Aydınlık’la ilk seyir
Amiral Soner Polat, Aydınlık’ta düzenli yazılarına 12 Ağustos 2015’te başlamıştı. Büyük bir coşku ve sevinçle kucaklaşmıştı okurlarıyla. İlk yazısını aynı haliyle tekrar okurlarımıza sunuyoruz.
Zifiri karanlık bir oda düşünün... İçi eski püskü eşyalarla dolu olsun. Kocaman masalar, ağır ve havaleli dikiş makineleri, büyük dolaplar... Zeminde cam kırıkları, eski çamaşır makinesi, buzdolabı... Bu odaya girdiğinizde, masaya, sandalyeye takılmadan yürüme şansınız hemen hemen hiç yoktur. Tepetaklak yere kapaklanmak an meselesi!
AYDINLIK, KARANLIĞA TUTULAN EL FENERİDİR
İşte Aydınlık bu karanlık odaya tutulan el feneridir. Hem ruhunuzu hem önünüzü aydınlatır... Size saygın, onurlu, şerefli ve erdem dolu bir rota çizer. Kör karanlıkta boğulan bir yerde küçücük bir umut ışığı yakılmışsa, biliniz ki o ışığın kaynağı Aydınlık’tır.
Ben de Aydınlık’tan süzülen ışıklardan ilham aldım. Kafam karıştığında Aydınlık’a koştum. Dibi görünen berrak bir denize bakar gibi gerçeklerle buluştum. Bilmenin ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu anladım. Onurlu insanların karşılık beklemeden yaptığı ilkeli mücadeleye büyük bir hayranlık duydum...
Aydınlık sadece bir gazete değildir. Aydınlık bir okuldur; Aydınlık bir gelenektir; Aydınlık vatan, millet ve emek kavgasının verildiği kutsal bir cephedir... Aydınlık bir üniversitedir; akıl ve bilimden şaşmaz; dogmaya asla taviz vermez... Aydınlık ucuz polemiklerin esiri olmaz; kimsenin kuyruğuna takılmaz...
Aydınlık rota çizer; yön verir...
Aydınlık, Kurtuluş Savaşı’nda milli kuvvetlerin yayın organı olan Hâkimiyet-i Milliye’nin günümüzdeki temsilcisidir. Aydınlık, tepeden tırnağa, manşetlerinden son sayfasına kadar milli hassasiyetle yayın yapar. Siyasi çekişmeler gözünü kör etmez; milli duruşunu bozmaz. Özetle Aydınlık miyop gözlüğü değil, milli gözlük takar...
Aydınlık okuru aydın, uygar ve çağdaştır. Aydınlık okuru bilgili, deneyimli ve duyarlıdır. Aydınlık okuru yiğit ve vatanseverdir. Aydınlık okuru bulanık suda avlanmayı iyi bilir; ehem ile mühimi ayırt eder. Aydınlık okuru diğer tüm gazetelerden farklı bir çerçeve ister! Bu kırattaki bir okur tabanına hitap etmek dünyanın en zor işidir. Aydınlık bu bıçak sırtı görevi yıllardır alnının akı ile yerine getirmektedir.
Talihime yön veren rüzgârlar beni bu büyük ve kutlu camia ile buluşturdu. Aydınlık’ta yazmak hayatımda almış olduğum en büyük ödüllerden birisidir. Bahriyeli büyüğüm dev şair Nazım Hikmet, Aydınlıkçılar şiirinde ne demişti! Kısa bir kesit sunalım:
Şu ateşçinin kendisi, kızı, karısı,
Şu şimendiferci, şu vatman,
Şu patronu selamlayan usta başı değil.
Ötekisi,
Şu bol paçaları dalgalı iki gemicinin
İkisi,
Hepsi Aydınlıkçı...
Ben de Aydınlıkçı oldum. Sınıf, kader, dava, koğuş arkadaşım ve en büyük dostum Amiral Cem Gürdeniz ile Aydınlık’ta buluşmak benim için ayrı ve müstesna bir mutluluk kaynağı... Kaderin cilvesi mi, tarihin yaratıcılığı mı? Bol paçaları dalgalı iki gemici Aydınlık’ta savaş vardiyasına girdik...
TARAF TUTAN YAZAR
Dürüstçe ifade edeyim. Ben taraf tutan bir yazarım.
Atatürk ilke ve devrimlerinde tarafım... Cumhuriyet değerlerinde tarafım...
Vatan, millet, bayrak kavgası varsa sapına kadar tarafım...
Türkiye’nin milli bütünlüğü ve tam bağımsızlığı konusunda tarafım...
Türkiye’nin ulusal çıkarları konusunda tarafım...
Mehmetçik söz konusu ise kayıtsız koşulsuz tarafım...
İşçinin, emekçinin ve ezilen halkın kavgasında tarafım...
Emperyalizm ile boğuşan tüm milletlerin kavgasında tarafım...
Üretime dayanan milli bir ekonomi için tarafım...
Aydınlık limanına haftada iki gün, çarşamba ve cuma demir atacağım. Haziran 2014’ten bu yana Ulusal Kanal haber sitesinde yayımlanan yazılarıma da aralıksız devam edeceğim...
Biz bahriyeliler demir alırken “Bismillah Vira!” deriz. Önce Bismillah sözcüğünü kullanır, daha sonra eylemi ifade ederiz: “Bismillah Fundo, Bismillah halatlar fora!” gibi! Ama sivil gemiciler genellikle, “Vira Bismillah!” komutunu kullanır.
Demir alarak Aydınlık seyrine başlarken köşemin adını “Bismillah Vira!” koydum. İnşallah Allah utandırmaz ve geçmişten gelip geleceğe uzanan bu kutlu hareket için bir çivi de ben çakarım...