Bizans ordusu ve CHP
Bizans tahtının “erguvani pabuçlarını” 1068 yılında giyen Kapadokyalı Romanos Diogenes, elli yıl süren gerileme dönemine son verme azmi ile işe başladı. Türklere karşı başarılı iki sefer düzenleyen imparator, kesin bir zafere ulaşmak için büyükçe bir ordu topladı ve doğrudan Selçukluların merkezine yürüdü. Bu sefer, 26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt’te büyük bir hezimetle sonuçlanmış, Diogenes yurduna döndüğünde hem tahtını hem canını kaybetmiştir.
BİZANS ORDUSUNDAKİ TÜRKLER
Bizanslı tarihçi Attaleiates, Bizans ordusu içinde Türklerin de bulunduğunu aktarır. “Selçuklular ile Bizans ordusundaki İskitler birbirine o kadar benziyordu ki bir kapışma olsa birbirlerinden ayırt edilemezlerdi” diye yazar. Gerçekten de Bizans ordusunda, başta Peçenekler, Uzlar ve Kumanlar gibi Kuzey Türkleri olmak üzere, uzunca bir süredir Türk paralı askerler bulunmaktadır.
O dönemde, Bizans ordusunda paralı askerlik yaygındı. Normanlardan Yahudilere kadar pek çok farklı ulustan birlik istihdam ediliyordu. Paralı asker, mesleği savaşmak olan kişiydi ve aslında sadece mesleğini icra ediyordu. Türkler bu alanda çok donanımlı oldukları için özellikle tercih ediliyordu. Ancak Bizans ordusu saflarında siyasi sebeplerle savaşan Türkler de vardı. Örneğin, Alparslan’ın eniştesi Erbasan, askerleri ile beraber 1070 yılında Bizans ordusuna katılmış, uzun süre Bizans siyaseti içinde rol oynamıştır.
Aynı durum tersinden de geçerli idi. Türklerde paralı askerlik kurumu yoktu ama, onların safına geçen pek çok yabancı asilzade ve komutan olmuştur. (Fatih’in İstanbul’u fetheden ordusunda da 1.500 Sırp süvari bulunmaktaydı.)
MALAZGİRT’TE SAF DEĞİŞTİRENLER
Malazgirt savaşından bir ya da iki gece önce, Selçuklu süvarileri Bizans ordugahı yakınlarına geldiler ve bir süre Türkçe naralar atarak Türk birliklerinin çadırlarının çevresinde döndüler, taciz okları attılar. Bu “iletişim” ertesi gün meyvesini verdi, bazı Uz birlikleri taraf değiştirerek Selçuklu ordusuna katıldılar. Bugünkü Gagavuzların ataları sayılan Uzların bu tavrı, Bizans ordusunu moral anlamda çökerten etkenlerden biri oldu.
Bu olay bize, Selçuklular ile Bizans tarafındaki Türklerin birbirlerinden haberdar olduğunu ve henüz modern anlamda millet kavramının olmadığı bir devirde bile, farklı Türk toplulukları arasında bir tür “erken milli şuurun” varlığını gösteriyor.
Malazgirt savaşında, orduların bileşimine dair ilginç bir nokta daha bulunuyor: Temmuz ayında Ahlat yöresindeki savunma ihtiyacı sebebi ile doğrudan kendisine bağlı birliklerin sayısını azaltmak zorunda kalan Alparslan, Doğudaki Selçuklu topraklarından takviye almak yerine, ordusuna Kürt aşiretlerinden 10 bin asker almıştır. Malazgirt zaferinde bu Kürt birliklerinin de ciddi payı bulunur.
DÜŞMAN SAFINA DÜŞEN KARDEŞLERİMİZ
Bugün Türkiye, Diogenos’un cesaret ve haysiyeti ile kıyaslanamayacak denli alçak bir düşmanla, PKK/HDP terörü ile savaşıyor. Tüm millet, çocuklarımızı öldüren, ormanlarımızı yakan bu şebekeye karşı mücadele ederken, CHP’yi yöneten isimler, terör örgütüne adeta siper oluyorlar. Demokrasi kavramını istismar ederek ürettikleri kirli propaganda, samimiyetinden şüphe duymadığımız bazı sosyal demokrat, Atatürkçü dostlarımızı da maalesef etkisi altına alıyor. Farkında olmadan düşman ordugahındaki askerlere dönüşüyorlar. Çocuklarımıza kurşun sıkanlarla yan yana düşüyorlar.
Bizlerse çevrelerinde dönerek gürültü yapan, o taraftaki kardeşlerimize asıl yerlerinin burası olduğunu anlatmaya çalışan Selçuklu süvarileri gibiyiz. Onlara “bakın tıpkı Alparslan’ın ordusu gibi Türk-Kürt hepimiz buradayız, siz de gelin” diyoruz. İçlerinden bize kızanlar, sitem edenler de oluyor. Ancak bu bizi kırmayacak, yıldırmayacak. En sonunda dostlarımızın, orada olmayı içlerine sindiremeyeceklerini, Kariyerlerinden başka bir şey düşünmeyen CHP yöneticilerini terk edip bizim yanımıza, milletimizin yanına geleceklerini biliyoruz.