Bu tarikat da yetmez, durmak yok, duramazsınız zaten artık
Size magazin programı gibi mi geliyordu... Kedicikler... jöleli saçlı vücut yapmış gençler... biraz fantezi... biraz mizah...
80’lerden sonraydı. 2000’e Doğru Dergisi Adnan Hoca’nın üzerine gitti. Ünlü bir işadamı kızını bu örgütten kurtarmaya çalışıyordu. Ama tepki göstermeye bile korkuyordu.12 Eylül sonrasının tabularından biriydi. Cesaret işiydi. Çok ailelerin canı yandı.
Ama nedense her dönem bir biçimde dokunulmazlıkları vardı.
Sapkın-bilim karşıtı düşüncelerini rahatlıkla o parlak kitaplarla üniversite yerleşkelerinde yayabiliyorlardı. Lise ve dengi okullarda alanlar açıldı. En son İstanbul’da tünelin girişinde sergi açıp gelen gideni çevirip yalan yanlış bilgileri aktarmaya çalıştıklarında şiddetle tepki göstermiş, kim bunlara izin veriyor, göz yumuyor diye yazmıştım. Bilim-Ütopya Dergisi yıllarca mücadele etti. Buna karşılık bazı gazetelerde Oktar’ın yazıları yayımlandı. Kitapları “maneviyatına bağlı gençler yetiştirmek” için kullanıldı, promosyon olarak dağıtıldı.
Şimdi üzerlerine ilk kez ciddi bir biçimde gidiliyor. Onların da şaşkınlık ifadelerinden belli.
Gidilsin. Üzerimize düşen görev neyse hazırız.
Tek dileğimiz arkasının gelmesi. Bu tarikatta kalmasın. Arkasından yok Menzilcisi, Süleymancısı, yok efendim İsmailağası... kimse kim gelsin...
Hele de bir de takıntılarının, vakıflarının da “ilim irfan” yayma cemiyetlerinin de kökü kurutulursa... Başı-kökü ezilir.
Durmak yok! Duramazsınız zaten artık!
Bizden senden yok artık!
Oy hesabı yaparsanız; iktidar için “bir şeyh kişinin asasını sallamasına, sakalını sıvazlamasına bakarsanız, “tek efendi” kültürüne teslim olursanız, döner sap kimin eline geçerse bir gün sizi de keser.
DERİN DERİN KAZMAK GEREKİR
Cumhuriyetimiz kurulurken işe şeyhler, müridler, mensuplar toplumu “olmama” iradesiyle başlamanın bir anlamı vardı. Yaşam iki de bir bu kökü derinde feodal yapı ve kültürün başımıza açabileceği belaları gösteriyor... Derin derin kazmak gerekir. Başladık geri dönüşü yok. Atatürk’ün dediği gibi “artık bu bir gerçek”!
Siz isteseniz de, istemeseniz de ok yaydan çıktı!
Gölge etmemek dışında yapacağımız tek iş yargının önündeki engelleri bir bir yok etmek.
Öyle de... uzun zamandır bu örgütü izliyorum.
Yalnız dinsel temalar değil.
Mehdilik...
Parlak, zengin yaşam...
Mutlaka bağımlılık yaratıcı maddeler...
Evet, ama başka bir şeyler daha var.
İnsanlar nasıl bu duruma düşebiliyor...
Kadınlara bakıyorum. Genç delikanlılara bakıyorum.
Bazılarının ailelerini bile tanıyorum. Maddi olanakları yerinde. Zaten öyleleri özel hedef seçiliyor.
Nasıl “kedicik” gibi bir aşağılanmayı kabul edebilirler.
Görünüşte hepsi tornadan çıkmış gibi. Saçları, renkleri, rujları, botoksları, vücutları... Bu kadar kişiliklerini nasıl çiğnetebilirler...
BİRLİKTE OLMAK SEVAPTIR
16 yaşındaydım diyor biri. 2013’te zaman aşımından düşen davanın dosyasındaki ‘gizli tanık’ ifadelerinden birini Milliyet’ten Musa Kesler aktarmış.
“Sonradan Adnan Hoca grubundan olduğunu öğrendiğim bir şahısla tanıştım. Bana dini telkinlerde bulundu, ibadet etmem gerektiğini ve bu ibadeti herkes tarafından bilindiği şekilde değil de günde iki vakit; sabah akşam ikişer rekât halinde ve her rekâtta birkaç kelime söyleyerek yapabileceğimi söyledi. Hatta çırılçıplak da yapabileceğimi söyledi. Bana mantıksız gelmişti ama yapılan telkinlerle ben de buna inanmaya başladım. Kısa bir süre sonra beni grubun diğer üyelerinin de kaldığı evlere götürmeye başladı. Erkek arkadaşımın telkinleri sonucunda kendisinin grubundaki diğer arkadaşlarıyla birlikte olmamın sevap olacağına inanmaya başladım.”
Bir delikanlı da 14 yaşında katılmış. İlk öğrendikleri Oktar’ın ‘Mehdi’ olduğu. 10 yıl Oktar’ın müridliğini yapmış. Görevi, kız ayarlamak. Zengin semtlerde yapıyorlar. Örneğin bir kız önceden tespit ediliyor. O gün 20 erkek Adnan Oktar’ın karşısına geçiyor. Erkeklerden biri seçiliyor. Amaç bu zengin kızı örgüte kazandırmak. Kızı etkilemek için de iyi giyiniyorlar ve altlarına lüks araba veriliyor. Sonra mürid yapılıyor. Arkasından ayrıntılı anlattıkları çeşitli cinsel istismar geliyor.
BİR SALDIRI VE ÇÜRÜME VAR
Mesele yalnız bu değil elbette. Mali Şube ekiplerinin araştırmalarında, Adnan Oktar ve grubunun yayıncılık şirketi ve televizyon kanalı üzerinden aylık bir milyon doların üzerinde para kazandığı tespiti yapıldığı ileri sürülüyor.
Herkesin payına biraz bu ranttan pay düşüyor. Kökünü kurutmak gerekir dedik.
Bir saldırı ve çürüme var.
Ama nasıl baş edeceğiz?
Çocuklarımız neden boşluktalar, neden böyle bir “mehdi” arayışına giriyorlar?
Lüks arabalar, parıltılı yaldızlar... neden çekici?
Nasıl koruyacaklar kendilerini?
Hepsinin başına tek tek zabıta dikemeyiz ki... Bugün Adnan Hoca, yarın başka efendi.
BESLEYEN TOPRAK
Besleyen topraktan başlayacağız.
Elbette toprak reformu. Bu feodal boyun eğme kültürünün köklerini yok etme. Adaletli gelir dağılımı. Kültürel reform. Emperyalist müdahalelere karşı korunma, eğitim ve öğrenim... Gençlerin değer yargılarını oluşturabileceği, vatanseverlik ve sorumluluk duygularının gelişeceği, kendilerini ifade edebileceği, yaratıcılıklarını kullanabileceği, eğlenip özgürce dostluklar kurabileceği altyapının kurulması... Bu bir devlet örgütlenmesi. Eğitimden ekonomisine, kültürel ve yapısal...
Ancak sihirli değnek tutarlı milli anlayıştır, emperyalizme karşı, bağımsızlıktan yana olmaktır.
Gerisi kolaydır.
DEMİRYOLCULARIN MESLEĞİ VATAN AŞKIYLA YOĞRULMUŞTUR
Tren kazasının kaza değil cinayet olduğu çok yazıldı ama bir kez ben de yazmak istiyorum. En çok beş bin lira fazla harcanırdı menfez doğru düzgün yapılsaydı. Hemen yanında neredeyse yüzyıldır sapasağlam duran doğu ekspresinin geçtiği demiryolu var. Oldu mu oluyor. Daha iki yıl geçti. Yağmur o bölgede hep yağar bilinmez mi? Ne yapmak gerekir diye düşünülmez mi? Bu ülkenin ormancıları da öyledir, demiryolcuları da... meslekleri vatan toprağına aşkla yoğrulmuştur. Hadi onların elinden aldınız, şirkete verdiniz. Onun aşkı başka. O daha çok kâr peşinde diyelim.
Uygun yapılıp yapılmadığını neden denetlemezsiniz?
Doğru, ben de ne soruyorum ray denetleme memurlarından bile tasarruf peşindesiniz.
Ustalık eserleriniz bu mudur?
Tam da bu soruyu sormuşken aklıma TOKİ binaları geliyor. Bir deprem olacak diye öyle korkuyorum ki!!
BATTIM AMA KAFAMA TAKMIYORUM!
Temel yeni doktor olmuş. İshal şikayeti ile gelen bir amcaya ilaç yazacakmış ama ilacın adını bir türlü hatırlayamamış. Şimdilik bir sakinleştirici yazayım da yarın hatırlarım diye düşünmüş. Ertesi gün hastayı görünce “nasılsın, amca?” diye sormuş.
Yanıt duruma uygun(!):
-Pisliğe battım ama, kafama da takmıyorum!
***
İngiltere’de ABD karşıtı gösterilere yüzbinler katıldı!
Yabancı dil şart!
Bilim insanları, miyop ve hipermetrobu ortadan kaldıran göz damlası yaptılar. Domuzlarda olumlu sonuç veren damlanın bu yıl yapılacak insan testleri de başarılı olursa gözlük tarihe karışacak... diyorlar ama bu işler o kadar kolay olmuyor. Gözlük üreticilerinin olur vermesi gerekir! Kapitalizmin kuralı.