Deniz Gezmiş'ten yıldırım telgraf: Acele gel
Doğu Perinçek'in kaleminden 'Deniz Gezmiş'in Yıldırım Telgrafı' yazı dizisi... 1. Bölüm: Deniz ile yakalandıktan sonra ilk görüşen arkadaşıyım
Deniz, 1971 yılı Martında yakalandığı zaman, bana bir yıldırım telgraf çekiyor. Hikâyesini bu dizide bulacaksınız.
Deniz’in hayatı yıldırım zaten.
Deniz’in hareketleri de yıldırım gibiydi. Birden parlar.
Bana çektiği telgraf iki sözcük: Acele gel!
Çok özlü, çok sade, kendisi de öyleydi.
Ve aceleci! Sevdaları, tutkuları, özlemleri, arzuları çok ateşliydi. Özlediği Türkiye, özlediği dünya bir an önce olsun istiyordu.
Telgrafın rengi kızıl. Deniz Gezmiş’in rengi. Bilimsel sosyalizmin ve devrimin rengi. Türk bayrağının rengi. Divanı Lügat-it Türk’te bile öyle yazıyor.
O zaman Dizi’nin adı, niçin “Deniz Gezmiş’in yıldırım telgrafı” olmasın.
Deniz, yıldırım gibi geldi geçti ve ciğerleri yaktı geçti.
Deniz haber yolluyor: Saklanacak ev sağlayın...
Deniz’den yakalanmadan önce son haberi, Ankara’da ODTÜ öğrencilerinden Alparslan Özdoğan getirdi. Alparslan’ı daha sonra Kadir Manga ile birlikte Nurhaklar’da şehit verdik. Alparslan, ODTÜ’den yakın arkadaşı Aydınlıkçılardan Ercan Enç’i buluyor. Ercan, şimdi profesör, Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi’nde Ekonomi Kürsüsü Başkanı, uzun zaman dekanlık yaptı. 1968 kuşağı gençlik önderlerindendi.
Deniz Gezmişler, 4 Mart 1971 günü Balgat’taki Tuslog tesislerinden kaçırdıkları 4 ABD’li askeri 8 Mart günü serbest bırakmışlardı. Ankara’da polis sefereber olmuş onları arıyordu. Alparslan Özdoğan, Ercan’a gelerek Deniz’in bana selamını getiriyor ve zor durumda olduklarını, bizden kalmak için ev istediklerini bildiriyor. Ercan bana geldi ve anlattı bunları.
DENİZLER ANKARA DIŞINA ÇIKMAK İÇİN ARAÇ İSTİYOR
Biz de, 15-16 Haziran 1970 büyük işçi eylemlerinden sonra, Amerikancı güçlerin adım adım bir faşist dikta hazırlığı içinde olduğu tahlilini yapıyor ve Aydınlık’tan uyarılarda bulunuyorduk. Önlemlerimizi de alıyorduk. Ankara’da da zor günler için evler tutmuştuk. ODTÜ’lü olan arkadaşlarımız Hüsnü Ovacık, Nergis Savran (Ovacık), Nuri Türkeş ve Kömürcüoğlu başka kimliklerle Dikmen gecekondularına yerleşmişlerdi. Hem arkadaşlar güvenliydi; hem de çevrede seviliyorlardı. Ercan, Arpaslan’a evlerin hazır olduğunu bildirdi. Alparslan, birkaç gün içinde bir daha geldi. Bu kez Denizlerin Ankara dışına çıkmak istediklerini ve araç ihtiyacı olduğunu bildirdi. Biz de bir motor ve arabayı bu amaçla hazır etmiştik. Bu arada 12 Mart Amerikancı darbesi oldu. Aramızdaki bağlantı koptu.
DENİZ VE YUSUF YAKALANIYOR
Deniz ve Yusuf, bu acele içinde 16 Mart günü Ankara’yı terk ettiler ve Sivas’a giderken arabaları arıza yaptı; birbirlerinden ayrıldılar. Deniz, 17 Mart günü Şarkışla yakınlarında çevresi sarılarak yakalandı. Önce Kayseri’ye, oradan Ankara’ya getirildi. Bu arada Hüseyin İnan da, Kayseri Sarız ilçesinde yakalandı.
Deniz ve Hüseyin’in Ankara Emniyeti’nde yapılan sorguları ve savcılık sorguları yapıldı. 4 Nisan 1971 günü Mahkemeye çıkarılıp tutuklandılar. Daha sıkıyönetim ilan edilmemiş ve içinde benim de bulunduğum o ilk arananlar listesi açıklanmamıştı. O nedenle henüz serbesttim.
DENİZ GEZMİŞ VE HÜSEYİN İNAN’DAN VEKÂLETNAME GELİYOR
Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan, daha tutuklanma mahkemesine çıkmadan Ankara Ulucanlar Cezaevine getirilir getirilmez, bana vekâletname yolladılar. Vekaletnamenin tarihi 25 Mart 1971. Tutuklanmaları 4 Nisan 1971. Demek ki, Vekâletameyi tutuklanmadan 10 gün önce yollamışlar.
Vekâletnameyi imzalayan şahitler: Ankara Cezaevinde başgardiyan Osman Keçeli ve Emin Gözen (Acaba yaşıyorlar mı).
Vekâletnameyi Ankara 6. Noter Vekili Sedat Yılanlı onaylamış. İmza ve mühür.
Ve Can Kardeşlerim Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın imzaları.
DENİZ GEZMİŞ VE HÜSEYİN İNAN’IN 'AVUKATI BEN OLDUM'
Şair Yazar ve Mimar arkadaşım Şükrü Günbulut’un annesinin Şarkışla köylerinden yazdığı o güzel şiiri tarihe geçmiştir, Deniz Gezmiş yakalanınca, “Avukatı ben olaydım” der. İşte Günbulut annenin o gıptayla baktığı ilk avukat ben oldum. Ancak bir ay sonra bizler hakkında da tutuklama kararı çıktığı ve arandığımız için, Deniz Gezmiş’in yargılamasına katılamadım. O nedenle Halit Çelenk ağabeyimizin önderliğinde o avukat ekibinin içinde yer alamadım. Zaten hayatımda hiç avukatlık yapmadım. Ben, Deniz Gezmiş’in 6 Mayıs 1972 günü idam edilmesi sırasında Söke Beşparmak dağlarında idim. Daha sonra Ankara’ya geldim ve yakalandım.
Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın yolladığı vekâletnameyi katlayıp koyun cebime koydum. Yusuf Arslan hastanede yaralı olduğu için vekâletnamede ismi yoktu.
DENİZ’DEN YILDIRIM TELGRAF: 'ACELE GEL'
Deniz’den 4 Nisan günü tutuklanmasından 4 gün sonra, 8 Nisan 1971 günü saat 17.15’te bir yıldırım telgraf aldım. Vekaletnameyi ve telgrafı 40 yıldır saklarım. Bizim malımız mülkümüz, hepsi bu güzelliklerdir. Telgrafı saat 16.30’da Aydınlık’ın Kızılay Adakale sokak 28/1’deki adresine çekmiş. Adı üzerinde “yıldırım” gibi gelmiş bana, 45 dakikada elime ulaşmış. Ne de olsa Deniz’in telgrafı!
Kırmızı telgraf kağıdını hızla açıyor ve okuyorum: “Acele gel. Deniz Gezmiş.”
Akşam olduğu için, o gün görüşmek artık mümkün değil. Sabırsızlıkla sabahı gözlüyorum. Ertesi sabah erkenden cezaevinin kapısındayım. Önce Deniz’i çağırdım.
ÜÇ BUÇUK SAATLİK GÖRÜŞME
Deniz’le kucaklaştık. Hüzünlüydük, ama hayat devam ediyordu. Avukat görüşme odasındaki sohbetimiz üç buçuk saat kadar sürdü. Sabah 9’dan öğlen 12.30’a kadar.
Görüşmemiz sırasında bir aralık Cezaevi Müdürü geldi, Deniz’le şakalaştı. Deniz de ona şaka yaptı. Cezaevi Müdürü, “Doğu bey, şunlara bir şey söyle, ayrı yerlere koyduk diye açlık grevi yapıyorlar. Sağlıklarına yazık edecekler” gibi şeyler söyledi.
Öğlen arasında yarım saat kadar da Hüseyin İnan’la görüştüm.
Deniz ve Hüseyin, onlar adına bir basın toplantısı yapmamı istediler. Benim onların sözcüsü olmamı önerdiler. Seve seve.
'HÜSEYIN İNAN’IN ADINI ÖNE YAZ'
Yusuf Aslan hastanedeydi, Deniz ile Hüseyin’i ayrı ayrı hücrelere konmuşlardı. Açlık grevi yapıyorlardı. Aynı koğuşta olmak haklarıydı. Ayrıca halka mesajları vardı. Benden açlık grevini ve taleplerini topluma duyurmamı istediler. Deniz, açlık greviyle ilgili açıklamada, Hüseyin İnan’ın adını öne yazmamı istemişti. Lider olarak onu kabul etmişlerdi. Açıklamanın yayımlandığı Aydınlık’ı tekrar açtım ve baktım, Deniz’in istediği gibi yapmışım; Hüseyin’in adı öndeydi.
DENİZ GEZMİŞ’E TEK SÖZCÜĞÜ ÇOK GÖRDÜLER
10 Nisan 1971 günü basın toplantısını yaptım.
Hürriyet, Milliyet, Akşam, Cumhuriyet ve diğerleri, o zaman da yayımlanıyorlardı. Bu gazetelerin 10, 11, 12, 13 Nisan 1971 günleri ve sonrasındaki sayılarını arşivlerde bulunuz. Belki internete de koymuşlardır. Birinci sayfadan vazgeçtim, bütün sayfalarını tek tek çeviriniz, gözleriniz boşuna Deniz Gezmişlerin açlık grevi haberini arayacaktır.
Hücrelere atılan Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’a tek bir sözcüğü bile çok görmüşlerdi. Denizler adına yaptığım basın toplantısını bir tek Aydınlık verdi. O zamanki adıyla Proleter Devrimci Aydınlık. Kırk yıl sonra bugün yine Aydınlık var. Doksan yıldır bunun için yayımlanıyor.
O zaman Deniz’in ve Hüseyin İnan’ın açlık grevini ve halka bildirisini duyurmayan aynı gazeteler, bugün Deniz Gezmiş dizileri yayımlıyorlar.
DENİZ’İN ÖLÜSÜNÜN HEYKELİNİ DİKER DİRİSİNİ İDAM EDERLER
Bugün Deniz Gezmişlerin heykelleri dikiliyor; heykeller törenlerle açılıyor. Gazeteler, büyük fotoğraflarla veriyorlar.
Deniz Gezmişler artık özgür! Ama bu “özgürlük”, Denizlerin ölüsüne tanınan özgürlüktür. Dirileri yine hapislerdedir. Sistem, Nâzımların, Denizlerin ve Uğurların ölülerini cennetlerde ağırlıyor; onların heykellerini dikiyor; dirilerini ise yine duvarlara gömüyor.
DENİZ GEZMİŞ VE HÜSEYİN İNAN ADINA PERİNÇEK’İN YAPTIĞI AÇIKLAMA
"Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş ve Kor Koçalak Ankara Cezaevi’nde hücreye konmuşlardır. Bilindiği üzere, infaz hükümlerine göre, bir mahkum ancak inzibat cezası aldığı zaman hücreye konabilir. Bu arkadaşlar hiçbir inzibat cezası almadıkları halde hücreye konulmuşlardır. Bu konuda Savcılığa ve Adalet Bakanlığı’na yapılan itirazlar henüz bir netice vermemiştir. Devrimcilerin hücreye atılması bir görenek haline getirilmek istenmektedir. Bu durum karşısında Hüseyin ve Deniz, Salı akşamından itibaren açlık grevine başlamışlardır." (Proleter Devrimci Aydınlık, sayı 38, 13 Nisan 1971, s. 3.)
YARIN: Deniz ve Hüseyin ile Ulucanlar Cezaevinde 3 buçuk saatlik görüşmemiz. Deniz neler anlattı.