Bir aşk hikâyesi
1950’li yılların sonuydu. Edirne’deki Ziraat Bankası’nın terasında bir grup memur çocuğuyla birlikte Talat Paşa Bulvarı’nı hıncahınç doldurmuş çılgınca bağrışan miting kalabalığını seyrediyordum. İçinde tek bir kişinin ayakta durduğu üstü açık siyah otomobil, dalgalanan bir insan denizini yararak yavaş yavaş ilerliyordu. Arabanın içinde ayakta duran adamın kızılımsı saçlarını (kına sürdüğü söylenirdi), yüzünün yarısını kaplayan siyah gözlüklerini, zamanın tâbiriyle “beşuş” (hazla gülümseyen) çehresini hatırlıyorum. Beyaz eldivenli ellerini bana çok tuhaf gelen mekanik ve yavaş hareketlerle sallayarak halkı selamlıyordu. Adnan Menderes’i ilk ve son görüşüm böyle oldu.
O sıralarda Edirne Erkek Lisesi (belki de Muallim Mektebi) öğrencilerinin kukla gösterilerini izlerdim. En sevilen kukla, yüzünü kaplayan bir tebessümle şakalar yapan, çocukları azarlayan, siyah elbiseli, beyaz eldivenli, güneş gözlüklü, melon şapkalı bir tipti.
Bu iki görüntü zihnimde birleşerek bir politikacı imgesi oluşturdu. Sürekli konuşan, gülümseyen, atıp tutan, mekanik hareketlerle halkı selamlayan fakat sahici olmayan bir figür.
Sonra 27 Mayıs Devrimi oldu ve kıyametler koptu. O sırada Ankara’daydık. Herkes radyodan Yassıada Duruşmaları’nı izliyordu: “Sanıklar getirildiler, bağlı olmayarak yerlerine alındılar, müdaafiler hazır, açık olarak duruşmaya devam olundu.”
Zihnimde beliren kukla benzeri politikacı imgesinin ardında çeşitli olaylar, çatışmalar, haklı ve haksız tutumlardan oluşan muazzam bir derinlik olduğunu o sıralarda anladım. Politikacının halka yansıttığı imge ile gerçeklik arasında çok büyük bir fark vardı.
Geçen cumartesi günü Sayın Reis, Ankara’da yüz binlerce kişiyle birlikte “Bizimkisi bir aşk hikâyesi/Siyah beyaz film gibi biraz” diye şarkı söylerken bütün bunlar aklıma geldi: Menderes’in beşuş çehresi, beyaz eldivenli kukla, “duruşmaya devam olundu” vs.
Anlamadığım şudur: sekiz dokuz yaşında bir çocuk bile imgenin sahte olduğunu sezgileriyle anlarken (kukla bağlantısıyla) ve imgenin ardında, görüntüsüyle hiç bağdaşmayan bir derinlik olduğunu zamanla kavrayabilirken, görece gelişmiş olması gereken bir seçmen kitlesi bunca deneyime rağmen nasıl bu kadar kör olabilir? Aşk ilişkisinin ağır bir hüsranla sonuçlanacağını anlamak nasıl bu kadar zor olabilir?
Üç ihtimal var: birincisi, gözleriyle gördükleri yolsuzluğu, “çözüm süreci”ni, FETÖ yoldaşlığını hatırlamıyor olabilirler (seçici bellek: bizi rahatsız eden şeyleri hatırlamayız); ikincisi, rıza gösteriyor olabilirler (“Ne yaptıysa bizim için yaptı”); üçüncüsü, teslimiyet gösteriyor olabilirler (“Ses etmeyelim, bizi o batırdı, yine o kurtarır”). Kitlenin lidere olan aşkı böyle bir şey; unutmak, razı olmak ve teslim olmak gibi üç unsurdan oluşuyor.
Lider(ler)le kurulan aşk ilişkisi elbette yeni değil. 1930’larda Alman halkı Hitler’e âşıktı mesela (bereket bizdeki durum şimdilik o kadar vahim değil, geçici gibi görünüyor!). Alman halkının Hitler’e olan aşkı Frankfurt Okulu Marksistleri, özellikle sosyal psikoloji boyutunda Wilhelm Reich tarafından incelenmiştir (bkz. Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı, çev. Bertan Onaran, Payel 2002).
Çok çeşitli teoriler var. Fakat en genelde, iktisadî ve sosyal baskı altında kalan bireyin ezilmişliğini, kendisi gibi olmayanlara duyduğu nefreti, özlemlerini ve korkularını tek bir güçlü iradeyle (lider) telafi etme yönsemesi üzerinde durulmuştur. “O bizden biri, bizi ancak o kurtarır, zor durumdan çıkarır, her şeyi biliyor ve yolu gösteriyor” düşüncesi, sıradan insanın beynine yerleşen faşizm virüsünün en ilkel hâlidir. Liderin özenle imal edilmiş imgesi ile onun gerçekliği arasındaki fark ortaya çıktığında büyü bozulur ve aşk hikâyesi yerini hüsrana bırakır.
İlkel toplumlarda siyaset davranışı futbol takımı taraftarlığından farksızdır. Takımın renklerine vurulursunuz, her bir oyuncusunu ölümüne savunursunuz. Şu medya çağında cilalanıp önünüze konulan herhangi bir muhterisi ya da yerel seçim adayını kurtarıcı lider zannedersiniz, her çalımında bir hikmet arayıp bulursunuz. Lideriniz daima seyirlik manzaralar oluşturup size hep hoşunuza giden şeyler söyler. Sizinkisi bir aşk hikâyesi!