21 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Aşkın şairi: Füruğ Ferruhzad

Ethem Gönenç

Ethem Gönenç

Eski Yazar

A+ A-

Aşkın şairi: Füruğ Ferruhzad - Resim : 1

Ah güzel Füruğ Ferruhzad ah! Daha hayatının baharında, 32 yaşında ışıklara yürünür mü be canım?
5 Ocak 1935’te Tahran’da doğmuşsun ve otoriter bir babanın yönettiği bir evde büyümüşsün. Zekân ve duyarlılığından dolayı ne ailenle ne de kendi yaşıtlarınla bağdaşamamış, babanın kütüphanesinde okuyarak geçirmişsin zamanını… Bu sayede İngilizce, Almanca ve İtalyancayı öğrenmişsin.
Aile baskısından kurtulmak için; daha 16 yaşındayken, senden iki kat yaşlı Perviz Şapur ile evlenmişsin. Evliliğinin ikinci yılında da “Kamyar”ı doğurmuşsun. Sonra boşanmış, ancak şeriat yasalarına göre oğlunu babasına verdiklerinden, onu bir daha hiç görememiş, hep hasretiyle yanmışsın.
17 yaşında, Roşenfekr Dergisi’nin baş editörü Nasir Hodayar ile ilişkini anlatan “Günah”, adlı şiirin dergide yayımlanmış ve sonrasında bu şiir yüzünden ailen seni reddetmiş, hayatın alt üst olmuş. Bu kahpe adam, tüm yaşadıklarınızı, hatta sevişmelerinizi dergide dizi olarak yayınlamış. Sen de üzüntüden kahrolup, intihara teşebbüs etmişsin.
Sonrasında, bu kez evli ve çocukları olan, film yapımcısı İbrahim Golestan’a âşık olmuşsun. Ölümüne kadar sürecek bu aşkla -seni ahlaksız bir kadın olarak yaftalamalarından korkmadan– bir taraftan arzulu aşk şiirleri yazarken, bir taraftan da belgesel filmler çekmişsin.
1967 yılında, otomobilinle giderken, çocukları taşıyan bir servis önüne çıkıvermiş. Sen ona çarpmamak için direksiyonu kırıp duvara vurmuş, araçtan dışarı fırladığından başını kaldırıma çarpmış ve kaldırıldığın hastanede yaşama veda edivermişsin. Kimse cenaze namazını bile kıldırmak istemediği için de cenazen iki gün bekletilmiş ve sonunda bir yazar namazını kıldırmış da defnedebilmişler seni…

ESERLERİN

Bu kısacık ömrüne; “Esir”, “Duvar”, “İsyan”, “Yeniden Doğuş” ve “İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına” adlı beş şiir kitabı ile belgeseller ve “Ev Karadır” adlı cüzzamlıları anlatan muhteşem filmi sığdırmışsın. Birçok ödüller almış, hatta UNESCO ve ünlü Bernardo Bertolucci, senin belgesel filmlerini yapmışlar.
İlk iki şiir kitabında; zamanının aşkla ilgili bütün değerlerini alt üst edip “Suçluluk ve korkuyla,” “Şehvetli arzular” arasında sıkışıp kalan kadınların duygularını yansıtmışsın.
Üçüncü şiir kitabın “İsyan”da, kutsal kitaplarda yer alan metinleri ve özellikle de insanın yaratılışını, şeytanın Allah’a karşı başkaldırmasını dizelere aktarmışsın.
İlk üç şiir kitabından tamamen farklı olan dördüncü şiir kitabında; hem senin kendi hayatındaki, hem de Çağdaş Fars Edebiyatındaki düşünceleri tüm derinlikleriyle işlemiş, sanatta yeni bir devreyi, yeni bir doğuşu anlatmışsın. Ölümünden sonra yayınlanan son eserinde ise, senin yalın ve özgün dilinle yazılmış olağanüstü şiirler var.
Sen isyankâr ruhlu ve kimseyi dinlemeyen bir kadın olarak başkaldırıp, şiirlerinle baskı ve zulüm altındaki İranlı kadınların sesi olmuşsun hayatın boyunca. Şiire kadın sesini, algısını, ruhunu katmışsın. Elbette şiirlerin, dönemin muhafazakâr çevrelerince eleştirilmiş ve ötekileştirilmiş. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, şiirlerininyasaklanmışlıklar çölünde birer vaha gibi durmasını engelleyememişler.
Ah IŞIK (Füruğ) ah! Hep aydınlat dünyayı emi!