Dil Bayramında dilimizin öğretmeni Emin Özdemir
Emin Özdemir Ağabeyi 1 Eylül 2017 günü kaybettik. 1931 Kemaliye doğumlu, 86 yaşında idi.
Ağabey diyorum, büyüğümüz, aslında hepimizin büyüğü, hepimizin Türkçe öğretmeni. Bir de Kemaliyeli olarak ağabeyim.
ULU CUMHURİYET AYDINI
Emin Ağabey Türk Dili gibi ölümsüzlerimizdendir. Birinci sayfada torunlarıyla resmini özellikle seçtim. 14 Haziran tarihli o fotoğrafın altına şöyle yazmış: “Torunlarımla birlikte olmak, onlarla aynı havayı solumak dokuz aydır savaştığım kötücül hastalığa karşı direnme gücümü arttırıyor.” Direnmek, her zaman gözlerin gelecekte olmasıdır. Direnmek, geleceğe uzanan eldir.
Genç kuşaklara adanmış bir hayattan söz ediyoruz. Gözleri hep Türkiye’nin ufuklarında olan büyük bir Cumhuriyet aydını idi.
Türk Dil Kurumu’na büyük emek verdi. Yönetim ve Yürütme Kurulu üyeliğinde bulundu.
TÜRKÇEYE ADANAN BİR ÖMÜR
Emin Özdemir, 1931 yılında Kemaliye’de doğdu. Pamukpınar Köy Enstitüsü’nden sonra 1953 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. ABD’de Colombia ve Indiana üniversitelerinde ‘metin hazırlama ve anlatım teknikleri’ konusunda eğitim gördü. Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Türkçe Bölümü’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu’nda, bugünkü adıyla İletişim Fakültesinde 1974’ten 1996 yılına kadar öğretim üyesi olarak gençliğe emek verdi. TRT’de Türkçemiz Üzerine yaptığı konuşmalarla hepimizin öğretmeni oldu.
ERDEMİN BAŞI DİL
Emin Özdemir Ağabeyi toprağa verdikten sonra, yeniden kitaplarını inceledim. Türkçeye adanan bir hayatın ürünleri. Emin Ağabey, bu kitaplarıyla öğretmenliği sürdürecek.
Özellikle Türkçemiz Üzerine Konuşmaları içeren Erdemin Başı Dil, bir temel bilgiler kitabı. Türkçe aşkıyla yazılmış. Anlatım, Türkçenin zenginlikleriyle akıp gidiyor. Türkçemize verilmiş binlerce yıllık emek birikimini süzen ve damıtan bir eser.
HALKIMIZIN BİLDİĞİ VE KULLANDIĞI HER SÖZCÜK
Özdemir Ağabey, Erdemin Başı Dil kitabında sadeleştirme konusunu da tartışıyor. Ziya Gökalp’in yüzyıl önce özetlediği ilkeler hâlâ geçerli. Gökalp, 1911 yılında Genç Kalemler’de şöyle yazmış:
“Ulusal dilimize erişmek için, Osmanlıca hiç yokmuş gibi bir yana atılmalı, halk edebiyatımızı yaratmış olan Türkçe benimsenmelidir. Yazı dilinde de özellikle İstanbul halkının konuştuğu Türkçe örnek alınmalıdır. Halk dilinde eşanlamlısı bulunan Arapça ve Farsça sözcükler atılmalı, tam eşanlamlısı bulunmayanlar korunmalıdır. Halkın dilinde yerleşmiş olan Arapça ve Farsça sözler Türkçe sayılmalıdır. Yerlerini yenilerine bırakmış ve ölü bir nitelik kazanmış olan eski sözler yeniden diriltilmemelidir. Yeni bir terim yapılacağı zaman, önce karşılığı halk dilinde aranmalı, bulunmazsa Türkçe köklerden türetilmeli, türetme de olanaksızsa Arapçadan ve Farsçadan alınmalıdır. Teknik alanlarla ilgili sözcükler yabancı dillerden olduğu gibi alınmalıdır. Halkımızın bildiği ve kullandığı her sözcük Türkçedir” (Günümüz Türkçesiyle aktaran: Emin Özdemir, Erdemin Başı Dil, Bilgi Yayınevi, Genişletilmiş İkinci Basım, Nisan 2000, s.61).
KEMALİYE’NİN PINARLARI
Aydınlık’ta Hayati Asılyazıcı Ağabeyimiz ve Prof. Dr. Kemal Ateş Hocamız, Emin Özdemir üzerine çok güzel yazılar yazdılar. Onların sözlerinin üzerine söz yok.
Onlara ek olarak Emin Özdemir’in dilci ve edebiyatçı kişiliğini besleyen Kemaliye pınarına değinmek yerinde olur. Kemaliye’den Emin Özdemir, Ahmet Kutsi Tecer, Enver Gökçe gibi Türkçeyi zenginleştiren ustaların çıkması anlamlıdır. Kemaliye’nin alâ gözlüleri, manileri, türküleri, masalları, bilmeceleri ve deyişleri, olağanüstü Türkçe pınarlarıdır. Kadıgölü’nün ve Kırgöz’ün suyunu içenler, o pınarlardan besleniyorlar. Dilimizin toprağı ve suyu, Türk milletinin ayağını bastığı toprak ve içtiği sudur. Fırat, yalnız bir ırmak değil, aynı zamanda dilimizi taşıyan bir yoldur.
Emin Özdemir, millî dilimizin ustalarındandı. O millî dil, Türk milletinin ayağını bastığı topraklardan ve su içtiği her gözeden beslenerek geleceğe akıyor.