Büyük millet olmak
Sözde soykırım günü 24 Nisan’ın yüzüncü yılında, Erivan’da görkemli törenler yapıldı. Dünyanın her yerinden devlet başkanları Çitsernakaberd tepesinde toplandığı sıra, tüm şehirde Ermenistan bayrakları ile uzun konvoylar dolaşıyor, gençler intikam yeminleri ediyor, Türk bayrakları yakılıyordu. Bir hafta öncesinden başlayan bu görüntüler, törenlerden sonra da devam etti. Tepeden tırnağa nefret ile donanmış kent, adeta Türk düşmanlığının cisimleşmiş bir hali gibiydi.
Ermeni asıllı Rus arkadaşımız Artem ile beraber bir otel lobisinde oturmuş haberleri izliyorduk. Televizyonda, otomobillerden birinin arka tamponuna bağlanmış halde yerlerde sürüklenen bir Türk bayrağını gördüğümüzde Artem, yerinden zıpladı. Suratında kızgınlıkla mahcubiyet arası bir ifade vardı. “Ruh hastası herifler” diye söylendi, soydaşlarının hareketleri onu Türk arkadaşına karşı mahcup etmişti.
Artem’e üzülmemesi gerektiğini söyledim. Evet, incinmesine incinmiştim; üstelik bu hareketler Erivan’da sıradan olaylar olarak görünüyordu. Ancak ben, bu insanların tüm Ermenileri temsil etmediğini düşünüyordum.
Yine de, Artem’i teselli ederken bunu söylemek yerine, “Dert etme, sen zaten Rus değil misin” demeyi tercih ettim. Çünkü şunu biliyordum, münferit hadiseler bir yana, Türkiye’nin başkenti gibi, Rusya’nın başkentinde de böyle çirkin manzaralar göremezdiniz.
ATATÜRK VE BAYRAK
Ruşen Eşref Ünaydın, Mustafa Kemal’in İzmir’e girdiği gün, bir atın kuyruğuna bağlanmış yerde sürüklenen Yunan bayrağını görünce "Bayrağı yerde süründürmesinler, bu bizim adetlerimize yakışmaz" diye haber gönderip bayrağı kaldırttığını aktarır.
Devamında da biliyorsunuz, Karşıyaka’daki bayrak olayı yaşanır. Atatürk’ün kalacağı evin merdivenlerine Yunan bayrağı seren halk, vakti ile Yunan kralının Türk bayrağını çiğnemesinin intikamını beklemektedir. Mustafa Kemal “Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez.” diyerek o bayrağı da yerden kaldırtır.
DR. NAZIM’IN MEKTUBUNDAKİ DETAY
Hikmet Çiçek ağabey, Talat Paşa’nın şehadeti üzerine Doktor Nazım’ın Cavit Bey’e yazdığı mektubu hatırlattı. Bu vesile ile mektubun (Hüseyin Cahit Yalçın’dan Osman Selim Kocahanoğlu’nun naklettiği) tam metnini bir kez daha okumak istedim.
Cinayetin ve cenaze töreninin etraflıca anlatıldığı mektupta, daha önce dikkatimi çekmeyen bir ifade ile karşılaştım. Dr. Nazım, Talat Paşa’nın cenaze törenindeki konuşmaları aktarırken,
“Şekip Aslan’ın Fransızca nutku pek müessir idi. Hintlilerle Mısırlılar ve Acemler nutuklarında bu cinayette İngilizlere bir hisse ayırdılar” diyor ve sonra şöyle yazıyor:
“Azerbaycanlı, Mısırlı ve İranlı hatipler Ermeni milletine hakarette bulunmak zaafında bulundular.”
Mağlup bir devletin her türlü aşağılamaya maruz kalan yöneticileri Avrupa’da yaşam mücadelesi veriyor. Bir grup Ermeni terörist, onları öldürmek üzere örgütlenmiş. Bunlardan biri, en çok saygı duydukları arkadaşlarını kalleşçe öldürüyor. Katil, ilk ifadesinde cinayeti “Ermeni milleti adına” işlediğini söylüyor…
Bütün bu kışkırtıcı ortama rağmen, acının insanı en coşkun hareketlere sevk edebileceği cenaze anında bile, Dr. Nazım, Ermenilere hakaret edilmesini bir zaafiyet olarak görüyor, kalben kınıyor.
BÜYÜK MİLLET OLMA RUHU
Doktor Nazım’daki bu düşünce ile Atatürk’ün Yunan bayrağına karşı tavrı aynı ruhtan beslenmektedir. O ruh, büyük millet olma ruhudur. Küçük ve geri kalmış milletler, bir ırkın intikam ve nefret hisleri ile beslenirler. Büyük milletler ise basitçe ırktan daha fazlasına tekabül ederler, tüm insanlığı kucaklamaya hazır bir ruh, bir mefkure düzeyine yükselirler.
Bunun için bizde, Ermenistan’daki gibi “hasımlarımıza küfür eden” türde bir heykel göremezsiniz. Onur Caymaz, son yazısında bu heykeli konu edinmiş ve “Talat Paşa memlekettir” demişti. Oradan ekleyelim: Talat Paşa, aynı zamanda bütün bir millettir ve o millet, herhangi bir topluluk değil, büyük Türk milletidir.