Babeuf okuyan bir ihtilalci: Talat Aydemir
“asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan'ı
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi”
Hasan Hüseyin, “haziranda ölmek zor”
Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir, Harbiye'nin bahçesinde olmasını istediği mezarının taşına şu sözcüklerin yazılmasını vasiyet eder: “Harbiyeli aldanmaz!”
Talat Aydemir ve arkadaşları, TSK içinde 27 Mayıs Devrimi’nin tasfiyesi için, 20 Şubat 1962 günü başlatılan atama ve gözaltına almalara karşı 22 Şubat 1962'de bir darbe girişiminde bulunurlar. Girişim başarısızlıkla sonuçlanır.
Radyoevinde ihtilal bildirisinin okunmasından hemen sonra kontrol kısa sürede hükümete bağlı kuvvetlerin eline geçer. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü konuşmasında kalkışmaya katılanları, “Talat'ın üçbuçuk adamı” diye tanımlar. İsmet Paşa, 26 şubat 1962'de radyoda yaptığı konuşmasında Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir'in Harbiyelileri “aldattığını” söyler. Bu konuşmadan iki gün sonra 22 harp okulu öğrencisi Taksim'deki Atatürk Anıtı'na bir çelenk koydular. Çelengin üstünde şöyle yazıyordu: “Harbiyeli aldanmaz!” Bu söz yine Aydemir komutasında girişilen 21 Mayıs 1963 darbe girişiminin parolası oldu.
Hadi o günleri bir hatırlayalım.
1963’TEN KIZILDERE’YE!
Harp Okulu'nun genç teğmeni, 21 Mayıs 1963'te askeri ayaklanmaya katıldığı için tutuklanıp hüküm giymişti. 1972 Mart'ında Kızıldere olayları nedeniyle, yeniden tutuklanacaktı. Yargılandığı davalardan birinde işlediği iddia edilen suç "anti-emperyalistlik"tir. Emperyalizme karşı olduğu iddiasıyla suçlanan dünyadaki tek suçlu unvanına sahip olması nedeniyle Uğur Mumcu yazılarına konu olmuştu. Sözünü ettiğimiz kişi Abdullah Nihat Yılmaz'dır.
Nihat Yılmaz, 19727de Kızıldere katliamında can verecekti. THKP-C'nin önemli isimlerinden, geçtiğimiz yıllarda yaşamını yitiren Ziya Yılmaz da, Abdullah Yılmaz'ın amca çocuğuydu. Yılmaz, "Talat Aydemir'in vasiyeti" başlıklı yazısında Mamak günlerini anlatır.
Aralarında Abdullah Yılmaz'ın da bulunduğu dört teğmen, cezaevi yönetiminden bir astsubay üstçavuşun hoşgörüsüyle idamlıkların olduğu ön hücrelere geçerler. Talat Aydemir, Fethi Gürcan, Yarbay Osman Deniz, Üsteğmen Erol Dinçer oradadır. Aydemir, genç teğmenleri gülümseyerek karşılar, "hoş geldiniz çocuklar" der. "Radyo dinliyor musunuz" diye sorar. Genç teğmenlerin radyoları yoktur. Dört aydır onlara kitap, dergi, gazete bile verilmemektedir.
'DAVAMIZ ZENGİNLERİ KURTARMAK İÇİN Mİ?'
Aydemir, radyoda yayınlanan seçim konuşmalarından ve bir partiden söz eder. "İşçi Partisi'nden söz ediyorum. Türkiye İşçi Partisi sözcüsünü dinledim bu radyodan..." "Yoksa siz" diye sorar, "Peşimizden niye geldiniz? Zenginleri kurtarmak için mi? Davamız zenginleri kurtarma davası mıdır? Hem zenginlerin kurtulacak nesi var ki? Onlar zaten kurtulmuştur oğlum..."
"Adam, hastası olup ilaç alamayan, köylü olup toprağı olmayan, işçi olup çalışma yeri bulamayanlara sesleniyor. Köylüye toprak, herkese iş vereceğiz diyor, bu düzen değişecek, yeni bir düzen kurulacak diyor..."
Ve ekliyor: "Bundan sonra, hapisten çıksam da çıkmasam da -ki çıkacağım mutlaka- bu yola açık kimliğimi koyuyorum, sivil siyaset yapacağım... İşçi için, köylü için ve yerde kalmış herkes için..."
Genç teğmenlerin Talat Aydemir'le son görüşmeleridir bu. Mahkeme kararını vermişti. İdamlar, müebbetler ve diğer ağır hapis cezaları... Askeri Yargıtay kısa sürede cezaları onamış, hapis cezası alanlar sivil cezaevlerine gönderilmiştir.
21 Mayıs 1963 ihtilaline teşebbüs edenler iki mahkemede yargılanmıştı. Mamak’ta 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi 151 subayı yargılarken, Harp Okulu’nda kurulan 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi bin 459 Harbiyeliyi yargılıyordu.
'ÜÇE ÜÇ!'
1 No'lu Sıkıyönetim Mahkemesi'nden yedi idam kararı çıktı. Askeri Yargıtay üç idam kararını bozdu, dördünü onayladı. Ölüm cezaları TBMM gündemi geldi. Meclis, Üsteğmen Erol Dinçer dışındaki üç idamı onayladı. Meclis'teki Adalet Partisi'nin çoğunluğu "üçe üç" istiyordu. Yani 27 Mayıs Devrimi'nde idam edilen Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idamlarına karşılık, üç devrimci subayın asılması!
O dönemde, 1961 Anayasası'na göre TBMM çatısı altında Senato da bulunuyordu. Meclis kararını Senato onaylamadı. Senato, Osman Deniz ve Fethi Gürcan hakkında verilen kararı bozarken Talat Aydemir’i onadı. Ancak son kararı yine Meclis verdi. Meclis, Talat Aydemir ve Fethi Gürcan’ın da idam edilmesine karar verdi. AP'lilerin "üçe üç" dileği, 1972'de Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un idamıyla gerçekleşecekti!
Mahkeme kararından sonra hükümlüler Mamak’tan alınıp Çorum, Elazığ, Malatya gibi sivil cezaevlerine gönderilmişti. Mamak'ın taş binasında sadece idamlıklar kalmıştır. 23 Haziran 1964 günü yayımlanan Resmi Gazetede Aydemir ve Gürcan'ın idam cezalarının TBMM tarafından onandığı yazılır. Osman Deniz ve Erol Dinçer'in idam cezaları ise Meclis tarafından kabul edilmemiştir.
GENE ALİ ELVERDİ!
Kader mi diyelim?
Albay Talat Aydemir'in 21 Mayıs 1963 ihtilal girişiminde Radyoevini basıp isyancıları etkisiz hale getiren Ali Elverdi, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'a idam cezası veren Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Mahkemesi'nde başkanlık yapmıştı. 1974 yılında Tuğgeneral rütbesi ile emekliye ayrılmış, 1975 yılında Adalet Partisi'nden Bursa milletvekili seçilmiş, Alzheimer hastası olarak 7 Nisan 2010 günü soluk borusuna yemek kaçması sonucu boğularak ölmüştü.
'DEVRİM YAZILARI'
Talat Aydemir, 27 Haziran 1964'ün ilk saatlerinde Fethi Gürcan'la birlikte Mamak'tan Ankara Ulucanlar Cezaevi'ne getirilmişti. Cezaevi'ndeki hücresinde, elindeki kitabı okumaya hazırlanırken, en yakın dava arkadaşı Fethi Gürcan'ın idam edildiğini, avukatının itirazı üzerine idamının ertelendiğini bilmiyordu. Oğlu Metin, artık babası için hiçbir umut kalmadığını görerek, dava arkadaşı Fethi Gürcan'ın mezarının yanındaki mezarı almıştı bile!
Nesrin Turhan, "İhtilalin Süvarisi" adlı kitabında Aydeminr'in son saatlerini anlatır. Son okuduğu kitap, oğlunun getirdiği, Fransız devrimcisi Gracchus Babeuf’un "Devrim Yazıları" adlı kitabıydı. Kitabın daha ilk satırlarında adeta büyülenmişti. 1789 Fransız Devrimi'nin coşkusunu paylaşıyordu Babeuf. Devrim öncesinde, özel mülkiyetin haksızlıklar üzerine kurulduğu sonucuna varmış, toprakların dağıtılmasıyla, toplumsal eşitsizliği önlemeyi öneriyordu. Babeuf, sosyal düzenin kökten değiştirilmesini savunuyor ve yüzlerce yıl sonra idam edilmeyi bekleyen bir Türk subayını derinden etkiliyordu. Ancak Aydemir'in o fikirleri hayata geçirecek ömrü kalmamıştı.
Babeuf’ün kitabına şu notu düşüyordu: "Şu anda taşıdığım hisleri, kaç yüz sene evvel taşımış, hayret ediyorum. Ne kadar benzerlik var, şaşıyorum."
4 Temmuz'u 5 Temmuz'a bağlayan gece, hücresinin kapısı açıldı. Beyaz idam gömleğini giydi. İnfaz yerine aynı soğukkanlılıkla yürüdü. Cellata, “Kendi işimi kendim görürüm” dedi ve “memleket için hayırlı olsun...” diye bağırdıktan sonra ayağının altındaki sandalyeyi tekmeledi... Saat 02.55'i gösteriyordu...