23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ara Güler o 'solcular'dan bin kez daha Türk idi

Hüseyin Vodinalı

Hüseyin Vodinalı

Eski Yazar

A+ A-

Ara Güler dünya üzerindeki en iyi 7 klasik fotoğraf sanatçısından biriydi.

Ama o kendini hep foto muhabiri olarak gördü.

Çünkü onun asıl yapmaya çalıştığı şey, bir sanat eseri ortaya çıkarmaktan ziyade, tarihe bizzat tanıklık etmek ve geleceğe o delili bırakmaktı.

1986’da TRT’de Doğan Hızlan’a da aynı şeyi söylüyordu. “Ben ölüp gideceğim ama 3000 sene sonra benim çektiğim fotoğrafa bakıp ‘ha o zaman böyle böyle’ oluyormuş diyecekler” demişti.

Onun için bu daha da önemliydi.

Onun, Erdoğan veya iftar fotoğrafı çekmesini iktidara yaranmak olarak görenler Ara’nın aslında tarihin fotoğrafını çektiğinin farkında olmayanlardı.

3 bin yıl sonra bakanlar Ara’nın objektifinden tarihi görecekti.

Ama bal gibi de büyük bir sanatçıydı.

Çektiği fotoğraflar birer sanat eseriydi kendi kabul etmese de.

Filozof da denebilirdi hatta.

Şimdi öldükten sonra arkasından bazı malum sol liberal batıcı filan sözde aydın çevreler, ‘Ara Güler aslında Aram Güleryan’dı. Ama baskılar yüzünden adını Ara Güler diye söylüyordu” diye klasik bir dezenformasyon kampanyası başlattılar.

Onlar Hrant Dink'in ardından yaptıkları gibi, Ermeni aydın ve sanatçıların ‘ölüsünü’ severler.

Çünkü ölmüş adam çıkıp kendini anlatamaz, bunları yalanlayamaz.

Ara Güler tam bir Cumhuriyet Ailesi çocuğuydu.

Babası Çanakkale gazisiydi.

Gazeteci-yazar Nezih Tavlaş, usta ile uzun bir zaman geçirip hem belgeselini çekti (Ümran Safter ile) hem de kitabını yazdı.

Aynı çevreler 2015 yapımı, bizzat Ara Güler’in anlatımından oluşan “İstanbul’un Gözü” isimli belgeseli İstanbul Film Festivali’ne kabul etmemişti.

Ara Güler’i 87 yaşında ağlatmışlar, ona “Benim için buruk bir duygunun kaynağı olmuştur” dedirtmişlerdi.

Nezih Tavlaş’ın 2007’de yayımlanan “Foto Muhabiri Ara Güler” kitabında, usta hayatını anlatmış, isim konusunu da açıklığa kavuşturmuştu.

Kitabın ilk sayfasında hem de:

“1928 yılı ağustos ayının sıcak günleri...

Doğum heyecanıyla sabahlara kadar gözünü kırpmayan Mustafa Kemal’in hayatını adadığı, üzerine titrediği Türkiye

Cumhuriyeti’nin yeni bir bebeği oluyordu.

Gazi bu sevinçli haberi, 1928 yılı ağustos ayının dokuzu perşembe gecesi İstanbul Gülhane Parkı’nda halkla paylaştı:

“Arkadaşlar: güzel dilimizi ifade etmek için yeni harfleri kabul ediyoruz.”

Yeni bir alfabeye kavuşan Cumhuriyet’in yaşadığı doğum telaşı, bundan tam bir hafta sonra ağustosun on altısında Derderyan ailesinin Taksim Talimhane’deki evine taşınmıştı.

Evde ebe yardımıyla dünyaya gelen bebeğe Ara ismi konuldu. Bebeğin adını aldığı Ara Geghetsik, tarihte “Yakışıklı Ara”

olarak da bilinen talihsiz Ararat kralıydı. Babil’in şehvetli kraliçesi Semiramis’in evli barklı olmasına aldırmadan göz diktiği Ara Geghetsik, çoluk çocuk sahibi olduğu için bu teklifi reddetmesinin bedelini hayatıyla ödemişti.

Bebek göbek adını da Şebinkarahisarlı dedesi Mıgırdıç’tan aldı.

AİLENİN YENİ ADI

Eczacı Dacat Bey 1934 yılında çıkarılan Soyadı Kanunu ile nüfus kâğıdının “Aile ismi, yani lakap ve şöhreti” hanesinde yazılı olan “Keşişoğullarından” ibaresinin üzerini çizdirip Güler yazdırdı. “Panosyan & D. Derderyan Ecza Deposu” yazılı antetli kâğıtlar ile Dacat Derderyan yazılı kartvizitleri de rafa kaldırdı.

Bu değişiklikten babasının arada bir kendisine yardım etmesi için eczaneye götürdüğü küçük Ara da nasibini almış, artık okul kayıtlarında ve eve getirdiği karnesinin üzerinde Mıgırdıç Ara Güler yazılmaya başlanmıştı.”

O hiç bir zaman zorla Ara Güler olmamış, Hrant Dink gibi hep bu toprakların çocuğu olmuştu.

Pek çok ezik Türkten daha Türk bir Ermeni idi.

Bununla da hep gurur duydu.

Yine Foto Muhabiri Ara Güler isimli kitapla bitirelim yazıyı:

“Dacat Bey’in (Ara Güler’in babası) Eczacı Mektebi’ndeki en yakın arkadaşı Süleyman Ferit Eczacıbaşı’ydı. Okulu bitirip de üzerindeki Osmanlı

tuğrasıyla bir fermanı andıran eczacılık şahadetnamesini aldıktan sonra Çanakkale Savaşı’na katıldı. Sıhhiye bölüğünde görev

alan Dacat Bey iki kez bacağından yaralanmıştı.

“Babam bazen çevresinde ‘Siz Ermenisiniz’ filan muhabbeti

döndüğünde kızıp küfürü bastıktan sonra ‘Sizin babanız nalbantlık yaparken ben Çanakkale’de harpteydim. Bu vatan için

Çanakkale’de kan döktüm, gazi oldum, peki sen ne halt yedin’

diye gururla çıkışırdı.”

O tanzimat aydınları, batı hayranı aydıncıklar, liboşlar keşke Ara Güler’in yüzde biri kadar Türk olsalardı.

Böyle ucuz Aram Güleryan gibi kepazeliklerden medet ummazlardı.