 TL’ye; 2020 yılı enflasyon hedefini esas aldığımızda ise net asgari ücretin 2 bin 193 TL’ye çıkacağını ve hükümetin bu artışlara sıcak bakacağını söyleyebiliriz. Ancak Türk-İş’in "Yaşam maliyetinin altında hiçbir şeyi oturup konuşmayız" ifadelerini dikkate aldığımızda hedeflenen enflasyon oranındaki artışlara işçi tarafının sıcak bakmayacağını anlıyoruz. O halde hükümetin işçi tarafının teklifine onay vermesi için "ikna edilmesi" seçeneği ile karşı karşıya kalıyoruz. Takdir edersiniz ki rica ve minnetle bu işlerin olmayacağı biliniyor. Peki ne yapmalı?

Yazının Devamı

Bermuda şeytan beşgeni

2018 Ağustos ayından bu yana giderek derinleşen ekonomik krize ne yazık ki çözüm üretilemedi. Türk lirasında yaşanan değer kaybı, faiz oranlarının yükselmesi, girdi maliyetlerinin artması birçok sektörü olumsuz etkiledi. İşverenler ekmek teknelerini koruma, çalışanlar da işsiz kalmama derdine düştü. İşverenler krize karşı kendilerince “önlem” almaya çalıştı. Kimi vardiya sayılarını düşürdü, kimi fazla mesaileri kaldırdı, kimi haftalık çalışma sürelerini azaltarak çözüm aramaya çalıştı. Kimi de çalışanlarını ya ücretsiz izne gönderdi ya da işten çıkardı. Bu adımlar da çare olmayınca fabrikanın kapısına kilit vuranlar oldu. Tüm bunlar yaşanırken Hükümet de istihdam seferberliği projeleri ve teşviklerle yaraya merhem olmaya çalıştı ama çare olamadı. Kötü gidişat verilere yansıdı. Geniş tanımlı işsiz sayısı son bir yılda (Temmuz 2018-Temmuz 2019) 1 milyon 54 bin artışla 7 milyon 364 bine ulaştı. Bir yandan elektriğe, suya ve temel gıda maddelerine zam üstüne zam yapılırken diğer yandan da ek vergi ve zorunlu tasarruf paketleriyle kaynak yaratmanın, esnek çalışma biçimiyle girdi maliyetlerini aşağı çekmenin peşine düşüldü. Ne yazık ki krizin yükünün emekçilerin sırtına yıkıldığı/yıkılmak istendiği bir sürecin içine girildi.

İSTİHDAMDAKİ ŞER: ESNEK ÇALIŞMACumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay geçen hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda yaptığı sunumda esnek çalışma olanaklarının artırılacağını duyurdu. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol da geçen salı günü yaptığı yazılı açıklamada bu yöndeki adımları memnuniyetle karşıladıklarını, esnek çalışma hükümlerine işlerlik kazandırılmasının uzun süredir TİSK’in talepleri arasında yer aldığına dikkati çekti. Akkol açıklamasında, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olan işsizlikle etkin ve sürdürülebilir mücadele için esnek çalışma modellerinin yaygın uygulanmasının şart olduğunu ileri sürdü. Katı istihdam politikalarının istihdamı, tüketimi ve verimliliği azalttığı iddiasında bulunan Akkol, esnek işgücü piyasasının ülkelerin rekabet gücünü artırdığını savundu. TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Akkol, çalışanların mevcut haklarına dokunulmasını istediği şu beş talepte bulundu:-Belirli süreli iş sözleşmelerinin yapılmasında objektif koşul aranmamalı ve üst üste yenilenebilmesine imkan tanınmalı.-Deneme süresi bireysel iş sözleşmeleri ile alt ay, toplu iş sözleşmeleri ile en az 12 ay olarak düzenlenebilmeli.-Denkleştirme süresi en az dört aya uzatılmalı ve işçinin onayı koşulu kaldırılmalıdır. Toplu iş sözleşmeleri ile en az altı ay olarak kararlaştırılabilmesinin önü açılmalı.-Özel istihdam büroları aracılığıyla kurulan ödünç iş ilişkisi uygulamasındaki süre ve konu sınırlamaları kaldırılmalı.-Telafi çalışma süresi altı aya çıkartılmalı, işçi onayı aranmamalı, çalışılmayan cumartesi günlerinde telafi çalışması yaptırılabilmeli.

Yazının Devamı

Sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı hayat kurtarır!

İş kazaları; her ne kadar duyarsız kalsak da görmezlikten gelsek de ülkemizin en önemli sorunlarının başında geliyor. İşyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları sağlanmadığı için tehlikeler ciddi risk oluşturuyor. Mali giderlerden kaçınmak adına "Bir şey olmaz" diyerek gerekli önlemleri almayan bazı işverenlerin bu tutumu, ne yazık ki çalışanların "yaşam hakkı"nı tehdit ediyor. Her ne kadar çalışanların sağlığını ve güvenliğini sağlamak için 2012 yılında İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu çıkarılsa da işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları henüz sağlanmış değil. Öyle ki; bu yılın ilk sekiz ayında en az 1174 emekçi iş kazaları sonucu hayata kaybetti. Tabii sağlıklı ve güvenli çalışma koşullarını da bir kanunla sağlamak mümkün değil. Bu noktada yasa koyucu devlete, asli sorumlu işverene ve yaşam hakkı tehdit altında olan çalışana büyük görevler düşüyor.

SIKI DENETİM, CAYDIRICI YAPTIRIM

Yazının Devamı

Kamu sözleşmesinde çarpıtmalar ve gerçekler

Türk-İş Konfederasyonu ile hükümet arasında imzalanan kamu toplu iş sözleşmeleri çerçeve anlaşma protokolü tartışmalara neden oldu. İmza atılan protokole dair sosyal medya platformlarında çeşitli çarpıtmalar yapılırken Türk-İş ve Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay hedef tahtasına oturtuldu. Özelikle Türk-İş Genel Başkanı Atalay’ın, Çalışma Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a doğru eğilerek “Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle” konuşması üzerinden bir algı operasyonu yürütülmesi dikkat çekti. Yazıda, söz konusu çarpıtmalara ve işçi tarafının elini zayıflatan mevzuata değinmekle kalmayıp pusuya yatmışcasına bir anda ortaya çıkıp Türk-İş’i topa tutan sendikalara ve üzerine düşeni yapmayan emekçilere dair de söyleyeceklerim olacak.

Tabii en sonda söyleyeceğimi en başta ifade etmiş olayım. İmzalanan protokolün iyi olduğunu iddia etmediğim gibi kötü olduğunu da söylemiyorum. “Hem iyi değil hem kötü değil diyorsun böyle şey olur mu?” diyorsanız, lütfen okuyun. Hadi başlayalım...

Yazının Devamı

Maaşı ödenmeyen çalışanların bilinmeyen hakkı!

Biz çalışanların sorunları bitmek bilmiyor. Hele ağustos ayından bu yana derinleşen ekonomik krizle birlikte sorunlarımız daha da arttı. Küçülmeye giden, konkordato ilan eden “şirket enkazları”nın altında kalan yine biz çalışanlar oluyoruz. Kimimizin ya yıllık izinleri zorunlu olarak kullandırılıyor ya ücretsiz izne gönderiliyoruz ya ücretlerimizin ödemeleri geciktiriliyor ya da kapının önüne konuyoruz. Gerçekten de çaresizlik içinde bu yollara başvuran işverenler olsa da ekonomik krizi “bahane” ederek mevcut haklarımızı tırpanlamaya çalışan “aç göz” patronların olduğunu da çok iyi biliyoruz. Peki bu uygulamalara karşı yasalarda biz çalışanları koruyan maddeler yok mu? Tabii ki var. İşte bu yazıda o maddelerden birine değineceğim.O SÜREYE DİKKAT EDİNÜcreti-maaşı gününde ödenmeyen çalışanların belirli koşulların oluşması durumunda işverene yönelik yaptırımları mevcut. Yasadan doğan bu hak çalışanlar tarafından pek bilinmez. Hakkın sadece 4857 sayılı İş Kanunu'na tabi çalışanları ilgilendirdiğini de belirtmeden geçmeyelim. Yasanın 34'üncü maddesine göre; çalışanların ücretlerin gününde ödenmemesine karşı iş durdurma hakkı var. Ancak bu hakkın yerine getirilebilmesi için ödeme günü üzerinden en az 20 gün geçmesi gerekiyor. Yani ödeme tarihinden itibaren 21 gün sonra çalışmaktan kaçınma hakkınızı kullanabilirsiniz, bu yasaldır. Ancak burada dikkat etmeniz gereken birkaç nokta daha var. İş sözleşmesindeki ödeme tarihi ile işyerinizdeki ödeme tarihi farklı olabilir. İş sözleşmesindeki veya toplu iş sözleşmesindeki ödeme tarihini dikkate alarak bu hakkı kullanmanızda fayda var. Bir de işten kaçınma hakkınızı işyerinize giderek kullanmanız gerekiyor. Aksi takdirde üst üstte devamsızlık yapmanız nedeniyle işten atılmanıza hukuki dayanak yaratmış olabilirsiniz. SİZİ İŞTEN ÇIKARAMAZİşten kaçınma hakkını kullandığınız için işvereniniz çalışmadığınızdan dolayı iş sözleşmenizi feshedemez, yerinize başka birini alamaz ve işlerinizi başkalarına yaptıramaz. Ayrıca gününde ödenmeyen ücretler için işvereninizden gecikme faizi talebinde bulunabilirsiniz. Eğer aksi bir durum söz konusu olur, işvereniniz çalışmadığınızdan dolayı iş sözleşmenizi feshederse korkmayın. Bu haksız fesihe girer ve hukuki sürecin sonunda kazanan taraf siz olursunuz.YAZILI BİLDİRİMDE BULUNUNHer çalışanın iş görme borcunu yerine getirmekten kaçınma hakkını kullanmadan önce kendi adına işverene yazılı olarak bildirimde bulunmasında yarar olacağını düşünüyorum. Bunun için dilekçenize “Ücretim ödenmediği için 4857 sayılı İş Kanunu’nun 34'üncü maddesinde belirtilen hakkımı kullanıyorum” diye yazmanız yeterli olur. Bunu yaparak yasalardan doğan haklarınızı bildiğinizi ve yaptırımınızın bir hukuki dayanağı olduğunu işverene göstermiş olursunuz. Hatta eyleme geçmeden ücretlerinizin yatmasına bile neden olabilirsiniz. Ayrıca herhangi bir haksız işten çıkarma söz konusu olması durumunda yargı aşamasında elinizi güçlendirecek emarelerin olması hiç de kötü olmaz.SADECE 'MAAŞ' İÇİN DEĞİLİşten kaçınma hakkınız, halk diliyle ifade edecek olursak sadece “maaş”ınızın ödenmemesi durumunda kullanabilmenizle sınırlı değil. “Ücret”, İş Kanunu'nda geniş anlamda tanımlanmış. O nedenle ücret niteliğinde olan ve devamlılık gösteren prim, ikramiye, fazla çalışma ücreti gibi ödemeler de “ücret” kapsamında değerlendirilir. Bunların da ödenmemesi durumunda -koşullar oluşmuşsa eğer- işten kaçınma hakkınızı kullanabilirsiniz. Yargıtay 7'inci Hukuk Dairesi de kararında, prim ödemelerinin yirmi gün ve daha fazla süreyle ödenmemiş olması halinde, işçinin İş Kanunu'nun 34’üncü maddesine göre iş görmekten kaçınma hakkı olduğunu belirtmiştir.

Yazının Devamı