Çin ve Rusya'dan Türkiye'ye sürpriz teklif
Batı girdiği siyasi çatışmalardan galip çıkmak için sahip olduğu iki güçlü silahını bugüne kadar çok etkin bir şekilde kullanmıştır. Bu silahlardan ilki, güçlü ekonomik yapılarının doğal sonucu olan ‘sermaye birikimi’, ikincisi, oluşturdukları son teknolojiden faydalanan ‘askeri kapasiteleridir.’
Bu silahların kullanım sıralaması ise yıllardır hiç değişmemiştir. Yola getirmek istedikleri ülkeye karşı önce ekonomik silah çekilir. Bu doğrultuda ülkeye sermaye girişi engellenir. İlgili ülkeye sermaye akışını kesmek için de önce kredi notu düşürülür, hala giriş varsa düzmece bir iddia ile giriş resmen yasaklanır.
Bu tedbirlere rağmen ülke direniyorsa, bu sefer işe bankalar ve aracı kurumlar girer. Ülkede borsa varsa düşmesi için yoğun satışlar yapılır, bu satışlar da sermaye girişlerinin engellenmesi sonucu ortaya çıkmış olan enflasyon ve cari açığa dayandırılır. Borsanın düşüşüne ve kurların yükselmesine gerçekçi bir neden de böylece bulunmuş olur.
Türkiye gibi bir ülke iseniz, yaptığınız üretimde dış hammadde bağımlılığınız varsa, bu hammaddeyi de dolarla alıyorsanız, işiniz bitti demektir. Zira kurları iki katına çıkarttığınız anda ülke tuş olur. Sanayi durur. İşsizlik patlar. Esnaf isyan eder. Sonuç: İktidar değişir.
TANIDIK GELİYOR MU?
Bu anlattıklarım bazılarımıza bir yerlerden tanıdık gelebilir. Ben hemen söyleyeyim, 18 Nisan 1999'da yapılan genel seçimlerde birinci parti olan DSP'nin Genel Başkanı Bülent Ecevit, Irak konusunda Amerika’ya seçilmeden önce ve sonra çok net mesajlar göndermişti.
Ecevit, Irak’ın parçalanıp içinden uydu bir devletin çıkmasını “kırmızı çizgisi” ilan edip bunu engellemek için harekete geçeceğini söylemişti. 1973 yılında Kıbrıs konusundan deneyimli olan Amerika ve Batı, Ecevit’in Irak’ta batının yapmak istediklerine seyirci kalmayacağını bildiği için alttan alta hazırlıklara başladılar.
Kronik dış açık, enflasyon sorunu olan Türkiye’de o zamanki bankacılık sistemindeki düzensizlikten de yararlanan batılı kurumlar, başlayan krizi tırmandırmak için dolar kurunda manipülasyon yapmaya başladı. Kur 600 binden 1.200 bine çıktı. İşin sonunda Ecevit’in başında olduğu koalisyon dağıldı.
Bu noktada 2001 krizinin çıkışını ve kurun artışını sadece bu işlemlere dayandırdığımız gibi yanlış bir anlayışın oluşmasını istemeyiz. Lakin o günleri yaşayan bir finansçı olarak, kimin ne yaptığını, krizi nasıl tırmandırdığını da çok iyi biliyoruz.
GELELİM BUGÜNE
Son iki üç yılda olanlar mevcut iktidarı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir şekilde Rusya başta olmak üzere Doğu ile yakınlaştırdı. Batı ise bizim yıllardır süren ekonomik zafiyetlerimizi yine bize karşı kullanmak için harekete geçti. Ancak bu sefer dünya düzeni doksanlara ve iki binli yılların başlarına göre oldukça farklı.
Siyasi denkleme baktığımızda Akdeniz’e inmiş, eski büyük günlerine dönmeye başlamış bir Rusya görüyoruz. Ayrıca on yıl sonra Amerikan ekonomisini yakalayacak ve sonrasında geçecek bir de Çin mevcut. Bu güçler bugün 1. Dünya Savaşı sonlarındaki gibi batının cetveli eline alıp harita çizmesine, Ortadoğu’da ameliyat yapmasına izin verirler mi?
TÜRKİYE EMPERYALİST PLANLARA DİRENİYOR
Türkiye “Fırat Kalkanı” ve “Afrin Operasyonu” ile emperyalist planları boşa çıkartmıştır. Efsaneleşmiş askeri güçleri paniğe sokmuş, emperyalistlerin kağıttan kaplanlarını yırtıp atmıştır. Ancak ekonomisinde mevcut sorunları ile hala bir “hedef” halindedir.
Ekonomik sorunları çözmek için gerekli ana irade Türkiye içinden çıkmalıdır. Ancak bu irade çıkana kadar geçecek sürede Türkiye’nin kapana sıkıştığını söyleyemeyiz.
TÜRKİYE’YE KREDİ HAVUZU TEKLİFİ
Türkiye’nin askeri operasyonlarına destek veren Rusya’nın, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yiğit Bulut’un beyanına göre Türkiye’ye ekonomik bir teklif yaptığı ortaya çıktı.
Yiğit Bulut, TRT Haber’de katıldığı programda şunları söyledi:
"Ruslar bize net teklifte bulundu. 'Çin, Rusya, Türkiye arasında kredi havuzu oluşturalım' dediler. Türkiye için 60-70 milyar dolara çıkabilecek yeni bir kaynağın oluşması için çalışma teklifinde bulundular.
Amerikan varlıklarından çıkan Çin parasının Rusya, Türkiye gibi ülkelere girmesi söz konusu. Yerel para birimlerinin kullanılması başta olmak üzere yeni kredi imkanlarının tanımlanacağı, Çin varlıklarının Türkiye’ye daha hızlı gireceği bir dönemin kapısı açıldı"
Bu niyet yaşama geçer mi bilinmez ama artık ortada çok net bir gerçek var: Türkiye artık yalnız değil!