22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ateizm, Bilimsel Sosyalizm, İslamiyet, Hazreti Muhammed, Ümmet ve Millet üzerine değinmeler

Doğu Perinçek

Doğu Perinçek

Gazete Yazarı

A+ A-

Yeni Akit gazetesinde köşe yazarı Mehmet Koçak’ın 20 Ekim 2018 günü yayımlanan yazısı geniş yankı buldu ve hâlâ tartışılıyor.
İNANÇLAR ÜZERİNDEN SİYASET YAPILMASINA KARŞIYIM
Sayın Mehmet Koçak’ın da belirttiği gibi, inançlar üzerinden siyaset yapılmasına ve dinin kullanılmasına karşıyım ve bu konuda hayatım boyunca mücadele ettim. Toplumumuzun aydınlanması için yazdığım kitaplar ve yazılar, bilim çevreleri yanında toplumsal harekette en çok başvurulan kaynaklar arasındadır ve uluslararası düzlemde yankı yaratmıştır.
ATEİST DEĞİLİM BİLİMSEL SOSYALİSTİM
Toplumumuzda Ateizm ile Tarihsel Materyalizm ve Bilimsel Sosyalizm birbirine karıştırılıyor.
Ateizm, Tanrıtanımazcılık anlamına gelir. Bir faaliyet ve propaganda olarak Tanrıtanımazlık için mücadele edenlere Ateist deniyor. Ben böyle bir felsefi ve siyasî akımın mensubu değilim. Hayatımın hiçbir döneminde Ateist olmadım. Hiçbir yazımda ve konuşmamda “Ateistim” demedim. Çünkü Ateist kimliği, benim dünya görüşümü ve mücadelemi tanımlamıyor. Bilimsel Sosyalistim, Ateist değilim.
Sosyalizm ve Kemalizm düşmanları, emekçi halktan yana olan bu devrimci akımları hep Allahsızlık ve dinsizlik olarak yansıtarak toplumu önyargılarla kendi denetimleri altında tutmaya çalışmışlardır. Oysa Bilimsel Sosyalizmi eylem kılavuzu olarak kabul eden Partiler, Marx ve Engels’ten beri Hıristiyan, Müslüman, Musevî, Budist veya herhangi bir inançtan insanlara partilerinin kapısını açık tutmuşlar, bu insanları kazanmaya çalışmışlar ve din ve mezhep eksenli bölünmelere karşı mücadele etmişlerdir.
MÜSLÜMAN TÜRK MİLLETİNİN MENSUBUYUM
Kimse bana inancımı sormamıştır, ancak gerektiği zaman her yerde açıkça dile getiririm: Büyük çoğunluğu Müslüman olan Türk Milletinin mensubuyum. Milletimin insanî değerleri benim de değerlerimdir. Sosyalizmi dinî inançlarla mücadele olarak anlayan görüş ve tavırları doğru bulmam. Mamak Cezaevinde 130 kişilik koğuşun sorumlusu olduğum zaman ve her yerde, inançlara karşı saygısızlığa izin vermemişimdir.
Yine sorulduğu zaman hep söylemişimdir. Çocukluğumda ve gençlik yıllarımda bayram namazlarına katılırdım. Bayram namazına arkadaşlarımla birlikte giderdim Orada toplum ile birlikte olmaktan mutluluk duyardım.
Cenaze namazlarında safa girerim. Büyük Hikâyecimiz, Arkadaşım Muzaffer Buyrukçu’nun cenazesinde cenaze namazına katılmam, basında olay haline getirilmişti. Kasıtlı olan propagandayı bir kenara bırakıyorum, önyargıları düzeltmek ise görevimizdir. O zaman da belirtmiştim, 12 Ağustos 1968 günü Türkiye’nin Bilimsel Sosyalist hareketinin önderlerinden, Atatürk’ün akrabası Reşat Fuat Baraner’in Şişli Camiinde kılınan cenaze namazında Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli ve Doğu Perinçek, o zamanki sosyalist hareketin önde gelenleri, hep birlikte namaza durduk ve fotoğraflarımız da yayınlandı. Mehmet Ali Aybar’ın, Mihri Belli’nin, Behice Boran’ın, Hasan Yalçın’ın, Suphi Karaman’ın ve diğer sosyalist önderlerin cenaze namazları herkesin katılımıyla kılınmıştır
Ancak Cuma namazlarına gitmiyorum. Kaldı ki, inançla ve ibadetle ilgili vecibelerin yerine getirilmesinin reklam konusu olmasını hiç kimse için doğru bulmam. Müslümanlık da bunu gerektirir.
ÜMMET MEDENİYET DEVRİMİNİN KAVRAMIDIR
Hazreti Muhammed’in Medeniyet Devrimini inceleyen yazılarımda hep vurguladım: Ümmet, medeniyet devriminin kavramıdır. Hazreti Muhammed, kervanların basılmasını ve kabilelerin birbirini yağmalamasını yasakladı, kabileler arası savaşlara son verdi, Arap Yarımadası’ndaki kabileleri birleştirdi. Böylece ticaret yollarının ve özel mülkiyetin güvenliğini sağladı ve kabile toplumundan çıkışta ekonominin gelişmenin en temel koşulunu yerine getirdi. En önemlisi bu büyük devrimi hukuka kavuşturarak ve devlet halinde örgütleyerek kurumlaştırdı.
Ümmet, bilindiği gibi Arapça “âm”, yani halk sözcüğünün çoğuludur, halklar anlamına geliyor. Ümmet, kabileleri birleştiren ve devlet nizamının kurulmasına hizmet eden içeriğiyle kabile toplumundan çıkışta devrimci bir rol oynamıştır.
Hz. Muhammed, tıpkı Çin, Yunan, Roma örneklerinde yaşandığı üzere ve Mao Dun (Mete), Bilge Kağan, Cengiz Han’ın başardıkları gibi ticaret medeniyetinin kurulmasına önderlik etti. Yazılarımda ve kitaplarımda kaynaklara dayanarak açıkladım, Atatürk de bu olayı çok iyi saptamıştır.
İSLAMİYETİN TÜRK TARİHİNDEKİ İLERİCİ ROLÜ
Ne yazık ki, Atatürkçülüğü İslam karşıtlığı sanan kimi yüzeysel ve bilgisiz kimseler, Türklerin İslamiyet’i kabul etmesinden yakınırlar ve bu olayı gericileşme olarak görürler. Çok yanlış, Türklerin İslamiyeti kabul etmesi, o çağdaki Medeniyet Devriminin hukukunu, değerlerini ve kurumlarını oluşturmak açısından çok önemli bir gelişmedir. Karahanlı, Selçuklu, Gazneli, Altınordu, Kırım Hanlığı, Memluk ve Osmanlı imparatorlukları bu ideolojik atılımla dünya ölçeğinde önemli medeniyetler kurdular.
“Orhun Yazıtları”nda anlatılan kabile toplulukları arasındaki savaşları hatırlayınız. Türk bodunu Türgişleri basıyor. Dokuz Oğuzlar, Karluklar, Otuz Tatarlar, On Oklar vb, birbirlerini basıyorlar, birbirlerinin koyun ve at sürülerini yağmalıyor, çocuklarını ve kadınlarını götürüp kul ve cariye yapıyorlar. Devletlerin ve imparatorlukların kurulması, zenginlik biriktirmenin gerektirdiği nizamı ve barışı sağlayarak, o yağma dönemine son veriyor. O çağda İslamiyet, birbirini basan kabile toplulukları arasındaki düşmanlığa son verdi ve onları aynı nizamda birleştirdi.
GÜNÜMÜZDE İLERLEMENİN İTİCİ GÜCÜ ÜMMET DEĞİL MİLLETTİR
Ümmetin kabile toplumundan devlete ve dolayısıyla ticaret medeniyetine çıkıştaki tarihsel rolü ile bugünkü rolü birbirine karıştırılmamalıdır. Bütün toplumsal kurumlar ve ilişkiler tarihseldir. İlerilik ve gerilik de tarihseldir. Dün ileri olan yarın geri olur. Bütün tarihsel kurumlar ve ilişkiler için geçerlidir bu.
Feodalizme son veren çağdaş demokratik devrimcilikte, artık ilerlemenin itici gücü ümmet değil millettir. İçte Padişahlık, ağalık ve şeyhlikten kurtularak millet olduk. Dışta emperyalizme karşı bağımsızlığın akımı da Ümmetçilik değil Milliyetçiliktir. Bugün Türkiye’nin özgür vatandaşını, ağaya, şeyhe, cemaate ve tarikata bağımlılığa son vererek yaratabiliriz. Dışta da bağımsızlık ve vatan bütünlüğümüzü Suriye, Irak, İran, Rusya, Orta Asya ülkeleri, Hindistan, Çin, Almanya ile ittifak birikimimizi değerlendirerek savunabiliriz. Bu ülkelerle ümmet ekseninde dayanışma kuramayız, ancak karşılıklı millî bağımsızlık ve laiklik ekseninde ittifak yapabiliriz. Biz Sünnileri, Şiileri, Alevileri, Hristiyanları ve başka dinlerden milletleri biraraya getiren ittifaklarla güvenliğimizi sağlayabiliriz ve ancak o zaman üretim ekonomisini inşa edebiliriz. Bu bakımdan ümmet, millî demokratik devrimler çağında çözüm değildir. Çözüm, milletedir.
İSLAM DÜNYASI’NDAKİ DAĞINIKLIĞI AŞMAK İÇİN LAİKLİK
İslam dünyasını ümmet temelinde birleştirmeye kalktığımız zaman, hemen önümüze konan soru şudur: Sünnilik mi, Şiilik mi? Hatta bakınız mezhepler dahi birleştirici olamıyor.
Müslüman milletlerin yaşadığı ülkeleri ve toplumları din ve mezhep temelinde bölme ve birbirine kırdırma planı ABD ve İsrail’e aitti ve tutmadı. İslam Dünyasında din ekseninde birlikteliği düşündüğünüz anda, Şiî-Sünnî bölünmesiyle karşılaşırsınız. Türkiye, örneğin Suudi Arabistan ile birleşemiyor ama İran’la, Irak’la, Rusya’yla ve Çin’le birleşebiliyor. Ümmet anlayışıyla değil, milletlerin bağımsızlığı ekseninde birleşebiliyoruz. Çağımızın itici gücü hâlâ millettir.