23 Aralık 2024 Pazartesi
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Halil İnalcık’la Osmanlı’da çöküşün nedenleri: 17. Yüzyılda şeyhler idarede ve siyasette söz sahibi oldular

Halil İnalcık’la Osmanlı’da çöküşün nedenleri: 17. Yüzyılda şeyhler idarede ve siyasette söz sahibi oldular
A+ A-


Osmanlı tarihinin Türkiye’ve dünyada duayeni olarak kabul edilen Prof. Dr. Halil İnalcık’la dün başladığımız röportajımıza bugün devam ediyoruz.
- Geleneksel tarihlerde çöküşün başlamasını özellikle devlette Fâtih geleneğinin zayıflamasına bağlıyorsunuz, değil mi?
III. Murat, III. Mehmed de II. Selim gibi işret meclislerine düşkün genç adamlar. Kendilerini şehzadelikte alıştıkları hayattan kurtaramıyorlar. İşret meclisi vs. III. Murat gevşek bir padişah. Bir şeyhe bağlı. Dönemin sultanları, şeyhlerin duasıyla bu dünyada ve öteki dünyada saadete erişeceklerine inanırlar. 17. yüzyılda bunların örnekleri çoktur. Şeyhlerin bazıları samimi, bazıları hilekâr. Sultanların yanına nüfuz edip iktidarına ortak oluyorlar.
Fâtih döneminde bir Osman Baba vardı. Fâtih onu bertaraf etmek istedi. Osman Baba’nın Tanrı ile doğrudan ilişki kurabileceğine inanılıyordu. Azizlerin keşifleri Tanrı’dandır inancı vardı. 17. yüzyılda şeyhler kutsal kişiler sıfatıyla idarede ve siyasette söz sahibi oldular.
‘ZİHNİYET TARİHİ YAZMAK LAZIM’
- Çok yakınlarında bulunan danışmanlarının profili de değişiyor bu dönemde.
Bir zihniyet tarihi yazmak lazım. Zannediyoruz ki, Sultanlar, vezirler mantıklı düşünen insanlardır. Saray-i Hümâyûn’da sultan ve daha sonra valide sultanların sahneye çıkmasıyla çözülme başlıyor. 17. yüzyılda dervişler, müneccimler iktidarı yönelten insanlar oldular.
- Valide sultanların devlette bir güç olarak ortaya çıkması da bütün bu yeni profille bağlantılı olmalı aslında.
Şimdi üzerinde durduğumuz nokta, Tanrı’dan gelen mutlak iktidarın sultanların elinden nasıl kayıp gittiğidir. Kendilerini işret meclislerinden ayıramayan, şeyhlere tabi sultanlar döneminde iktidara Valide Sultanlar ortak oluyor. Cariyelerle, şeyhlerle sultanın devlet idaresinde hükümdar otoritesini kullanmaz hale getirdiler. O zaman valideler, fiilen bu otoriteye ortak oldular.
İktidara ilk ortak olan Safiye Sultan’dır. Onunla valideler devri açılır. Safiye Sultan, Nurbanu Sultan, I. Ahmed’in baş hasekisi Kösem Sultan, Turhan Sultan fiilen iktidar sahibi oldular. Kösem akıllı, becerikli bir kadın. Cariyenin ya da bir şeyhin tavsiyesiyle veziriazamlar atanmaya başlandı.
‘TİMAR VE ZEÂMETLER CARİYELERE VERİLMEYE BAŞLANIYOR’
- Ya çocuk sultanlar?
I. Ahmed’den itibaren tahta geçen sultanlar çocuk veya genç sultanlardır. Kösem, I. Ahmed’in baş hasekisi olarak yarım yüzyıl çocuklarını tahta geçirecek, gerçek iktidar sahibi olacaktır. Timar ve zeâmetler cariyelere verilmeye başlanıyor. Tabii sömürücü bir takım insanlar var, şair olsun şeyh olsun kendi menfaatleri için yaklaştıkları sultanın iktidarını istismar ediyorlar. I. Ahmed zamanında kötüye gidiş bürokratlarca ifade ediliyor. Onlar vâlide sultanları sevmezler. Fâtih ve Süleyman dönemi kanunları ve idare esasları terk olunmuştur.
RÜŞVET BİR MEVKİYE SAHİP OLMAK İÇİN TEK ARAÇ HALİNE GELİYOR
- Sistemde çok yönlü bir yozlaşma var...
Devletin gelirleri dumura uğruyor. Şahsi masraflar için yağma ediliyor. Mesela timar sistemi için şu örneği verdik: timar ve zeamatler cenk adamı sipahilerden çok saray adamları ve paşa hizmetlilerine veriliyor. Diğer hususlarda da böyle.
Osmanlı’nın iltizam sistemi vardı. Maliye’de uygulanan bir usuldü. Mültezim mesela her 3 ayda bir tahsil ettiği parayı getirip hazineye teslim ederdi. Bu devirde birisi iltizamı üzerine alıyor, hayatı boyunca o iltizamı istismar ediyor. Maliye’de, vergi tahsilatı saray sipahilerinin tekeline geçiyor. İktidar ve gelir, kişisel menfaatler için kullanılıyor. Rüşvet bir mevkie sahip olmak için yegâne vasıta haline geliyor.
‘ÇÖKÜŞTE 1584 ENFLASYONUNUN BÜYÜK PAYI VARDIR’
- Bir de Avrupa’da özellikle de İspanya’da başlayan mâlî bir bozulma depreminin artçıları yaşanıyor Osmanlı’da, değil mi?
Evet. Bu bozuluş “tagayyür ve fesad” devri söz konusu olduğunda samimi bürokratlar örneğin Maliye kaleminden Selâniki’nin yazdıkları önemli. Vakanüvisler arasında ilk defa idarenin nasıl yozlaştığını açıklar Selâniki. Kendisi Maliye kaleminden olduğu için bütün usulsüzlükleri yakından biliyor. Büyük bir değişim olduğunun farkında.
Tam bu sıralarda, 1584’te bütün Osmanlı ekonomisini ve vergi sistemini alt üst eden bir değişim oluyor. Batı’dan gelen ucuz gümüş, para sistemi bozuyor. Enflasyon başlıyor. Askerin maaşının yarısı elden gidince isyanlar başlıyor. Bozuluş devrinde 1584 enflasyonunun büyük bir payı vardır. Sipahi ve yeniçeri isyanları, akça tağşişleriyle başlıyor. Bir eski sağ akça 8 yeni akçaya geçiyor. Dönemin kargaşasının bir temel özelliği burada aranmalıdır.
Yeniçeri, sipahi isyanları başlıyor bu devirde. Ocakların bu hoşnutsuzluğunu Valide Sultanlar, mazul vezirler iktidar için kullanmaya başlıyorlar. Siyasetin en önemli konularından biri askeri ocakların hoşnutsuzluğu.
OSMANLI TARİHİMİZ HURAFELERLE DOLUDUR
- II. Selim’in Kıbrıs fethine çıkma sebeplerine dair çeşitli saptırılmış bilgiler var tarihimizde. İlginç bir şekilde bu söylentiler dönemin Batı kaynaklarına kadar ulaşmış ve hatta orada da neşredilmiş.
Maalesef bizim Osmanlı tarihimiz hurafelerle doludur ve o hurafelere karşı düzeltme yaptığımız zaman genelde kabul görmez. Sözde mültezim Yasef Nassi (Dom Joao Migas Mendes) Kıbrıs şarabını övmüş, “Kıbrıs şarabı hiçbir yerde yoktur” demiş de bunun üzerine Selim adanın fethine karar vermiş. Yasef Nassi, Ege’deki şarap iltizamını almıştı. Başka kimse haricen şarap satamazdı. Onun Lehistan’a bin fıçı şarap gönderdiğini biliyoruz. Bundan tevatür olarak sözde şarap için Kıbrıs’ı fethetmişiz.
Hâlbuki Mısır ve Ege Osmanlı’da. Rodos fethedilmiş. Rodos, Mısır ile İstanbul arasındaki trafiği kontrol eden bir adaydı. Kânûnî Belgrad’dan sonra ilk iş olarak orayı aldı. Rodos gibi Kıbrıs Venedik elinde. Mısır ile olan ilişkiyi tehdit ediyordu. Rodos gibi Kıbrıs’ın da alınması gerekli idi. Venedik gibi bir deniz devleti karşısında yüz bin kişilik bir orduyu bir donanma ile adaya götürmekte büyük bir risk var. Fakat donanmayla Lala Mustafa Paşa, orduyu Kıbrıs’a çıkarıyor.
‘KARŞILAŞTIRMALI KAYNAK ARAŞTIRMALARI YAPILMIYOR’
- Sizin detaylarıyla makalelerinizde anlattığınız bir mesele daha var bu “hurafe” dizisinden. Osmanlı’nın ilk defa Avrupa’ya geçiş olayı...
Karşılaştırmalı kaynak araştırmaları yapılmıyor bizde. Âşıkpaşazâde şöyle demiş, ya da Tâcüt-tevârih’de şöyle demiş, deniyor. Rumeli’yi fethetmek için mehtaplı bir günde sala 40 kişi koymuşuz, onlar Rumeli’ye geçmişler, fetih böyle başlamış. Böyle komik bir şey olur mu? Sarayda bunun tablosunu bile yapmışlar. 40 kişi ay ışığında Rumeli’yi fethe gidiyor! Aslında Düstûrnâme-i Enveri ve diğer Rum-Bizans ve Batı kaynakları karşılaştırmalı kullanılınca olay tüm ayrıntıları ile ortaya çıkıyor. Bunu Fransız âlimi Lemerle yaptı.
- Siz bölgede uzun araştırmalar da yaptınız, bütün bu yolu dolaştınız.
Güney Marmara denizinde Eski-Kemer antik bir şehirdir, orada Osmanlıların bir donanması vardı. Güney Marmara’da Osmanlı donanmasının üssü Aydıncık ile beraber Kemer idi. Gemlik’ten başlayalım, Aydıncık’tan ileriye gidelim, Karamürsel’e daha ileride Kemer üssü. Rumeli fethi üzerinde sahili takip eden yol önemlidir. Kemer’den sonra yol Lapseki’ye iniyor. Lapseki’den Gelibolu’ya geçiş var.
Rumeli fâtihi Süleyman Paşa, Kemer’de 3 bin kişilik bir ordu hazırlamış, bunu karşı sahile, Bizanslıların tarafına sevk etmek için Cenevizliler ile anlaşıyor. 1352’de Ceneviz’e karşı Venedik, İspanya, Katanlar ve Bizans ittifakı var. Ceneviz, Osmanlı’ya yaklaştı. Çünkü Anadolu’dan donanması için erzak alıyordu. Bir ittifak gerçekleşti (1352). Osmanlı, Ceneviz donanmasını destekliyor her bakımdan. Ceneviz de o zaman gemileriyle Osmanlıların Rumeli’ye geçişini kolaylaştırıyor.
Ceneviz’e 1352’te kapitülasyon vermişiz. Aslında Osmanlı-Ceneviz askerî ittifakı var. 3 bin kişilik orduyu Ceneviz gemileri naklediyor. Süleyman Paşa, Ceneviz gemileri ile karşı sahile çıkıyor. Bolayır’ı fethediyor. Rumeli fethinde önemli olay, Bolayır’ın fethidir.
SOKOLLU’NUN TASFİYESİYLE FATİH GELENEĞİ YOK OLUYOR
II. Selim zamanında tecrübeli bir devlet adamı var: Sokollu Mehmed Paşa. Sarhoş sultanın yanında devleti aslında O, idare ediyor. Sokollu kendi iktidarını destekleyen bir grup hazırlamış. Tabii rakipleri var. Veziriazam’ın mutlak iktidarı kıskanılıyor. Sokollu’yu öldürtüyorlar. Sokollu bir suikastla bertaraf ediliyor. Sokollu’nun bertaraf edilmesiyle Fâtih’ten beri gelen gelenek tamamıyla yok olmaya yüz tutuyor.

Son Dakika Haberleri