Beşiktaş Terör Örgütü ABD’nin güdümündeydi
Ergenekon Davasının F Yargıçları ve F Savcılarının yargılanması önceki gün Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde başladı. Vatan Partisi yöneticileri Doğu Perinçek, Nusret Senem ve Erkan Önsel’in davaya müdahale talepleri ilk duruşmada kabul edildi. Davada fiilen, hukuken ve resmen tarafız. Ergenekon Davasında karşımızda tertibin başından beri ABD emperyalizmi vardı. Bunu duruşmaların ilk gününden başlayarak hep vurguladık. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verdiğimiz dilekçede ve duruşmadaki sözlü açıklamamda, bu konuyu kanıtlarıyla ortaya koyduk. Dilekçeyi bu davanın esasını ortaya koyması açısından yayınlıyoruz.
19 EKİM 2009 GÜNLÜ DİLEKÇEMİZ
Özü: Ergenekon adı verilen yargılamaya yabancı devletlerin ve kurumların müdahalesine son verilmesi ve yargının emperyalist müdahaleden bağımsızlığının sağlanması için, hükümete ve yüksek yargı kurumlarına yazı yazılması talebi.
OLAY
I. Bu yargılamanın adını bile emperyalist devletler koymuştur. Hatırlanacağı üzere, AB Türkiye Temsilcisi Karen “Fogg’, kendisine ait olduğunu kabul ettiği e-postallarında, “Türk tarihinin hakkından gelme” hedefi konuyordu. O zamanki AB temsilcisi Fogg, 3 Aralık 2001 günü AB Merkezi’ndeki üst düzey görevlilerden Adriaan van der Meer’e yolladığı e-postada şunu yazıyordu:
“Ne AB, ne de ABD, Türkiye’ye kendi tarihinin hakkından gelmekte nasıl yardım edebilecekleri konusunda ipucuna sahip.” (Doğu Perinçek, Karen Fogg’un E-Postalları, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ekim 2005, s.52)
Karen Fogg Türk devleti içinde bu amaca yönelik bir yıkıcı faaliyeti örgütlüyordu. Bu faaliyet kapsamında Türkiye’nin millî güçleri “uyanan köpekler” koduyla adlandırılıyor, Türkiye’yi bölmek için harekete geçirilecek unsurlara da”uyuyan güzeller” adı veriliyordu. Ergenekon soruşturmasının ilk tasarımını ve ipuçlarını Karen Fogg’un epostalarlında açıkça saptayabiliyoruz.
II. Soruşturma için düğmeye basılan yer ise, Beyaz Saray’ın Oval Ofisi’dir. O zamanki ABD Başkanı Bush, 5 Aralık 2007 günü, ABD’nin BOP Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’a Ergenekon operasyonunu başlatması talimatını vermiş, düğmeye basmıştır. Böylece Ümraniye soruşturması, Ergenekon tertibine dönüştürülmüştür. Tertibin başından itibaren Ergenekon adıyla planlandığı, Ümraniye Polis Merkezi’nde bombaların çekiminin yapıldığı görüntü ve ses kayıtlarıyla ispatlanmıştır. Polis memurları, soruşturmadan açıkça Ergenekon diye söz etmektedir. Emperyalist devletlerden alınan cüretle, Genelkurmay Başkanı’ndan “O çocuğu” diye söz edilmekte, “Operasyon Ergenekon olduktan sonra, sinkaf ederim hakimini de savcısını da” denerek, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ve Türk yargısına ancak emperyalistlerin ağza alabilecekleri bir dille hakaret edilmektedir.
III. ABD ve AB emperyalistleri, bugün Kürt Açılımı, Ermeni Açılımı ve Kıbrıs Açılımı başlıkları altında yürüttükleri Kemalist Devrim’i tasfiye ve Türkiye’yi bölme operasyonlarında, Ergenekon tertibine özel bir işlev yüklemişlerdir. Bu konuda kamuoyunda tam bir görüş birliği vardır. ABD’nin psikolojik savaş mangasının kalem erbabı, Ergenekon davası olmasa, Türkiye bu açılımları yapamazdı diye açıkça yazmaktadır. Öte yandan Türkiye’nin millî güçleri, bütün Türk milleti de olayın farkındadır, Ergenekon tertibinin emperyalist plan içindeki belirleyici yerini saptamışlardır.
IV. ABD ve AB emperyalistleri, soruşturma ve yargılamanın her aşamasında, Beşiktaş örgütlenmesini açıkça kullanmışlar, Türk yargısına açıkça talimatlar yağdırmışlar, kirli elleri ve ayaklarıyla yargı faaliyetinin içine girmişlerdir. Bu küstah girişimlerini kamuoyu önünde, bildiriler yayınlayarak, parlamento kararları alarak, hükümet açıklamaları yaparak alenen yürütmüşlerdir. Türk yargısının bağımsızlığını açıkça ve utanmazca çiğnemişlerdir.
Türk Yargısına emperyalist müdahale, en son AB ilerleme raporuyla, Türkiye’nin egemenliğini çiğneyen, Türk milletinin gururunu hiçe sayan, Türk Yargısının bağımsızlığını ve onurunu ayaklar altına alan boyutlara ulaşmıştır. Bu emperyalist müdahalelerden bazılarını burada hatırlatıyoruz:
1. ABD ve AB zoruyla Emniyet Genel Müdürlüğü, “Ulusalcılığı” terör kapsamına aldı. Emniyet Genel Müdürlüğü, 2007 yılı Eylül ayında yaptığı bilgilendirme toplantısında, “ulusalcılık” akımının Terörle Mücadele ve Harekât Dairesi Başkanlığı’nın faaliyeti kapsamında değerlendirildiğini açıkladı. 29 Mart 2008 günlü Milliyet gazetesinde yer alan habere göre, kurum adına yapılan bilgilendirmede, “Ulusalcı kesimler, devlet egemenliğinin özellikle AB sürecindeki yasal değişikliklerle zedelendiği ve ülkenin bağımsızlığını yitirdiği varsayımını temel almaktadır” deniliyordu. Açıkçası, AB sürecine devlet egemenliğini ve bağımsızlığı zedelediği için karşı koymak, terörizmin işareti olarak tanımlanıyordu. Ancak, 13. Ağır Ceza Mahkemesi isteyince, Emniyet Genel Müdürlüğü raporun varlığını inkâr etti.
2. Bush’un 5 Kasım 2007 talimatı:
Kasım 2007 günü ABD Başkanı Bush, Washington Beyaz Baray’ın Oval Ofisi’nde Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Eşbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı kabul ediyor. ABD Başkanı’nın bu buluşmada Tayyip Erdoğan’a, “Ergenekon’u tasfiye” talimatı verdiğini, Fehmi Koru’dan öğreniyoruz. Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül’ün yakın arkadaşları Fehmi Koru, Ergenekon Tertibi’nin her kritik aşamasında olduğu gibi yine Sır Kâtibi rolüyle ortaya çıkıyor. 28 Ocak 2008 günü Deniz Feneri’nin paralarıyla beslenen ünlü Kanal 7 beyazcamından Bush’un 5 Kasım 2007’de düğmeye bastığını açıklıyor. Aynı gerçeği dört gün sonra bu kez Deniz Feneri’nin günlük gazetesi Yeni Şafak’taki köşe yazısıyla da duyuruyor.
Fehmi Koru yazmamış olsa da, talimatın ABD’den verildiği yine çırılçıplak ortada. Çünkü talimatı, daha sonra Beyaz Saray sözcüleri de bütün dünyaya ilan ettiler: “Ergenekon’un sonuna kadar üzerine gidilmeli, devlet ve ordu içindeki örgüt temizlenmeli.”
3. 35 kişilik CIA-Pentagon heyetinin Ankara’ya yerleşme:
ABD ve AB’den yalnız talimat gelmedi; Ergenekon Operasyonu’nu eylemli olarak yürütecek 35 kişilik ekip de geldi. CIA-Pentagon Heyeti, 18 Şubat 2008 günü Ankara’ya indi ve ABD Büyükelçiliği yakınında bir binaya yerleşti. Operasyon Ekibi, Türkiye’deki en üst düzey ABD askeri temsilciliği olan ODC (Office of Defense Cooperation = Savunma İşbirliği Dairesi) bünyesinde çalışıyor. ODC’nin başında ABD’li bir tümgeneral bulunuyor.
Operasyon merkezinin görevi, Ergenekon Tertibini doğrudan yöneterek, “ABD ve AB’ye hayır denemeyecek bir ortam yaratmak”.
35 kişilik bir CIA-Pentagon ekibinin Ankara’ya yerleşmesi, Aydınlık dergisi dışındaki basın organlarında haber değeri bulmadı.
Ergenekon Operasyonu’nun kritik kararları, Ankara’daki CIA-Pentagon ekibi tarafından alınıyor. Tayyip Erdoğan’ın başbakan koltuğuna oturur oturmaz örgütlediği, beş yıllık tecrübesi olan Gizli Merkez, CIA-Pentagon Heyeti’ne bilgi ve görüş sunuyor.
21 Mart 2008 günü İşçi Partisi yöneticilerinin, Cumhuriyet gazetesinin önderi İlhan Selçuk’un ve İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun gözaltına alınmaları sürecini, CIA-Pentagon Heyeti yönetti.
1 Temmuz 2008 günü, Org. Şener Eruygur ve Org. Hurşit Tolon’un ve Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’ün gözaltına alınmaları talimatını da yine doğrudan doğruya Ankara’daki CIA-Pentagon Heyeti verdi.
Bütün bu tecrübelerden sonra, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Ergenekon soruşturmasında “yabancı parmağı var” saptamasında bulunuyordu.
4. Avrupa Parlamentosu’nun 21 Mayıs 2008 kararı:
ABD ferman verince, Avrupa Birliği de hemen harekete geçti.
Avrupa Parlamentosu (AP)’na 2008 yılı Mart başında verilen Türkiye Raporu’nda “Ergenekon’un üzerine kararlılıkla gidilsin” talimatı yer alıyordu.90 Hollandalı Hıristiyan Demokrat Milletvekili Ria Oomen-Ruijten’e hazırlatılan bu rapor, daha sonra 21 Mayıs 2008 günü Avrupa Parlamentosu’nda kabul edildi.
Avrupa Parlamentosu kararında aynen şöyle yazıyor:
“Türk makamlarını Ergenekon suç örgütü soruşturmasını kararlılıkla sürdürerek, örgütün devlet yapısı içine sızmış şebekesini bütünüyle ortaya çıkarmaya ve mensuplarını adalete teslim etmeye teşvik ediyoruz.”
AP’nin bu kararının aynı zamanda, Türkiye’nin bölünmesine ve Atatürk Devrimi’nin tasfiyesine yönelik maddeler içermesi, Ergenekon Operasyonu’nun hangi plan kapsamında olduğunu yansıtmaktadır.
Avrupa Parlamentosu, 12 Mart 2009 günü kabul ettiği Türkiye Raporu’nda, yine “Ergenekon suç örgütü sanıklarının” yargılanmasından duyulan memnuniyeti ifade etti ve “örgütün devlet kurumlarına sızan uzantılarının bütünüyle ortaya çıkarılmasını” istedi. Rapor’da “Ergenekon örgütünün Hrant Dink’in öldürülmesi gibi olaylardaki rolünün ciddiye alınması” talimatı da yer alıyordu.
5. Avrupa Parlamentosu’nun 12 Mart 2009 kararı:
12 Mart 2009 günü toplanan Avrupa Parlamentosu, Ergenekon kararlarına bir yenisini daha ekledi. “Yürütülen davada memnuniyetini” ifade ederek, mahkeme heyetiniz hakkında bir değerlendirmede bulundu.
Dahası, İstanbul Başsavcılığı’na ve İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yeni talimatlar verdi. Soruşturma ve kovuşturmanın devletin içindeki kadrolara doğru derinleştirilmesine ve Hrant Dink davasıyla birleştirilmesine hükmetti.
Heyetiniz emperyalist devletlerden gelen bu talimatlara karşı bir tavrını şu ana kadar görmedik.
6. Avrupa Birliği Komisyonu’nun (Hükümet) 14 Ekim 2009 tarihli İlerleme Raporu:
“Ergenekon soruşturması, askeri yetkilileri de kapsayacak şekilde ciddi suç iddialarını ortaya çıkardı.
Bu dava, hukukun üstünlüğüne ve demokratik kurumların işlemesine olan güvenin pekişmesi için bir fırsat. (...) Bu, demokratik kurumlar zaafa uğratmayı amaç edinen ve suç şebekesi olduğu iddia edilen bir yapılanma ve darbe teşebbüsüne yönelik en kapsamlı ilk soruşturma. Ayrıca, ilk defa eski bir Genelkurmay Başkanı gönüllü olarak şahitlik yaptı. Türk Silahlı Kuvvetleri, resmi ve gayrı resmi mekanizmalarla yetkisini aşarak siyaseti etkilemeyi sürdürdü. (...) Nisan ayındaki bir basın toplantısında Genelkurmay, Ergenekon davası ve iddianamesi hakkında yorum yaparak yargıyı baskı altına aldı.”
AÇIKLAMA
Biz Amerikancı 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin sıkıyönetim mahkemelerinde de yargılandık. Ancak o dönemde, yabancı devletlerin yargılamalara ilişkin böyle açık ve doğrudan müdahalelerine rastlamadık. Her şey dolaylı ve üstü örtülü oldurdu.
Bu utanç verici tabloda, yalnız Türkiye’yi ABD güdümlü AB kapılarına bağlayan iktidar sahiplerinin değil, bu tür açık ve kaba müdahalelere tavır almayan yargıçların da ağır sorumluluğu vardır.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin önüne Nemrut Mustafa Paşa Divanı’nın misyonu konmuştur.
Mahkemeniz, bu dayatmaya teslim olacak mıdır?
Soru, bu kadar açıktır!
Ve bu sorunun cevabı, sözle değil, Cumhuriyet hukukunu uygulayarak verilir.
TALEP
1. Başbakanlığa yazı yazılarak, yabancı devletlerin ve Avrupa Birliği’nin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davaya açık ve kaba müdahalelerinin durdurulması için, Türkiye Hükümetinden gerekli girişimlerde bulunmasının istenmesine karar verilmesini;
2. Anayasal Yüksek Yargı kurumlarımız olan ve bu davanın ilerdeki aşamalarında görev üstlenecek olan Yargıtay Başkanlığı’na yazı yazılarak, yabancı devletlerin ve Avrupa Birliği’nin İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen yargılamaya açık ve kaba müdahalelerinin durdurulması için, hem Türkiye Hükümeti katında, hem de müdahalelerde bulunan ABD ve AB’nin yüksek yargı kurumları katında girişimlerde bulunulması ve Türk Yargısının bu müdahaleler karşısında bağımsızlığı koruma kararlılığının bütün dünyaya ve Türkiye kamuoyuna ilan edilmesi için yazı yazılmasına karar verilmesini;
3. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bir ara karara vererek, emperyalistlerin Birinci Dünya Savaşı sonrasında İstanbul’da yönlendirdikleri Nemrut Mustafa Divanı rolünü asla kabul etmediğini ve yargı bağımsızlığını korumaya kararlı olduğunu belirlemesini
Arz ederiz. 19.10.2009
Saygılarımızla.